Kaftancıoğlu’na üç ayrı “hakaret suçu” nedeniyle verilen hapis cezalarının Yargıtay tarafından onanması, uzun bir süredir tanık olduğumuz hukuksuzluk zincirinin son halkası. Zincirin önceki halkalarında OHAL’i kalıcı kılan “kanunlar”, seçmenlerin irâdesini açıkça gasp eden kayyım atamaları, hukukî nitelik taşımadığı mahkeme kararıyla tesbit edilmiş “dokunulmazlıkların kaldırılması”, mahkeme kararlarına rağmen özgürlüklerinden yoksun bırakılan siyâsetçiler, insan hakları savunucuları ve sondan bir önceki halka olarak “3. Gezi davası”nda verilen mahkûmiyet kararları gibi çarpıcı örnekler yer alıyor.
Kaftancıoğlu ile ilgili kararın sonuçları, CHP’nin İstanbul İl Başkanlığını bırakmak zorunda kalmasından milletvekili seçilme yeterliliğinin yitirilmesine kadar uzanıyor. Bu sonuçlar, hukuksuzluk siyasetinin, yaklaşan seçimlere doğru CHP’ye de dokunacağını gösteriyor. Türkiye’de hukukla ilgilenen, özellikle de karar verici mevkilerde bulunan herkes bilir/bilmelidir ki, Türkiye’de hiç kimseye TCK 301 ve TCK 299 maddelerinden yargılama yapılamaz, ceza verilemez. AİHM kararları, Anayasa’nın 90. maddesi bunu emreder. Buna rağmen, İstanbul Belediyesi’ni CHP’nin kazanmasının en önde gelen mimarı Kaftancıoğlu’nun böylesi açık bir hukuksuzluk sonucunda siyaset dışına itilmek istenmesi, ancak izlenmekte olan hukuksuzluk siyasetinin alan genişletmesi olarak anlam kazanabilir. Hukuksuzluk siyasetinin alan genişletmesinin önümüzdeki seçimlere doğru nerelere uzanacağı ve buna karşı direnecek olan kesimler üzerinde nasıl bir baskıya yöneleceği ise, endişe verici sorular olarak gündemin ön sırasına yerleşmiş bulunuyor.
Prof. Dr. Levent Köker, Hukuk ve Demokrasi’de yorumladı: