Özgür gazeteciliğe destek olun
Search
Close this search box.

Levent Köker ile Hukuk ve Demokrasi (97): “Sansür özgürlüktür!” | Dezenformasyon bülteni ve Bartın’daki maden faciası

Kamu oyunda kısaca “Dezenformasyon Yasası”, muhalif çevrelerde ise daha yaygın olarak “Sansür Yasası” diye adlandırılan mevzûat değişiklikleri Resmî Gazete’de yayınlandı. Kânunun “dezenformasyon” veyâ “sansür” kavramlarına muhatap olmasına neden olan 29. maddesi de dâhil, çoğu maddesi 1 Nisan 2023 târihinde yürürlüğe girecek. Herhâlde, yayıncılar, internet hizmet sağlayıcıları vb. kuruluşlar ve tabiî bireyler hazırlıksız yakalanmasın diye bir süre tanınmış olmalı.

Bu kânunla ne yapılmak istendiği, iktidar yanlıları ile muhalefet arasında yeni bir zıtlaşma konusu. İktidar, “ülkenin iç ve dış güvenliği, kamu sağlığı, kamu barışı” gibi korunmasına îtiraz etmenin kolay olmadığı bâzı değerler doğrultusunda tanımladığı, “gerçeğe aykırı bilgi yaymayı” yâni dezenformasyonu engellemek istediğini ileri sürüyor. Bu doğrultuda, demokratik Avrupa ülkelerinde de benzer kuralların benimsendiğini vurguluyor. Muhalefet ise buradaki asıl amacın, yukarıda sayılan kavramların arkasına gizlenerek, muhalif kişi ve kuruluşları, özellikle de medya ve internet ortamını baskı altına almak olduğunu düşünüyor. Muhalefete göre bu yasanın asıl ve yakın amacı, önümüzdeki seçim sürecinde muhalif görüşlere kamu alanında hiç yer verilmemesi. Acaba kim daha haklı?

Avrupa Konseyi’nin Venedik Komisyonu (Hukuk Yoluyla Demokrasi Komisyonu), Konsey’in Türkiye’nin içinde bulunduğu izleme sürecini sürdüren Komite’nin müracaatı üzerine konuyla ilgili değerlendirmesinde, şu noktaları belirtiyor: (1) Türkiye’nin örnek gösterdiği demokratik ülkelerde, Türkiye’deki gibi bir düzenleme ve uygulama bulunmuyor. (2) Türkiye’de getirilmek
istenen kânun, “belirsizlik, öngörülemezlik” gibi özellikleri nedeniyle, hukuk kuralı olma niteliğinden yoksun. (3) Yine bu kânun, söz konusu özellikleri nedeniyle, bireylerin, toplulukların ve kurumların kendilerine sansür (otosansür) uygulamalarını zorlayacak bir düzenleme getiriyor. (4) Böyle bir kânunun bu dönemde getirilmesi, kritik 2023 seçimleri öncesinde endişe verici.

Belli ki, ciddî bir sorun var. Kânun metnine bir bakalım. İlginç bir biçimde, “Basın hürdür, sansür edilemez” kuralını ifâde hürriyeti ile birlikte Anayasası’na derc etmiş bir devletin, Basın Kanunu da özgürlüğe atıfla başlıyor: “Bu kanunun anacı, basın özgürlüğünü ve bu özgürlüğün kullanımı ile basın kartına ilişkin usûl ve esasları belirlemektir.” Sonuçta kânunun amacı “basın
özgürlüğünü…belirlemektir” gibi kötü bir cümle kurulmuş oluyor ama, alıştık artık. Herhâlde kânun olmasa basın özgürlüğü de olmaz demiyordur diye yorumlayıp geçelim. Amaç, basın özgürlüğü. Ama değişiklik yapılan Türk Ceza Kanunu’nun 217/A maddesine şöyle bir hüküm ekleniyor: “Sırf halk arasında endişe, korku veya panik yaratmak sûretiyle, ülkenin iç ve dış
güvenliği, kamu düzeni ve genel sağlığı ile ilgili gerçeğe aykırı bir bilgiyi, kamu barışını bozmaya elverişli şekilde alenen yayan kimse bir yıldan üç yıla kadar hapis cezasıyla cezalandırılır.”

Aslına bakarsanız, hukuku ciddîye aldığınız zaman işin içinden çıkamayacağınız kavramlarla bezeli bir suç tipi tanımlanıyor. Bir defâ, bu suçun olabilmesi için “gerçeğe aykırı bilgi” olması lâzım. Oysa bilgi tanımı gereği gerçeklikle ilgilidir, gerçek olmayan bilgi olmaz, başka bir şey olmalı. Devletin bir birimi var, eskiden Matbuat Umum Müdürlüğü idi, sonradan Basın, Yayın ve Enformasyon oldu adı, işte oradaki kastediliyor olmalı: Enformasyon. Yâni malûmat, bir yerde ve bir zamanda olup biteni bildirme işi. Saf, pür, temiz olgu aktarımı. “Ankara’da bugün kar iki metreyi geçti!” Enformasyon, gerçek dışı ise uydurma, yalan “haber” niteliğinde ise bu suç oluşabilir. Ama, enformasyonun gerçek dışı olması yetmez. Bu yalan yanlış enformasyonun, “ülkenin iç ve dış güvenliği, kamu düzeni ve genel sağlığı ile ilgili” olması gerekir. Şimdi, işte işimiz zor: Hangi “gerçeğe aykırı bilgi”nin “ülkenin iç ve dış güvenliği, kamu düzeni ve genel sağlığı ile ilgili” olduğunu nasıl belirleyeceğiz? Daha doğrusu kim, nasıl belirleyecek? Daha zoru, hangi bilgi alanı ülkenin iç ve dış güvenliği, kamu düzeni ve genel sağlığı ile ilgili değildir diye de sorabiliriz? Her şey veya hiçbir şey. Belirsizlik başladı: “Acaba bu akşam gittiğim lokantanın kötü olduğunu sosyal medyaya yazarsam, ülkenin genel sağlığı ile ilgili gerçeğe aykırı bir bilgiyi yaymış olur muyum? Ne olur ne olmaz, en iyisi susayım!”

Daha somut bir örnek. CB İletişim Başkanlığı, bu hüküm yürürlüğe girmeden, toplumca hazırlanmamıza katkıda bulunmak için, “Dezenformasyon Bülteni” yayınlamaya başladı. “Gerçeğe Aykırı Bilgi yayma” değil de “Dezenformasyon” denmesini hemen takdir ettik. Şu âna kadar iki sayı yayınlanmış olan bu bültenlerin sonuncusunda, Bartın’daki müessif kömür madeninde grizu patlaması olayıyla ilgili olarak, Sayıştay raporlarının konu edilmesini, İletişim Başkanlığı dezenformasyon diye nitelendirmiş.

İletişim Başkanlığı diyor ki, “Bazı basın yayın organlarında yer alan haberlerde, Sayıştay raporundaki genel bilgilendirmeler, “grizu patlaması riski tespit edildi” şeklinde yorumlanmıştır. Madenlerde yönetmelik ve mevzuatların uygulanmasına yönelik veriler, tüm iddiaları çürütür niteliktedir.”

Sayıştay Raporu’nda ise şu cümle var: “Müessesede solunabilir tozla mücadele çalışmalarının alınan önlemlere rağmen zaman zaman aksadığı, hareketli ortamda meydana gelen arızalara zamanında müdahale edilemediği, tozla mücadelelerin devamlılık arz edecek şekilde tam anlamıyla yapılmadığı görülmüştür.” Devam ediyor: “2019 yılında müessesenin dengelenmiş üretim derinliği -300 metre olmuştur. Bu derinleşme, ani gaz degajı ve grizu patlaması gibi ciddi kaza risklerinin artmasına neden olmaktadır.”
Şimdi, soralım: Bu raporu okuduğunuzda, “grizu riski tesbit edildi” cümlesi sizce bir yorum mudur, bir iddia mıdır, yoksa bir olgu beyanı mıdır? İletişim Başkanlığı bunun bir “yorum” olduğunu ve bu ve benzeri yorumlardan kaynaklanan, Sayıştay Raporu’nun gereğinin yaıplmadığı yönünde “iddialar” ortaya atıldığını belirtiyor ve şu sonuca varıyor: Bu yorumlara dayalı “iddialar çürütüldü”.

Yeni kânunun nasıl anlaşılıp uygulanabileceğine dâir vahim bir gösterge. Çünkü, İletişim Başkanlığı’na göre “dezenformasyon”un konusu olan “olgular” değil, yorumlar ve iddialar. Yorum ve iddia, dezenformasyon, yâni “gerçeğe aykırı bilgi yayma” kapsamına alındığı zaman, artık söylenecek bir söz kalmıyor: Herkes sussun, iktidar/devlet/parti doğrusunu size anlatacaktır!

Bu yasanın ve bu yaklaşımın özeti: “Sansür, özgürlüktür!” Tıpkı Orwell’in 1984’ündeki gibi:
“Savaş barıştır, özgürlük köleliktir, cehâlet güçtür!”

Prof. Dr. Levent Köker Hukuk ve Demokrasi’de değerlendirdi:

Bize destek olun

Medyascope sizlerin sayesinde bağımsızlığını koruyor, sizlerin desteğiyle 50’den fazla çalışanı ile, Türkiye ve dünyada olup bitenleri sizlere aktarabiliyor. 

Bilgiye erişim ücretsiz olmalı. Bilgiye erişim eşit olmalı. Haberlerimiz herkese ulaşmalı. Bu yüzden bugün, Medyascope’a destek olmak için doğru zaman. İster az ister çok, her katkınız bizim için çok değerli. Bize destek olun, sizinle güçlenelim.