Özgür gazeteciliğe destek olun
Search
Close this search box.

Kemal Can ile “5 soru 10 cevap” (2): Krizin siyasi programı

(Yayına hazırlayan: Uğur Gümüşkaya)

5 soru 10 Cevap’ın ikinci yayınındayız. Bugünkü konumuz, krizin politik programı. Biliyorsunuz geçtiğimiz hafta bir orta vadeli program açıklandı, “Yeni Ekonomik Program” ismiyle. İçinde bulunduğumuz hafta sonuna doğru da Erdoğan bu politik ve ekonomik programın dış desteği açısından kritik olduğu kabul edilen bir Almanya gezisi yapacak. Bu iki olayın çerçevelediği zeminde bu programın politik ayağı veya paralel politik programı üzerine konuşacağız.

SORU 1 : Bu ekonomik programın siyasi yörüngesi nedir?

Bilenlerin anlattığından anladığımız kadarıyla aslında ekonomik programın ekonomik önlemler ve yapısal reformlar konusunda  söylediği fazlaca bir şey yok. İyimser olanlar bile açıkçası çok parlak formüller keşfedemediler, bulamadılar. Dolaysıyla, bu haliyle daha da özet bir şey söylemek gerekir ekonomik program için. İki İ diyebiliriz: “İnkar ve idare”. Yani çok kabaca söylersek, krizin varlığını ve iktidarın sorumluluğunu inkar etmek, krizin oluşturacağı tepkileri ve krizin yaratacağı etkileri idare etmek. Temel paket bu. Dolayısıyla bu paket ekonomik önlemler manzumesi içermediği için siyasi ayağı daha önemli. Yani inkar ve idare meselesi bir politik program aslında. Çünkü bunun ekonomik karşılığı da yok.

Peki, bu programın ana güdüsü ne? Ana güdüsü kontrol. Görünen o ki bütün, ekonomik programın kendisinde de, politik programın içeriğinde de en belirleyici kavram kontrol. İktidar öncelikli olarak krizin veya ekonomik sorunların yarattığı tepkileri kontrol etmek, ikinci olarak da kaçınılmaz olan etkilerini mümkün olduğunca baş edilebilir biçimde tutmak, yani tepkileri ve etkileri yönetmek istiyor. Bu iki temel üzerinde oturan program, büyük ölçüde siyasi önlemleri gerektiriyor. Çünkü programın öngörüleri ciddi bir ekonomik daralmanın kabulüyle başlıyor. Daralmanın kabulünü ekonomik formüllerle değiştirmeye yönelmiyorsanız bunu kontrol etmekle yetineceğiniz anlamına gelir ve politik önceliğiniz bu kontrol meselesi olur.

SORU 2: İktidar tepkileri nasıl kontrol edecek?

Bu konuda pratiğe başladı. Geçen hafta burada da konuştuğumuz üzere çok sert bir baskı dönemi öngörülüyor. Özellikle emek mücadelesi açısından. 3. Havalimanı örneğinde gördüğümüz, sert bir baskı dönemi yaşayacağız. Medya neredeyse iktidarın kendi ihtiyaçlarını bile karşılayamayacak ölçüde konudan uzak ve haber içeriğinin dışında davranıyor. Ayrıca daha belirgin bir başka faktör, ekonomi elitleri bu programa itaatten daha fazla katılıyorlar. Hem zorlandıklarını hem de aslında bu idare etme tercihine katıldıklarını söyleyebiliriz. Çünkü mikro ölçekte iktidarın yaptığını, kendi işletmeleri için tekrar etmeye yönelen bir hazırlık görüyoruz.

Peki bu tepkileri yönetmek bu kadar kolay mı? Şimdiye kadar gördüğümüz  gibi baskı yaratmak ve baskılara bir tepki oluşmaması anlamında iktidar istediğini yapıyor diye düşünebiliriz. Ama şu açık ki; bu sertlikte baskıyla durdurma yöntemi, yaşanacak kriz itibarıyla her zaman çalıştığı kadar rahat çalışır mı bir soru işareti. İkincisi, bu krizin inkar kısmıyla ilgili, dış ekonomik saldırı, ekonomik savaş argümanı çok erken ve çok fazla kullanılmış durumda. Bir de, henüz tam açığa çıkmamış olmakla birlikte, zararı paylaştırma, hesabı bölüştürme işinin, biraz da çetrefil ve iç çatışmaları çağıran özellikler taşıması var.  

SORU 3: Krizin etkilerini idare etme açısından nasıl bir yöntem izlenecek?

Erdoğan’ın “bu da geçer”, Bahçeli’nin “biz neler atlatmadık” sözlerinden de anladığımız gibi, krizi idare etme, en az zararla atlatma, çok radikal müdahalelerle gidişatı durdurma değil, gidişata karşı direnci artırma şeklinde bir politik tercih olarak önde duruyor. Açıkçası bunun ekonomi elitleri veya hakim sınıflara kabul ettirilmesinde de, kıdem tazminatı meselesi, düşük ücret politikasının devamı gibi bazı havuçlar sağlanacağını görüyoruz. Bu, kabul ve rıza yaratmak açısından kullanışlı bir argüman olarak duruyor. Ama bu etkileri kontrol etmek açısından dış destek meselesi de son derece önemli.

