Özgür gazeteciliğe destek olun
Search
Close this search box.

Levent Köker ile Hukuk ve Demokrasi (66): Devletlerarası ilişkilerde esas ne olmalı? Güç mü yoksa hak ve hukuk mu?

Rusya’nın Ukrayna’ya saldırısı ve belirli bölgelerini işgal etmesi, devletlererası ilişkilerin hangi esaslara dayandığı veya dayanması gerektiği üzerine yeniden düşünmek için önemli bir örnek oluşturuyor. Kamu oyunda yaygın olarak dile getirildiğini gözlemlediğim bir yaklaşıma göre, Rusya’nın bu saldırısında haklılık temeli, NATO’nun -tabii ABD’nin- ve AB’nin Rusya’yı adeta çevreleyici bir biçimde yayılmasına dayandırılıyor.

Bu yaklaşım, zaman zaman, ABD ve AB’nin “emperyalist” birer güç olarak, tarihin farklı dönemlerinde ve dünyanın çok çeşitli bölgelerinde yol açtıkları savaş ve katliamlara referansla da desteklenmek isteniyor. Buna göre Rusya, sonuçta, kendi “(ulusal) devlet çıkarları”na yönelik bir tehdidi bertaraf etmek için güç kullanmış oluyor.

Bu yaklaşım, devletlerarası ilişkileri güç mücadelesi esasına dayandıran en klâsik, en iyi kavranan ve en revaçta olan yaklaşım. Bu yaklaşıma göre devletlerarası ilişkilerin esası güç olduğundan, devletlerarası ilişkilerde “barış” ancak güçlü olanın istemesine veya güç ilişkilerindeki dengenin (Reelpolitik) izin vermesine bağlı olarak gerçekleşebilir. Aslolan, her biri kendi menfaatini gerçekleştirmenin peşinde olan devletler arasındaki çatışmadır. Zaman zaman, devletlerarası ilişkilerde “ebedî dostluklar değil ebedî çıkarlar vardır” sözüyle de dile getirilmek istenen bu durum, devletlererası ilişkileri bir sürekli “her devletin diğer her devletle -potansiyel olarak- savaş içinde olduğu bir durum” olarak kavramayı gerektirmektedir.

Buna göre devletlererası ilişkiler, ünlü İngiliz filozof Thomas Hobbes’un, “İnsan insanın kurdudur” deyişiyle özetlenen ve “herkesin herkesle savaş içinde olduğu” devletsiz doğa durumuna benzer. Bir diğer deyişle, devletlerarası ilişkilerin savaş esasına dayanması, bu ilişkileri düzenleyen kurallar koyabilecek ve bunları müeyyide uygulayarak etkili bir biçimde uygulayacak bir egemen dünya otoritesinin yokluğu nedeniyle, devletlererası ilişkiler tam bir çıkar savaşı durumundadır. Bugün de, Rusya’nın saldırganlığı karşısında, saldırı savaşını yasaklayan uluslararası hukuk normlarının etkili bir biçimde uygulanamaması karşısında, bu savaş esaslı devletlerarası ilişkiler görüşü itibar kazanmaktadır.

Buna karşılık, bu görüş, üzerinde biraz daha düşünülürse, kendi kendini inkâr eden bir mantığa dayanmaktadır. Her devletin en temel çıkarı, kendi varlığını muhafaza etmektir. Bu açıdan, her devlet bir diğer devleti kendi asgari menfaati olan varlığını korumak açısından çatışmacı ve tehditkâr bir varlık olarak görüyorsa, bu çatışmanın ortaya çıkarabileceği sonuçları şöyle açıklayabiliriz: Bir devlet, ancak kendi varlığına tehdit oluşturduğunu düşündüğü diğer devletleri tümüyle etkisiz kılması durumunda güven içinde olabilir. Diğer devletlerin etkisizleştirilmesi ise, ya diğer devletleri ortadan kaldırmayı veya kendisi için tehdit oluşturmayacak ölçüde kendisine bağımlı hale getirmeyi gerektirir. Düşünün, Rusya kendisine Batı’dan gelebilecek bir tehdide karşı Ukrayna’yı işgal etmeyi haklı göstermek istiyorsa, Ukrayna’dan sonra da aynı amaçla işgal edeceği veya bir şekilde kendisine bağımlı hale getirmek isteyeceği başka devletler de olacaktır; mantık gereği en azından böyle olmalıdır. Takdir edilecektir ki bu, hem olgusal olarak imkânsız, hem de moral açıdan savunulamaz bir yaklaşımdır. Nitekim, özellikle iki dünya savaşının acı tecrübelerinden sonra, hem Birleşmiş Milletler ve hem de Avrupa ülkeleri, dünya devletleri arasındaki ilişkilerin barış esasına dayandırılması amacıyla etkili bir uluslararası hukuk düzeni inşa etmeye çalışmaktadırlar.

Bugün, uluslararası ilişkilerin sâdece her biri bir ulus olarak kavranan devletler arasındaki ilişkiler olmaktan çıktığını, uluslararası ilişkilerde devlet dışı örgütlerin ve hattâ bireylerin ve grupların de varlıklarının kabûl edilmekte olduğu bir dünya gerçeği ile karşı karşıyayız. Bu nedenle de, devlet ve ulus çıkarlarının özdeşliği önkabûlüne dayanan çıkar, güç ve dolayısıyla savaş temelli uluslararası düzen yerine hak, hukuk ve barış esasına dayanan bir dünya düzeni için çaba gösterilmesi gerektiği bir kez daha ortaya çıkmış bulunmaktadır.

Bize destek olun

Medyascope sizlerin sayesinde bağımsızlığını koruyor, sizlerin desteğiyle 50’den fazla çalışanı ile, Türkiye ve dünyada olup bitenleri sizlere aktarabiliyor. 

Bilgiye erişim ücretsiz olmalı. Bilgiye erişim eşit olmalı. Haberlerimiz herkese ulaşmalı. Bu yüzden bugün, Medyascope’a destek olmak için doğru zaman. İster az ister çok, her katkınız bizim için çok değerli. Bize destek olun, sizinle güçlenelim.