Özgür gazeteciliğe destek olun
Search
Close this search box.

Levent Köker ile Hukuk ve Demokrasi (83): HDP Kongresi’nin ardından Türkiye siyaseti ve HDP seçmeni

HDP’nin 3 Temmuz’daki olağan kongresi, Türkiye siyasetinde belirleyici öneme sâhip pek çok konuyu yeniden değerlendirmemiz için önemli bir vesîle oldu. İlk sırada HDP’nin kapatılması dâvâsı yer alıyor. Dâvâda karar aşamasına gelinmiş gibi görünüyor. Bu konuda Türkiye’nin hayli kabarık bir kötü sicili var. AYM’nin HDP öncesinde vermiş olduğu tüm kapatma kararları, Refah Partisi hâriç, insan hakları ihlâli niteliğindeki kararlar. AYM, HDP’nin kapatılmasına karar verirse, bunun yeni bir hukuk ihlâli mi yoksa RP’den sonra gelen ikinci bir istisnâ mı olacağını göreceğiz. Bu konuyla ilgili olarak dikkât edilmesi gerektiğini düşündüğüm bir diğer husus da şu: Hatırlanacağı üzere, 2008’de görülen AKP’nin kapatılması dâvâsı sırasında, genel seçimlerde %47 oy almış bir partinin kapatılmasının aslında “halkı kapatmak” anlamına geleceği yönünde bir değerlendirme yapılmıştı. Benzer bir durum HDP için de söz konusudur. Kamu oyu yoklamalarına göre %10 barajını rahat rahat geçen bir parti olarak HDP’nin ân îtibâriyle 8 milyonun üzerinde bir seçmen desteğine sâhip olduğunu söyleyebiliriz. Bu nedenle, herhangi bir kapatma kararının bu seçmen kitlesini “kapatmak” anlamına geleceğini söylemek yanlış olmayacaktır.

Kongre’de yapılan konuşmalar da, bu konuya doğrudan temas edici unsurlar taşıyordu. Bir kapatma kararı karşısında, HDP seçmen tabanının Türkiye siyâsetinde nasıl bir sonuç yaratabileceğinin çok iyi değerlendirilmesi gerektiği yönündeki uyarıyı bu bağlamda zikretmek isterim. Buna ek olarak, HDP’ye oy veren/verecek olan seçmenin özellikle muhalefet tarafından “çantada keklik” zannedilmesinin büyük bir yanılgı olacağının vurgulanması da dikkât çekicidir. Mithat Sancar, önümüzdeki seçimlerde muhalefetin CB adayının, açık, şeffaf bir müzakere süreci sonucunda ve HDP’nin de desteğini alabilecek bir tarzda belirlenmemesi hâlinde, HDP’nin kendi adayıyla CB seçimine girme ihtimâlinin yüksek olduğunu belirtiyor. Bu, CB seçiminin ikinci tura kalması gibi bir ihtimâli kuvvetlendirecektir ve ikinci turun nasıl sonuçlanacağı da hiç belli olmaz. Benzer bir biçimde, Selâhattin Demirtaş’ın HDP’yi de içine alabilecek bir sürecin işletilmesi hâlinde muhalefetin CB’nı %80-20 gibi açık farkla önde bitireceği öngörüsü de, Sancar’ın değerlendirmesi ile benzer bir doğrultuda yer almaktadır. Bu nedenle, muhalefetin özellikle CB seçimini ilk turda kazanma hedefi bakımından HDP’yi ciddî bir biçimde hesaba katması gerekmektedir.

