Özgür gazeteciliğe destek olun
Search
Close this search box.

Babacan ve Davutoğlu’ndan kimler, niçin özeleştiri istiyor?

Deva Partisi ve lideri Ali Babacan ile Gelecek Partisi ve lideri Ahmet Davutoğlu’na farklı çevreler özeleştiri yapmalarını dayatıyor. Neden?

Yayına hazırlayan: Fehimcan Şimşek 

Merhaba, iyi günler. Bugün ikinci yayında yeni partilere yapılan bir dayatmayı ele almak istiyorum. Çok güçlü olduğu söylenemez, ama giderek etkisi artıyor; çünkü bu partiler gündeme girdikçe, onlara itiraz olarak dile getirilen husus, özeleştiri yapmadıkları ve yapmaları gerektiği. Yeni partiler derken, Ali Babacan’ın başkanı olduğu DEVA Partisi’ni ve Ahmet Davutoğlu’nun başkanı olduğu Gelecek Partisi’ni kastediyorum. İlk başlarda bu olay bu kadar çok gündeme gelmiyordu, ama bu partiler son günlerde kendilerini göstermeye başlayınca, sağlı sollu farklı türden itirazların geldiğini görüyorum. 

Bu özeleştiri isteme meselesi aslında solun bir geleneğidir. 70’li yıllarda sol gruplar içerisinde çok rağbet gören bir şeydi; hatta özeleştiriyle günah çıkarma benzetmeleri çok sık yapılırdı. Daha sonra soldan çok ciddi bir şekilde etkilenmiş olan Kürt hareketine de girdiğini biliyoruz. Bunun bir şekilde o hareketleri ilerletmeye yönelik olduğu varsayılır; ama aslında büyük ölçüde, o hareketlerin, grupların ve partilerin içerisindeki iktidar savaşlarının bir uzantısıdır özeleştiri talebi. Şimdi burada başka bir olay var; solla alâkası olmayan iki parti var. Ama farklı kesimlerden bu partilere bir özeleştiri talebi var. 

Kimler istiyor? İki buçuk diyelim. Birinci kesim: Utangaç iktidar yanlıları. Bu partilerin ortaya çıkmasından rahatsızlar, bu partileri engellemeyi, etkisizleştirmeyi ya da etkilerini sınırlandırmayı kendilerine bir şekilde vazife belliyorlar. Ama diğerleri gibi çok açık, iktidar yanlıları gibi çok sert ve belden aşağı şeyler yapamıyorlar. Onun için dolaylı yoldan birtakım şeyler arıyorlar. Mesela yayına çıkartıyorlar, çünkü bunun cazip olduğunu biliyorlar; ama aynı zamanda iktidara, “Ben buna çanak tutmuyorum” diyebilmek için onları sıkıştırmaya çalışıyorlar; ya da yayına çıkartamıyorlar, ama onu izliyorlar ve orada, mesela Babacan hakkında, “Özeleştiri vermiyor, medeni değil” gibi şeyler söylüyorlar. Herhalde şu anda Ali Babacan için söylenebilecek en son sıfatlardan birisi gayri medeni sıfatıdır, ama bu uygun görülüyor. 

Açıkçası orada yapılan bir günah çıkarma çağrısıdır. Bu yapılınca ne olacak ve ne elde edilecek? Özeleştiri yapmak ve günah çıkartmak bir zayıflık göstergesi olarak görülüyor ve bir genel başkanın bunu yapması halinde iddiasını büyük ölçüde yitireceği varsayılıyor. Dolayısıyla bu davet aslında bir tuzak oluyor. Bir diğer kesim ise muhalefet içerisinde öfkeli bir kesim. Her ne kadar bu partilerin ortaya çıkmasının iktidarı zayıflatacak olduğunu kabul etseler de hınçları geçmiş değil ve bir hesaplaşma, rövanşizm duygusu var. 

Şöyle bir yaklaşım var: “Tamam buyrun, hoşgeldiniz, ama burada size eşit davranılmayacak, geçmişte yaptıklarınız ortada. Bunların hesabını sizden er ya da geç soracağız. Bu arada, bu hesap sorma gününün gelmesine katkıda bulunursanız –ki bulunacak gibi görünüyorsunuz–, o zaman şu anda geçici olarak size çok fazla yüklenmeyebiliriz, ama unutmayın ki biz sizi hiçbir zaman kendimize yakın görmeyeceğiz”. Böyle bir yaklaşım var ve onlardan, “Sen o sırada neredeydin? Siz o sırada ne yapıyordunuz?” sorularının sürekli ısrarla tekrarlatılması gibi bir durum var. Buçuk olan kesim daha iyi niyetli bir kesim. Tam olayı anlayabilmek için, neden ayrıldıklarını ve ne yaptıklarını anlayabilmek için geçmişe daha özeleştirel bakmalarını bekliyor bu partilerden — özellikle Babacan ve Davutoğlu’ndan ve tabii ki bu partilerde yer alan kişilerden. İki buçuk dedim, buçuğu bir kenara koyalım. 

İlk ikinin derdi aslında üzüm yemek değil bağcı dövmek. Birisi bağcıyı iktidarla dövmek isterken, bir diğeri bağcıyı muhalefet lehine dövmek istiyor. Buçuk olan kesimde ise daha iyi niyetli bir beklenti olduğunu söyleyebiliriz. Peki, özeleştiri vermeleri gerekiyor mu? Vermek burada gerçekten dayatmacı bir şey, ama mâlûm, dilimiz alışmış solculuktan. Bence böyle bir şart yok, ama iktidara yönelttikleri eleştirileri daha kapsamlı — ki bunu dün Kemal Can ile yaptığımız “Haftaya Bakış”ta bir ölçüden dile getirdim ve orada tam anlatamadığımı düşünerek bu yayını yapıyorum. 

Eğer iktidara yönelttikleri eleştirileri daha kapsamlı yaparlarsa ve özellikle eleştirilerin muhatabının Erdoğan olduğunu vurgularlarsa, bu kapsamlı eleştirilerin içerisinde kendilerinin de yer aldığı noktalarda bir özeleştiri kaçınılmaz olarak gelecektir. Şu anda ben bu iki partinin de eleştirilerinde bir kaçak güreşme görüyorum. Yani özeleştiri beklentisinin ötesinde, eleştirilerini tam olarak yaptıkları kanısında değilim. Çok daha kapsamlı düşünüyorlar, çok daha sert eleştirileri olduğunu biliyorum; ama Erdoğan’ın şiddetini çok fazla kışkırtmamak için ve AK Parti tabanında olan Erdoğan’a bağlı olanları çok fazla ürkütmemek için böyle yaptıklarını düşünüyorum. Herhalde esas olarak bunu gözetiyorlar, ancak bu haliyle bu utangaç eleştiri ya da eksik eleştiri onların kendilerini tam olarak anlatmalarında ve özellikle geleceğe yönelik perspektiflerini aktarmalarında bence çok ciddi açıklar bırakıyor. Bu anlamda soru işaretlerini beraberinde getiriyor. 

Zamanla belki oluşacaktır; özellikle Babacan’a baktığımız zaman, ilk gününden son gününe izlediği dilinde, üslûbunda daha ayakları yere basan bir tavır görüyoruz. Davutoğlu da özellikle kendisine ve çevresine yönelik, İstanbul Şehir Üniversitesi olayında olduğu gibi olaylardan hareketle daha açık konuşmaya başladı. Ama ben her ikisinin de şu âna kadar bütün düşündüklerini tam anlamıyla anlattıklarını sanmıyorum, hâlâ bir ürkeklik var. Şimdi her iki genel başkan da AK Parti içerisindeki kendi maceralarına özeleştirel bakmıyorlar, bunu görüyoruz. Her ikisi de AK Parti’de etkili oldukları zamana kadarki süreçte yaptıklarının doğru olduğunu, ama kendilerinden sonra işlerin büyük ölçüde bozulduğunu söylüyorlar. Bu Babacan’da biraz daha erken, Davutoğlu’nda biraz daha geç bir tarih; çünkü Davutoğlu Pelikan tarafından ayağının kaydırıldığı tarihi milat olarak alıyor. Babacan daha önceden kendini geri plana çekmişti ya da geri plana itilmişti. 

Ama ikisi de, görevdeyken, arada doğrudan kendilerini ilgilendirmeyen hangi konuda itirazlar dile getirdiklerinden pek bahsetmiyorlar. Örneğin Davutoğlu’nun söylediği Mehmet Dişli olayı: Darbeci Mehmet Dişli’nin emekliye sevk edilmesini MİT Müsteşarı ile birlikte istediklerini ama olmadığını söyledi. Ama buralarda da genellikle şunu görüyoruz: “Ben doğruyu savunuyordum ama dinletemedim ve bunlar birikince de ayrılmak durumunda kaldım.” Bunların her birinin bir değeri muhakkak var; ama bunlar hiçbir zaman insanların beklentilerini tamamen karşılayabilecek şeyler değil. Bunun zamanla olacağını, her iki liderin ve partinin de zamana ihtiyacı olduğunu düşünüyorum. Ama nasıl olsa bunu bir gün yapacaklar diyerek şu anda bu itirazların, uyarıların, eksikliklerin altının çizmenin geciktirilmemesi gerektiğini düşünüyorum. Çünkü bir tarafta bu parti taraftarlarından eleştirilere, uyarılara karşı çok ciddi tepkiler de var. Şimdi bir bütün olarak baktığımızda, aslında bu özeleştiri dayatmalarının başta da söylediğim gibi esas nedeni, bu iki partinin de –özellikle DEVA’nın– sosyal medya üzerinden varlık göstererek gündeme yerleşmeleri etkili oluyor. Bu gerçekten çok ilginç bir olay. 

