Özgür gazeteciliğe destek olun
Search
Close this search box.

AKP yıldönümünü kutlarken: 21 yılın 21 dönüm noktası

Adalet ve Kalkınma Partisi (AKP) bugün 21. yaşını kutluyor. Bu uzun sürede dünya ve hayatlarımız değişti, Türkiye pek çok olayla sarsıldı, siyasette onlarca aktör gelip geçti. Ancak parti, henüz birinci yılında yakaladığı iktidarı bırakmadı. Lideri Recep Tayyip Erdoğan’ın her geçen yıl gücüne güç katarak oluşturduğu fenomen ise zamanla partisinin de önüne geçti. Türkiye, siyaset ve AKP’deki dönüşümleri derinden etkileyen 21 dönüm noktasını inceledik.

1) “Ak bir sayfa”

Tüm vatandaşlarımızın yaşam tarzlarına saygılı, anayasal kurumlarımızı daha iyi çalıştıran, Türkiye’mizin Avrupa Birliği’ne giriş sürecini hızlandıran, ülkemizin dünya ile entegrasyonunu güçlendiren bir ekonomik programın uygulanması konusunda kararlı olan bir siyasi iradeyi inşa etmek için partimiz görev almaya hazırdır. Türkiye yeni bir döneme girmektedir. İnşallah Türkiye’nin önünde yeni bir ak sayfa açılacaktır.

Recep Tayyip Erdoğan, partisinin yüzde 34,28’lik oyla tek başına iktidara geldiği 3 Kasım 2002’deki genel seçimlerin ardından yaptığı konuşmayla Türkiye’de yeni bir dönemin başladığını böyle ilan ediyordu.

AKP, kuruluşundan sadece 15 ay sonra girdiği ilk seçimde Meclis’te en yakın rakibi Cumhuriyet Halk Partisi’nin iki katından fazla milletvekili çıkarmıştı. 18 Nisan 1999’da yapılan bir önceki genel seçimlerde Meclis’e giren beş partinin hepsi yeni seçimle Meclis dışında kalmış, Türkiye’de siyaset adeta yeni baştan şekillenmişti. 

Kurulan 58. hükümette başbakan, siyasi yasaklı olan ve seçimlere giremeyerek milletvekili seçilemeyen parti genel başkanı Erdoğan yerine Abdullah Gül oldu. Kabinede ise farklı siyasi geleneklerden isimler yer aldı.

AKP’nin Erdoğan ve Gül’den sonra en öne çıkan ismi Bülent Arınç ise siyasetteki bu köklü değişimi şöyle yorumluyordu: “Sincan’da tankları yürütmekle demokrasiye balans ayarı yaptığını zanneden gafiller vardı. Biz de dört sene sonra 2002’de sandıkla demokraside balans ayarını yaptık. Halk yaptı.

Okuyun: 58. hükümet: İçinden iki parti çıktı, kimisi muhalefette, kimisi AKP üyeliğinden istifa etti – İlk AKP kabinesinde bulunanlar şimdi ne yapıyor?

2) Tezkere sürprizi

“Parti içinde farklı eğilimler vardı. Erdoğan, sadece parti başkanıyken tezkereye kabul oyu çıkması için çok büyük baskı yaptı. Oylamanın gizliliği vardı ama gizli kaldığını düşünmüyorum. Oy vermeyenler sanki ihanet etmişler gibi atmosfer vardı.”

AKP kurucularından Abdüllatif Şener, Amerika Birleşik Devletleri’nin Irak’ı işgalinde Türkiye topraklarını kullanabilmesine imkân tanıyacak “Türk Silahlı Kuvvetleri’nin yabancı ülkelere gönderilmesi ve yabancı silahlı kuvvetlerin Türkiye’de bulunması için hükûmete yetki verilmesine ilişkin başbakanlık tezkeresi” ile ilgili Meclis’te yapılacak oylama öncesi atmosferi böyle anlatıyordu.

25 Şubat 2003’te yapılan oylamada 264 kabul oyu verilmesine rağmen 267 salt çoğunluk sağlanamamış ve tezkere geçmemişti. Erdoğan, 13 yıl sonra konuyla ilgili yaptığı açıklamada “Ben 1 Mart tezkeresinin yanındaydım, karşı olanlar bunu açıkça söylemediler. Birileri de gizli kulisler attılar. O insanların kimler olduğunu araştırır bulursunuz. 1 Mart tezkeresi ilk anda geçseydi, Türkiye masada olacaktı” diyecekti.

3) Başbakan Erdoğan

Şimdi, bu uzun koşunun çok anlamlı bir noktasında, 59. Cumhuriyet hükümetinin başbakanı olarak karşınızdayım.”

Erdoğan’ın milletvekili seçilebilmesinin önündeki engel, Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer’in ilk kararı veto etmesine rağmen Meclis’te ikinci kez kabul edilen yasa değişikliği ile kalktı. Seçimlerde Siirt milletvekili seçilen Fadıl Akgündüz’ün milletvekilliğinin düşürülmesinin ardından ildeki seçimler 9 Mart 2003’te tekrar edildi ve Erdoğan aldığı yüzde 85’lik oyla milletvekili oldu, beş gün sonra da başbakanlık koltuğuna oturdu. 

4) AB umudu

Burada hedefe tam üyeliği oturtmuş olmaları, müzakere sürecinin 3 Ekim’de başlayacağını ifade etmiş olmaları aslında bizim iki beklentimize cevap veriyordu.

17 Aralık 2004’te yapılan Brüksel Zirvesi’nin ardından Erdoğan, görüşmelerin olumlu geçtiğini bu sözlerle anlatıyordu. Avrupa Birliği, Türkiye’nin tam üyelik müzakerelerinin başlaması için 3 Ekim 2005 tarihini işaret etmişti. Ancak süreç yıllara yayılacak, bu uzun süreçte hükümetin AB politikası da değişime uğrayacaktı.

5) Cumhurbaşkanı Abdullah Gül

“11. Cumhurbaşkanlığı adaylığı için yaptığım son değerlendirmeler, bütün araştırmalar neticesinde bir ismi ortaya çıkarmıştır. O da değerli, bugüne kadar beraber bu yolda olduğumuz, bu hareketi beraber kurduğumuz, Abdullah Gül kardeşimdir.”

Erdoğan, 2007’de Meclis’te seçilecek cumhurbaşkanı için partisinin adayının dönemin Dışişleri Bakanı Abdullah Gül olduğunu bu sözlerle duyurdu. Ancak yeni cumhurbaşkanını seçmek kolay olmadı. Cumhurbaşkanı seçilmek için Meclis’te ya ilk turda 367 oyun ya da ikinci turda 276 oyun alınması gerekiyordu. Ancak oylamalara da en az 367 kişinin katılması gerekliliği, 354 milletvekili bulunan AKP’nin elini kolunu bağlıyordu. İlk oylama 27 Nisan’da yapılırken Gül, 361 oyun 357’sini aldı. Fakat CHP, 367 kişilik katılımın gerektiğini öne sürerek oylamayı Anayasa Mahkemesi’ne taşıdı. Aynı günün akşamı Genelkurmay Başkanlığı tarafından daha sonra e-muhtıra olarak anılacak bir açıklama duyuruldu.

Açıklamada, laikliğin cumhurbaşkanlığı seçimlerinde tartışma konusu yapıldığı vurgulandı. Daha sonra da Anayasa Mahkemesi, 1 Mayıs’ta verdiği kararla 367 katılım şartını kabul ederek birinci tur oylamasını iptal etti.

Diğer yandan ülkenin pek çok şehrinde düzenlenen “Cumhuriyet Mitingleri” ile siyasi gerginlik zirveye tırmanıyordu. AKP, Anayasa Mahkemesi’nin iptal kararının ardından erken seçim kararı aldı. 24 Haziran’da seçime gidilmesi için Meclis’e teklif sundu. Yüksek Seçim Kurulu’nun 22 Temmuz tarihi önerisine uyularak tüm partilerin desteğiyle seçim kararı alındı. Aynı dönemde cumhurbaşkanlığı seçimi için Meclis’teki toplantı yeter sayısını düşüren, daha sonraki seçimlerde cumhurbaşkanının halk tarafından seçilmesini öngören anayasa değişikliği paketi Meclis’te kabul edildi.

Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer kararı önce veto etti, ikinci kez önüne geldiğinde ise referanduma gidilmesine karar verdi. 21 Ekim’de yapılan referandumla değişiklik paketi, yüzde 68’lik oyla kabul edilerek yürürlüğe girdi. 22 Temmuz’da yapılan genel seçimlerde ise AKP oylarını 12 puan artırarak yüzde 46’ya ulaştı. Ancak 367 milletvekili yine yakalanamadı, Milliyetçi Hareket Partisi’nin de Meclis’e girmesiyle AKP 341 milletvekilinde kaldı.

MHP’nin cumhurbaşkanlığı seçimi oylamalarına katılacağını açıklamasıyla 367 krizi aşılmış oldu. Gül, 341 ve 337 oy aldığı ilk iki turun ardından salt çoğunluk aranan 28 Ağustos’taki üçüncü turda da 339 oy aldı ve Türkiye Cumhuriyeti’nin 11. Cumhurbaşkanı seçildi.

6) “AKP kapatılmadı”

“Anayasa Mahkemesi’nin almış olduğu bu kararla Türkiye’nin önünü kapatan büyük bir belirsizlik ortadan kalkmıştır… Hiçbir zaman laikliğe karşı eylemlerin odağı olmayan AK Parti, bundan sonra da cumhuriyetimizin temel niteliklerine sahip çıkmaya devam edecektir.”

AKP’ye karşı açılan kapatma davasının sonucu, 30 Temmuz 2008 akşamı Anayasa Mahkemesi Başkanı Haşim Kılıç tarafından açıklandı. Kılıç, AKP’nin kapatılmamasına ancak laiklik karşıtı eylemlere odak olmaktan dolayı hazine yardımının yarısının kesilmesine karar verildiğini duyurdu.

AKP’nin “laikliğe aykırı fiillerin odağı haline geldiği” gerekçesiyle partinin kapatılması ve Başbakan Recep Tayyip Erdoğan başta olmak üzere Cumhurbaşkanı Abdullah Gül de dahil 71 kişinin beş yıl süre ile siyasetten uzaklaştırılması istemiyle hazırlanan iddianamenin 14 Mart’ta Anayasa Mahkemesi’ne sunulmasıyla başlayan kriz, mahkemenin 31 Mart’ta iddianameyi kabul etmesi ve 16 Haziran’da AKP’den savunmasını istemesiyle devam etmiş, 30 Temmuz’daki nihai kararla da sona ermişti.

Başbakan Erdoğan kararın ardından yoğun alkışlar arasında yaptığı konuşmada, Türkiye’nin önündeki belirsizliğin ortadan kalktığını söylemiş ve eklemişti: “Demokrasimiz bir büyük ayıpla yaşamak zorunda bırakılmamıştır… Durmak yok, yola devam diyoruz.”

7) Ergenekon davaları

“Burada arı kovanına çomak sokulduğu için rahatsız olanlar var. Tabii ki her şey hukuk içinde olacak. Ancak İtalya’da temiz eller operasyonu olduğu zaman İtalya’yı Türkiye’ye örnek gösterenler şu anda Türkiye’de temiz eller operasyonu yapanlara saygı duysunlar. Geçen gün televizyonda izliyorum bir gazeteci İtalya’ya gitmiş, orada temiz eller operasyonunu yapan savcıyla söyleşi yapıyor, ne kadar güzel. Tamam da benim ülkemde bu operasyonu yapana da saygın olsun. Niye ona durmadan vuruyorsunuz?”

Başbakan Erdoğan, 19 Ocak 2009’da yaptığı konuşmada, Ergenekon soruşturmalarını böyle değerlendiriyor ve soruşturmayı yürüten savcı Zekeriya Öz’e destek oluyordu.

12 Temmuz 2007’de İstanbul-Ümraniye’de bir gecekonduda bulunduğu söylenen 27 el bombasıyla başlayan soruşturmalarda 2 bin 500 sayfalık ilk iddianame 14 Temmuz 2008’de mahkemeye sunulmuş, ilk duruşma da 20 Ekim’de yapılmıştı. 2009’da iki iddianame daha ana davaya eklenmişti.

İddianamelerde Ergenekon şöyle tanımlanıyordu: “Ergenekon terör örgütü en başta, ‘derin devlet’ ifadesi ile anılan, ülkemizde birçok kanlı eylemler gerçekleştiren, gerçekleştirdiği bu eylemlerle ciddi kriz, kargaşa, anarşi, terör ve güvensizlik ortamı oluşmasını amaçlayan ve bunu kısmen de olsa başararak ülkemizin gelişme ve kalkınmasının önünde engel olan bir örgüttür.”

Dava kapsamında emekli Jandarma Genel Komutanı Orgeneral Şener Eruygur’dan Cumhuriyet Gazetesi Ankara Temsilcisi Mustafa Balbay’a, Veli Küçük’ten İşçi Partisi Genel Başkanı Doğu Perinçek’e pek çok kişi yargılandı. Davada, sunulan delillere karşı güvensizlik ön plana çıktı. Savunma makamlarının delillerin sahte olduğu veya olmadığı iddialarına ilişkin herhangi bir araştırma yapılmadı.

2013’te sonuçlanan davada çok sayıda hapis cezası verildi. Ancak aynı dönemlerde davayı devletin içinde bulunan kadrolarıyla yönettiği iddia edilen Gülen yapılanmasıyla iktidar arasında başlayan gerilim, davanın seyrinin değişmesine sebep oldu. 2014’ün Mart ayında tahliyeler başladı ve bunu ilerleyen dönemde verilen beraat kararları takip etti.

