Özgür gazeteciliğe destek olun
Search
Close this search box.

Hızlı ve Kısa Yorum (51): Erdoğan Emevi Camii’nde namazı Esad ile mi kılacak?

AKP Genel Başkanı ve Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan‘ın, Suriye Devlet Başkanı Beşar Esad ile görüşeceğine ilişkin iddiaların ardından konuşan Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu, Rusya’nın Suriye rejimi ile görüşülmesi için Türkiye’ye önerilerde bulunduğunu, kendisinin bir Suriyeli bakan ile ayaküstü görüştüğünü, istihbarat birimleri arasında kesilen temasın da yeniden başladığını açıkladı.

Ruşen Çakır, Erdoğan’ın 2012 yılında söylediği “İnşallah biz en kısa zamanda Şam’a gidecek, Selahaddin-i Eyyubi’nin kabri başında Fatiha okuyacak, Emevi Camii’nde namazımızı da kılacağız” sözleri üzerinden dünden bugüne Türkiye ve Suriye ilişkilerini ele aldı.

Yayına hazırlayan: Sara Elif Su Balıkçı 

Merhaba, iyi günler. Muhâlefetin bir sloganı var, “Geliyor gelmekte olan” diye. Bunun bir başka boyutunu Türkiye-Suriye ilişkilerinde yaşayacağa benziyoruz. Aslında ne zamandan beri gündemde olan, bir şekilde hep ürkerek de olsa telaffuz ettiğimiz, Ankara ve Şam arasında barışma ihtimâli, Erdoğan’la Esad arasında barışma ihtimâli sanki yaklaşıyor: “Geliyor gelmekte olan”. 

Aslında bunun ilk işâretini birkaç gün önce Türkiye gazetesindeki bir haber verdi. Orada, Esad-Erdoğan görüşmesi için bir Körfez ülkesiyle Afrika’da yer alan bir başka İslâm ülkesinin arabuluculuk yaptığı, ancak Ankara’nın şu aşamada bunu kabul etmeyip, henüz erken deyip bir telefon görüşmesi olabileceğini yazmıştı Türkiye gazetesi.

Türkiye gazetesi iktidâra destek veren bir gazete olduğu için önemliydi; ancak kişisel olarak, haberde imzâsı olan kişiye güvenmediğim için temkinli yaklaştım. Dün ise, büyükelçiler toplantısında Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu açık açık dedi ki: “Suriye’deki muhâlefetle rejimi bizim bir şekilde anlaştırmamız lâzım”. Bunu kime söylüyor? Türkiye’nin dünyanın dört bir yanındaki büyükelçilerine. 

Büyükelçilerin hepsi toplanmış ve Çavuşoğlu Türkiye’nin Suriye politikasını anlatıyor. “Suriye’deki rejimle muhâlefeti anlaştırmamız lâzım, aksi takdirde kalıcı barış olmaz. Bağlantısızlar toplantısında, Belgrad’da diğer bakanlarla sohbet ederken, Suriye Dışişleri Bakanı’yla da ayaküstü bir sohbetim oldu” demiş. Aynı zamanda Putin ve Rus yetkililerin de Esad ile görüştürme teklifi yaptıklarını açıklamış. Şu aşamada, bildiğimiz gibi istihbârat kurumları arasında bir temas olduğunu, ama üst düzey bir temâsın olmadığını söylemiş. Fakat ilk cümlesi, “Muhâlefetle rejimi bizim bir şekilde anlaştırmamız lâzım” cümlesi çok önemli. Artık Türkiye, Suriye politikasını kökten değiştirmeye hazır.

Bir hâfıza tâzeleyelim. On yıl önce Erdoğan, Suriye politikası üzerine muhâlefetin eleştirilerine karşı, kendinden çok emin bir şekilde şöyle demişti: “İnşallah biz en kısa zamanda Şam’a gidecek, oradaki kardeşlerimizle muhabbetle kucaklaşacağız, o gün de yakın” — on yıl önce söylüyor bunu. “İnşallah, Selâhaddin Eyyûbî’nin kabri başında Fâtiha okuyacak, Emevî Câmii’nde namazımızı da kılacağız. Bilâl-i Habeşî’nin, İbnü’l Arabî’nin türbesinde, Süleymaniye Külliyesi’nde, Hicaz Demiryolu İstasyonu’nda kardeşliğimiz için özgürce dua edeceğiz.”

Bu bir hayaldi, gerçekleşmedi. Hattâ birileri de, “Üç saatte Şam’a varırız” demişlerdi. Saatler bitmek bilmedi. Milyonlarca insanın mağdur olduğu, hayâtını kaybettiği, topraklarını terk ettiği bir süreç yaşandı ve bu süreçte Ankara’nın Suriye politikasının da çok ciddî bir şekilde rolü oldu. Yani ortada bir sorun varsa, bu sorunun çok ciddî bir şekilde parçası, sorunu çıkartan aktörlerden biri Türkiye ve nihâyet, on yıl sonra ayakları yere basmaya başlayacakmış işâreti veren bir iktidar var.

Niye bunu yapıyor? Öncelikle, Suriye meselesi muhâlefetin elinde çok güçlü bir koz. Bunu muhâlefetin elinden almak istiyor. Muhâlefetin –özellikle CHP’nin– en büyük iddiası, Suriye meselesini, özellikle de mülteciler meselesini Şam yönetimiyle konuşarak çözme iddiası ve Erdoğan, seçime az bir süre kala, onlar görüşmeden pekâlâ Suriye yönetimiyle görüşebilir.