Peki  bu konuda iktidarın eli çok rahat mı? Biraz önce de söylediğimiz gibi, hesabı dönüştürme zararı paylaştırma operasyonu kontrolü daha zor bir operasyon, siyasi riskleri daha fazla. İkincisi bu krize dayanma  süresinin uzunluğu ile ilgili öngörü çok gerçekçi olmayabilir. Üçüncüsü de, bu krizin hemen başında bir seçim süreci yaşanacak. Bunlar etkileri kontrol etme veya krizi idare etme bakımından handikaplar olarak duruyor.

SORU 4: Dış destek sağlama açısından elde neler var ve riskleri neler?

Krizin hemen başında kur fırlamaya başladığında bir İngiltere çıkarması yapılmış, sonuç alınamadan dönülmüştü. Şimdi özellikle iktidara yakın medyada çok ciddi bir şekilde Almanya gezisine pozitif bir beklenti yüklendiği görülüyor. Avrupa’nın Türkiye’ye yeniden bir ekonomik kredi açacağından bahsediliyor ama bunun tabii tam tersi de var. Türkiye’nin, Merkel’in elinde ekonomik olarak kıstırılmış yeni bir Yunanistan’a dönüştürülme riskinden bahsedenler de var. Bunu önümüzdeki süreçte göreceğiz.

Bir başka, dış politikadan fırsat yaratma hamlesinin de İdlib’te yaşanan olduğunu söyleyebiliriz. Suriye’nin yeniden imarı için pastanın bütününe talip olan Türkiye, şimdilik sadece riskli bir güvenlik servisi almış görünüyor. Bunun da ekonomik getirisi son derece tartışmalı, riskleri de son derece büyük. Dış politika hamleleriyle ekonomik krizi idare etme fırsatları yaratma için bir imkan sağlayabilir Almanya. Bir Merkel oportünizmi yine devreye girebilir. Üstelik de sanıldığının aksine Erdoğan’ı demokratikleşme ya da yumuşama konusunda fazla da zorlamadan destek sağlayabilir.

SORU 5: “Krizi idare etme” siyasi programının başarılı olma şansı nedir?

Şimdiye kadarki performansı itibarıyla iktidarın krizleri kendi sorumluluğundan uzakta tutma başarısını biliyoruz. Böyle bir sosyo-politik vasata hakim olduğunu, böyle bir rıza alanı yaratabildiğini biliyoruz. Medyanın ve muhalefet aktörlerinin bunu değiştirebilecek, bunu zorlayabilecek gücü olmadığını, daha da zayıflamış olduğunu, ciddi moral sıkıntılarla baş etmek zorunda kaldığını biliyoruz. Ekonomik ve siyasi programın, gerek ekonomi elitlerinden gerek toplumun çeşitli kesimlerinden çok reaksiyon almaması da iktidarın bu konuda cesaretini artırdı. Bunlar politik programın işleyeceğini gösteren şeyler.

Ama iktidarın tamamen rahat olduğunu söylemek çok zor. Bir kere AKP iktidarı, bu sertlikte bir sınava ilk defa giriyor. Mesela büyüme rakamlarıyla oy oranları açısından Türkiye’de çok doğrusal bir ilişki var. Bu kadar yüksek bir işsizlik, enflasyon ve büyümenin eksi göründüğü bir tabloda bir test yaşamadı iktidar. İkincisi de ne kadar muhalefet zayıf olsa da, yaşanacak krizin sertliği -ekmek kavgasını yoğunlaşan işçi eylemlerinde görüyoruz- muhtemelen önümüzdeki dönemde artacak. Tepkilerin kendiliğindenliğini durdurmak kolay değil. Muhalefetin ana aktörlerinin zayıflığının, yeni bir siyaset ve muhalefet tarzı üretmek için de imkan yaratabileceğini hesap dışında tutmamak lazım. Son olarak, dış riskler ve iktidarın kendi iç gerilimleri açısından da sürprizlere aday bir politik program bu. Dolayısıyla, kağıt üzerinde işler gibi görünen ama önemli boşlukları bulunan bu siyasi programın sonuçlarını yakın vadede göreceğiz.

Bize destek olun

Medyascope sizlerin sayesinde bağımsızlığını koruyor, sizlerin desteğiyle 50’den fazla çalışanı ile, Türkiye ve dünyada olup bitenleri sizlere aktarabiliyor. 

Bilgiye erişim ücretsiz olmalı. Bilgiye erişim eşit olmalı. Haberlerimiz herkese ulaşmalı. Bu yüzden bugün, Medyascope’a destek olmak için doğru zaman. İster az ister çok, her katkınız bizim için çok değerli. Bize destek olun, sizinle güçlenelim.