Özgür gazeteciliğe destek olun
Search
Close this search box.

Kemal Can ile 5 Soru 10 Cevap (55): Kürtler’e akıl ve hiza verme lüksü

“5 Soru 10 Cevap” programının 55. bölümünde Kemal Can şu sorulara yanıt aradı:

-Suriye’de yaşananların siyasi sonuçları hangi yönü gösteriyor?
-İktidarın Kürt meselesine yaklaşımı hangi yönü işaret ediyor? 
-Kürtler'e sadece folklorik bir zenginlik gibi bakılabilir mi?
-Kürtler politik ve kültürel taleplerinden ayrıştırılabilir mi? 
-Kürtler'in sıkıştırılarak bir sonuca razı edilmesi çözüm müdür?

Yayına hazırlayan: Uğur Gümüşkaya

Merhaba iyi haftalar

Bu hafta, Diyarbakır’ın seçilmiş Belediye Başkanı Selçuk Mızraklı’nın gözaltına alındığı, bazı ilçe belediye başkanlarının da göz altına alındığı ve bazı belediyelere de kayyum atandığı haberleriyle başladık. Hem içeride hem dışarıda Kürtlere dönük politik hamleler hem de oluşturulmaya çalışılan algı üzerine konuşacağız. 

Suriye’de yaşananların siyasi sonuçları hangi yönü gösteriyor?

Kürt meselesi Türkiye’de çok uzun yıllar boyunca bir güvenlik meselesi olarak algılandı. Aslında bir mesele olarak da, Kürtlerin varlığı da inkar edildi. Böyle bir dil, halk bulunmadığı, dolayısıyla bu kimlik üzerine bir şey konuşmanın gereksiz olduğu söylendi. Meseleye güvenlik politikası penceresinden bakıldı ve iç politikaya da böyle yansıdı. Sonra bildiğimiz gibi bir çözüm süreci yaşandı. Bu sürecin içinde Türkiye’nin konuyu kendi meselesi, kendi toplumsal sorunu olarak ele alma yaklaşımının belirmeye başladığı görüldü. Yine bilindiği gibi 2014’teki Kobani olayları ve iç politikadaki bazı gelişmeler bu sürecin bitmesine, bitirilmesine, masanın devrilmesine yol açtı. O tarihten sonra tekrar güvenlikçi politikalara dönülürken bir yandan da bu konunun dış sorun olarak -özellikle de Suriye’deki gelişmelerle oraya bağlı olarak- bir dış sorun haline dönüştürülmesi ve bir tür dışarıya ihraç edilmesi sürecini yaşadık ve bu süreç halen devam ediyor.

Bir başka pencereden baktığımızda bugün Suriye’de yaşanan gelişmeler dünya kamuoyunda konunun algılanışının hızla başkalaştığını ortaya koyuyor. Türkiye’nin yaptığı Suriye harekatının üzerine gelişen uluslararası tepkiler kadar Trump’ın bu konuyu popüler hale getirdiği tweetlerle konuyla ilgisi olmayan kesimlerin bile ilgisini çektiğini işaret etmek lazım. Kürt meselesi hiç olmadığı kadar uluslararası bir konu haline geldi. Bir süre de bunun değişmeyeceği görünüyor. Yine bir başka gelişme; Suriye’deki sürecin  askeri tarafıyla siyasi tarafı arasında yavaş yavaş bir ayrışmanın oluşmaya başladı. ABD’nin kısmi çekilmesini ve Rusya’nın artık anayasal süreci yeniden başlatma ve Suriye’nin biçimlenişine ilişkin ataklar başlatmaya hazırlandığını görüyoruz. Dolayısıyla askeri meseleyle siyasi mesele, siyasi meselenin öne çıkmasıyla yeni bir veçhe kazanıyor. Türkiye’nin hem Suriye hem de içerideki Kürt meselesine yaklaşımının tam tersi bir yönde ilerlediğini görebiliyoruz. 

İktidarın Kürt meselesine yaklaşımı hangi yönü işaret ediyor? 

Bugün itibarıyla zaten başlamış sürecin genişleyerek devam ettirileceğini anlıyoruz. Diyarbakır’ın seçilmiş Belediye Başkanı gözaltına alındı, kayyımlara yeni belediyeler eklendi. Geçen hafta da Hakkari, Nusaybin gibi bazı merkezlere kayyım atanarak bunun işareti verilmişti. Suriye denklemi dolayısıyla yeniden güvenlikçi bir bakışın -üstelik de muhalefetin de etki altına alındığı bir zeminde- gerçekleşmesi baskı politikalarının daha kolay ve genişleyerek devam edeceğini gösteriyor. Belki şaşırtıcı değil ama çok eş zamanlı gitmesi açısında da dikkat çekici. 

