Özgür gazeteciliğe destek olun
Search
Close this search box.

Meriç Nehri’nde bir insanlık dramı ve düşündürdükleri

Yayına hazırlayanlar: Şükran Şençekiçer & Kerimcan Malaz

Merhaba, iyi günler. Dün sabah erken saatlerde Meriç Nehri’ni gizlice geçmeye çalışan bir bot battı ve bunun içerisinde –şu âna kadar saptanan– bir kadın ve iki çocuk, boğulmuş bir şekilde bulundu. Botta başka kişilerin de olduğu tahmin ediliyor. Ama şu an için bildiğimiz kadarıyla üç ölü: iki çocuk, bir kadın. Kadının kim olduğu belli. Ayşe Abdürrezzak adında, Balıkesir’de öğretmenlik yapan, ama geçen yıl Şubat ayında KHK ile, Kanun Hükmünde Kararname ile, kocası Uğur Abdürrezzak ile birlikte –ki o da öğretmenmiş– işinden atılan, görevinden atılan bir öğretmen. Öğretmenin çantasında, bulunan çantada iki tane çocuğa ait nüfus kâğıdı çıkıyor — kendisinin nüfus kağıdı dışında. Bunlardan birisi Halil Münir adında 3 yaşında, diğeri Abdülkadir Enes adında 11 yaşında iki oğlu. Sudan çıkartılan iki çocuğun onlar olup olmadığı kesinleşmemişti. Muhtemelen onlardır. Ya da başka bir iddiaya göre burada iki aile birlikte geçmeye çalışıyorlarmış. Bu iddiaya göre başka ailenin çocukları da olabilirler. Ama muhtemelen Abdürrezzak ailesinin çocukları. Eşi olan Uğur Abdürrezzak’ın cenazesine, ya da eğer kurtulduysa kendisine şu âna kadar ulaşılamamıştı.
Şimdi bu olayın bir benzerini geçen yıl Kasım ayında Ege Denizi’nde yaşamıştık. Burada da iki kız bir erkek çocuk cenazesi Lesbos plajına vurmuştu Yunanistan’da. Burada da söz konusu olan yine bir öğretmen çift ve üç çocukları Hüseyin, Nur ve Maden. İkisi de öğretmen. Bunlar da yine KHK ile görevlerinden uzaklaştırılan ve 15 Temmuz 2016 darbe girişimiyle alâkalı süreçte işlerinden uzaklaştırılan, yurtdışına çıkışları yasaklanan insanlardı. Aradan geçen süre içerisinde benzer bir olayı bu sefer Meriç Nehri’nde yaşadık. Yağmur nedeniyle Meriç Nehri’nin debisi büyüyünce bu olay yaşanmış. Belli ki bu kişiler bu konularda çok tecrübeli kişiler değiller. Zaten aileler deniz kenarında yaşayan aileler de değil anladığımız kadarıyla. Ve çok kötü şekilde, dramatik bir şekilde hayatlarını kaybettiler. Geçen seferki, Kasım ayındaki olayın ardından da bir yayın yapmıştım. O sefer yayının başlığı “Ege Denizi’nde bir insanlık faciası ve düşündürdükleri”ydi. Bugün yine maalesef böyle bir yayın yapıyorum. Bu sefer yer değişti, başlık aynı kaldı; ama insanlık dramı aynı şekilde sürüyor. O tarihte söylediklerime baktığımda, bugün söyleyeceklerimin, söylemeyi düşündüklerimin üç aşağı beş yukarı aynı olduklarını gördüm.

Bunların ne kadarının darbeyle doğrudan ilişkisi olabilir?

