Özgür gazeteciliğe destek olun
Search
Close this search box.

AKP-MHP koalisyonu: Kim kârlı çıkıyor?

Yayına hazırlayan: Gamze Elvan

Merhaba, iyi günler. AKP-MHP ilişkisi üzerine bazı şeyler söylemek istiyorum: Salı günü Meclis’te beş partinin grup toplantısını yerinde izledim. Üçü muhalefette ikisi de iktidarda; tabii ki Adalet ve Kalkınma Partisi iktidarın esas partisi, ama MHP’nin de bir iktidar partisi olduğu açık bir şekilde görülüyordu. Daha önceki dönemlerde ben Meclis’e salı günleri düzenli olarak giden bir gazeteciydim ve bütün grupları izlemeye çalışıyor ve izliyordum. O zaman tabii İYİ Parti yoktu, ama diğer dört parti vardı. MHP, benim izlediğim dönemlerde genellikle muhalefet değildi; yani AKP ile koalisyon ya da ittifak kurmamıştı. Bahçeli her konuşmasında Erdoğan’ı çok ciddi bir şekilde karşısına alırdı ve daha önce izlediğim MHP grup toplantılarıyla bu salı izlediğim MHP grup toplantısı arasında çok ciddi farklar gördüm. Bir kere çok daha kalabalık, çok daha coşkulu, ilgili bir ambiyans var, ortam var –onu öncelikle vurgulamak lâzım–, MHP’ye bayağı bir hareket gelmiş. Daha önceki dönemlerde –İYİ Parti ayrışmasından önceki dönemlerde– MHP grupları hep bir durgun olurdu, dingin olurdu; en fazla Bahçeli’nin konuşmasındaki sertliklerle inip çıkan bir tansiyon olurdu; ama onun dışında MHP grup toplantılarının sanki yapılmış olması gerektiği için yapılıyormuş gibi bir havası olurdu. Ama bu gördüğüm –ki belli ki daha önce gidemediğim ama AKP’yle ittifak halinde yapılan, ittifak olduğu dönemde yapılan diğer grup toplantıları da belki öyleydi ama benim gördüğüm– bu salı günkü grup toplantısında bambaşka bir MHP ve bambaşka bir Bahçeli gördüm.

Gazeteci olarak Bahçeli’yi tanıdığımı düşünüyorum, bir tanışıklığımız da var; ama onun dışında da yıllardır izlediğim bir siyasetçidir. İnişli çıkışlı bir grafiği oldu ve bu son gördüğümde, Bahçeli’yi aslında uzaktan videolarını izlediğimizde, televizyonlarda baktığımızda bunu hissetmek biraz mümkündü; ama canlı olarak görmek daha iyi oluyor. Çok kendinden emin, bayağı rahatlamış gördüm. Devlet Bey, grup toplantısının giriş çıkışlarını çok protokol halinde yapar, çok mesafelidir; izleyicilerin ellerini sıkar, ama hep belli bir mesafedendir. Mesela bu salı günü gördüğümde bayağı insanlarla konuşan, sohbet eden, neşeli bir Bahçeli vardı. Bunun sadece benim izlediğim salı gününe özgü olduğunu açıkçası sanmıyorum; çünkü bir iktidar ortağı olmanın getirdiği bir dinamizm, enerji var. Ama şöyle de bir olay var ki: İktidarın ortağı iktidarın sorumluluklarını da almayan bir parti. Zaten son salı günkü grup toplantısının çok geniş bir bölümünde Rahip Brunson olayını ele aldı ve çok sert eleştirel bir şekilde ele aldı; ama sonunda şunu dedi: “Ben bunu siyaset olsun diye söylemiyorum, tabii ki bizim hükümete dış politika konusunda desteğimiz tam ve sürüyor” şerhini düşerek yaptı; ama o yaptığı konuşmada da şunu görüyorsunuz: Bunlar yapıldı, bunlar yanlıştır. Onun Rahip Brunson olayında gördüğü şu: Baştan yanlış olarak görmüyor; baştan doğruydu sonra yanlış yapıldı diye düşünüyor ve bu da zaten bir taviz vermek ya da Amerikan baskısına, ABD baskısına boyun eğmek olarak görüyor aslında bunu. Ama burada boyun eğen, daha çok siyasî iktidar, Cumhurbaşkanı Erdoğan değil de yargı ve gizli tanıklar üzerinden; değişen savcı, ifade değiştiren gizli tanıklar üzerinden. Sanki savcılar ve gizli tanıklar siyasî iktidara rağmen bir şey yapabilirmiş gibi.

Ama şunu görüyoruz: Bahçeli hem iktidarın imkânlarından yararlanıyor, ama iktidarın sorumlulukları ya da hatalarıyla kendi arasına bir mesafe koyuyor. Onun sorumluluğunu üstlenmiyor ve aslında bu çok elverişli bir durum, işe yarayan bir durum. Bir de tabii iktidarın, bir anlamda adı konmamış koalisyonun ortağı olmanın getirdiği birtakım imtiyazlar var, imkânlar var, nimetler var ve anlaşıldığı kadarıyla MHP teşkilatı bunun çok ciddi bir şekilde farkında. Zaten hem gazeteci arkadaşlar hem de AKP’den konuştuğum kişiler de bunu doğruluyorlar. Özellikle FETÖ tasfiyelerinin ardından devletin içersinde bürokraside MHP kökenli kadroların önünün alabildiğine açılmış olduğu söyleniyor — değişik bakanlıklarda, özellikle İçişleri Bakanlığı bünyesinde mülkî âmirler olarak ya da emniyet teşkilâtı olarak. Dolayısıyla şu anda MHP’li olmak, MHP’ye yakın olmak aslında devlet imkânlarından da yararlanabilme imkânı anlamına geliyor. Bu anlamda MHP’ye ilginin de artmış olduğunu müşahede etmek çok kolay, bundan çok ciddi bir şekilde yararlanıyor.

Önce İYİ Parti yapıyor, sonra MHP yapıyor, ardından AK Parti yapıyor grup toplantılarını; daha sonra da HDP ve CHP — böyle bir sıralama var. MHP grubundan sonra AK Parti grubuna gittiğimde orada sohbet ettiğim milletvekilleri ve eski milletvekilleri de vardı. Onlara MHP grubundaki gözlemlerimi anlattığımda bir tanesi bana, “Ölüyü dirilttik yani” dedi. Aslında bu anlaşılabilir bir şey; MHP gerçekten bir kriz halinden AKP’yle kurduğu ilişkiden sonra bayağı bir toparlanmaya geçti ve bunu zaten 24 Haziran seçimlerinde de gördük. Birçok kişi, –ben dahil– yanıldık; MHP’nin İYİ Parti bölünmesinden sonra o oy oranını tutturabilmesi açıkçası beklenmiyordu ve bu anlamda gerçekten 24 Haziran’ın en önemli sürprizini yapan partiydi bence MHP. Bunu konuştuğum AKP’li muhatabım “Ölüyü diriltmek” olarak söyledi; bir anlamda haklı olabilir, ama diğer bir husus da şu ki: AKP iktidarının da ölmesine engel oldu. Eğer MHP desteği olmasaydı, gerek cumhurbaşkanlığı seçiminde gerek genel seçimlerde MHP desteği olmasaydı, AKP çok ciddi bir şekilde bocalayacaktı. Erdoğan da bocalayacaktı ve kendine belki başka müttefikler aramak zorunda kalacaktı. Dolayısıyla burada her iki tarafın da kazandığı, kârlı çıktığı bir durum söz konusu bence. Birbirlerine can vermişler bunu görüyoruz; toplama oyunları oyları arttı mı? Bir önceki seçimlere göre baktığımız zaman artmışa benzemiyor; bir oy kaybı var, ama birlikte, birbirlerine destek olarak her ikisi birden ayakta kalabiliyor, belki de birtakım şeyleri erteliyorlar, ama gerçekten rasyonel bir koalisyon olduğu gözüküyor.

Peki o zaman şöyle bir soru var: Bu sürdürülebilir bir koalisyon mu? Şu anda sürdüğünü görüyoruz, Bahçeli bunu yerel seçimlere taşımak istiyor — koalisyonu, ittifakı taşımak istiyor. AKP içerisinde birtakım tereddütler var; ama ben Erdoğan’ın bu konuda Bahçeli’yle çok bir zıtlaşma içerisine gireceğine, mesafe koyacağına açıkçası ihtimal vermiyorum. Bir formülde anlaşacaklardır diye tahmin ediyorum. Elimde bir veri yok, ama akıl yürütme olarak söyleyecek olursak. Çünkü MHP’ye hâlâ Erdoğan’ın çok ihtiyacı var, MHP’nin de aslında Erdoğan’a, iktidara ihtiyacı var. Aslında karşılıklı bir ihtiyaç hali söz konusu; ama MHP sanki daha rahatmış gibi birtakım çıkışlar yapıyor. Örneğin, af konusunda olduğu gibi ceza indirimi ya da adı her neyse, orada da AKP’yi ve Erdoğan’ı zor durumda bırakmışa benziyorlar; ama şu âna kadar gördüğümüz, hiçbir zaman kategorik olarak bunun reddi söz konusu değil; ama tam anlamıyla bir kabulü de söz konusu değil. Bir anlamda Erdoğan bu noktada zaman kazanmaya çalışıyor, bu ilişkiyi kopartmak istemiyor. Çünkü çok kritik bir dönemden geçiliyor; özellikle ekonomik sorunlar nedeniyle… Ve dolayısıyla MHP’yi karşısına almak istemiyor ya da belki yarın öbür gün bu ilişki, ittifak ilişkisi bozulacaktır ve yerine belki başka bir müttefik ve benim ilk aklıma gelen daha önce bazı yayınlarda dile getirdiğim gibi İYİ Parti’yi MHP’nin yerine koymak isteyebilecektir. Ama şu anda baktığımız zaman, açıkçası 24 Haziran öncesinde bakıldığı zaman, dışarıdan bakıldığı zaman, yükselişte olan İYİ Parti, inişte olan MHP idi ve Erdoğan’ın MHP’yi tercih etmesinin stratejik olarak çok akıl kârı olmadığı ya da daha iyi bir tercih olmadığı düşüncesi vardı — bende de vardı. Ama 24 Haziran’dan sonra şu anda baktığımız zaman tam tersine MHP yükselişte İYİ Parti’ye yönelik ilgi çok ciddi bir şekilde azalmış durumda. Tabii ki Meral Akşener bunun böyle olmadığını söylüyor, iktidara yürüdüklerini söylüyor; ama benim gördüğüm kadarıyla MHP ve İYİ Parti kıyaslandığı zaman birçok noktada MHP’nin İYİ Parti’den daha avantajlı olduğu anlaşılıyor. Nitekim İYİ Parti’den tek tük de olsa MHP’ye geçişler var; ama MHP’den İYİ Parti’ye ciddi anlamda bir geçiş olduğunu, kayda değer geçişler olduğunu duymuyorum. Dolayısıyla daha bir müddet bu ittifakın, bu koalisyonun süreceği anlaşılıyor.

Bunun bozulabilmesinin yolu siyasî olarak Erdoğan’ın MHP’yle kurduğu bu “yerli ve milli” ittifakı, ideolojik politik olarak bozmak istemesiyle mümkün olabilir — ki şu aşamada bunun işareti hiçbir şekilde gözükmüyor. Bu noktada ilk akla gelen tabii ki Kürt sorununda tekrar eskisi gibi çözüm, müzakere yoluyla çözüm noktası söz konusu olabilir; ama bunun işareti yok, kolay kolay da olacağa benzemiyor. Şu anda Kürt sorunu noktasında tam bir anlayış birliği var iki parti arasında ve iki lider arasında da. Bu anlayış birliği de çok basit: “Böyle bir sorun yok, vardıysa bile çoktan çözüldü. Bunun dile getirilmesi bir anlamda terör propagandasıdır” şeklinde özetlenebilecek bir yaklaşımda birleşmiş durumdalar.

Evet, uzatmaya gerek yok; şu anda görüldüğü kadarıyla bir süredir yürüyen bu ilişki, bu koalisyon, her iki tarafı da değişik açılardan memnun eden, mutlu eden bir koalisyon. Tabii ki her ilişkide olduğu gibi bunda da birtakım sorunlar, pürüzler, gerginlikler var; ama bu gerginlikleri her iki taraf da çok fazla tırmandırmak istemiyor ve her iki tarafta da –gerek AKP’de gerekse MHP’de– lidere rağmen bir insiyatif alabilecek kişi ya da odaklar yok. Daha önce bunun örneklerini değişik siyasî partilerde gördük; özellikle merkez sol ve merkez sağın çok daha güçlü olduğu yıllarda, 80’li yıllarda özellikle görülmüştü, 90’ların başlarında görülüyordu. Liderlerin dışında partinin içerisinde birtakım odaklar başka başka şeyler yapabiliyorlardı; ama şu anda ne AKP’de ne MHP’de, Erdoğan’a ve Bahçeli’ye rağmen bir şeyler yapabilecek, yapmak isteyebilecek kimse yok. Liderlerin tam bir kontrolü var. Onlar da aralarında bir mutabakatı pekâlâ iyi bir şekilde sürdürüyorlar. Ama burada baktığımız zaman sonuçta aslında üretilen bir siyaset yok; iktidarın ömrünü uzatmak, iktidarı korumaktan ibaret bir koalisyon var. Gerek Erdoğan’ı gerek Bahçeli’yi dinlediğiniz zaman, Türkiye’nin geleceğine yönelik doğru dürüst bir vizyon görmek mümkün değil. Ama muhalefet partilerini dinlediğiniz zaman da böyle aslında; çünkü Meclis bize Türkiye’de siyasetin artık büyük ölçüde yok olduğunu, öldüğünü ya da etkisini iyice yitirdiğini, Türkiye’de artık siyaset üretiminin en dip seviyelerde olduğunu gösteriyor. Siyaset üretimi en dip seviyelerde, ama ülke yönetimi hâlâ söz konusu ve burada yönetimde de böyle bir paylaşım var AKP ile MHP arasında. Şu âna kadar çok ciddi sorun yaşanmadan giden, adı konmamış ve her iki tarafın da hayli memnun olduğu bir koalisyon var ve bu koalisyon gördüğüm kadarıyla kısa ve orta vadede kolay kolay çözüleceği benzemiyor. Evet, söyleyeceklerim bu kadar. İyi günler.

Bize destek olun

Medyascope sizlerin sayesinde bağımsızlığını koruyor, sizlerin desteğiyle 50’den fazla çalışanı ile, Türkiye ve dünyada olup bitenleri sizlere aktarabiliyor. 

Bilgiye erişim ücretsiz olmalı. Bilgiye erişim eşit olmalı. Haberlerimiz herkese ulaşmalı. Bu yüzden bugün, Medyascope’a destek olmak için doğru zaman. İster az ister çok, her katkınız bizim için çok değerli. Bize destek olun, sizinle güçlenelim.