Özgür gazeteciliğe destek olun
Search
Close this search box.

Kemal Can ile 5 Soru 10 Cevap (30): Seçim belirsizliği

Kemal Can, bu yayınında 31 Mart’tan sonraki süreci ele aldı. Can, şu sorular üzerinden süreci değerlendirdi:

  • Oyların sayımı ve sonuçların tescili ile ilgili belirsizlik neden yaşanıyor?
  • İstanbul seçiminin sonucuyla ilgili itiraz süreci neye dayandırılıyor?
  • İktidar İstanbul seçimlerini yenileme ve kabul etme kararını verdi mi?
  • İşaretler kabul ve yenileme seçeneklerinden hangisini destekliyor?
  • Seçimle ilgili karar ne olursa olsun değişmeyecek olan sonuçlar neler?

Yayına hazırlayan: Uğur Gümüşkaya

Merhaba iyi haftalar.

Seçim üzerinden bir hafta geçti. Geçtiğimiz hafta seçimin sonuçlarını değerlendirmiştik ama seçimin sonuçları ile ilgili sayısal ve sonuçların tescili anlamındaki belirsizlik devam ediyor.

Oyların sayımı ve sonuçların tescili ile ilgili belirsizlik neden yaşanıyor?

Bilindiği üzere birkaç yerde daha itirazlar devam ediyor ama asıl mesele kritik olan İstanbul’la   ilgili yaşanıyor. İstanbul’da iktidar partisinin sürekli tazelediği itirazlarla sonucun tescili uzatılıyor ve belirsizlik hali devam ediyor. İktidarın çok net birkaç tane açmazı var. Birincisi İstanbul’u kaybetmek -kendilerinin de söylediği gibi- büyük bir zafiyet. İstanbul’u kaybetmek Türkiye’yi kaybetmek anlamına geliyor. İstanbul çok büyük ekonomik, siyasi, kültürel, siyasi, toplumsal bir dev. Oradaki iktidarı kaybetmek, bir belediye kaybetmek gibi tarif edilebilir bir olay değil. Bu çok travmatik bir şey. Üstelik bunun yan meseleleri de var. Büyük bir ihtimalle İstanbul belediyesi muhalefetin eline geçerse daha önceki dönemde belediye ve şirketleri üzerinden yapılan pek çok uygulamanın da ortaya çıkması, tartışılmaya başlanması olasılığı bir başka problem olarak duruyor. İkinci önemli mesele ise, AKP’nin sadık seçmeninde oluşan travma. AKP bunu da bir biçimde karşılamaya çalışıyor. “Adam kazandı” ile geçmek istemiyor. Ve bu travmayı -aslında yönetim seviyesinde de yaşanan bu travmayı- seçmeni açısından biraz sürece yayarak, eğer imkan varsa terse çevirmeyi deneyerek idare etmeye çalışıyor. Seçmenindeki bu travmayı ağır bir yenilgi hissine çevirmemeye çalışıyor. Bir de muhalefeti bozma, büyük moral aldığı sonuçların havasını değiştirme, onları kazandıkları halde bir yenilgi hissi ile baş başa bırakma gibi bir psikolojik savaş yürütülüyor.

Bu belirsizliği yaratan uzatmalara üretilen gerekçeler nasıl sonuç veriyor diye bakarsak; açıkçası bu uzatma ve belirsizlik tescil edilsin ya da edilmesin, hem kendi seçmeni hem kamuoyu açısından yenilgiyi süreklileştirmek anlamına geliyor. Bu durum iktidarı neredeyse her gün yeniden yenildiği bir sürecin içerisine sokuyor. Yani belirsizlikle üretilmeye çalışılan avantajların bir de tersi var. Bu, sonuçta önemli ölçüde etkili olmuş olan AKP’nin kendi küskünlerinin rahatsızlık nedenlerini daha da büyüterek kalıcılaştırıyor. Küskün AKP seçmeninin bu süreci de izleyerek iktidardan iyice uzaklaşması sağlanmış oluyor. Bir de muhalefet şimdiye kadar yürüttüğü sağ duyulu ve dikkatli tavır ve gevşemeyen tutumu ile aslında beklendiği gibi -tıpkı seçimde de olduğu gibi- daha çok konsolide oluyor ve moral dağınıklığı içerisine girmiyor ve bu konuda kendi içerisine bazı tartışmalar yürüse bile. Belirsizlik tablosunun nedenleri ve bu nedenlerin oluşturabileceği negatif ve pozitif vaziyet bu.