Aradan geçen zaman içerisinde, yani 15 Temmuz 2016 darbe girişiminden bu yana yaşanan süre içerisinde –ikinci yılına az bir süre kaldı– Türkiye’de toplumsal doku, hayat alabildiğine değişti. Özellikle Anadolu’da çok kişinin hayatı alt üst oldu. Çok kişi gerçekten yalnızlaştı. Özgürlüklerini kaybedenler var, işlerini kaybedenler var. Birdenbire her türlü imkânını kaybedenler var, sosyal çevrelerini kaybedenler var. İnsanların kendilerinden uzaklaştığı binlerce insan söz konusu. Bunların ne kadarının darbeyle doğrudan ilişkisi olabilir? Geçen sefer de aynı şeyi söylemiştim. Balıkesir’de bir ilçede öğretmenlik yapan bir kadın ve kocası –ve çocukları tabii ki–, bunların bu darbeyle ne alâkası olabilir? Darbe soruşturmasında birtakım askerlerin tahliye olduğunu görüyoruz. Tabii ki tahliye esastır yargılamalarda. Ama bu kişiler darbeyle direkt ilişkisi olmadıkları çok açık olan kişiler. Çok büyük bedeller ödüyorlar ve devlet bu konuda, bunları giderme konusunda ciddi adımlar atmıyor. Bylock hikâyesinde yaşadıklarımızı biliyorsunuz. Binlerce kişinin alâkası olmadan bir şekilde kumpas sonucu Bylock nedeniyle mağdur edildikleri ortaya çıktı. Bu da bazı kişilerin fedakârca ve risk alarak mücadele etmesiyle oldu. Pek özür bile dilenmedi, “Yanlış yapılmıştır” dendi. Binlerce kişinin ellerinden alınan hakları bir şekilde iade edilmeye çalışılıyor. Ama aradan geçen o kadar süre içerisinde bunun iadesi ne kadar mümkün olur, ayrı bir husus.

Alt sınıflardan, Anadolu’daki insanların FETÖ konusunda pardon deme şansı yok

Buradaki olayda görüyoruz; maalesef sosyal medya diye bir olayda, insanlar bunu olumlu bir şekilde, pozitif bir şekilde konuşmanın yanı sıra, belki de daha çok olumsuz, negatiflik akıtma aracı olarak kullanıyorlar. Bu olayda da gördüğümüz gibi bazı insanlar hiç çekinmeden burada hayatını kaybeden anne ve çocuklara yönelik çok insanlık-dışı yorumlar yapabildiler. Bu terörle mücadele falan değil, bu başka bir şey. Bu gerçekten artık bir intikam meselesine dönmüş durumda. Her şeyin bir ölçüsü olmalı. Bu ölçünün kaçmış olduğunu görüyoruz. Birçok kişi, FETÖ denen yapıyla alâkalı olduğunu bildiğimiz bazı kişiler “pardon” deyip birdenbire aklanabiliyorlar. Ama özellikle alt sınıflardan insanların, Anadolu’daki insanların böyle bir şansı yok. Kimse onlardan böyle bir şey de beklemiyor. Sadece itirafçılık diye bir kategori var. Onun dışında bir kategori yok. Ve herkes birdenbire, hayatları 180 derece değişmiş bir şekilde, yoksullaşmış ve yoksunlaşmış ve yalnızlaşmış bir şekilde kalakalıyorlar. Bu Türkiye’ye yakışan bir şey değil. Bu insanların hak ettikleri şeyler değil. Ne olursa olsun bu yapıyla, Fethullah Gülen Cemaati ile –artık adı her ne ise–, bu hareketle, bu örgütle şu ya da bu şekilde ilişkisi olmuş herkesi bu kadar amansızca cezalandırmanın bir mantığı yok. Aynı zamanda da birtakım insanların, bu yapıyla çok operasyonel şeylere imza atmış birtakım insanların da hiçbir şey olmamış gibi, burada insanlar bu acıları çekerken hiçbir şey olmamış gibi bugün FETÖ avcısı olmaları diye bir realite var.

