Özgür gazeteciliğe destek olun
Search
Close this search box.

Hızlı ve Kısa Yorum (42): Selefilik tartışmaları – AKP’nin İslam politikalarının iflası

“Cübbeli Ahmet” Selefileri kime şikayet ediyor? Selefilik Türkiye için ciddi bir tehdit mi?

Kamuoyunda “Cübbeli Ahmet Hoca” adıyla bilinen Ahmet Mahmut Ünlü’nün “Yurtdışından Türkiye’ye gelip vaaz veren Vahhabilere izin verilmemeli. Aksi takdirde iç savaşa destek vermiş olacaklardır” sözlerine Diyanet İşleri Başkanlığı’ndan yanıt geldi. Diyanet, “Başkanlığımızı Selefi-Vahhabi fikir akımlarının ülkemizde yaygınlaşmasına hizmet etmekle suçlayan haber ve paylaşımlar, gerçeği yansıtmaktan uzak olup son derece rahatsız edici ve üzücüdür” dedi.

Ruşen Çakır, Selefilik tartışmalarını yorumladı.

Yayına hazırlayan: Sara Elif Su Balıkçı

Merhaba, iyi günler. Cübbeli Ahmet Hoca yeniden Selefîler’i, Vahhâbîler’i karşısına aldı. Diyânet’i suçluyor. Diyânet cevap verdi; rahatsız olduklarını söyledi, bunların iftirâ olduğunu söyledi.

Ne yaşıyoruz? İlginç bir şey yaşıyoruz. Aslında yaşadıklarımız, AKP döneminin din politikalarının, İslâm politikalarının iflâsı. Şöyle, hızlıca özetlemeye çalışayım: AKP, iktidârının belirli bir aşamasında, hiç güvenmediği ve sevmediği Fethullah Gülen’le ittifak yaptı ve o ittifak sırasında Fethullahçılar’ın önünü alabildiğine açtı ve diğer cemaatler iyice etkisiz hâle geldi. Daha sonra, Erdoğan Gülenciler’le savaşınca, diğer cemaatleri yardıma çağırdı, onların önünü açtı; ama onların hepsinin toplamı hiçbir zaman Gülenciler kadar etmedi. Yine de geldiler, büyük bir şevkle Erdoğan’ın yanında durdular, ona bîat ettiler, güçlendiler; ama içleri boşaldı. Bu arada, Erdoğan onlara tam güvenmediği için, âile fertleri üzerinden, gençlere yönelik eğitim çalışması yapması için birtakım vakıflar örgütledi ve burada bir tür paralel cemaat yapılanmasına gitti. 

Bir diğer husus da Diyânet’in tam anlamıyla kendisine bağlı, kendi kontrolünde bir yapıya dönüştüğüydü ve o yapı da dolayısıyla Erdoğan’a olabildiğine bağımlı, onun politikalarını meşrûlaştırmaktan başka işi olmayan bir yapı olunca, içi iyice boşaldı. Bu arada, Erdoğan’ın Suriye savaşı döneminde Esad rejiminin devrilmesi için uyguladığı stratejilerin bir sonucu olarak Selefî cihadcı diye adlandırılan grupların teşvik edilmesi, onlara çok geniş alanlar açılması olayını yaşadık ve buna bağlı olarak Türkiye toprakları, Suriye başta olmak üzere pek çok ülkeden Selefî cihadcılar için barınma ya da Suriye’ye geçmek için transit ülke rolü oynadı. 

Bu arada, çok sayıda Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı da –ki bunların bir kısmı Avrupa’da yaşayanlar– Selefî cihadcı ideolojinin peşinde, IŞİD başta olmak üzere bu örgütlerin savaşçıları, militanları oldular ve dolayısıyla ortaya kaotik bir İslâmî coğrafya çıktı. Bir tarafta, içleri boşalmış geleneksel yapılar, cemaatler; bir tarafta, içi boşalmış, tamâmen siyâsî bir yapıya dönüşmüş olan Diyânet; bir tarafta, yeraltına çekilmiş olan, ama yurtdışında çok ciddî örgütlenen Fethullahçılar ve de yerlisiyle yabancısıyla –yabancı derken özellikle Suriye ve Irak’ı kastediyorum–, dışarıdan gelip Türkiye’ye yerleşmiş olan sığınmacılar içerisinden çok sayıda, belki yüzlerce, belki binlerce cihadcı militan ya da sempatizan.