İstanbul seçiminin sonucu ile ilgili itiraz süreci neye dayandırılıyor?

Önce birleştirme tutanaklarında sandık sonuçlarının listelere yazılmasında bir takım kaymalar olduğu ve bu yüzden bazı hataların kendi aleyhlerinde olduğu ve önemli bir oy kaybına uğradıkları iddiası ile bir takım itirazlarda bulundular. Bu düzeltme yapıldı YSK ile sandıklar arasındaki kaymalar ya da veri farklılıkları düzeltildi. Yaklaşık 4 bin oy civarında bir AKP lehine düzeltme oldu. Bu tüm İstanbul seçmeni açısında düşünüldüğünde binde 4 seviyesinde bir rakama tekabül ediyor. Buradan bir sonuç çıkmayınca, geçersiz oylar meselesine dönüldü. Önce bazı ilçelerde sonra neredeyse bütün ilçelerde geçersiz oylarla ilgili sayıma başlandı. Üstelik de bu, mevzuata aykırı olarak muhalefet şerhi düşülmüş, tutanakla ayrılmış geçersiz oylar değil bütün geçersiz oyların sayılması şeklinde yapıldı. Bu da sonuçlanmak üzere, yüzde 90’ın üzerinde kısmı sayılmış durumda. Bundan da çıkan iktidar lehine düzeltme yine 4 binler civarında. Yapılan itirazların sonucunda yüzde bir seviyesinde bile değil. Hala 16 bin civarında  bir fark şu anda YSK verileri ile geçerli. Dün AKP Genel Başkan Yardımcısı çıkıp “öyle hissediyoruz” dedi. Yani özeti şu; “biz kaybettiysek bir anormallik vardır” şeklinde bir gerekçe öne süren iktidar kanıt ortaya koymuyor. Biz asla kaybetmeyiz, kaybedemeyiz, biz kaybetmişsek bir anormallik vardır, bir şey yapılmıştır şeklinde bir açıklama. Bugün Erdoğan da benzer bir şey söyledi. Organize bir faaliyetten bahsediliyor ama söylediğim rakamlar yani yüzde bir seviyesinde bir oyu etkileyerek nasıl seçim sonucunu değiştirebilecek bir organizasyon yapılabilir, cevabı çok belirsiz.

Yine kullanılan gerekçelerden biri büyükşehir belediye başkanlığındaki oylarla mecliste ya da ilçe belediye başkanlığındaki farklar. Ama bu da kendi iddiası ile çelişen bir mesele. Çünkü eğer organize bir hile yapıldıysa, sandığa oylar taşındıysa, niye büyükşehir belediye başkanlığı için oy sokabilen meclis için sokmasın. Üstelik de, şimdi “topal ördek” laflarıyla Erdoğan meclis çoğunluğunu mesele haline getirirken. Niye hileyi yapmaya niyet eden, sadece büyükşehir için hile yapıp diğerleri ile ilgili hile yapmamış? Bir kere iddianın kendisi bu açıdan problemli. Ayrıca, bütün sandık kurulu başkanlarının devlet memuru olması dışında her iki iktidar partisinin de temsilcileri aslında o organizasyonun içerisinde. O zaman bu organizasyonda onların teşkilatlarının da bulunması gibi tartışmaya yeni bir boyut kazandırılıyor. Öyle hissediyoruz iddiaları, tıpkı daha önce mesnetsiz pek çok iddiada olduğu gibi, ekonomik krizi dış saldırı, Gezi olaylarının organize gibi gerekçesi ve kanıtı konmadan öyle kabul edilmesini istedikleri diğer suçlamalara benziyor. Kim, neden, nasıl yapmış sorularının hiçbirinin cevabı yok. Bütün bunların üstüne bir de şu söyleniyor; neden yeniden sayımdan korkuyorsunuz? Bu iddia da son derece saçma. Çünkü onlarca noktada çoğu HDP olmak üzere muhalefet partilerinin yaptığı itirazlarının hemen hepsi reddedilip yeniden sayım, düzeltme gibi talepler geri çevrilirken, AKP’nin hiçbir gerekçe ve delil ortaya koymadan bütün iddialarının incelemeye alınması büyük bir çifte standardın da uygulamada olduğunu gösteriyor.  Bugün Erdoğan’ın açıklamasıyla da YSK ve herkes üzerinde ağır bir baskı oluşturulmaya çalışılıyor.

İktidar İstanbul seçimlerini yenileme ve kabul etme kararını verdi mi?

Getirisi de, götürüsü de olan meseleler bunlar. Yani seçimi tanımamak, yenilenmesine zorlamak, iktidar için imkanlar da yaratabilir ama bazı riskler de getiriyor. Bütün bunları tartmak ihtiyacında. Süreci uzatarak, tepkileri ölçerek, olabilecek komplikasyonları sezmeye, ölçmeye çalışarak bir yol bulmaya çalışıyor. Çünkü ilk andan itibaren çok ikircikli ve hazırlıksız bir durumda kaldıkları ortada.  Giderek de, Türkiye’ye yaşattıkları belirsizlik, kendilerinin de içinde debelendiği bir belirsizliğe dönüyor. Taban dinamikleri açısından, yenilgiyi kabul etmemek evet sadık seçmenini tatmin edebilir ama onların yüzdesi, bu durumdan rahatsızlık duyanların yüzdesiyle kıyaslandığında tatmin edici mi? Bundan henüz tam olarak emin olamadıkları görülüyor. Ayrıca bütün seçimi üstlenmiş Erdoğan açısından da, kişisel bir karar olduğunu da görmemiz lazım. Çünkü Erdoğan’ın seçimiydi bu. Erdoğan kendisini referanduma koymuştu ve çıktığı yerde, İstanbul’da yenilgiye uğradı. Bu yenilgiyi sandık sonuçlarını yok sayarak inkar etmesi çok kişisel bir tavır olur; tersi de aynı biçimde. Bu süreçte Erdoğan’ın belirleyiciliği ve Erdoğan’ın kendisi için vereceği karar çok daha hayati. Dolayısıyla, alt kademeler bu karar verilene kadar zaman yaratma işi ile uğraşıyorlar.

Çok net biçimde yenilginin kabulüyle ortaya çıkacak zaaf, aslında şimdiden dünyadaki ve Türkiye’deki güç merkezileri açısından -İstanbul seçiminin nasıl neticelendirileceğinden bağımsız olarak- satın alınmış durumda. Bunun sonraki adımlara nasıl taşınacağıyla ilgili durumu da tartmaya çalışıyorlar. En başta ekonomik kriz meselesi. Eğer seçimleri yenileme ya da sonucunu tanımama gibi bir noktaya varılırsa, bu AKP’nin siyasetin tek alanı haline getirdiği seçimi ve meşruiyetinin, gücünün kaynağı olduğunu iddia ettiği milli iradeyi kendi eliyle boğması anlamına gelecek. Bu restleşme, zorlama, hızla girdiği uluslararası ve ekonomik kriz konjonktüründe önemli bir sorun olarak, sorunları büyüten bir katalizör olarak işlev görecek.  Çok uzun süredir -en azında referandumdan bu yana- Türkiye’nin direnen tarafının direncini de yükseltecek, sivriltecek. Hatta şimdiye kadar iktidar bloğunda olanların bir kısmının de yeter diyeceği bir sınıra doğru gidebilecek.

İşaretler kabul ve yenileme seçeneklerinden hangisini destekliyor?

İlk günden bugüne iktidar bloğunda seçimin sonuçlarını tanımama ya da seçimi yeniletme konusundaki baskı ve zorlamanın arttığı ve bunun sözcülerinin de giderek fazlalaşmaya başladığını görüyoruz. Erdoğan’ın, dün AKP Genel Başkan Yardımcısının söylediği iddiaların bir tür devamı niteliğindeki sözleri de, bu fikrin biraz daha öne çıktığı biçiminde yorumlanabilir. Ama bu bir netleşmenin değil zorlamaya bir süre daha devam etme niyetinin göstergesi. Ben Çarşamba günü ekonomik program açıklaması ile paralel bir netleşmenin normal şartlarda gelişebileceğini düşünüyorum. Bütün iddialardaki ısrara, sözcülerdeki kalabalığa rağmen, polisleri, savcıları da sandık kurullarının çevresindeki baskıya hatta doğrudan seçme dönük soruşturmalara doğru sevk ettikleri anlaşılıyor. Bunlar, bir sertleşme, restleşmeden daha çok, bir çaresizlik ve ne bulunursa kullanma halini düşündürtüyor bana. Büyük bir ihtimalle, Brunson meselesinde, Deniz Yücel meselesinde olduğu gibi, çok yüksek iddialarla baraj konulup daha sonra “ne yapalım yargı kararını verdi” diyerek meselenin halledilmesi, sürecin YSK’nın üstüne atılması olasılığı az değil. Erdoğan bugün yurtdışına çıkıyor ve dönecek, o arada çok kuvvetli yeni bir şey bulunmaya çalışılacak ama çok bulunabilir diye düşünmüyorum. Beklendiği gibi AKP tabanında ve genel kamuoyunda, iktidar medyasının büyük zorlamalarına rağmen çok büyük bir destek görmüyoruz. Bu da biraz cesaret kırıcı.

Seçimin yenilenmesi durumunda daha büyük bir oyla muhalefetin kazanacağı konusunda, muhalefet çevrelerinde biraz saçma ve tutarsız görüşler dile getiriliyor. Bir kere çok temel mesele var; yenilenecek seçimdeki sonucun ne olacağı meselesinin hiçbir önemi yok. Eğer temel ilkeler üzerinden konuşuyorsak, seçimli bir demokrasiden bahsediyorsak, mevcut seçim sonuçlarının kabul edilmesi ve gereğinin yapılması tek ve tartışma götürmeyecek bir taleptir. Çünkü ortaya konulan iddia, seçimin yenilenerek daha fazla oy alınması değil, daha fazla oy aldığınızda seçimin sonucunun tanınmaması halidir. Bunu kabul etmeniz daha sonra daha fazla oy alacağınız varsayımı ile teslim olabileceğiniz bir şey olmaz. Bu çok net bir şey. “Gidelim çok daha fazla oy alırız” demenin bir anlamı yok. Çünkü, size şu söylenmiş oluyor; “sizin daha fazla bir oy almanızın bir önemi yok”. Dolayısıyla kabul edilmesi gereken şey; alınan sonuçların kabul edilmesi. Bundan başka bir seçeneği kabul etmemek gerekir.

Seçimle ilgili karar ne olursa olsun değişmeyecek olan sonuçlar neler?

İktidarın büyük bir yapısal gerileme içerisinde olduğu, yavaş ama düzenli bir gerileme yaşadığı. Bunun konjonktürel etkilerle, mesela kötü kampanya stratejisi veya ekonomik krizle hızlanan tarafları var ama bunun 2011’den beri başlayan yapısal gerilemenin tescili anlamı var.  İktidarın 24 Haziran’a göre oyunu koruduğu da büyük bir yalan. AA’nın Türkiye ekranı üzerinden kurduğu bir algı oluşturuluyor. Sayılara bakarsa herkes bunun gerçek olmadığını çok net görür. 24 Haziran  ile 31 Mart arasında 3 milyon oy kaybetmiş bir parti nasıl oylarını korumuş olabilir?

İçinde bulunan dış politika ve ekonomi konjonktürü seçim sonuçları belirsizliğini iktidar açısından daha da negatif hale çevirdi. İçine girdiği yönetememe krizi, bir çözüm üretememe krizine dönüşmüştür. Şu anda seçim sonuçlarını bile yönetmekte zorlanan bir iktidar tablosu ile karşı karşıyayız. Ayrıca içine girdiği sorunların sonuçlarını değiştirme ya da yavaşlatma imkanlarının da artık azaldığı görülüyor. Yeni manevralar, yeni ittifaklar, yeni politikalarla hikayesini de yenileme imkanlarının azaldığını söyleyebiliriz. Özellikle Erdoğan’ın yalnızlaşma krizinin, aslında bu başkanlık sisteminin içine girdiği bir hapishane olduğunun da daha net görülebileceği ve büyüyeceği bir sürecin içine girdiğimizi, sonucun ne olduğundan bağımsız olarak bunun da değişmeyeceğini söyleyebilirim.

Şimdilik bu kadar, tekrar iyi haftalar.

Bize destek olun

Medyascope sizlerin sayesinde bağımsızlığını koruyor, sizlerin desteğiyle 50’den fazla çalışanı ile, Türkiye ve dünyada olup bitenleri sizlere aktarabiliyor. 

Bilgiye erişim ücretsiz olmalı. Bilgiye erişim eşit olmalı. Haberlerimiz herkese ulaşmalı. Bu yüzden bugün, Medyascope’a destek olmak için doğru zaman. İster az ister çok, her katkınız bizim için çok değerli. Bize destek olun, sizinle güçlenelim.