Özgür gazeteciliğe destek olun
Search
Close this search box.

Dünyanın gidişi (14): Adaletin bu mu dünya? – G-20 zirvesinin yıldızı Suudi Veliaht Prens oldu

Merhaba,

Hafta sonunda Arjantin’de düzenlenen G-20 zirvesi en çok Suudi Arabistan’ın genç Veliaht Prensi Muhammed bin Salman’a yaradı. Suudi sermayesiyle İngiltere’de yayınlanan Eş-Şark el Awsat gazetesinin eski Genel Yayın Yönetmeni Salman El Dossary, dünkü köşesinde nedenini gayet güzel izah etmiş:

“Küresel bir zirveydi ama Suudi lezzeti vardı. Veliaht Prens Suudi Arabistan’ı tecrit etmeye çalışanların çabalarını boşa çıkardı… Rusya, İngiltere, İtalya, Çin, Hindistan, Güney Afrika, Arjantin, Güney Kore ve Meksika liderleri onunla bir araya gelme fırsatını kaçırmadılar. Çünkü Suudi Arabistan uluslararası çapta nüfuzlu bir ülke ve büyük güçler de -yanıltıcı suçlamalarla ve abartılmış bir kriz yüzünden- Krallık’la olan çıkar bağlarının heba edilmeyecek kadar önemli olduğunu gayet iyi biliyorlar. Veliaht Prens yoluna çıkarılan her engeli aşabileceğini, aleyhte yapılan propagandayı lehine çevirip siyasi kazanıma dönüştürebileceğini gösterdi.”

Bu satırların yazarı, tam da bu tür güzellemeler yapsın diye para alıyor ama bu kez yazdıkları gerçek.  

Suudi gazeteci Cemal Kaşıkçı’nın İstanbul’daki Suudi Arabistan Başkonsolosluğu’nda, Riyad’ın da kabul ettiği üzere önceden planlanmış şekilde, taammüden öldürülmesinden iki ay sonra, üstelik cinayet emrini verenin Veliaht Prens Muhammed bin Salman olduğunda hemen herkesin hemfikir olmasına rağmen, Buenos Aires’teki toplantılarda pek çok liderin kendisiyle konuşmaya hazır hatta pek bir hevesli olduğuna tanık olduk. Yazıda geçmiyor ama, ABD’nin, Kanada’nın, Brezilya’nın, Ruanda’nın liderleri de Bin Salman ile bir araya geldiler.

İlk günkü toplu fotoğraf seansında 33 yaşındaki prensle el sıkışmaktan kaçınmış gibi görünseler de, sonradan onunla hem ayaküstü hem de resmi görüşme yapan liderlerin sayısı 16. G-20 zaten ise 19 ülke ile Avrupa Birliği’nden oluşuyor. 19 ülkeden biri Suudi Arabistan. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın ise Prens Salman ile görüşmediği bildirildi. Gerçi zirve öncesi Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu, Prens’ten görüşme talebi geldiğini belirtip, “Şu an için Veliaht Prens ile görüşmemek için bir neden yok” demişti ama anlaşılan alanda durum farklı gelişmiş. Bin Salman’la Buenos Aires’te görüşmeyen bir diğer lider ise Almanya Başbakanı Angela Merkel. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın açıklamasına bakılırsa, Kaşıkçı cinayetini resmi toplantıda ağzına alan tek lider ise Kanada Başbakanı Justin Trudeau olmuş.

Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron ile Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin’in genç prensle hararetli sohbetleri ise, muhtemelen rastlamışsınızdır, başlı başına haber oldu. Ben o nedenle değinmeyeceğim.

BBC diplomasi muhabiri James Landale’in “Suudi Veliaht Prens Muhammed G20 zirvesinde diğer liderlerden nasıl muamele gördü?” başlıklı analizinden birkaç satır okumak istiyorum:

“Gerçek şu ki, G-20 zirvesi Suudi liderin dünyadaki konumunu doğru bir şekilde yansıttı. Diğer liderler Suudi Arabistan’ın (ve belki de Muhammed bin Salman’ın) Kaşıkçı cinayetindeki rolü nedeniyle öfkeli. Kaşıkçı soruşturması sonuçlanmadı ve bu öfke de henüz azalmış değil. Fakat aynı zamanda bu liderlerin çoğu Suudi Arabistan’la ipleri koparmamanın ülkelerinin ulusal çıkarları için gerekli olduğunun da farkında. Korumaları gereken ticaret ve istihbarat ilişkileri var ve konuşmak küsmekten daha faydalı.”

Farkındaysanız Landale de, Eş-Şark el Awsat gazetesinin eski genel yayın yönetmeninin yazdıklarını doğruluyor. Çıkarlar söz konusu olunca, değerler, bir gazetecinin katli, bir muhalifin yargısız infazı, kolayca unutulabiliyor.