Bu zeminde biraz önce de işaret ettiğim gibi Suriye vesilesiyle Türkiye’deki Kürt siyaseti dışındaki bütün muhalefet aktörlerinin de iktidarla uyumlu ya da itiraz etmez bir çerçeveye yerleştirilmeleri ve buna büyük ölçüde rıza gösteriyor olmalarının önemli katkısı olduğunu söylemek zorundayız. Irak ve Suriye’de Kürtlerin kendi gelecekleriyle ilgili iradelerine, siyasi tercihlerine saygı gösterilmemesi meselesi Türkiye’de de çok çarpıcı biçimde ortada. Seçtikleri belediye başkanları siyasi iradeleri yok sayılarak görevden alınıyor ve onlara ancak sınırlar dahilinde tercihler yapabilecekleri söylenmiş oluyor.  

Kürtler’e sadece folklorik bir zenginlik gibi bakılabilir mi?

Bunu bir örnekle açıklamaya çalışayım. Geçtiğimiz hafta sosyal medyada bir video dolaşıma girdi. Bir tür sosyal deney olduğu söylenen videoda, Diyarbakır’da bir genç Konya’dan geldiğini, evi olmadığını söyleyip yardım istiyordu ve Diyarbakırlı iki genç de ona hiçbir koşul koymadan açıkça yardım edebileceklerini ifade ediyorlardı. Bunun üzerinden -çoğu yorumda Doğulu vatandaş olarak tarif edilen- Kürtlerin aslında misafirperverliği, mertliği, aslında nasıl kardeş olunduğu üzerine yorumlar yapıldı. Bu yaklaşım, böyle bir folklorik zenginlik, onların iyi vasıfları dolayısıyla kurulabilen kardeşlik filan sorunlu bir ilişkinin işareti. Çok sıcak ve yakın bir yaklaşımın ya da aslında gerçek bir birlikte yaşama halinin, sahici bir kardeşliğin işareti değil.  

Hemen bu videonun sonrasında “#metoo” hareketine benzer şekilde, bu ülkede Kürt olduğu için nasıl ayrıma tabi tutulduğunu anlatan pek çok -sosyal deneyin- örneğin de paylaşıldığına tanık olduk. Ama daha önemli bir şey, bu ülkede çok yakın tarihte Kürtçe konuştuğu için öldürülen ve saldırıya uğrayan insanlara tanık olduk. Daha önemlisi bu saldırılarla ilgili soruşturmaların kapatıldığına, böylesi ırkçı tavrın cezasız değil sorgulamasız bırakıldığına tanık olduk. Dolayısıyla bir ülkenin kültürel  zenginliği, misafirperverliği ile öne çıkan, aslında bu ülkeye çok bağlı insanlar olarak “Doğulu vatandaşlardan” bahsetmek, aslında Kürt meselesi denen şeyin tam da kendisi. Bu başka kılığa sokturulmuş önemli bir inkar tavrı.

Kürtler politik ve kültürel taleplerinden ayrıştırılabilir mi? 

Suriye’de de yaşıyoruz. Daha önce Irak’ta da yaşandı. Barzani bir referandum yapacağını açıkladı. Bir tür bağımsızlık referandumu. Irak Kürdistan bölgesinin bundan sonra hangi statüde devam etmesinde halkın kararına başvurulan bir referandum. Hatırlanacağı gibi Türkiye’nin ve uluslararası aktörlerin de dahil olduğu biçimde buna izin verilmedi. Bir anlamda, kendi başınıza karar veremezsiniz biçiminde bir reaksiyon gösterildi. En özet hali, kendinizle ilgili kararları siz veremezsiniz idi. Bugün Suriye’de de aynı biçimde, yıllardır o bölgede yaşayan insanların kendi gelecekleriyle ilgili siyasi iradenin kendi başına bırakılmayacağını, muhatapları sorun yaparak onlarla konuşmanın önünün kesildiğini görüyoruz. CHP bile Esad ile konuşun derken Kürtlerle de konuşmak gerektiğini, o bölgede yaşayan insanların da bu denklemde yeri olduğunu görmezden gelmeyi bir eksiklik olarak görmüyor. Hem dışarıda hem içeride…  Kürtlere söylenen şu; sizin siyasi tercihleriniz kendi başına kıymetli değil ancak konjonktür ve bizim iznimizle geçerli hale gelebilir, onun dışındaki siyasi iradeniz bizim tarafımızdan kabul görmez. Kayyım atamasının anlamı budur. Bir şehirde yüzde 50’nin üzerinde oyla seçilmiş insanların seçilmesini bir irade hatası olarak algılamak başka bir şekilde algılanamaz. Çünkü aynı iktidar, oradaki siyasi tercihlerin yanlış olduğunu ve düzeltilmesi gerektiğini düşünürken aynı oranın altında oy almış olasına rağmen kendi iktidarının dokunulmaz ve millet iradesine dayanan bir gerçek olduğu iddiasını devam ettirebiliyor. 

