Ekrem İmamoğlu, Süleyman Soylu’nun doğrudan kendisine yönelik bir sözüne verdiği cevap dolayısıyla Yüksek Seçim Kurulu üyelerine hakaret etmekten mahkûm oldu. Hangi açıdan bakarsak bakalım, hukuken yanlışlığı apaçık olan bu kararla birlikte İmamoğlu’nun hem Belediye Başkanlığı görevinin sona ermesi, hem de milletvekili seçilme yeterliğini kaybetmesi, yâni önümüzdeki seçimlerde aday olamaması söz konusu. Bunlar, kuşkusuz mahkeme kararının kesinleşmesi ile ortaya çıkacak olan sonuçlar. Kararın açıklanmasından hemen sonra, duruşma savcısının mahkemeye bir dilekçe ile müracaat edip, kararı istinafa götüreceğini ancak izne ayrılacağı için bunu bir an evvel yapmak istediğini belirterek, gerekçeli kararın geciktirilmeksizin
yazılmasını talep etmesi de bu arada dikkat çekti. Savcının, hem mahkeme karşısındaki konumuna uygun düşmeyen ve hem de hukuk târihimizde eşine rastlanmadığını düşündüğüm böyle bir girişimle süreci hızlandırmaya çalışması, mahkûmiyet kararının bir ân evvel kesinleştirilmek ve böylece İmamoğlu’nun siyâseten yasaklı konumuna düşürülmek istendiği biçiminde yorumlandı. Demirtaş ve Mızraklı örnekleri de bu yorumu destekler nitelikte.
Bu programda, mahkeme kararının ortaya çıkardığı bâzı ihtimâlleri ve imkânları tartışmak niyetindeyim. Tartışmak istediğim ihtimâllerin bir kısmı mahkeme kararının ne zaman kesinleşeceğine bağlı. İlk akla gelen ihtimâl, kararın seçimlerden önce kesinleşmesi durumunda ne olacağı. Bilindiği gibi bu kararın kesinleşmesi için önce istinafın, sonra da Yargıtay’ın bu kararı
onaması gerekiyor. Süreç uzun sürebilir gibi görünüyorsa da, hızlandırılarak seçimden önce kararın kesinleşmesi sağlanabilir. Bu durumda İmamoğlu’nun 2023 seçimlerinde aday olması imkânsızlaşır, belediye başkanlığını sona erdirecek süreç de başlar.
Diğer ihtimâl, kararın seçimlerden önce kesinleşmemesi. Bu durumda İmamoğlu 2023 seçimlerinde aday olabilir. Ancak bu, süreç için riskli olacaktır. Çünkü, seçim takvimi başlayıp, aday belirleme aşaması sona erip, mevcut adayın yerine yeni bir aday gösterme imkânının ortadan kalktığı bir ânda İmamoğlu’nu siyâseten yasaklı hâle getiren bir sonuç oluşursa, o zaman Alıtılı Masa’nın CB adayı bir anda yok olur. Eğer süreç iki adaylı olarak gerçekleşirse, yâni Emek ve Özgürlük İttifakı ve HDP aday göstermemişse, bu durumda CB seçimi Erdoğan’a evet mi, hayır mı referandumuna dönüşür. Acaba muhalefet böyle bir riski göze almak ister mi?
Bir diğer ihtimal, kararın seçimler olup bittikten sonra kesinleşmesi. Bu, çok zayıf bir ihtimal ama, olmaz olmaz dememeli. Örneğin İmamoğlu CB adayı olup da seçilirse ve karar da seçilmesinden sonra kesinleşirse, CB bundan etkilenir mi? Bu sorunun net bir cevâbı yoktur ama, CB açısından böyle bir kesinleşmiş hükmün sorun yaratabileceği açıktır.
Son ihtimâl de, kararın İmamoğlu lehine bozulması ve netîcenin beraat olması gerektiği. Bu durumda İmamoğlu için bütün engelleyici ihtimâller ortadan kalkar.