Şimdi, Cübbeli Ahmet Hoca bu konuda bir kere daha çok ciddî alarm veriyor. Bu alarmın bir nedeni, tabii ki bu yapıların öncelikle Nakşibendîlik ve diğer tarîkatları ve cemaatleri tehdit ediyor olması. Çünkü öğreti olarak bunlar o yapılara karşılar. Bir tehdit doğrudan kendilerine var, ama bir diğer tehdit için de diyor ki: “Bunlar Türkiye’de pekâlâ bir iç savaş çıkartabilir. Silâhlı olarak örgütleniyorlar” diyor — daha önce de demişti, bir soruşturma açılmıştı; ama pek bir şey çıkmamıştı.

Şimdi de bir şeyler söylüyor, ama bir şeyler bildiğini îmâ ederek söylüyor ve çok ciddî bir çağrı yapıyor. Peki, bu çağrıya kim cevap verecek? AKP hükûmeti buna cevap verebilecek bir durumda değil. Her ne kadar son dönemlerde cihadcı örgütlere karşı birtakım operasyonlar yapılsa da, işin polisiye ve istihbarat ayakları konusunda birtakım ilerlemeler olsa da, işin ideolojik kısmında AKP iktidarı çok ciddî bir zaaf içerisinde. 

Kendisinin önünü açtığı bu cihadcı Selefîlere karşı neyle mücâdele edecek? Hangi İslâm’a, Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlarını çağıracak? Kimlerle yapacak bunu? Diyânet’le ve tamâmen hormonla büyümüş olan cemaatlerle mi? Bu çok ciddî bir soru işâreti. Dolayısıyla, bu yaşadığımız olay aslında AKP’nin, kimisini kendi büyüttüğü, kimisini kendi çürüttüğü dinî yapıları Türkiye’ye musallat etmesidir. Böyle söyleyebilirim ve dolayısıyla aslında bugün Cübbeli Ahmet Hoca’nın dile getirdiği mesele AKP dönemiyle hallolabilecek bir mesele değil ve bu nedenle de Cübbeli Ahmet Hoca’nın bu çıkışını aslında Erdoğan sonrası döneme yatırım yapmak olarak görüyorum. 

Bunu ilerideki yayınlarda daha geniş olarak açacağım; ancak şu hâliyle baktığımız zaman, İslâmcı iddialı bir liderin, İslâmcı iddialı iktidârında, Türkiye’deki İslâmî coğrafya alt üst olmuş durumda ve genellikle buna, hem şahıslar olarak hem de ideoloji olarak yabancı olduğunu varsayacağımız anlayışların, grupların ve kişilerin her geçen gün dışlandığı bir durumla karşı karşıyayız. 

2014’ün Mart ayında, “Selefîler’i Beklerken” diye bir yazı yazmıştım ve bunun Türkiye için çok ciddî bir olgu olduğunu söylemiştim, bir tehdit olduğunu söylemiştim. Çok kişi ciddîye almamıştı, “Selefîlik Türkiye’de tutmaz” demişlerdi. Cübbeli gibi Türkiye İslâmı’nın köklerinden biri bunu dile getiriyorsa, tabii ki işin içerisinde kendi kişisel beklentileri var ama, aynı zamanda bir şeyleri görüyor olduğunu varsaymamız lâzım. 

Evet, ortada bir sorun var; ama bu sorunun çözümü AKP iktidârı olabilecekmiş gibi gözükmüyor. Önümüzdeki dönemde, Erdoğan’ın iktidârı kaybetmesi durumunda iktidâra gelecek olanlar, muhâlefet partileri –artık cumhurbaşkanı kim olur, diğerleri kim olur bilmiyorum ama– önlerinde çok ciddî bir sorun görecekler ve Erdoğan’ın gitmesi durumunda bu kişiler ertelemiş oldukları ya da kısmen hayata geçirdikleri Türkiye Cumhuriyeti Devleti’ne savaş açmayı, doğrudan saldırmayı da pekâlâ gündeme getirebilirler. Evet, söyleyeceklerim bu kadar, iyi günler.

Bize destek olun

Medyascope sizlerin sayesinde bağımsızlığını koruyor, sizlerin desteğiyle 50’den fazla çalışanı ile, Türkiye ve dünyada olup bitenleri sizlere aktarabiliyor. 

Bilgiye erişim ücretsiz olmalı. Bilgiye erişim eşit olmalı. Haberlerimiz herkese ulaşmalı. Bu yüzden bugün, Medyascope’a destek olmak için doğru zaman. İster az ister çok, her katkınız bizim için çok değerli. Bize destek olun, sizinle güçlenelim.