Hızlı ve Kısa Yorum (19): Seçim güvenliği konusundaki kaygılar – Ne yapılabilir?

Seçim güvenliği, Türkiye siyasetinin uzun zamandır önemli başlıklarından biri. Bu konu Cumhur İttifakı’nın mevcut seçim yasasını değiştirmesiyle daha da öne çıktı. Bu konuda Dilek Şen’in dosyalarını da okumanızı tavsiye ederiz. Haber dizimizin bu ilk bölümünde muhalefet partilerine seçim hazırlıklarını sorduk. 

* “60 gün sonra seçim olsa” (1): Siyasi partiler sandık güvenliğini sağlamaya hazır mı?

İkinci bölümde, geçen yıllarda yapılan seçimlerde yaşananları ele alıyoruz. Hani o “Trafoya kedi girdi” olayları… Kısacası, “Türkiye’de oylar çalınabilir mi?” sorusuna yanıt arıyoruz.

* “60 gün sonra seçim olsa” (2): Türkiye’de oylar çalınıyor mu, çalınabilir mi?

Üçüncü bölümdeyse, sivil toplum kuruluşları ve avukatların hazırlıklarını ele aldık:

* “60 gün sonra seçim olsa” (3): STK’lar ve hukukçular seçim güvenliği için ne yapıyor?

Ve tabii, konuyla ilgili bir video da hazırladık:

60 gün sonra seçim olsa | Muhalefet ve STK’lar hazırlanıyor (mu?)

Yayına hazırlayan: Sara Elif Su Balıkçı

Merhaba, iyi günler, iyi haftalar. Türkiye normal şartlarda 13-14 ay içerisinde seçime gidecek –daha erken de olabilir– ve seçime giderken en öne çıkan hususlardan birisi seçim güvenliği. Seçim güvenliği derken, genellikle aklımıza sandık başında durmak, geç saate kadar oylara hâkim olmak, sâhip çıkmak, ıslak imzâlı tutanakları almak vs. geliyordu; ama şimdi başka bir boyut ciddî bir şekilde önümüzde duruyor; o da, Türkiye’nin seçime nasıl bir atmosferde gireceği.

Bu konuda ilk işâret fişeğini Zafer Partisi Genel Başkanı Ümit Özdağ atmıştı ve sığınmacılar üzerinden, kendi partisi de bulaştırılarak Türkiye’nin 2015 Haziran ile Kasım seçimleri arasındaki gibi bir kaos ortamına sürüklenmek istendiğini ileri sürmüştü. Devlette çok ciddî temasları, bağlantıları olduğunu varsaydığımız Özdağ’ın herhalde bu çıkışı birtakım duyumlara dayanıyordu. Daha sonra, geçen hafta cuma günü CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, yanında milletvekilleriyle birlikte İstanbul’da bir baskın yaptı. SADAT adındaki kurumun kapısına dayandılar ve orada da seçim güvenliğinden bahsettiler, sığınmacılardan bahsettiler; SADAT’ın sığınmacılar konusundaki rolünden bahsettiler, SADAT’ın gayrinizamî harp konusundaki çalışmalarından ve iktidarla ilişkilerinden bahsettiler.

Dolayısıyla bu iki ayrı ayrı çıkış bize, seçime kadarki ortamda Türkiye’de bir kaos yaratılması ihtimâlini ve bunun da esas olarak sığınmacılar üzerinden yaratılma ihtimâlini gösteriyor. Çok ciddî kaygılar var. Şimdi, o zaman şunu sormak lâzım: Ne yapılabilir?

Türkiye’de normal şartlarda olması gerekenin çok üstünde bir yoğunlukta, sığınmacılar Türkiye’nin gündemine geldi. Bunun değişik nedenleri var. Özellikle Zafer Partisi’nin ve Ümit Özdağ’ın çıkışları, zâten farklı kesimlerde var olan birtakım rahatsızlıkların daha güçlü şekillerde su yüzüne çıkmasına yol açtı. Ardından, tüm diğer partiler, iktidar partileri de dâhil olmak üzere bu konuda pozisyon alma yoluna gittiler. Şu aşamada, Türkiye’de sığınmacılar meselesi ana gündem hâline gelmiş durumda ve bu, tabii ki ülke içerisinde çok ciddî çatışma potansiyellerini de mümkün kılıyor.

