Karsız, soğuk bir kış günü öldü Zehra Teyze. Başında üç kadın. Zehra Teyze’nin kardan saçlarına baktılar, öylece. Üçünde de aynı gün, sözcüklere hacet kalmadan otuz yıllık bir film şeridi gibi akıverdi önlerinden.
***
Bir haftadır yağsın diye bekliyordu çocuklar. Sonunda yağdı kar. Öğleni zor ettiler. Milli Eğitim’den nazlı nazlı gelen kar tatili haberiyle ilk başta bahçeye hücum ettiler, hayat curcunaya döndü. Sonra zil çaldı. Paydos. Okulun gri koridorlarına sığınan öğretmenler derin bir oh çektiler.
Hal böyleyken bizim çocuklar yollara düştü. Eve mi? Bu fazla iyimser bir tahmin olurdu. Zaten çocukları, Zehra Teyze’den başka herkes unutmuştu ya da unutmak istiyordu. Bütün veliler, hatta bütün ülke. Zehra Teyze ise endişeyle dinledi kar haberlerini. Gerçi Dilek’in paydos zilinden sonra koşarak eve geleceğinden adı gibi emindi. Kafasını dar ve karanlık koridordan dışarıya, salona uzattı. Şehrin, merkezden uzak bu dağlık kesiminde kar tipiye dönmek üzereydi. Dilek diye sesi titredi. Gidip ocağın altını usulca yaktı. Kendi kendine mırıldandı: “Kız gelince üşür hemen bir çorba yapayım”.
Öte yandan okuldan çıkmış ve zincirlerinden boşanmış ekip için rota belliydi: Dosdoğru Yıldız Sineması. Bütün okul sinema salonunu doldurmuş, kara kışın gelmesini bekler gibi filmin başlamasını bekliyordu. Okul müdürünün görevini devralan sinema umum müdürü İsmail Bey, makiniste filmi hemen başlatmamasını ve salon dolmadan ışıkları söndürmemesini ısrarla tembih etmişti. İki haftadır gösterimde olan film, şatafatlı afişiyle önünden geçen hemen herkesin dikkatini çeken ama bu dikkatin bir türlü salona yansımadığı bir maceraydı. Lakin işte şimdi olmuştu! Başrollerinde Giancarlo Giannini ve Laura Antonelli’nin oynadığı L’innocente filmi, kar tatilinden sonra amansızca sinema salonuna düşmüş bu azgın kitleye seyrettirilebilecek belki de son filmdi.
Ama… bir de aması vardı işin. Bu coşkun ekip olup bitenleri Visconti’nin ve yazarı Gabrielle d’Annunzio’nun hatırına “bir edebiyat dersi” niteliğinde seyredebilirlerdi, yani, neden olmasındı (diye düşündü İsmail Bey)… O sırada salondaki gençler ortamı ele geçirmiş, dışarıdaki karı umursamadan oraya gelen Visconti hayranlarına çileli anlar yaşatıyordu. Girişte aldıkları mısır patlağını birbirine atanlardan, “oğlum bu pornoymuş porno” diye birbirlerine bağırıp çağıranlardan bezmiş sanatsever bir orta yaş kitlesiydi bu. Ekranda reklamlar başlamıştı ama ışıklar hâlâ açıktı ve izleyici denen bu çoğunluktaki kitlenin susacağı falan yoktu.
Bu esnada üç kız çocuğu, Dilek’in annesinden izin koparabilmek için Nur Eczanesi’ne dalmış, eczacının tedirgin ve tehditkâr bakışlarına aldırmaksızın telefonun ucundaki kadını uzun uzun ikna etmeye çalışıyordu. Nuh deyip peygamber demeyen kadına atmadıkları yalan kalmamıştı. En sonunda bir tanesi “Ya ne olur Zehra Teyze biraz anlayışlı ol!” diye bağırdı. Elbette bu da fayda etmedi. Zehra Teyze kendi kış karlarını hatırlasaydı durum değişir miydi? O karlarda da hep saklı olanın adı değil miydi Zehra? Üç kardeşin en küçüğü. En susanı ve hep susacak olanı. O yüzden olabilecek en kestirme cevabı da hayır oldu. Nur Eczanesi üç küçük kızın parçalanmış yürekleriyle doldu. Hatta o yüreklere bir de kılıf geçirildi Zehra Teyze tarafından: “Dilek derhal eve geliyor, bence siz de evlerinize dağılsanız iyi olur kızlar.” Eczane telefonunun sesi Zehra Teyze olmuştu. Üç kız ve o ana kadar onlara bakışlarıyla olmadık zulüm yaşatan eczacı kadın birbirlerine bir müddet baktılar.
Geri kalan iki kız çocuğu, Dilek’e göre daha göreceli anlamda özgür oldukları için, L’innocente filminin ortalarına doğru, kar tatilinde, gürültüden kırılan o salona girdiklerinde, Visconti’nin ve yazar Gabrielle d’Annunzio’nun hatırına yerlerini aramış ve bulamamışlardı. Filmin en erotik sahnesinde sahnenin oradaki kapıdan salona daldıkları için, yoğun bir sevişme sahnesinin ışıkları ve görüntüleri üzerlerindeyken, başrollerinde Giancarlo Giannini ve Laura Antonelli’nin oynadığı bu filmin adını nedense hep, üstelik uzun yıllar boyunca Zehra Teyze’nin Amansız Kışı diye anmış, o sırada kendilerine seslenen sınıf arkadaşları Tuğrul sayesinde bir oh demiş; geçici olarak oturdukları koltuklarında, o sırada küskün küskün evine dönmekte olan Dilek’i tuhaf bir biçimde düşünmüşlerdi.
Dilek eve dönünce taze mercimek çorbasını sessizce içmiş ve o akşam annesiyle ajansı izlerken, “gördün mü bak Dilek bütün yollar kapanmış” diyen o kadına bakmıştı. Bütün yolları kapayan o yılki şehirli karın, o kış mevsimine özgü geçiciliğiyle değil; uzak bir bozkırdaki kışın kalıcı, uzun soğukluğu ve uzaklığıyla… Bakmıştı.
Medyascope'un günlük e-bülteni
Andaç'a abone olun
Editörlerimizin derlediği öngörüler, analizler, Türkiye’yi ve dünyayı şekillendiren haberler, Medyascope’un e-bülteni Andaç‘la her gün mail kutunuzda.