8) “One minute”

“One minute, one minute, one minute. Olmaz. One minute… Sayın Peres benden yaşlısın. Sesin çok yüksek çıkıyor. Biliyorum ki sesinin bu kadar çok yüksek çıkması bir suçluluk psikolojisinin gereğidir. Benim sesim bu kadar yüksek çıkmayacak; bunu da böyle bilesin. Öldürmeye gelince siz öldürmeyi çok iyi bilirsiniz. Plajlardaki çocukları nasıl öldürdüğünüzü, nasıl vurduğunuzu çok iyi biliyorum.”

Başbakan Erdoğan’ın, İsviçre’nin Davos kentinde 29 Ocak 2009’da düzenlenen Dünya Ekonomik Forumu’nda İsrail Cumhurbaşkanı Şimon Peres’e yönelik bu sözleri hem Türkiye hem de dünyada büyük yankı uyandırmıştı. İki ülke arasında tırmanan gerginlik, yaklaşık bir buçuk yıl sonra İsrail Savunma Kuvvetleri’nin Gazze’ye insani yardım taşıyan altı gemiye Akdeniz’deki uluslararası sularda yaptığı, 10 kişinin ölümüyle sonuçlanan ve tarihe “Mavi Marmara Saldırısı” olarak geçecek saldırıyla zirveye tırmanacaktı.

9) 2011: Halk desteği zirvede

“Türkiye’deki her iki seçmenden birinin oyunu almış olmanın heyecanını yaşıyoruz.”

AKP’nin seçmen desteği, kişi başına gelirin 10 bin doları aştığı 2010’lu yılların başında zirveye ulaştı. 12 Haziran 2011’deki genel seçimlerde yüzde 49,8’lik oya ulaşan parti, her iki seçmenden birinin oyunu alır hale gelmişti. Erdoğan seçim gecesi yaptığı konuşmasında, bu yüksek oy oranını vurguluyor, kalabalıktan gelen “Kıskananlar çatlasın” sloganlarına karşılık olarak ise “Çatlamasın, onları da kucaklayacağız, onları da aramıza alacağız” diyerek cevap veriyordu.

Genel seçimlerden dokuz ay önce yapılan anayasa değişikliği referandumunda ise 57,88’lik “evet” oyuna ulaşılmıştı. Bu referandumla Fethullah Gülen cemaatinin yargıdaki etkinliğinin arttığı iddia edilmiş, nitekim Gülen referandumla ilgili “İmkân olsa mezardakileri bile kaldırarak referandumda ‘evet’ oyu kullandırmak lazım. Ben zannediyorum kalkarlar da” yorumunda bulunmuştu. Referandumla ilgili bir diğer tartışma da “Yetmez ama evet” sloganıyla anayasa değişikliğine destek veren çeşitli toplumsal kesimlerle ilgiliydi.

10) Çözüm süreci

“Bizi birbirimize düşürmek, düşman eylemek kimin haddine? Türkiye Cumhuriyeti’nin bütün vatandaşlarını birbirine ayrı gayrı görmek kimin haddine? Bu ülkede Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlığı üst kimliği altında yer alan her etnik kökendeki insan bizim kardeşimizdir… Evlat acısından daha büyük acı yoktur. Allah hiç kimseye bunu yaşatmasın. Hangi annenin yüreği buna dayanır? Anneliğin ideolojisi yoktur. Anneliğin siyaseti yoktur. Sağcılığı, solculuğu yoktur. Oğlu her ne sebeple hayatını kaybetmiş olursa olsun Yozgat’taki anneyle Hakkâri’deki anne oğullarının başında aynı duayı ediyorsa burada çok ciddi bir yanlış olduğu ortadadır.”

Erdoğan’ın partisinin 11 Ağustos 2009’daki grup toplantısında yaptığı bu konuşmayı bazı partililer gözleri dolarak izliyordu. Bu açıklamalar ilerleyen dönemde başlayacak adına önce “demokratik açılım” ardından “çözüm süreci” denecek sürecin zeminini oluşturuyordu.

Erdoğan, 28 Aralık 2012’de hükümetin Kürt sorununu çözmek amacıyla Abdullah Öcalan ile görüştüğünü açıklayacak, 21 Mart 2013’te Öcalan’ın yazdığı mektup Diyarbakır’daki Nevruz kutlamalarında Türkçe ve Kürtçe olarak okunacak, 11 Temmuz 2014’te “Terörün Sona Erdirilmesi ve Toplumsal Bütünleşmenin Güçlendirilmesine Dair Kanun” Resmi Gazete’de yayımlanacak, 28 Şubat 2015’te hükümet ve İmralı Heyeti’nden katılımcılarla Dolmabahçe Sarayı’nda ortak açıklama yapılacak ancak süreç 7 Haziran 2015 genel seçimleri öncesi tıkanacaktı.