Fakat, Landale’in G-20 liderlerinin -Merkel ve Erdoğan hariç- Bin Salman’a Kaşıkçı cinayetindeki rolü nedeniyle öfkeli oldukları yorumuna hiç katılmıyorum. Aksine, G-20’nin 2020’deki dönem başkanlığını Suudi Arabistan’a vererek genç veliahtı ödüllendirdiler bile.  

Meslektaşım Fehim Taştekin bu haber üzerine sosyal medyada şu yorumu yapmıştı:

“Kaşıkçı cinayeti nedeniyle adı ‘Ebu Minşar’a (Testere Babası) çıkan Muhammed bin Salman nasıl olur da zirvelere katılır ve dünya liderleriyle poz verir derken, G-20 dönem başkanlığı 2020’de Suudi Arabistan’a verildi. Selamünaleyküm ahali!”

Ya işte böyle, adaletin var mı dünya…

Riyad için başarılı bir PR çalışmasına dönen G-20 zirvesinin son günü, dün Wall Street Journal gazetesi gizli bir CIA raporuna dayanarak Cemal Kaşıkçı’yı azmettirenin Bin Salman olduğuna işaret eden birtakım yeni mesajlaşmalar olduğunu duyurdu. Sızdırmak için liderlerin Buenos Aires’ten ayrılması beklendiğine göre, belli ki ABD’de iç politika malzemesi olarak, Beyaz Saray üzerinde baskı yapmak üzere kullanılacak. Zira ABD yönetiminin en yetkili ağızları, Başkan Trump ve keza Dışişleri Bakanı Mike Pompeo, veliaht prensin cinayetle doğrudan ilgisi olduğuna dair kanıt olmadığını söyleyip duruyorlar.

Oysa cinayeti şahsen azmettirmemiş bile olsa Veliaht Prens’in olaydan sorumluluğu yoktur denebilir mi? Veliaht Prens ülkeyi fiilen yöneten kişi; bizzat başdanışmanı topladığı kalabalık bir ekiple, ülkenin diplomatik temsilciliğinde ülkenin başkonsolosunun yanında ülkenin liderini eleştiren bir gazeteciyi hunharca öldürdü. Emri bizzat Bin Salman’ın verdiğinin kanıtlanamaması, otomatik olarak hesap vermekten de azade olmasını anlamına gelmiyor. Ama doğru, sonuçta babasının krallığı bu ve ülkesinde kendisine hesap sorabilme cesareti gösterenin akıbeti ortada. Uluslararası toplum ise bu örnekte de görüldüğü üzere çıkarlarına göre çifte standartlı davranıyor ve böylece başka liderlere de aynı yoldan yürümeleri için kapı aralanmış oluyor.

Gazeteci Ümit Kıvanç, Gazete Duvar’da 13 Kasım’da yayınlanan yazısında şöyle diyordu:

“Siyasî güç çekişmesinin aracı haline gelmiş hiçbir şeyden hayır gelmez. Bir insanın kalleşçe, hunharca öldürülmüş oluşuna yalnız fayda sağlama veya çıkarları bozmama açısından yaklaşmanın bu kadar normal karşılanması, hattâ muazzam siyasî-diplomatik taktik başarı olarak görülmesi, cinayetin kendisi gibi kan dondurucu.”

Amaç belki de bu zaten: kan dondurmak, korkutmak, sindirmek. Dünyada artan otoriterleşme eğilimleriyle uyumlu bir şekilde cezasızlık politikalarını da yaygınlaştırıp olağanlaştırmak, muktedirleri iyiden iyiye hesap sorulamaz kılmak işlerine geliyor olmalı.

t24’te Metin Kaan Kurtuluş imzalı yazıdan da alıntı yapacağım:

“… elde bir kanıt olmadan bir dünya liderinin yargılanmasını istemek diplomatik bir felaket olabilir. Ancak Bin Salman’ı cinayete bağlayan kanıtlar olduğu defalarca dile getirildi. Bu noktada CIA raporunun başka ülkeler ile paylaşılmaması ve raporda iddia edilen ifadeler yer alıyorsa hukuki bir sürecin başlatılmaması,dünya kamuoyunda ABD’nin kendi çıkarlarını korumayı hukukun üstüne koyduğunu düşündürecektir. Bu süreç başlatılmadığı sürece Muhammed bin Salman sadece G20’de bir zafer kazanmış olmayacak, aynı zamanda uluslararası hukuku da yenmiş olacak.”

Uluslararası hukuk deyince, Birleşmiş Milletler Genel Sekreteri Antonio Guterres’in de Buenos Aires’te Prens Salman’la görüşenler safında yer aldığını söyleyelim.

