2019 Yerel Seçimleri’nin ardından CHP, Millet İttifakı’nın da desteğiyle büyükşehirleri alınca “yepyeni” bir Türkiye hayal edildi. Fakat özellikle 2022’de Türkiye, hem siyasi hem de ekonomik açıdan kötü bir yıl yaşadı. Türkiye, Cumhuriyet’in 100. yılına hukuk devletinin olmadığı ve demokrasinin iyice geri plana atıldığı otoriter bir rejimle giriyor. 2023’te yepyeni Türkiye’yi görebilecek miyiz?
Ruşen Çakır, yeni yılın ilk yayınında 2023 seçimlerini, muhalefetin seçim hazırlıklarını ve Türkiye’nin bu seçime ne kadar hazır olduğunu değerlendiriyor.
Yayına hazırlayan: Gülden Özdemir
Merhaba, iyi günler, iyi pazarlar ve tabiî ki mutlu yıllar. 2023 Türkiye için çok önemli bir yıl; cumhuriyetimizin 100. yılı. Bunu görmek de nasip oldu. 50. yılı hatırlıyorum ve şimdi de 100. yılı yaşıyorum. Açıkçası hiç emin değildim, ama bu da ayrı bir mutluluk, 100. yılı görmüş olmak da. Cumhuriyet çok sorunlarla geldi. Sorunları kimi zaman çözülür gibi oldu; ama şu hâliyle 100. yıla gerçekten çok zor bir şekilde giriyor. Ekonomik açıdan zor bir şekilde giriyor, siyâsî açıdan zor. 100. yıla, hukuk devletinin olmadığı, demokrasinin iyice geri plana itildiği otoriter bir rejimle giriyor Türkiye. Ama bu yıl bütün bunları aşma imkânını da yakalamış bir şekilde giriyor.
2019 yerel seçimlerinde muhâlefet özellikle büyükşehirleri, İstanbul’u, Ankara’yı aldı; ama onun dışında, Adana, Mersin, Antalya, Hatay, İzmir’in de CHP tarafından alındı — ki CHP buraları tek başına almadı, Millet İttifâkı’yla aldı; Millet İttifâkı’nın da ötesinde, HDP’nin desteğiyle aldı. “Yepyeni Türkiye” diye bir kavram ortaya atmıştım. Uzun bir süre onu kullandım. Ama daha sonra kullanamaz oldum. Özellikle 2022 beter bir yıldı, mâlûm. 2022’de “Yepyeni Türkiye”yi dile getirmemize el veren çok az durum oldu. Belki Altılı Masa’nın ilk günlerinde bu mümkündü; ama sonra masanın bürokratik bir yapı görünümünü alması, insanların, muhâlefet tabanının, ama onun ötesinde de muhâlefete yönelebilecek olan kesimlerin, genç kesimlerin, ilk kez oy kullanacak kesimlerin ilgisini çekme konusunda çok tereddütlü davranılması, “Yepyeni Türkiye” lâfının bir kere daha, en azından benim açımdan, rafa kalkmasına neden oldu.
Şimdi 2023 ve yepyeni bir yıl var. Yepyeni bir yılda, “Yepyeni Türkiye”yi telâffuz edebilir miyiz? Edebiliriz. Çünkü bir seçim var. Seçimin târihi dahi belli değil. Nisan ayı deniyor, Nisan’ın ilk haftası deniyor. Olabilir, kuvvetle muhtemel. Ama seçimi öne alacaklarını iddia edenlerden değilim. Çünkü bana kalsa, Erdoğan çoktan seçimi yapmalıydı. Bu zamâna kadar geldi. Yine erken seçim –ki aslında Nisan’da yapılacak olan bir seçim de pek bir erken seçim olmayacaktır–, ama yine de normal târihinden önce olacak. Târihini bilmiyoruz. Çok da önemli mi? Tabiî ki her târihin ayrı bir önemi var ve muhâlefet de belli bir zamâna kadar olan erken seçime destek vereceğini söylüyor, ötesine vermeyeceğini söylüyor. İktidar tek başına bunu yapabilecek durumda değil. Vaktinde ya da birkaç ay erken yapılacak olan seçimi ne belirleyecek? Bir tarafta Erdoğan’ın yaptığı ve yapacağı hamleler belirleyecek. Ekonomi konusunda çok da dolu olmayan keselerin ağzını açtı. 2022’nin son döneminde özellikle peş peşe birtakım şeyler yaptı; asgarî ücret gibi, emeklilikte yaşa takılanlar (EYT’liler) gibi. Belki bu senenin başında da emeklilere, memurlara yeni zam açıklayacak. Başka şeyler de yapacak. ÖTV vs. gibi indirimlere gidebilir. Tabiî olabildiğince kaynak bulabilmesi lâzım. Kaynağı da yurtdışından bulacak. Borçlanarak bulacak ve yurtdışında sorunlu olduğu ülkelerle ilişkilerini bu yüzden düzeltiyor. Ekonomik olarak, olabildiğince bir şeyler dağıtmaya çalışacak.