Dolayısıyla öncelikle bu konuda konuşan kişilerin buradan çıkarılacak kıvılcımlarla ülkenin nerelere sürüklenebileceğini iyice tartmaları gerekiyor. Özellikle bunu vurgulamak lâzım. Tabii burada bir diğer husus, kendi kendine bu iş çok büyük kaoslara yol açmaz. İllâki şu âna kadar oldu zâten, tek tük, Anadolu’nun, ülkenin değişik yerlerinde sığınmacılarla Türkiye Cumhuriyeti vatandaşları arasında birtakım sorunlar oldu, olmadı değil. Küçük küçük haberler, kimi zaman büyük olaylar yaşıyoruz; ama bahsettiğim türden kaygıların söz konusu olabilmesi için, geçerli olabilmesi için daha organize bir şey gerekiyor — ki Zafer Partisi ve CHP buna dikkat çekiyor işte. Organizasyonun deşifre edilmesi; birtakım tahminler, duyumlar, güvenilir istihbâratlar varsa bunların deşifre edilmesi gerekiyor; bir de tabii ki toplumu, sivil toplumu bu konuda çok ciddî bir şekilde uyarmak gerekiyor.

Bunu yapacak olan medya; ama Türkiye’de medya büyük ölçüde devletin kontrolünde; sosyal medyada ise bu konulardaki provokatif çıkışlar, sığınmacılar konusundaki provokatif çıkışlar çok ciddî bir şekilde, hızlı bir şekilde yayılıyor. Dolayısıyla, serinkanlılığın en çok gerektiği anlardan birisini yaşıyoruz; fakat olayın kötü niyetli kişiler tarafından iyi örgütlenmesi hâlinde, bu potansiyelin ülkeyi istenmeyen yerlere sürükleme ihtimâli var. Türkiye’de böyle bir ortamda, tıpkı 2015 Kasım seçimleri öncesinde olduğu gibi istikrarsızlığın, güvenlik kaygılarının öne çıktığı bir ortamda oy tercihlerinin nasıl olacağı konusu karşımıza çıkıyor ve böyle durumlarda genellikle, insanlar var olan iktidarla devam etmeyi tercih edebiliyorlar.

Bu sefer emin değilim; Türkiye tekrar bir kaosa sürüklenecek olsa da AKP’nin yeniden, Erdoğan’ın yeniden kazanacağından emin değilim; ama kazansın ya da kazanmasın hiç önemli değil, bu seçimin güvenliğini sarsacak ölçüde bir kaotik ortama sürüklenme ihtimâlini çok ciddîye almamız gerekiyor. 2015’teki olayda IŞİD ve PKK söz konusuydu. Bunlar neyi, neden, nasıl yaptılar, bunların hepsi aslında cevaplanmamış sorular olarak önümüzde duruyor; ama bugün îtibâriyle baktığımız zaman, IŞİD’in pek değil, PKK’nın da neredeyse pek değil diyebileceğimiz şekilde, 2015’teki gibi özellikle ülkenin büyük şehirlerinde terör eylemleri yapmaya yöneleceklerine dâir pek bir işâret görmüyoruz.

Tabii ki yine belli olmaz diyelim; ama esas meselenin sığınmacılar üzerinden kotarılmak istenebileceğini bilip bu konuda olabildiğince dikkatli ve soğukkanlı olmak gerekiyor. Böyle bir şeyin önüne geçmede, böyle bir kaotik ortamın önüne geçmede özellikle siyâsî partilerin üzerine çok büyük sorumluluklar düşüyor. Bu konuda, yine özellikle Altılı Masa’nın ve artı olarak HDP’nin nasıl tutum alacağını yakından izlemek, onların bu kaos ortamını önleyici bir şekilde pozisyon almaları ve kaos çıkartmak isteyenlere karşı ânında, soğukkanlı ve sağduyulu tepkiler verebilmesi ve tabii ki tüm vatandaşların da benzer bir yaklaşıma sâhip olmaları gerekiyor. Söyleyeceklerim bu kadar, iyi günler.

Bize destek olun

Medyascope sizlerin sayesinde bağımsızlığını koruyor, sizlerin desteğiyle 50’den fazla çalışanı ile, Türkiye ve dünyada olup bitenleri sizlere aktarabiliyor. 

Bilgiye erişim ücretsiz olmalı. Bilgiye erişim eşit olmalı. Haberlerimiz herkese ulaşmalı. Bu yüzden bugün, Medyascope’a destek olmak için doğru zaman. İster az ister çok, her katkınız bizim için çok değerli. Bize destek olun, sizinle güçlenelim.