Bir diğer boyutu tabii ki Rusya’yla ve belki de İran’la ilişkiler; ama esas olarak Rusya’yla ilişkiler. Rusya, artık bu Suriye meselesinin Ankara ile Şam arasında sıfır temas ile çözülemeyeceğini, artık daha fazla vakit kaybedilemeyeceğini belli ki Erdoğan’a ve Esad’a ayrı ayrı söylüyor, baskı yapıyor. Olayın bu yönü var.

Bir diğer yön, Türkiye’nin son dönemde yakınlaştığı, ilişkilerini düzelttiği, özellikle Körfez ülkeleri Suriye meselesini çoktan hallettiler. Suriye’yle ilişkilerini düzelttiler, ama Türkiye’nin hâlâ Suriye rejimine karşı, Esad rejimine karşı pozisyonu, orada arzu ettikleri düzenin yerleşmesine tam imkân vermiyor. Türkiye artık onların gözünde de bir pürüz teşkil ediyor. Dolayısıyla Körfez ülkeleri, Suudi Arabistan, Birleşik Arap Emirlikleri ve diğerleri de Türkiye’yle olan görüşmelerinde Suriye meselesini belli ki ciddî bir şekilde gündeme getiriyorlar.

Bir diğer husus da tabii, Türkiye bu Suriye meselesinin bir şekilde çözümüne katkıda bulunursa, buradan da bir prestij çıkartmak isteyebilir. Bunun, çok olabileceğini sanmıyorum; ama böyle bir prestij… Çünkü, bu sorunun bu kadar büyümesinde Türkiye’nin payının ne kadar ciddî olduğunu hemen hemen herkes biliyor. Hâfızalar belki bâzı şeyleri silmiş olabilir; ama Türkiye, kendi bozduğu şeyi tekrar yaparak, “Bakın, ben bozulanı tâmir ettim” diyebilme şansına sâhip değil.

Tabii bütün bu süre içerisinde, on yıl boyunca söylenen o büyük lâflar, atılan büyük adımlar, Türkiye’nin Suriye sınırının cihadcılar için bir tür transit geçiş noktası olması, Türkiye’nin muhâlefetin her türüne ev sâhipliği yapması, onlara kol kanat germesi vs… ve bu arada, iç siyâsette de Suriye meselesinin çok ciddî bir şekilde konuşuluyor olması var. Erdoğan’ın şu âna kadar yaptığı 180 derece dönüşler, en son Cemal Kaşıkçı olayında olmuştu. Bu da onlardan birisi olabilir; ama bu tabii ki en çarpıcılarından, en üst düzeyde 180 derece dönüşlerden olacağa benziyor.

Dönüş sanki olacak artık. Başta da dediğimiz gibi: “Geliyor gelmekte olan”. Ne zaman olur? Seçime kadar bir şekilde olma ihtimâli çok yüksek. Zarârın neresinden dönülse kârdır ve şunu da göreceğiz: Geçmişte Erdoğan’a Suriye konusunda çok büyük destekler veren, sonuna kadar yanında olan, özellikle İslâmî kesimden insanların da büyük bir kısmı, hiçbir şey olmamış gibi doğru olanın bu olduğunu bize söylemeye başlayacaklar.

Az sayıda insan, bunu eleştirip belki de Erdoğan’la ilişkisini Suriye yüzünden keser; ama kaybedeceklerinin, kazanacaklarının yanında çok hafif kalacağı kanısındayım. Dolayısıyla, Erdoğan’ın bunu yapıyor olması kendi rasyonalitesi açısından bence geç kalmış doğru bir hareket olur. 

Türkiye’nin bunu çoktan yapmış olması gerekiyordu. Aslında, Türkiye’nin bu savaşa hiçbir şekilde dâhil olmaması gerekiyordu. Şahsen, bu pozisyonu başından îtibâren savunmuş birisiyim, başkaları da savundu ve bunu savunanların ne tür saldırılara, aşağılamalara ve suçlamalara mâruz kaldıklarını da çok iyi biliyoruz. Şu hâliyle, Erdoğan’ın Esad’la görüşmesi ve belki de Emevî Câmii’nde 20 yıl sonra birlikte namaz kılması pekâlâ söz konusu olabilir. Sonuçta, iki liderin demokrasiyle kurdukları ilişki anlamında aralarında çok da fazla bir fark olduğunu söylemek mümkün değil. 

Geçmişte de zâten araları çok iyiydi, âilece görüşüyorlardı, birlikte fotoğrafları vardı. Bir daha böyle fotoğraflar çekilir mi çok emin değilim; ama artık o eski savaş hâlinin kalkacağını net bir şekilde görmek mümkün. Söyleyeceklerim bu kadar, iyi günler.

Bize destek olun

Medyascope sizlerin sayesinde bağımsızlığını koruyor, sizlerin desteğiyle 50’den fazla çalışanı ile, Türkiye ve dünyada olup bitenleri sizlere aktarabiliyor. 

Bilgiye erişim ücretsiz olmalı. Bilgiye erişim eşit olmalı. Haberlerimiz herkese ulaşmalı. Bu yüzden bugün, Medyascope’a destek olmak için doğru zaman. İster az ister çok, her katkınız bizim için çok değerli. Bize destek olun, sizinle güçlenelim.