Ama onun ötesinde siyâseten baskılarını da artıracak. Ekrem İmamoğlu olayı 2023’ün en önemli olayı olacak — ilk döneminin özellikle. Ekrem İmamoğlu konusunda bir netleşmeyi hemen yaşayabilir miyiz? Kemal Can’ın iddiasına göre iktidar bunu olabildiğince süründürüp, seçime yakın bir târihe kadar belirsizlik yaratmak isteyecek. Çünkü Ekrem İmamoğlu’na siyâsî yasak konması erken belli olursa, muhâlefetin aday belirlemede bir anlamda seçenekleri erken netleşmiş olacak. Halbuki Ekrem İmamoğlu şu anda ortak aday olarak çok güçlü bir şekilde telâffuz ediliyor. Ama üzerinde Damokles’in kılıcı gibi bir siyâsî yasak tehdidi var. Dolayısıyla Ekrem İmamoğlu meselesini bekleyeceğiz; ama tabiî ki bununla bağlı olarak muhâlefetin adayının kim olacağı, ortak adayın kim olacağı meselesi var. Bu artık daha fazla geciktirilecek bir şey değil. Ocak sonuna kadar bunun saptanmış olmasını bekliyorum.
Şimdi öngörüler başlıyor. Birtakım tahminlerde bulunacağım. Bunların bir kısmı beni mahçup edecek, bir kısmı için “Ben demiştim” diyeceğim. Bakalım… ama çok samîmî bir şekilde aklımdan geçenleri söylüyorum, düşündüklerimi söylüyorum: Muhtemelen Kemal Kılıçdaroğlu olacak aday. Ama Kemal Kılıçdaroğlu, özellikle kendisi, seçilebilmesini garanti görmez ise adaylıktan vazgeçip yerine diğer isimlerden birini önerecek. O isim Ekrem İmamoğlu olabilirdi; ama yasak meselesi nedeniyle o biraz karışık. Dolayısıyla Mansur Yavaş’ın adının ciddî bir şekilde masada olduğu kanısındayım. Meral Akşener’in son anda vazgeçip tekrar aday olma ihtimâlini açıkçası düşünmüyorum. Kendisi defâlarca bu konuda ısrarla söyledi. Artık bu saatten sonra ben adayım demesi pek olacak bir şey değil. Tanıdığım kadarıyla Meral Akşener böyle bir şey yapmaz. Var olan isimler dışında bir isim olur mu? Arada sırada isimler telâffuz ediliyor. Daha önce özellikle sizlerle yaptığımız yayınlarda gelen sorularda birtakım isimler olabilir mi diye sordunuz ve hepsine, hiç sanmıyorum dedim. Tekrar söylüyorum: Altılı Masa’nın Ekrem İmamoğlu, Mansur Yavaş, Kemal Kılıçdaroğlu ve belki Meral Akşener dışında bir isim çıkartacağını sanmıyorum, düşünmüyorum. Ali Babacan ismini, DEVA’ya yakın çevreler dile getirmek istiyor Masa’dan. Onun da gündemde olabileceği kanısında değilim. Sonuçta öncelikle Kılıçdaroğlu, Mansur Yavaş ve Ekrem İmamoğlu seçeneklerinden birisi, artık çok da geciktirmeden açıklanacağa benziyor. Zâten seçim kararı da Ocak ayında pekâlâ netleşir. Nitekim muhâlefet de Altılı Masa da, “Seçim günü belli olduktan sonra iki gün içinde adayı açıklarız” demişlerdi.
Peki aday Kılıçdaroğlu ya da Mansur Yavaş ya da Ekrem İmamoğlu olursa seçilirler mi? Bu işte 2023’ün en altın sorusu. Bence seçilirler. Şu gün îtibâriyle de seçilirler. Ama bir de eğer iyi bir ekiple çıkarlarsa, iyi anlatırlarsa ve programlarını –ki Ocak sonlarına doğru hükümet programı gibi bir programın açıklanacağı söyleniyor–, bunları bir de iyi sloganlarla dile getirirlerse adayların seçilme ihtimâlinin kim olursa olsun çok yüksek olduğunu düşünüyorum. Özellikle HDP, Altılı Masa’nın gösterdiği adayı benimseyip ilk turda aday çıkartmazsa, o aday ilk turda seçilir. Yani bunu şimdi böyle söylüyorum, birden ben de kendimden korktum. Ama seçilir yani. Erdoğan’ın seçilmek için elinden geleni yapacağını biliyoruz. Bunu tekrar vurgulayalım. Ekonomik konuda, siyâsî olarak, baskı politikalarıyla ve özellikle muhâlefeti dağıtmaya yönelik, muhâlefet içerisinde yeni tartışmalar çıkartmak, var olan tartışmaları derinleştirmek, yeni kopuşlara yol açmak gibi çok şey yaşayacağız. 2023 gerçekten bâzılarına şaşıracağımız gelişmelere tanık olacak. Öyle hissediyorum. Hiç umulmadık kişiler umulmadık pozisyonlar alabilirler. Bu her iki taraf için de geçerli. Eğer muhâlefet güçlü bir şekilde adayıyla ve kadrosuyla, programıyla çıkarsa iktidardan kopuşlar da olabilir. Muhâlefetin tereddütü durumunda muhâlefetten kopuşlar da olabilir. Bir diğer husus: İktidâr muhâlefetin gücünü kırmak için muhâlefet içerisinde birtakım çatlaklara yatırım yapabilir. Son bir husus da şu: Altılı Masa dışındaki partileri yanına çekme konusunda iktidar birtakım hamleler yapabilir. Özellikle cumhurbaşkanlığı seçiminde Yeniden Refah Partisi ve Zafer Partisi’nin, kısmen de Memleket Partisi’nin bir rolleri olabilir. Çünkü %50+1 oy söz konusu. Dolayısıyla özellikle Erdoğan, buralardan kendisine ilk turda, eğer seçim ikinci tura kalırsa ikinci turda oy getirebilmek için bu partilerle ciddî pazarlıklar da yapabilir. Ama orada şunu biliyoruz — Fatih Erbakan bunu söyledi: Başkanlık konusunda Erdoğan’a empatik yaklaştığı bir anda, kendi parti tabanı ve örgütünden çok ciddî tepki aldığını söyledi. Dolayısıyla bâzı siyâsetçiler kendileri Cumhur İttifâkı’na destek verse bile, tabanlarını peşlerinden sürükleyebileceklerine çok emin değiliz.
Bir diğer husus ise milletvekili seçiminin ne olacağı. Bu noktada geçen günlerde çok önemli bir yayın yaptım. İzlemediyseniz muhakkak izleyin, “Yarın milletvekili seçimleri yapılacak olsa” diye. İki önemli araştırmacı Mehmet Ali Çalışkan ve Ulaş Tol yaptıkları çalışmalardan hareketle şunu söylediler: “İktidâr partileri ince eleyip sıkı dokuyor; hangi seçim bölgesinde ortak liste, hangisinde ayrı ayrı girileceği konusunda. Eğer muhâlefet, Altılı Masa benzer bir çalışma yapmazsa Meclis dengesi çok aleyhine olabilir.” Bunu özellikle vurguladılar. Dolayısıyla önümüzdeki dönemde cumhurbaşkanı bir partiden, Meclis çoğunluğu diğer bloktan olma ihtimâli bence az; ama var. Diyelim ki muhâlefetin ortak adayı seçildi; ama MHP+AKP Meclis’te çoğunluk aldı. Bu sistemde çok etkili olmaz; ama tabiî birtakım sorunlar çıkartacaktır. Burada tabiî HDP çok önemli olacak. HDP şu aşamada cumhurbaşkanlığı seçimi için önemli. Ama milletvekili dağılımları çok ince hesaplara dönerse HDP’nin Meclis’teki oyları da değere binecek.
Medyascope'un günlük e-bülteni
Andaç'a abone olun
Editörlerimizin derlediği öngörüler, analizler, Türkiye’yi ve dünyayı şekillendiren haberler, Medyascope’un e-bülteni Andaç‘la her gün mail kutunuzda.
Tabiî bu arada HDP seçime katılabilecek mi? Kapatma dâvâsı var, bu ortada. Bunun iktidar açısından çok riskli olduğu kanısındayım. Kapatmak isteyenlerin olduğu muhakkak. Anayasa Mahkemesi şu anda yargıda iktidâra rağmen karar alabilen ender yerlerden birisi olarak gözüküyor. Ama böyle stratejik bir olayda iktidar, tabiî ki Erdoğan özellikle dayatırsa, buna rağmen kapatmama karârı verir mi? Buna açıkçası çok emin olamıyorum. Ama kişisel kanım HDP’nin seçime gireceği yolunda. HDP’liler her ihtimâle çalışıyorlar. Yedek partileri de var bildiğim kadarıyla. Eğer yedek parti de olmazsa, bağımsız olarak da milletvekili seçimine girerler. Ama şunu özellikle vurgulamak lâzım: HDP’yi seçimden önce kapatan bir Erdoğan, Kürtler’den aldığı hatırı sayılır oyu da riske atacak demektir. Bunu özellikle vurgulamak lâzım. Ama HDP’nin seçime sokulmaması, özellikle Güneydoğu’da sandık güvenliğinin muhâlefet aleyhine seyretmesine yol açabilir. Bunu da özellikle vurgulamak lâzım.
Bir diğer olay tabiî ki Suriye’ye operasyon olup olmayacağı. Burada da Suriye’ye operasyonun seçime kısa bir süre kala –ki Erdoğan bir an önce yapacakmış gibi davrandı, ama yapmadı– yapması hâlinde bunun doğuracağı etkiyle milliyetçi oylarda bir kabarma olabilir iktidâra yönelik. Ama Suriye’deki operasyonun oradaki YPG/PYD varlığına, yani Kürtler’e yönelik olacağı için, Türkiye’de Kürt seçmenin Erdoğan’dan iyice uzaklaşmasına da yol açabilir.
Sonuçta bu yılın ilk yarısında, belki de ilk yarısı dolmadan Türkiye’yi artık kimin, kimlerin yöneteceği belli olacak ve Türkiye’nin yepyeni bir Türkiye rotasına girip girmediği belli olacak. Ama şunu özellikle vurgulamak istiyorum: Muhâlefetin kazanması, tek başına, Türkiye’nin yepyeni bir yere, yepyeni bir ülke olmaya doğru evrildiği anlamına gelmeyecek. Bir kapı açılacak; ama o kapıda çok zorluk var. Bir kere 20 yıllık AKP iktidârının bıraktığı çok ağır bir mîras olacak — özellikle ekonomik anlamda. Ama onun ötesinde, kurumlarıyla yargısıyla çok delik deşik olmuş bir sistem var. Bunun yeniden inşâsı bayağı bir zaman alacak ve muhâlefetin bu yeniden inşâyı ne derece istediği ve ne derece başarabildiği de çok önemli olacak. Ama bir yola girilmiş olacak. Eğer iktidar değişmezse, Türkiye böyle, belki de daha kötü bir şekilde yoluna devam edecek. Fakat Cumhuriyet’in 100. yılında Türkiye’nin daha umutlu, geleceğe daha umutla bakan bir ülke olacağını hem temennî ediyorum hem de düşünüyorum. Umarım Türkiye daha iyi bir yöne doğru, hukuk devletinin yeniden inşâ edildiği, kurumların yeniden güçlerine kavuştuğu ve demokrasiye doğru giden çoğulcu bir ülke olma yolunda, arada geçen onca zamânı telâfî edecek bir şekilde yoluna devam eder. Çok büyük beklentilerim yok. Ama bir şeylerin başlama ihtimâlinin hayli yüksek olduğu kanısındayım. Hepinize tekrar iyi yıllar diliyorum. Söyleyeceklerim bu kadar, iyi günler.