HDP dışındaki muhalefetin, özellikle de “6’lı masa”nın -veyâ “6/lı muhalefet”in- bu konudaki tavrı ise hayli çekingen. HDP ile mümkün olduğu kadar mesâfelenmeyi tercih eden bileşenlere sâhip bu “ittifak”, önümüzdeki seçim sürecini bir iktidar değişikliği süreci olarak görme eğiliminde. HDP Kongresi’nin güçlü bir biçimde vurguladığı nokta ise, önümüzdeki seçimlerin bir “iktidar değişikliği seçimi” değil, Türkiye’yi demokratik bir cumhuriyet olarak yeniden inşâ etmenin önünü açacak bir seçim olarak kavranması gerektiğidir. “6’lı muhalefet” bu noktada nasıl bir ortaklık kurabilirler, bilmiyorum. Belli ki onların söyleminde de, geçmişe dönmekten çok gelecekteki yeni bir sistemi inşâ etmek ağır basıyor. Aradaki fark, “güçlendirilmiş parlâmenter sistem”in sunacağı “yeni alternatif” ile HDP’nin “demokratik yeniden inşâ” söyleminde ve ikisi arasındaki kesişme ve ayrışma noktalarının dürüstçe ortaya konularak, bir yakınlaşma arayışına girilmesi düşünülebilir. 

Böyle bir müzakere ve yakınlaşma arayışının önünde duran bâzı engeller var, kuşkusuz. Bunların başında HDP hakkında, “terörle mücâdele” bağlamında ve siyasî iktidar tarafından yaratılmış bir algı yer alıyor. “6’lı muhalefet”in başta İyi Parti olmak üzere çeşitli bileşenlerinin özellikle seçmen tabanları nezdinde de geçerli hâle geldiği anlaşılan bu algının kırılması gerekiyor. Bu açıdan, Selâhattin Demirtaş’ın HDP’ye yönelik olarak dile getirdiği “Türkiye açılımı” önerisini ben, bu algının kırılması yönünde çaba gösterilmesi çağrısı olarak anlıyorum. Bunun diğer yanında ise, yine Demirtaş’ın “6’lı muhalefet”e yönelik olduğunu sandığım “Kürt açılımı” yer alıyor. Kongre’deki mesajlarla birlikte okunduğunda, bu değerlendirmelerin HDP’ye çok ağır bir yük yüklediğini söylemek gerekiyor: Bir yandan siyasî iktidar tarafından kendisi hakkında oluşturulmuş yanlış algıyı ortadan kaldırmaya çalışırken, diğer yandan da kendi dışındaki muhalefete Kürt sorununun gerçek ve çözüm bekleyen yaşamsal boyutlarını -örneğin anadilinde eğitim hakkının ne denli vazgeçilmez bir gereklilik olduğunu- anlatmak. İkisini birlikte götürebilmek gerçekten büyük emek, büyük çaba isteyen bir iş. HDP, kendi seçmen tabanı nezdinde bu ağır yükün gereklerini yerine getirmiş durumda. Şimdi sıra, kendi dışındaki muhalefete derdini anlatabilmeye gelmiş bulunuyor. “6’lı muhalefet” de gerçekten Türkiye’yi demokratik bir yönde değiştirmek amacıyla ve bu anlamda eskinin tekrarı niteliğinde olmayacak yeni bir sistem arayışı içindeyse, HDP’ye kulak vermek, HDP ile ilgili algılarını değiştirmeye hazır olmak zorunda. HDP Kongresi, böyle bir hazırlık için gerekli zeminin hangi terimler esâsında oluşturulabileceğini de net olarak ortaya koymuş durumda. Bunların başında da, Kürt sorunu ile ilgili bir bilinç, bir farkındalık geliyor. Bu sorunun bir yanında şiddet, diğer yanında ise HDP dolayımıyla Türkiye siyasetine yansıyan Kürt halkının talepleri gibi çeşitli boyutları bulunuyor. Önümüzdeki programlarda bu konuları ele almaya çalışacağım.

Bize destek olun

Medyascope sizlerin sayesinde bağımsızlığını koruyor, sizlerin desteğiyle 50’den fazla çalışanı ile, Türkiye ve dünyada olup bitenleri sizlere aktarabiliyor. 

Bilgiye erişim ücretsiz olmalı. Bilgiye erişim eşit olmalı. Haberlerimiz herkese ulaşmalı. Bu yüzden bugün, Medyascope’a destek olmak için doğru zaman. İster az ister çok, her katkınız bizim için çok değerli. Bize destek olun, sizinle güçlenelim.