11) Suriye iç savaşı

“İnşallah biz en kısa zamanda Şam’a gidecek, Selahaddin-i Eyyubi’nin kabri başında Fatiha okuyacak, Emevi Camii’nde namazımızı da kılacağız.”

Erdoğan’ın 2012’de söylediği bu sözler 2011’de başlayan Suriye iç savaşına Türkiye’nin bakış açısına dair bir göstergeydi. Aradan geçen 11 yılın ardından hâlâ devam eden savaşta yüz binlerce kişi öldü. Türkiye, savaşa Beşar Esad ve YPG güçlerine karşılık Özgür Suriye Ordusu’nun destekleyerek müdahil oldu. Bölgede Fırat Kalkanı, Barış Pınarı, Zeytin Dalı ve Bahar Kalkanı harekâtlarını düzenledi. Diğer yandan da resmi rakamlara göre 3 milyon 360 Suriyeli mülteci Türkiye’ye göç etti.

12) Gezi Parkı eylemleri

“Acaba ne yapılmıyor da bu ülkede böyle bir adımı attılar? Şu anda evlerinde bizim zorla tuttuğumuz bu ülkenin en az yüzde ellisi var.”

İstanbul-Taksim’deki Gezi Parkı’na Topçu Kışlası yapılması projesine tepkiler, polisin parkta konaklayan eylemcilere sert şekilde müdahale ederek çadırlarını yakması ve Erdoğan’ın projenin yapımına ilişkin ısrarcı açıklamalarda bulunması sonucu hükümet karşıtı kitlesel eylemlere dönüştü.

28 Mayıs 2013’te başlayan protestolar ülkenin pek çok şehrine yayıldı. Protestocular 1-15 Haziran arasında Gezi Parkı’nda kamp kurdu. Erdoğan’ın protestoculara yönelik “çapulcu” ithamı, ana akım televizyon kanallarının olayları haberleştirmemesi, polisin sert müdahalesi ile dokuz vatandaşın hayatını kaybetmesi eylemlerin dozunu artırdı.

Diğer yandan hükümet aktörlerinden ılımlı açıklamalar da geldi. Cumhurbaşkanı Abdullah Gül “Mesaj alınmıştır” ve “Güvenlik güçlerimiz, görevlerini yerine getirirken her zamankinden daha fazla ihtimam göstermeli, müdahalelerinde ölçülü olmaya dikkat etmeli, üzücü görüntülerin ortaya çıkmasına izin vermemelidir” ifadelerini kullandı.

Erdoğan, protestoların ardından pek çok şehirde “Milli İradeye Saygı Mitingleri” düzenledi. Olaylar, uluslararası düzeyde de büyük ilgiye yol açtı.

13) “Paralel devlet”

“Bak bir daha şu cemaat ifadesini de lütfen kullanmayın. Örgüt var. Niye korkuyorsun? Örgüt var. Bir hareket olamaz. Örgüt var. Cemaat de diyemezsin.”

Erdoğan’ın 13 Mart 2014’te katıldığı bir televizyon programında gelen “Seçime giderken size oy vermeyeceğini söyleyen bir cemaat var, endişelenmiyor musunuz?” sorusuna bu yanıtı vermeden önceki üç ayda Fethullah Gülen Cemaati mensupları tarafından 17 ve 25 Aralık 2013’te hükümete yönelik yolsuzluk operasyonları düzenlenmiş, 2014’ün ilk günlerinde “MİT tırları operasyonu” yapılmış, ardından haftalar boyunca hükümet yetkililerine ait olduğu iddia edilen ses kayıtları internette yayınlanmış, Erdoğan cemaati “paralel yapı”, ses kayıtlarını da montaj olarak ilan etmişti.

AKP, 31 Mart’ta yapılacak yerel seçimlerde yüzde 38,3 oy alarak gücünü koruyacak, ilerleyen dönemlerde Gülen cemaatinin Türkiye’den tamamen tasfiyesine kadar gidecek süreç hızlanarak devam edecekti.

14) Cumhurbaşkanı Erdoğan

“Yürütmeyi durdurdular, bu binayı durduramayacaklar. Açılışını da yapacağım, içine de girip oturacağım.”

Erdoğan Beştepe’de inşaatı süren sarayla ilgili 5 Mart 2014’teki bu açıklamasından beş ay sonra girdiği cumhurbaşkanlığı seçimlerini Ekmeleddin İhsanoğlu ve Selahattin Demirtaş karşısında yüzde 51,8 oy alarak kazandı.

29 Ekim 2014’te açılışını yaptığı sarayı da “Cumhurbaşkanlığı Külliyesi” olarak kullanmaya başladı. Türkiye Cumhuriyeti’nin halk tarafından seçilen ilk cumhurbaşkanı olan Erdoğan’ın yeni hedefi ise cumhurbaşkanlığı sistemine geçiş olacaktı.

15) Türkiye’yi sarsan beş ay

“7 Haziran milletvekilliği genel seçimlerinin ilk sonucu hiçbir partinin tek başına hükümet kuracak bir sayısal çoğunluğa ulaşamamasıdır. Adalet ve Kalkınma Partisi yaklaşık 13 yıl süren tek başına iktidarını kaybetmiştir. AKP için sonun başlangıcı görünmüştür. Türk milleti kutuplaşma simsarlarını açıkça ikaz etmiştir. Sistem ve rejim düşmanlarının başkanlık kılıfına bürünmeleri bir işe yaramamıştır. AKP’deki ciddi erimenin sebebi hiç şüphesiz Erdoğan’ın yasa ve anayasa tanımaz, hırçın ve seviyesiz üslubu olmuştur.”

Milliyetçi Hareket Partisi Genel Başkanı Devlet Bahçeli 7 Haziran 2015 gecesi bu şekilde başladığı konuşmasını “Eğer bunların hiç birisinden (koalisyon seçeneklerinden) sonuç alınamıyorsa Türkiye’yi AKP’nin azınlığına, birtakım çevrelerin senaryosuna mahkum etmeye de kimsenin hakkı yoktur. En erken seçim ne zaman olacaksa o zaman da seçim olur” diyerek bitirecek, partisi ilerleyen dönemde AKP ile ittifak sürecine girecek, 2016’da “AKP başkanlıkla ilgili inadını sürdürecekse, bir anayasa hazırlığı varsa TBMM’ye getirmelidir” diyerek sistem değişikliği referandumunun zeminini hazırlayacak, 2018’de iki partinin oluşturduğu “Cumhur İttifakı” resmen kurulurken cumhurbaşkanlığı seçimleri öncesi “Cumhurbaşkanı seçiminde adayımız Sayın Recep Tayyip Erdoğan’dır” açıklamasında bulunacaktı.

MHP’nin siyasetindeki bu radikal değişimin en büyük sebeplerinden biri 7 Haziran 2015 ve 1 Kasım 2015 seçimleri arasındaki süreçle birlikte değişen siyasi dengeler olmuştu. 17 Temmuz 2015’te Cumhurbaşkanı Erdoğan, AKP ve HDP’lilerin katılımıyla açıklanan 10 maddelik ‘Dolmabahçe Mutabakatı’nı tanımadığını açıklamış, 20 Temmuz’da Şanlıurfa’nın Suriye sınırındaki Suruç ilçesinde IŞİD tarafından Sosyalist Gençlik Dernekleri Federasyonu (SGDF) üyelerinin basın açıklaması yaptığı sırasında düzenlenen intihar saldırısında 33 kişi ölmüş, 22 Temmuz’da Şanlıurfa’nın Ceylanpınar ilçesinde iki polis memuru evlerinde başlarından vurularak öldürülmüş, 6 Eylül’de Dağlıca’daki PKK saldırısında 16 asker yaşamını yitirmiş, 8 Eylül’de ülke genelinde HDP binalarına saldırılar gerçekleşmiş, 10 Ekim’de Ankara’daki barış mitingine yapılan IŞİD saldırısında 102 kişi yaşamını yitirmişti.

Bu sancılı dönemin ardından yapılan 1 Kasım seçimlerinde AKP oy oranını yüzde 49,50’ye çıkararak tek başına iktidarını yeniden tesis etmişti.

16) Başbakan Davutoğlu’nun istifası

“Dört yıllık sürenin daha kısa sürmesi benim tercihim değildir. Zarurettir.”

Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan ile Başbakan Ahmet Davutoğlu arasında çeşitli konularda görüş ayrılıkları yaşandığı tartışmaları yapılırken 1 Mayıs 2016’da internetteki anonim bir blogda yayınlanan “Pelikan Dosyası” adlı yazıda özetle Davutoğlu’nun Erdoğan’a ihanet ettiği öne sürülüyor ve istifası isteniyordu.

Kamuoyunda yoğun şekilde yer bulan yazı sonrası Davutoğlu grup toplantısında “Gerekirse makamı ayağımın altına alırım, sanal şarlatanların oyunlarına izin vermem” açıklamasında bulundu.

4 Mayıs’ta Erdoğan ile Davutoğlu arasında 1 saat 40 dakika süren bir görüşme gerçekleşti. Aynı gün öğlen saatlerinde ise Cumhurbaşkanı Başdanışmanı Mustafa Akış, “İster sağdan oku; ister soldan oku. Şu an durum bu” diyerek Twitter hesabından şu fotoğrafı paylaşıyordu:

Ertesi gün Davutoğlu “Dört yıllık sürenin daha kısa sürmesi benim tercihim değildir. Zarurettir” diyerek partisini yeni genel başkan seçimi yapılması için 22 Mayıs’ta kongreye çağırdı. Bu kongrede genel başkanlığa Binali Yıldırım seçildi, 20 gün sonra da başbakanlık koltuğuna oturdu.

17) Darbe girişimi

“Bugünkü bu gelişme silahlı kuvvetlerimizin içindeki bir azınlığın ne yazık ki kalkışma hareketidir. Paralel yapının teşvik ettiği, üst akıl olarak onların kullandığı bir harekettir… Bu milletin imkanlarıyla ortaya konmuş olan tankı, topu vesaireyi, uçağını helikopterini kullanarak milletin üzerine gelmenin bedelini bunlar çok ağır ödeyeceklerdir… Milletimizi illerimizin meydanlarına davet ediyorum, havalimanlarına davet ediyorum ve buralarda toplanalım ve bunların bu azınlık grubu tanklarıyla toplarıyla gelsin ne yapacaklarsa halka orada yapsınlar. Halkın gücünün üstünde bir güç ben tanımadım bugüne kadar.”

Fethullahçı Terör Örgütü’ne (FETÖ) bağlı askerler tarafından 15 Temmuz 2016’da gerçekleştirilen darbe girişimine karşı Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın akşam saatlerinde görüntülü telefon konuşmasıyla katıldığı televizyon programında yaptığı bu çağrı, halkın gece boyunca direnişine yol açtı ve girişim başarısızlıkla sonuçlandı.

Bu olayın ardından FETÖ mensuplarının tamamen tasfiye süreci yaşanırken yaklaşık iki yıl sürecek Olağanüstü Hal (OHAL) 20 Temmuz’da ilan edildi. Bu süreçte Türkiye genelinde on binlerce kişi gözaltına alındı, tutuklandı veya açığa alındı. OHAL kapsamında Cumhurbaşkanlığı tarafından 32 Kanun Hükmünde Kararname (KHK) çıkarıldı. Bu KHK’lar ile en az 125 bin 678 kamu görevlisi ihraç edildi. Ayrıca “Barış İçin Akademisyenler” bildirisini imzalayan çok sayıda akademisyen darbe girişimi sonrası tasfiyelere dahil edilerek akademiden ihraç edildi.

18) Sistem değişikliği

“Bugün Türkiye 200 yıllık tartışma konusu olan yönetim sistemi konusunda tarihi bir karar vermiştir… Tarihimizin en önemli yönetim reformunu hayata geçiriyoruz.”

Halkların Demokratik Partisi Genel Başkanı Selahattin Demirtaş’ın 4 Kasım 2016’da tutuklandığı, Başbakan Binali Yıldırım’ın “OHAL’de seçime gidildi dedirtmeyiz” demesine rağmen OHAL sürecindeki bir atmosferde gidilen referandum 16 Nisan 2017’de yapıldı.

Seçim günü Yüksek Seçim Kurulu’nun “mühürsüz oyların kabul edileceği” ile ilgili açıklamasının büyük tepki gördüğü referandumda, sistemi değiştirecek olan anayasa değişikliği yüzde 51,41’lik “evet” oyuyla kabul edildi.

19) Tüm yetkiler Erdoğan’da

“İşte Yüksek Seçim Kurulu Başkanı az önce bu seçimin galibinin salt çoğunlukla Erdoğan olduğunu açıklamıştır. Bildiğiniz gibi en yakın arkadaşımızla aramızdaki fark -baktınız değil mi- 20 puanın üzerinde, 22 puan. Şahsıma, ittifakıma ve partime güvenen tüm kardeşlerime, milletime şükranlarımı sunuyorum. Cumhur İttifakı’nın bir diğer kanadı olan Milliyetçi Hareket Partisi’nin Genel Başkanı Sayın Bahçeli’ye ve MHP’nin tüm mensuplarına teşekkür ediyorum… Milletimiz bu seçim sonuçlarıyla o kadar çok çevreye, o kadar farklı mesajlar vermiştir ki dünyanın tüm siyaset bilimcileri bir araya gelip yıllarca çalışsa yine de bunu zor çözer.”

24 Haziran 2018 gecesi Erdoğan, 2013-2018 arasındaki siyasi açıdan oldukça çalkantılı dönemden, sistem değişikliği yapılmış, FETÖ yapılanması tasfiye edilmiş, medyanın çok büyük kısmı iktidarı destekler hale gelmiş bir atmosferle, çok geniş yetkilerin toplandığı cumhurbaşkanlığı makamının kazananı olarak çıktı.