Neden bu kadar kolay Kürtlerin iradesini yok saymak? Sadece iktidar değil muhalefet kesimleri de sürekli Kürtlere siyasi akıllar veriyor. Bir mesafe ayarı meselesi ortaya konuluyor. Doğru mesafe konulmadığı taktirde ortaya konulan siyasi iradenin geçersizliği ileri sürülüyor. Ama bütün bu çevrelerin aslında böyle davranarak kendi mesafelerini kaybettiği çevreleri de biraz düşünmeye başlamaları gerekiyor. Hem muhalefette olmaları dolayısıyla iktidarla kaybettikleri mesafe hem de ırkçılık etnik ayrımcılık ve her türlü demokrasi dışı tavırla mesafelerinde sorun oluşmaya başladığını görmeleri gerekiyor. Bu özellikle Suriye meselesi dolayasıyla yaratılan atmosferde hızla önemsizleşmiş durumda. Sadece politik destek meselesi açısından değil, aslında konunun algılanış biçiminde yaratılan sapma açısından daha kalıcı ve rahatsız edici bir tavır olduğu söylenebilir. 

Kürtler’in sıkıştırılarak bir sonuca razı edilmesi çözüm müdür?

Türkiye’nin resmi politikası olarak uygulanmış, çeşitli azınlık grupları için de başka ülkelerde uygulanmış bir yöntem. Ama bunun toplumsal barış, siyasi istikrar ve demokrasi üretmediği de her türlü örnekte görülmüş durumda. Bugün yaşanan şey, çift taraflı kıskaç yaratılarak doğrudan Kürtleri bir alana sıkıştırmak. Bu çok tartışılan bir şey; HDP’yi eleştirirken “Kayyım meselesini neden Kürtlere karşı gibi algılıyorsunuz” gibi şeyler söyleniyor. Fakat bu hakikaten Kürtlerin seçtiği belediye başkanlarına karşı yapıldı. Bunun da bir hakikat değeri olması gerekiyor. Bunu böyle politikleştirip politikleştirmemek başka bir şey,  bunu doğru bir söylemle ifade etmek başka bir şey ama bir de hakikat var. Kürtlerin siyasi iradelerine yok işlemi yapılırken, “sadece Kürtlere yapılmış bir şey gibi düşünmeyin” demekten daha fazla bir şey söylemesi gerekiyor. Dışarıda ve içeride her türlü iradelerinin, hatta var oluşlarının bile sürekli bir güvenlik krizi ve potansiyel tehdit olarak algılanması  süreklileşince yıpratıcı hale geliyor. BM rakamlarından görüyoruz ki 100 ile 200 bin arasında bir nüfuz hareketliliği oluşmuş . Ayrıca daha önce o topraklarda daha önce hiç yaşamamış bir grup getirme, bölgenin demografisini değiştirme iddiasını haritalarla ortaya koyan, TOKİ inşaatlarıyla bunu yapacağını söyleyen bir tarzda meseleye yaklaşıyorsunuz. 

Bütün bunları bir araya koyunca Kürtler,  yaşadıkları ablukayı, siyasi iradelerine konulan barajları ve yok sayma halini, yakın zamana kadar “Kürt kardeşim” diyen siyasilerin artık “Kürt orjinli arkadaşlarım” demesini acaba nasıl algılıyor? Suriye meselesiyle ortak bir milliyetçi ruh yaratıldı. Muhalefet de buna dahil oldu. Herkes de hizaya girdi. Her şey teferruat oldu. Kürt vatandaşlar acaba bunu nasıl değerlendiriyorlar? Birlikte yaşama ve kardeşlik konusunda ne düşünüyorlar? Kürtleri mecburiyetler ve mahkumiyetlere zorlamak süreklileşmiş bir sıkıştırma halidir. Açıkçası bu hal, giderek kolay tamir edilemez travmatik bir derinlik kazanmaktadır. Bu durum, Türkiye ve bütün bölge için çok ciddi kırılma yaratmaya adaydır. Geçen hafta sonu Diyarbakır’daydım. Sıradan insanların haleti ruhiyesinde bunun çok hissedilir olduğunu fark ettim. Ahmet Türk’ün benzer yorumları içeren röportajını da okudum. Bu halin yerleşmeye ve derinleşemeye başladığının işaretleri fazlasıyla var. Bu pencereyi ihmal ederek sağlıklı bir çerçeve oluşturmasının imkansız olduğunu düşünüyorum. Suriye meselesinin iç siyasete nasıl yansıyacağı meselesi hep Türk milliyetçiliği ve bunun iktidara yeterince yarayıp yaramayacağı üzerinden konuşuldu. Bir gazete “çatışmalarla AKP oyunu artırıyor” diye çıktı. Suriye’deki “kazanç” bir politik faydaya çevrilebilecek mi diye soruluyor ama şu anda ölçülemeyen çok daha başka bir pencere var ve o penceredeki kayıp sadece Kürtlerin kaybı olmayan bir kayıp yaratmaya aday. 

Tekrar size iyi haftalar. 

Bize destek olun

Medyascope sizlerin sayesinde bağımsızlığını koruyor, sizlerin desteğiyle 50’den fazla çalışanı ile, Türkiye ve dünyada olup bitenleri sizlere aktarabiliyor. 

Bilgiye erişim ücretsiz olmalı. Bilgiye erişim eşit olmalı. Haberlerimiz herkese ulaşmalı. Bu yüzden bugün, Medyascope’a destek olmak için doğru zaman. İster az ister çok, her katkınız bizim için çok değerli. Bize destek olun, sizinle güçlenelim.