Guterres daha bir ay önce, 2 Kasım’da “Birleşmiş Milletler’in Uluslararası Gazetecilere Karşı İşlenen Suçların Cezasızlığının Ortadan Kaldırılması Günü” vesilesiyle yaptığı konuşmada, sadece 2018 yılı içinde 88 gazetecinin öldürüldüğünü hatırlatıp, gazetecilere ve medyaya yönelik baskı ve şiddetle birlikte cezasızlık kültürünün de arttığından şikayet etmişti. BM Genel Sekreteri “Gazetecilik suç değildir” deyip, “gazetecileri, gerçeği ve adaleti hep beraber savunalım” çağrısı yapmıştı. Ama Buenos Aires’te Bin Salman ile görüşmesinde gazeteci Cemal Kaşıkçı cinayetini gündeme getirmediği anlaşılıyor. Ne de olsa Suudi Arabistan, Birleşik Arap Emirlikleri ile birlikte BM’ye tam 930 milyar dolar bağış yapmış olan bir ülke. Üstelik ekim ayı sonunda İngiliz Guardian gazetesi, BM’nin iç yazışmalarına dayanarak duyurdu ki, Suudi Arabistan bu yardım karşılığında, BM’den Riyad’ın Yemen’de oynadığı insani rolü öne çıkarmasını talep etmiş. Evet, Yemen’de dünyanın en büyük insani krizine yol açan savaşın başlıca sorumlusu iki ülke, bu ülkeye yapılacak insani yardımları “iyi reklam” karşılığında finanse ediyor. Habere göre, BM’den New York Times ve Guardian gibi uluslararası saygınlığı olan gazetelerde Suudi Arabistan’ın Yemen’deki insani yardım çalışmalarına dair haber yayınlatılması da istenmiş ve BM Riyad’ın 48 maddelik talepler listesini kabul etmiş. 

Cemal Kaşıkçı cinayetiyle ilgili Prens Salman’a yönelik tek ciddi yaptırım girişimi, siyasi iktidarı kamuoyu adına izleme görevini medya ile birlikte yürüten ve otoriter ve otoriterleşme eğilimi gösteren ikidarların tam da bu nedenle medya birlikte baskı altına almaya çalıştığı sivil toplum kuruluşlarından birinden geldi. İnsan Hakları İzleme Örgütü, Muhammed bin Salman’ın Yemen’de savaş suçları işlediği ve Cemal Kaşıkçı cinayetinin emrini verdiği gerekçesiyle Arjantinli savcılara suç duyurusunda bulundu. Arjantin yasalarına göre insanlığa karşı işlenen suçlarla ilgili olarak uluslararası yargılama başlatmak ve suçun nerede işlendiği fark etmeksizin, suçlanan kişi Arjantin’e ayak bastığında soruşturma açmak mümkün. Veliaht Prens’e Buenos Aires ziyaretinde tek sıkıntı veren konu da işte bu suç duyurusu olmuş anlaşılan. Çünkü iddiaya göre, olur da hakkında soruşturma açılır, gözaltına alınır diye başkentin en pahalı otelindeki rezervasyonunu iptal ettirip, ülkesinin büyükelçiliğinde gecelemek zorunda kalmış…

Bu arada, Kaşıkçı’nın 2 Ekim’de İstanbul’daki Suudi Arabistan Başkonsolosluğu’nda öldürüldükten sonra parçalara ayrılan cesedi halen bulunabilmiş değil. Suudi Arabistan cinayetle ilgili 22 kişi hakkında soruşturma başlattı ve henüz cinayet emrini verenin kimliğine dair açıklama da yapmadı. Cumhurbaşkanı Erdoğan Arjantin dönüşü “gerekirse uluslararası yargıyı ayağa kaldırmak için BM’yi de devreye sokabileceklerini” söylemiş. Henüz gerekmediği anlaşılıyor. BM’nin devreye sokulmasından neyi kast ettiğini de bilemiyoruz ama örgütün yargı organı olan uluslararası adalet divanı devletlerarası anlaşmazlıklarda devreye giriyor. Böyle bir davada ise Türkiye’nin cinayetle ilgili ses kayıtlarını Suudi Arabistan Başkonsolosluğu’nu dinlenmek suretiyle almış olması ihtimali ve burada ciddi ve vahim bir suç işlendiğine dair şüphe uyandıran bilgileri medyaya sızdırmasına rağmen işin en başında başkonsolosu ve konsolosluk çalışanlarını derhal sorgulamaya tabi tutmamış olmaması nedeniyle “ihmal”den doğan sorumluluğu, elini zayıflatacaktır. Yani siyasi ve ekonomik pazarlık için el arzusu yüzünden, bu tren de kaçırılmış görünüyor.

 

Bize destek olun

Medyascope sizlerin sayesinde bağımsızlığını koruyor, sizlerin desteğiyle 50’den fazla çalışanı ile, Türkiye ve dünyada olup bitenleri sizlere aktarabiliyor. 

Bilgiye erişim ücretsiz olmalı. Bilgiye erişim eşit olmalı. Haberlerimiz herkese ulaşmalı. Bu yüzden bugün, Medyascope’a destek olmak için doğru zaman. İster az ister çok, her katkınız bizim için çok değerli. Bize destek olun, sizinle güçlenelim.