Açıkçası ilk başta daha bu partiler kurulmadan önce bunların bir karşılığı olacağını kestiriyordum, tahmin ediyordum ve bunları da söylemiştim — izleyenler bilir. Ama daha sonra parti kuruluş süreçleriyle beraber, özellikle DEVA’nın gecikmesi, kadrolar, Gelecek’in kadrosuna baktığımızda o beklentilerin karşılanamayacağı gibi bir intiba oluştu — en azından bende. Şimdi bununla beraber, iyice geri planda kalacaklarını düşünürken, şu ya da bu şekilde bu partilerin dikkat çekmeye başladığını görüyoruz. Burada iki tane husus var: birincisi bu partilerin kendi başarıları, ikincisi ise var olan diğer partilerin, iktidardaki ve muhalefetteki partilerin yetersizliği, siyasȋ gündemde etkili olamamaları. 

Hatırlanacaktır yakın zaman öncesinde İYİ Parti bir çıkış yaptı, salgın süresince medyada sürekli Meral Akşener ve diğer sözcüler kendilerini gösterdiler ve dikkat çekmeye başladılar. “Memleket Masası” ile beraber de gündemi karıştırdılar diyelim, ama sürdüremediler. Orada bence özellikle kendilerini gösterdikleri dönemde HDP ile girdikleri kavganın olumsuz etki yarattığını düşünüyorum. Bunun nedeni, bu kavganın kendi tabanlarında da muhalefet blokunu çatlatma olarak algılanması etkili olmuştur. Orada herhalde bir hesap hatasına düştükleri kanısındayım. Nitekim hemen ardından bir iki sosyal medya olayı ile birlikte Babacan, Akit TV’nin hediyesiyle de Ahmet Davutoğlu Türkiye’nin gündemine geldiler. Önümüzdeki süreçte tabii ki iktidarın doğrudan ve dolaylı –yani doğrudan iktidar sözcüleri, yanlıları ve açıkça iktidar yanlısı olduğunu söylemeden yapmaya çalışanların– engellemelerine maruz kalacaklar. 

Bir diğer yandan muhalefetin içerisinde keskin muhalefet yapmayı abartıp, yaptıklarıyla ve söyledikleriyle aslında iktidarın işini kolaylaştıranların şiddetiyle karşılaşacaklar, şimdiden karşılaşmaya başladılar. Burada da şu haliyle görüldüğü kadarıyla bu iki tarafın ortak noktası özeleştiri talebi olacak. Özeleştiri konusunda benim şu âna kadar gördüğüm en kaydadeğer ve saygıdeğer örnek Mustafa Yeneroğlu. O söyleşiyi ben yaptım diye söylemiyorum, o söyleşinin dışında sosyal medyadaki paylaşımlarında da, yaptığı basın açıklamalarında da bunu gösteriyor. Gerçekten Mustafa Yeneroğlu kendisini de katarak yaptığı eleştiriyle bir demokrat siyasetçi profili çiziyor. İslâmî hareketten gelmiş ama demokrasiyi içselleştirmiş, kendini eleştirmekten de çekinmeyen, bulunduğu olaylarla hep bir kriterle yüzleşen bir siyasetçi olarak Mustafa Yeneroğlu profili var. Şu anda DEVA Partisi’nde genel başkan yardımcısı. Umarım o ve onun gibi düşünen bazı kişiler kendi partilerine ve diğer partilere bu perspektifi bir şekilde hâkim kılarlar. Şu haliyle bu perspektifin hâkim olduğunu düşünmüyorum, ama diğer yandan özeleştiri dayatması tuzağına düşme ihtimalleri halinde bu partilerin ve aslında herkesin dimyata pirince giderken evdeki bulgurdan olma ihtimallerini özellikle vurgulamak istiyorum. Söyleyeceklerim bu kadar, iyi günler.

Bize destek olun

Medyascope sizlerin sayesinde bağımsızlığını koruyor, sizlerin desteğiyle 50’den fazla çalışanı ile, Türkiye ve dünyada olup bitenleri sizlere aktarabiliyor. 

Bilgiye erişim ücretsiz olmalı. Bilgiye erişim eşit olmalı. Haberlerimiz herkese ulaşmalı. Bu yüzden bugün, Medyascope’a destek olmak için doğru zaman. İster az ister çok, her katkınız bizim için çok değerli. Bize destek olun, sizinle güçlenelim.