Seçim öncesi “Bu kardeşinize verin” diyerek talep ettiği yetkiler kendisine verilmiş ve artık yeni bir yönetim süreci başlamıştı.

Muhalefetteki hayal kırıklığı ise büyük olmuş, seçim gecesi gönderdiği kısa mesajla “adam kazandı” açıklamasında bulunan muhalefetin adayı Muharrem İnce tepkilerin hedefi haline gelmişti.

20) İlk yenilgi

“Gülün, ben sizin yerinizde olsam gülerdim. Bu adamların gülünecek hali var, vallahi gülün… Yolumuz uzun, heyecanımız yüksek, gençliğimiz var, gençliğimiz var, biz adalete susamış, demokrasiye inancı tam, Türk gençleriyiz… Umudunuzu yitirmeyin… Umut burada.”

Bu sözler 6 Mayıs 2019 akşamı siyasetin yeni figürü Ekrem İmamoğlu tarafından, 36 gün önce 13 bin oy farkla kazandığı İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı seçimlerinin Yüksek Seçim Kurulu tarafından iptal edilmesinin ardından söylendi.

İmamoğlu, rakibi son başbakan Binali Yıldırım’ı 23 Haziran’da tekrar edilen seçimlerde bu kez 806 bin oy farkla yenerek İstanbul’un yeni belediye başkanı oldu.

Seçimlerden altı ay öncesine kadar neredeyse hiç kimsenin haberdar olmadığı genç siyasetçi, Erdoğan’ın seçimler öncesi sahaya inmesine rağmen kazanmasıyla cumhurbaşkanlığı seçimleri için muhalefetin en kuvvetli adaylarından biri haline geldi.

21) Ekonomik kriz

“24’ünde siz bu kardeşinize yetkiyi verin, ondan sonra bu faizle, şunla bunla nasıl uğraşılır göreceksiniz”, “Ahdim olsun ki faizler, enflasyon ve cari açık düşecek.”

Bu açıklamalar Recep Tayyip Erdoğan tarafından 2018 Genel Seçimleri öncesi yapılmıştı. Ancak durum Erdoğan’ın beklediği gibi gitmedi. Özellikle 2020’den sonra yaşanan kur şokları ekonomiyi dengesizleştirdi. Hazine ve Maliye Bakanı ve Erdoğan’ın damadı Berat Albayrak istifa etti, Merkez Bankası başkanları değiştirildi. Erdoğan, “Faiz sebep, enflasyon neticedir” düşüncesinin arkasında ısrarla durdu. 2018 Haziran’ında 4,5 seviyelerinde olan Dolar/TL kuru, 2022 Ağustos ayı itibarıyla 18 seviyesinde. 2018’de yüzde 20 olan enflasyon ise bugün Türkiye İstatistik Kurumu verilerine göre yüzde 78, resmi olmayan verilere göre yüzde 175’e çıkmış durumda.

2023 seçimleri

“2023 seçimleri kritik öneme sahiptir. Kuruluşundan beri girdiği her seçimden birinci çıkan AK Parti olarak, 2023’te yapılacak cumhurbaşkanı ve milletvekili seçimlerinde bir kez daha desteğinize talibiz. İnşallah partimizin bir sonraki kuruluş yıldönümü mutluluğunu, ülkemizi hedeflerine bir adım daha yaklaştırmış bulunmanın gururuyla, yine hep beraber yaşayacağız.”

Erdoğan, partisinin bugünkü 21. yıldönümü için parti kurucularına gönderdiği mektupta bu ifadelere yer verdi. Seçimlere on ay kala Erdoğan ve AKP’nin karşısında daha önce hiç karşılaşmadığı kadar derin bir ekonomik kriz ve birleşmiş bir muhalefet bloku bulunuyor. Anketler, Erdoğan ve AKP’nin oylarının düşüşte olduğunu gösterse de fark çok fazla açılmış değil. Erdoğan, AKP ve Türkiye’yi yeni bir dönüm noktası daha bekliyor.

Bize destek olun

Medyascope sizlerin sayesinde bağımsızlığını koruyor, sizlerin desteğiyle 50’den fazla çalışanı ile, Türkiye ve dünyada olup bitenleri sizlere aktarabiliyor. 

Bilgiye erişim ücretsiz olmalı. Bilgiye erişim eşit olmalı. Haberlerimiz herkese ulaşmalı. Bu yüzden bugün, Medyascope’a destek olmak için doğru zaman. İster az ister çok, her katkınız bizim için çok değerli. Bize destek olun, sizinle güçlenelim.