Anayasa Mahkemesi HDP’nin devlet yardımı hesabına bloke konulmasına karar verdi. Karar, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı’nın talebi üzerine alındı. HDP, son seçimde aldığı oyların yasal karşılığı olan devlet yardımını kullanamayacak. Karar, geçici ve bir tedbir mahiyetinde. Kararla birlikte AYM, HDP’ye 30 günlük bir süre tanınmasını ve bu süre içinde gelecek HDP görüşünün sonrasında kararı gözden geçireceğini de belirtiyor.
Bu kararda pek çok sorun var. Birincisi ve en önemlisi, AYM’nin böyle bir tedbir kararı alma yetkisi var mı? Türkiye’nin hâlâ Anayasa’da yazılı olduğu gibi, bir hukuk devleti olduğunu düşünenler için kesin olan kural, hiçbir kişinin veya kurumun kaynağını Anayasa ve kanunlardan almayan bir devlet yetkisini kullanamayacağı. O yüzden AYM’nin de böyle bir tedbir kararı alma yetkisinin olması gerekir. Anayasa’ya ve Anayasa Mahkemesi’nin Kuruluşu ve Yargılama Usûlleri Hakkında Kanun’a göre, siyâsî parti kapatma dâvâlarında Cezâ Muhakemesi Kanunu’nun parti kapatma dâvâsının mâhiyetine uygun olan hükümleri uygulanır. Buna göre, hakkında kapatma dâvâsı açılmış olan bir siyâsî partinin devlet yardımı hesabının bloke edilmesi gibi bir tedbirin ya AY’da, ya da kanunlarda, bu arada CMK’nda bir dayanağının olması gerekir. Hesap bloke etmek, ben yaptım oldu türünden verilebilecek, eski deyimle “karakûşî” bir karar olamaz. CMK’nda bazı haklara ve alacaklara el konulması ile ilgili bir tedbir hükmü var ama bu hüküm, suç niteliği taşıyan faaliyetler sonucu elde edilmiş olan hak ve menfaatleri kapsıyor ve esas amacı da bu hak ve menfaatlerin dondurularak, izinin sürülmesini engelleyecek tasarruflara kapatılması. HDP’nin devletten aldığı yardımın böyle bir niteliği tabiî ki yok. Tam aksine, HDP’nin 2018 seçimlerinde aldığı milyonlarca oy ve bu sâyede geçtiği ülke barajı ile birlikte kanunen AKP, CHP gibi partiler gibi elde ettiği bir hak. Bu hakkın bloke etme yetkisinin hukukî hiçbir dayanağı bulunmuyor.
Geçmişte, Refah Partisi’nin kapatılması sürecinde, kapatma kararının açıklanmasından çok kısa bir süre önce ve karar önce hukuken tamamlanması gereken tüm işlemler tamamlandıktan sonra, RP’nin malvarlığının dondurulması ile HDP’nin devlet yardımı hesabına bloke konulması arasında bir paralellik kurmak hukuku çok zorlamak olur. Çünkü, HDP ile ilgili dâvâ sürecinin henüz tüm aşamaları geride kalmış değildir. YCB Mahkeme’ye sözle açıklamalarda bulunacak, ardından, tesbit edilecek bir günde HDP’nin sözlü açıklamaları olacak, bunlardan sonra raportör nihâî raporunu hazırlayıp Mahkeme’ye sunacak.
Bunun yanında, RP ile ilgili karar malvarlığının dondurulmasıyken, HDP ile ilgili olarak, tüm malvarlığının dondurulması değil de, “devlet yardımı hesabına bloke konulması” söz konusu. Bu da, düşündürücü. Çünkü, RP ile ilgili “tedbir kararı”, “kapatma kararı”ndan çok kısa bir süre önce verilmiş, amacı da kapatma kararı ile birlikte hazineye geçmesi gereken malvarlığı üzerinde tasarruf edilmesinin engellenmesi. Bununla birlikte, AYM’nin o zamanki tedbir kararının da hukukî dayanağı olmadığı açık ama, RP kapatıldığı için ve kapatma kararı AİHM tarafından da hukuka uygun bulunduğu için, bir sorun olmamış diye düşünebiliriz. HDP örneğinde ise süreç devam ediyor ve ne karar verileceği belirsizliğini koruyor. Bu durumda, AYM’nin hiçbir hukukî temeli olmadığı gibi, makûl ölçülerle açıklanması da imkânsız bir tasarrufla HDP’nin devlet yardımı hesabına bloke koyması, devam etmekte olan yargılama sürecinde, bu bloke kararına oy veren Mahkeme üyesi yargıçların ihsas-ı reyde bulunduklarını düşündürtmektedir.
Bu kararla ilgili bir diğer problem, müeyyidenin tedbir diye uygulamaya konulması. Denebilir ki, müeyyide “devlet yardımından kısmen veya tamamen yoksun bırakma” ve AYM kararı bunu öngörmüyor. HDP, yine hak ettiği yardımı alacak, para yardım hesabına yatacak ama bunu kullanması mümkün olmayacak. İleride bloke kaldırılır veya kapatma dâvâsı lehine sonuçlanırsa, zâten kullanabilecek. Bir doğruluk payı var ancak, fiilen ortaya çıkacak olan sonuç, HDP’nin hakkı olan devlet yardımını “erken seçim”in dillendirilmeye başlandığı bu günlerde ve belirsiz bir süre boyunca engellenmesinin seçim sürecine doğrudan bir müdahale olarak görülmesi. Kaldı ki, AYM’nin bu kararına katılan üyeleri, partinin en azından devlet yardımından kısmen veyâ tamamen mahrum bırakılmasına dâir bir kanaatleri olmadığı halde böyle bir tedbiri öngörmüş olduklarını herhâlde düşünemeyiz. O yüzden, ihsâs-ı rey ihtimali çok kuvvetli ve âdil yargılanma sürecini bozan bir durum ortaya çıkmış vaziyette. Ama, sâdece bu değil, âdil, eşit ve özgür seçim ortamına da büyük bir darbe indirilmiş durumda.
Söz erken seçim ve sürece dâir değerlendirmelere gelince, ister istemez kamu oyunda çok konuşulan bir senaryoya da değinmeden geçmeyelim. Bu senaryoya göre seçimler Cumhurbaşkanının kararıyla yenilenecek, yâni erken seçim kararını CB alacak. Dolayısıyla, en uygun oy verme günü de, 60 günlük yasal süre saklı olmak kaydıyla, CB tarafından takdir edilmiş olacak. Bu durumda mevcut CB’nın “üçüncü kez” seçilmesi mümkün olmadığı için aday da olamayacağı iddiası gündeme gelecek. Kulisler, bu iddiayı YSK’nın kabûl etmeyeceği ve CB’nın üçüncü kez seçilmesine yeşil ışık yakacağı yönünde. Geçmişte olanlara bakarak söylersek: Olur mu, olur!
Üzücü olan, Türkiye’de siyasetin yargı eliyle şekillendirilmesi olgusuna bir türlü son veremiyor olmamız. Uzak, yakın tüm geçmişimizde böyle çok örnek var ve bu örnekler “kanıksama” gibi bir sonuç da yaratıyor kamu oyunda. Muhalefetin işi de giderek zorlaşıyor, bilmem farkındalar mı?
Prof. Levent Köker Hukuk ve Demokrasi’de değerlendirdi: