Özgür gazeteciliğe destek olun
Search
Close this search box.

AKP-MHP: Yollar ayrılıyor mu?

Yayına hazırlayan: Gamze Elvan

Merhaba, iyi günler, iyi haftalar. İki gündür Adalet ve Kalkınma Partisi’yle Milliyetçi Hareket Partisi arasında bir gerginlik yaşanıyor. Bunun başlangıcı dün Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın, AKP lideri Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın MHP’nin af önerisi üzerine söyledikleriydi. Net bir şekilde MHP önerisine karşı bir tavır aldı ve “Millete karşı işlenmiş suçları değil, devlete karşı işlenmiş suçları affedebiliriz; uyuşturucularla adımızın anılmasını, tarihe böyle geçmeyi istemeyiz” dedi ve bugün de MHP lideri Bahçeli, kendisine yönelik sosyal medyadan Twitter’dan peş peşe tweet’lerle çok ciddi bir şekilde kızdı, eleştirdi. Ardından da bugün öğleden sonra AKP sözcüsü Ömer Çelik, “Bizim kırmızı çizgimiz Cumhurbaşkanı Erdoğan’dır bu tür yapılan nezaketten ve nezahetten uzak söylemler yanlıştır” şeklinde konuştu. Bundan sonra nereye varır? Şu anda belirsiz. Ama tek olay bu değil aslında; bunun öncesinde bir andımız var. Andımız meselesinde AKP’yle MHP’nin yollarının bu kadar net olmasa bile aslında epey ayrılmış olduğunu gördük. Bekir Bozdağ’ın Danıştay kararına itirazı üzerine, Bahçeli, Bekir Bozdağ’ın Kürt olmasına da atıfta bulunarak sert sözler etmişti ve sosyal medyada özellikle Bekir Bozdağ’a yönelik olarak bir kampanya yapıldı; ama ötesinde de MHP yanlısı öğretmen sendikaları andımızın gelmesini alkışlarken, AKP yanlısı öğretmen sendikaları da Türkiye çapında buna yönelik protestolar örgütlediler, tabanda çok ciddi bir farklılık yaşandı. Üstüne af meselesi girdi. Bu olaylar sadece bunlardan ibaretmiş gibi gözükse de aslında, ardında, bu iki partinin yerel seçimlerde ittifak yapıp yapmayacakları söz konusu. Çünkü salı günü Bahçeli ve Erdoğan ittifak meselesini konuşmak için bir araya geldiler. O zamandan bu zamana kadar kamuoyuyla bir şey paylaşılmadı ve ardından dünkü Erdoğan’ın af çıkışı geldi. Demek ki işler iyi gitmiyor; en azından yerel seçimlerde ittifak noktasında işler iyi gitmiyor, sorunlar var ve bu sorunları doğrudan konuşmak yerine, iki parti ve iki partinin lideri başka sorunlar üzerinden birbirlerine yönelik çıkışlar yapıyorlar.
İki lider istedikleri zaman bu kadar kolay görüşebilirken ve birbirlerine karşı da hep genellikle olumlu sözler ederlerken, birdenbire böyle bir durum oldu. Erdoğan doğrudan Bahçeli’nin adını vererek yapmamıştı; ama Bahçeli’nin tutumunu eleştirmişti, af önerisini eleştirmişti. Bahçeli, Erdoğan’ın bu sözlerinin muhatabının kendisi ve MHP olduğunu söyleyerek, bunu üzerinden bir dizi tweet attı, Ömer Çelik ise “Cumhurbaşkanı isim verecek olsa verirdi” diyerek, burada Bahçeli’yi doğrudan Cumhurbaşkanı’na saldırmakla suçladı, eleştirdi — garip bir durum. Bir başka husus daha var tabii: Rahip Brunson konusunda da Bahçeli, hükümetin yaptığını, yargı üzerinden, yargıyı eleştirir gibi yaparak aslında burada siyasî iktidarı bayağı bir eleştirmişti ve kendini oradan ayrıştırımıştı.

Yerel seçim pazarlıkları

Buradan ne çıkar? Bütün bunlardan ne çıkar? Geçen hafta burada, bu iki partinin koalisyonunun çok rasyonel olduğunu, her iki tarafın da birbirini beslediğini, her iki tarafın da birbirinin yarasına derman olduğunu söylemiştim ve bu anlamda rasyonel olduğunu söylemiştim. Hemen, “mâşallah dediğim çocuk çok yaşamıyor” gibi oldu ve ardından bu olayları yaşadık. Hâlâ ben yolların ayrıldığı kanısında değilim; ancak burada öncelikle esas tartışmanın yerel seçimler üzerinde olduğu ve Bahçeli’nin Adana başta olmak üzere bazı büyük şehirleri ittifakla kendi partisine almak istediği ileri sürülüyor — ki çok anlaşılır bir şey. AKP’nin de buna pek niyetli olmadığı hissediliyor. Her ne kadar bu konuda şu âna kadar kendileri açık açık konuşmadılarsa da, bu konuda çok ciddi spekülasyonlar ve kulis bilgileri var. Burada bir sorun var ve bu sorun yaşanırken, yerel seçimlerle ilgili sorun yaşanırken birtakım tâli konular üzerinden bir tartışma yürüyor ve burada tabii şunu unutmamak lazım: Önde olan Bahçeli’nin kendisi. Af tartışmasını bir kenara koyacak olursak, Rahip Brunson ve andımız meselelerinde Bahçeli’nin daha inisiyatifi elinde tuttuğunu düşünüyorum. Çünkü AKP ve MHP’nin ittifakında, koalisyonunda, siyasî ideolojik zemin aslında MHP’nin zemini — yani milliyetçilik. “Yerli ve milli” lâfı, çok sık kullanılan, her iki parti tarafından da çok sık kullanılan bu lâflar aslında MHP’ye daha fazla yakışan lâflar ve Erdoğan’ın MHP’ye yanaştığı andan itibaren dilini daha da milliyetçi bir dile çevirdiği muhakkak. Zamanında andımızı iptal edecek ölçüde, ettirecek ölçüde milliyetçiliğe mesafeli yaklaşan bir siyasetçiydi Erdoğan — o dönemde ettiği lâflar biliniyor ve AKP tabanı büyük ölçüde bu konuda destek vermişti; ki o tarihlerde tabii Kürt sorunu konusunda da çok farklı bir duruş vardı. Şimdi yıllar sonra, aradan geçen yıllar sonra andımız tekrar öne geldiği zaman AKP çok ciddi bir şekilde bocalıyor. Bunu bir milliyetçilik meselesi olarak tartışmak yerine, hükümetin yetkilerini Danıştay’ın kullanmak istemesi gibi hukukî-siyasî bir yere taşımak istiyorlar; ama esas mesele ideolojik bir mesele — bu tartışmaya çok fazla girmek istemiyorlar. Nitekim zamanında andımızın kaldırıldığı süreçte konuşan Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın şu âna kadar pek bir şey söylediğini görmedik. Onun yerine bazı hükümet destekçilerinin ya da Bekir Bozdağ gibi artık çok fazla yetkisi olmayan isimlerin itirazlarını gördük; ama burada alttan alta kaynayan bir şey var.
Lâkin, dediğim gibi, şu anda bu koalisyonun zemininde MHP haklı duruyor; çünkü bu koalisyon milliyetçilik üzerine inşa edilmiş bir koalisyon. Dolayısıyla bu koalisyona andımız çok güzel yakışıyor. Yani burada AKP’nin de, “Aslında geçmişte çok da isabetli davranmamışız, geri gelmesi fena da olmadı” demesi çok şaşırtmayabilirdi; ama bayağı bir tereddüt ediyorlar, burada bir rahatsızlık var. Rahip Brunson meselesinde de aynı şekilde MHP’nin pozisyonunun daha güçlü olduğunu görmek mümkün. Ancak af meselesi buna girmiyor; affın, adli mahkûmların bir kısmına ceza indirimi yapılacak olmasının “yerlilik”le ve “millilik”le falan hiçbir alâkası yok; bunu açıklayabilmek çok fazla mümkün değil. Bahçeli’nin bir şekilde Alaattin Çakıcı üzerinden dile getirdiği ve belki de kendisine gelen, af isteyen kesimlerden gelen olumlu tepkilerle bayağı sahiplendiği, en önemli mesele haline getirdiği bir husus bu. Türkiye’nin en önemli meselesinin adli mahkûmların af ya da ceza indirimi olmadığı muhakkak. Af söz konusu olduğunda Türkiye’nin daha önemli hususu siyasî mahkûmların affedilmesi ya da ceza indirimine gidilmesi — tabii Bahçeli’nin perspektifinde bu hiçbir şekilde yok.

Koalisyonların doğası

Buradan ne çıkar? Bu gerginlik biraz sürer, ondan sonra liderler tekrar bir araya gelir. Esas konu, tabii ki yerel seçimler konusu netleştirilir. Yerel seçim konusu netleşene kadar bu türden karşılıklı suçlamaların, birbirlerine lâf söylemelerin devam edeceğini düşünebiliriz. Tabii burada Bahçeli’nin bugün yaptığı gibi peş peşe tweet’lerle, doğrudan Cumhurbaşkanı Erdoğan’ı muhatap alarak eleştirmesi, suçlaması aslında çok da beklenen bir şey değil. Yani bunu normal olarak görmemek lâzım; bu AKP-MHP koalisyonunun gidişatında çok ciddi bir pürüz olarak görmek lâzım. Fakat şunu da unutmamak lâzım: Koalisyonlar böyledir aslında. Zamanında, çocukluğumdan beri Türkiye’de çok sayıda koalisyon gördüm. Uzun bir süre, bir dönem Özal’ın iktidarı ile beraber koalisyonlar bitti, tek parti iktidarı vardı. Daha sonra ANAP’ın gitmesiyle tekrar koalisyonlar geldi; AKP’nin gelmesiyle koalisyon dönemi bitti ve AKP ve Erdoğan sık sık Türkiye’nin koalisyondan çektiklerini dile getirdi ve şimdi de bir süredir ülkeyi adı konmamış bir koalisyonla yönetiyor ve koalisyonlarda böyle şeyler olur, bu tür kapışmalar olur, bu tür köşe kapmaca çabaları olur. Bunlar hepsi çözülmeyebilir; bunların bazıları –geçmiş örnekler aklıma geliyor–, bazı konular, koalisyon ortakları arasında hükümetin son gününe kadar sorun olarak sürmüştür; ama maharet biraz da bu sorunlara rağmen koalisyonları üretebilmektedir. Dolayısıyla çıkan pürüzler, çıkan tartışmalar koalisyonları illâki yıkar diye bir şey yok.
Aslında bu anlamda bakıldığı zaman koalisyonlar, demokrasiler için, tek başına iktidarlardan bence de daha akıl kârı, daha tercih edilebilir şeylerdir. Ancak Türkiye gibi kutuplaşmanın ve siyasette sertliğin çok fazla öne çıktığı yerlerde, bu tür tartışmalar çok hızlı şiddetlenebiliyor. Bakalım gerçekten bu kadar demokrasiden uzaklaşmış bir Türkiye’de, bu tür tartışmaların sakin bir şekilde, kibar bir şekilde sürdürüp sürdürülemeyeceğini hep beraber göreceğiz. Ama şu andan, ilk günden baktığımız zaman bayağı sert ifadelerin karşılıklı birbirlerine edildiğini görüyoruz.

Erdoğan’ın geçmiş ittifakları

Buradan bu koalisyonun dağılması çıkmaz bence; çünkü tartışılan konular çok da hayatî konular değil. Türkiye’nin önünde bir yığın çok ciddi mesele varken; özellikle ekonomiyle ilgili, dış politikayla ilgili, Kürt sorunuyla ilgili ve bunun bölgesel uzantılarıyla ilgili, ABD’yle ilgili sorunlar varken; bütün bu sorunlarda çok ciddi görüş farklılıkları yaşanması ihtimali varken; andımız üzerinden ya da af tartışması üzerinden AKP ve MHP’nin yolları ayrılırsa, bu da şu demek olur: Zaten ayrılacakları varmış ayrılıyorlar; yoksa bu yüzden, bu tartışmalar yüzünden ayrılmazlar. Ancak bu tartışmalar ayrışma ihtimaline –nasıl söyleyeyim?– malzeme olabilir. Şunu da unutmamak lazım: Cumhurbaşkanı Erdoğan 16-17 yıldır bu ülkeyi tek başına yönetiyor ve sürekli müttefik değiştiriyor. Pekâlâ MHP’yle de ömür boyu ittifak yapacak diye bir şey yok, her zaman bunu değiştirebilir, MHP’yi kolaylıkla değiştirebilir ve daha önceki müttefiklerine yaptığı gibi, bırakır bırakmaz onu hemen kriminalize edebilir, şeytanîleştirebilir. Ama o ânın henüz geldiğini sanmıyorum. Bu tartışmalar o ânın bize geldiğini göstermiyor; ama burada birtakım şeylerin tadının kaçmakta olduğu da muhakkak.
Bahçeli, zeminin milliyetçilik olması nedeniyle kendini daha güçlü hissediyor ve daha cesurca hareket edebiliyor; ama sonuçta unutmamak lâzım ki devleti esas olarak kontrol eden Erdoğan’ın kendisi ve MHP’nin devlete ulaşma imkânlarını kapatma gücüne de sahip. Şu anda MHP’nin önü devlet içerisinde açılmış durumda; tıpkı zamanında Fethullahçılara yapıldığı gibi. Ama sonradan nasıl Fethullahçıların önü kapandıysa, yarın öbür gün pekâlâ ülkücü kadroların da önünü kapatmak isteyebilir. Ama şu haliyle gördüğümüz kadarıyla bir çekişme başlamış durumda. Yerel seçimde MHP’nin istediği gibi bir ittifakın şekillenmemesi durumunda, bu tür konularda daha çok polemiğe pekâlâ tanık olabiliriz. Şu aşamada yolların ayrılması, yani yayının başına dönecek olursak yolların ayrılması noktasının uzağında olduğumuzu düşünüyorum.
Evet, söyleyeceklerim bu kadar. İyi günler.

Bize destek olun

Medyascope sizlerin sayesinde bağımsızlığını koruyor, sizlerin desteğiyle 50’den fazla çalışanı ile, Türkiye ve dünyada olup bitenleri sizlere aktarabiliyor. 

Bilgiye erişim ücretsiz olmalı. Bilgiye erişim eşit olmalı. Haberlerimiz herkese ulaşmalı. Bu yüzden bugün, Medyascope’a destek olmak için doğru zaman. İster az ister çok, her katkınız bizim için çok değerli. Bize destek olun, sizinle güçlenelim.