Seçimler yaklaştıkça tartışmaların hayli ısındığı konular da belirginleşiyor. Geride bıraktığımız günlerde bu konuların Cumhurbaşkanı’nın aday olup olamayacağı, HDP’nin kapatılması ile ilgili dava sürecinde partinin aldığı devlet yardımına bloke konulmasından sonra, şimdi de kararın seçimlerden sonraki bir tarihe ertelenme talebinin reddedilmesi ve iktidarın gerçekleştirmeye çalıştığı anayasa değişikliği olarak belirginleştiği görülüyor.
Cumhurbaşkanı’nın 2023 seçimlerinde tekrar seçilmek üzere aday olup olamayacağı ile ilgili olarak, artık Millet İttifâkı (Mİ) olarak anmamız gereken bloktan nihâyet bu konuda net bir ses çıktı. Buna göre böyle bir adaylık, Anayasa’ya aykırı olduğu için mümkün değil. Karşı görüşün tezlerinin sağlam bir temeli bulunmuyor. Bu tezlerin temel dayanağını, iki defadan fazla seçilme yasağı getiren kuralın ilk kez 2018 Haziran seçimlerinde uygulandığı iddiası oluşturuyor ki, 2017 AY değişikliği kanununun açık hükmü karşısında geçersiz bir iddia.
HDP ile ilgili konu ise, hem partinin aldığı devlet yardımının bloke edilmesi “tedbiri”, hem de kararın seçimlerden sonraki bir tarihe ertelenmesi talebinin reddedilmesi ile, başka bir boyut kazandı. Seçime çok az bir zaman kala, Türkiye’nin en büyük üçüncü partisinin kapatılma/kapatılmama belirsizliğine mârûz bırakılması, seçimlerin eşit, özgür ve âdil koşullarda yapılmayacağının en önemli göstergesi. Hukukta sağlıklı bir irâdenin varlığından söz edebilmek için, irâdenin hatâ, hile ve korkutmadan arındırılmış bir süreçte oluşması gerektiği kabûl edilir. Bu koşulları seçmen irâdesine uyguladığımız zaman, hem öne çıkan İmamoğlu gibi siyâsî
aktörlerin, hem de HDP gibi geniş seçmen kitlelerinin desteğine sâhip partilerin, ne zaman ne şekilde karar vereceği belli olmayan, bağımsızlığını ve tarafsızlığını yitirdiği yönünde ciddî kuşkuların bulunduğu yargının tehdidi altında olmalarının süreci bozduğunu da açıkça görebiliriz. Bu irâde bozucu gelişmelerde, AY kurallarına aykırı hareket etmek bakımından gâyet çekincesiz bir davranış içinde olan iktidar blokunun, yargı organına talimat niteliğindeki açıklamaların da büyük rolü olduğunu belirtmeliyim.
İktidar blokunun bu tür seçmen irâdesini bozucu girişimlerine ek olarak, ideolojik kamplaşma yaratarak toplumsal tabanını konsolide etme girişimleri de sürmektedir. Anayasa değişikliği süreci, bu girişimlerin önemli bir örneğidir. Başörtüsüne “anayasal güvence” söylemiyle çıkılan yolda, tipik bid ayrımcılık ve nefret söylemi örneği olarak formüle edilen bir gerekçeye dayanılarak LGBTI+’ların dışlanmasına yönelik bir teklifle sürecin yürütülmesi, başka türlü yorumlanamaz. Bu konuda vurgulanması gereken noktaları şöyle özetleyebilirim: (1) Başörtüsü sorunu, herhangi bir hukuk kuralından değil, vâr olan hukuk kurallarına aykırı yorum ve uygulamaların yarattığı bir sorundu ve zaman içinde ortadan kalktı. Bu süreç içinde, mevcut iktidar blokunun 2008’deki ilk girişimi AYM’nden dönmüştü. Şimdi aynı girişimi tekrarlamak ve üstelik AYM kararıyla hukuk dışılığı tesbit edilmiş terimlerde ısrar ederek bunu yapmak yersizdir. (2) “Anayasal güvence” teriminin anlamsızlaştığı bir icraatlar yumağının sâhibi olan iktidar blokunun, herhangi bir konuda “anayasal güvence” getirmeye çalışmasının iknâ ediciliğinden söz etmek mümkün değildir. (3) AY değişikliği teklifinin başörtüsü ile ilgili olduğu ileri sürülen maddesi, bir özgürlük formülâsyonu değil, inancı ideoloji konusu hâline getiren otoriter bir formülâsyondur. (4) Teklifin âileyle ilgili bölümü ise, özellikle Gerekçe’ye bağlı olarak ele alındığında, ayrımcı, nefret söylemiyle yüklü olmanın yanında, devletin belirli bir âile yapısını toplumun tümüne empoze etmeye çalışan totaliter-ideolojik bir yaklaşımla malûldür.
Daha geniş bir perspektiften bakıldığında, iktidar blokunun seçimlerin hukuka uygun bir biçimde, eşit, özgür ve âdil koşullarda gerçekleşmemesine yönelik hamleler yaptığını, bunların üstünü örtmek üzere de ideolojik kamplaşma unsurlarını devreye sokacak şekilde kamusal tartışma süreçlerini bozmakta olduğunu söylememiz gerekmektedir. Bu hamlelere karşı, her durum ve koşul altında, mutlaka hukukun üstünlüğünün dilini güçlü bir biçimde kullanmak ve toplumsal-siyasî mobilizasyonu bu doğrultuda gerçekleştirmek elzemdir.
Bize destek olun
Medyascope sizlerin sayesinde bağımsızlığını koruyor, sizlerin desteğiyle 50’den fazla çalışanı ile, Türkiye ve dünyada olup bitenleri sizlere aktarabiliyor.
Bilgiye erişim ücretsiz olmalı. Bilgiye erişim eşit olmalı. Haberlerimiz herkese ulaşmalı. Bu yüzden bugün, Medyascope’a destek olmak için doğru zaman. İster az ister çok, her katkınız bizim için çok değerli. Bize destek olun, sizinle güçlenelim.