Lider kadro yurtdışında, buradaki mağduriyetlerin propagandasını yaparken

Bir diğer realite de tabii bu yapının, bu küresel örgütün ve suç örgütünün –o artık ortaya çıkmış durumda– en önemli yerlerinde rol almış olup şu anda gayet huzurlu bir şekilde yurtdışında, Batı ülkelerinde hayatlarını sürdürenler var. Yani ne zaman böyle bir insanlık dramına tanık olsak –ki bitmiyor, biteceğe de benzemiyor maalesef– aklıma bir taraftan bu çocukların, bu hayatını kaybeden kadınların, insanların acılı görüntüleri, batmış botlar, üzerleri örtülmüş cenazeleri görüyorum. Bir taraftan da ABD’de, İngiltere’de, Avustralya’da hâlâ hiçbir şey olmamış gibi, sütten çıkmış ak kaşık gibi ona buna laf eden ve de bu insanların yaşadığı mağduriyetlerden kendilerine propaganda malzemesi devşirmeye çalışan Fethullahçı birtakım gazeteci kılıklı ya da akademisyen görünümlü insanlar geliyor aklıma. Ve burada da ayrı bir adaletsizlikle çok net bir şekilde karşı karşıyayız. Burada Anadolulu birtakım öğretmenler, artık bunalmış bir hâlde, kendilerini bir ölçüde daha rahat etme umuduyla, birazcık hava alabilme, nefes alabilme umuduyla Ege Denizi’ne ya da Meriç Nehri’ne atıyorlar ve başlarına her türlü kötü şey gelebiliyor. Diğer taraftan çok rahat bir şekilde çok önceden ülkeyi terk etmiş ve uzaktan ülkeyi seyredip hâlâ ahkam kesen ve bu hayatını kaybedenler üzerinden propaganda yapan insanlar var.
Adaletsizlik, birçok açıdan adaletsizlik yaşanıyor. Bir devletin bu kişilere reva gördüğü muamele, çevrelerinin bu kişilere reva gördüğü muamele; bu kişileri kullanıp kullanıp atıp onların hâlâ sırtından varlıklarını sürdürmek isteyenlerin yaptıkları; bir de tabii bu tür olaylar karşısında ne olur ne olmaz başımıza bir şey mi gelir deyip sessizliği tercih edenler — ki bu insanların sayısı da hiç az değil. Özellikle medya bu konuda gerçekten ciddi bir rol oynuyor. Bakın böyle bir olay dünyanın her yerinde çok önemli bir haberdir. Üzerinde uzmanların tartışması gereken bir yığın detayının, ayrıntısının didiklenmesi gereken haberdir. Ama insanlar yanarım korkusuyla dokunmak bile istemiyorlar. Eğer bir gazeteci bu tür insanlık dramlarını çok boyutlu, birçok açıdan ele alınması, değerlendirilmesi ve eleştirilmesi gereken, masayı yatırılması gereken olayları görmezden geliyorsa niye gazetecilik yapıyor diyebiliriz. Aydınlar için aynı şey geçerlidir. Siyasetçiler için de aynı şey geçerlidir. Bir yerden sonra artık bunlara çözüm bulmak gerekiyor. Çünkü bu insanlar için sürdürülebilir bir hayat değil. İntikam duygusuyla Türkiye nereye kadar, nasıl gider ve bu ekilen nefret tohumları, öfkeler, intikam duyguları yeni intikam duygularını beraberinde getirir. Ve bununla nereye kadar yaşanabilir? Evet, çok fazla şey söylemek istemiyorum. Çünkü çok acı bir olay, burada noktalamak istiyorum. Ama umarım bir daha böyle insanlık dramları yaşamayız.
Evet söyleyeceklerim bu kadar, iyi günler.

Bize destek olun

Medyascope sizlerin sayesinde bağımsızlığını koruyor, sizlerin desteğiyle 50’den fazla çalışanı ile, Türkiye ve dünyada olup bitenleri sizlere aktarabiliyor. 

Bilgiye erişim ücretsiz olmalı. Bilgiye erişim eşit olmalı. Haberlerimiz herkese ulaşmalı. Bu yüzden bugün, Medyascope’a destek olmak için doğru zaman. İster az ister çok, her katkınız bizim için çok değerli. Bize destek olun, sizinle güçlenelim.