Ne olursa olsun, bu mahkeme kararı ile birlikte, özellikle bu karara tepki olarak Saraçhane’de yapılan miting atmosferinde ortaya çıkan havaya bakarak, İmamoğlu’nun artık Altılı Masa’nın CB adayı olduğu veya olması gerektiği yolundaki yorumlar biraz fazla aceleci yorumlardır. Ne Altılı Masa, ne de diğer muhalif gruplar, seçim sürecinde veya sonrasında kesinleşebilecek bir mahkeme kararının yaratabileceği siyâsî riskleri üstlenmek isteyeceklerdir. Mahkeme kararı, kuşkusuz, İmamoğlu’nun Türkiye siyâsetinde daha yüksek profilli bir figür olarak yer almasına zemin hazırlamış olmaktadır ama bu, 2023’ten sonraki dönemler için geçerlidir.
O zaman, öteden beri destekleyici veya eleştirel argümanlarla birlikte gündemde olan Kılıçdaroğlu’nun adaylığı mı öne çıkmıştır? Olabilir, Altılı Masa buna karar verebilir. Fakat, kanımca kesin olan bir şey var ki, geçtiğimiz gün Diken’de Murat Sevinç’in yazdığı gibi, artık aday şu olmuş bu olmuş, çok da fark etmeyecektir. Mahkeme kararı, otoriter rejimle hesaplaşma ve demokratik bir yeniden inşâ niyetini defalarca dile getiren tüm muhalif kesimlerin, sâdece Altılı Masa’nın değil, 2023 seçimlerindeki başarı şansını ciddî ölçüde yükseltmiştir.
Bunu, en net olarak HDP ve Emek ve Özgürlük İttifakı kanadından gelen değerlendirmelerde görebilmekteyiz. Hukuka aykırı bir biçimde tutulduğu cezaevinden mesaj gönderen Selâhattin Demirtaş, HDP’li belediyelerin görevden alınması sırasındaki suskunluğa çok haklı olarak sitemkâr bir biçimde temas etmiş ve gün demokrasi için birlikte hareket etme günüdür demiştir.
Benzer bir mesaj, Diyarbakır Belediye Başkanlığı’ndan cezaevine gönderilen Selçuk Mızraklı’dan gelmiş, İmamoğlu’na “soluna bak, beni göreceksin” diye bence çok anlamlı bir destek mesajı göndermiştir.
Acaba İmamoğlu, CHP ve Altılı Masa, sol’a bakabilecekler midir? Bunu bilmiyorum. İYİ Parti’nin bazı üst düzey yetkililerinin gâyet cüretkâr bir biçimde HDP’yi bir siyâsî parti olarak görmediklerine dâir demeçlerinin mürekkebi bile henüz kurumadı. CHP dışında tamamı sağ yelpâzede yer alan partilerin oluşturduğu Altılı Masa’nın “sol’a bakması” çok muhtemel görünmüyor. Buna karşılık, Saraçhane mitinginde Ali Babacan’ın Demirtaş’a yapılan haksızlığa karşı çıkışına verilen güçlü destek sesi, meydanda HDP ve EÖİ seçmenlerinin hayli kalabalık olduğuna yorulabilir. HDP ve EÖİ, anlaşılan, “sağ”a bakabiliyorlar ve bakıyorlar, CHP’nin ve Altılı Masa’nın da “sol”a bakmaları şart. Onlarsız bu seçimi kazanmaları mümkün değil. Sol’a bakmanın ne kadar gerekli ve de mümkün olduğunu, mahkeme kararına gösterilen demokratik siyâsî tepkinin soldan gelen katılımcıları kanıtladılar. Sıra, bence muhalif gücü büyütmek durumunda olan Altılı Masa’da. Mahkeme kararının büyük katkısıyla ivme kazanan demokrasi
için birlikte hareket etme imkânı, siyâsî miyopluğa kurban edilmemelidir.
Prof. Levent Köker Hukuk ve Demokrasi’de değerlendirdi.