Özgür gazeteciliğe destek olun
Search
Close this search box.

Yorum – Kadri Gürsel (16): “Barış Pınarı Harekâtı: CHP aslında ne yaptı?”

“Yorum” programının 16. bölümünde Kadri Gürsel, Betül Başak‘ın sorularını yanıtladı. Kadri Gürsel, Suriye operasyonuna karşı muhalefetin tavrını ve gelen eleştirileri değerlendirdi.

Bu akşam saat 22:00 civarında 120 saatlik ateşkesin süresi bitecek. Putin ve Erdoğan şu an bir görüşmedeler şu an Soçi’de. Fakat sonuçlanmadı henüz. Bununla ilgili henüz bilgi de almadık. Siz bu görüşmede neler olacağını düşünüyorsunuz? Sizin görüşleriniz neler?

Gürsel: Putin ve Erdoğan Soçi’de Amerika’nın denklemden çıkmasından sonra başbaşa ne yapacaklarını, ne yönde kararlar alacaklarını herhâlde şu an tartışıyorlar. Dolayısıyla geçen haftaki yayınımızın başlığı “Suriye’de Rusya’yla başbaşa” idi yanlış hatırlamıyorsam… Bugünkü tablo da geçen haftaki yayınımızın başlığının ne kadar doğru olduğunu ortaya koyuyor. Bu şekilde biraz kendimize bir övgü payı çıkartalım. Gerçekten de bu son bir hafta içinde çok şey oldu. Trump’ın mektubu, hemen ardından buraya gönderdiği Mike Pence Başkan Yardımcısı ve Pompeo Dışişleri Bakanı… Ankara’da 5 saat süren görüşmelerin ardından varılan bu 120 saatlik ateşkes anlaşması… Aslında bu ateşkes anlaşmasının kapsadığı, geçerli olduğu sınırlar bize harekâtın genişleyeceği alanı da verdi. Çünkü o arada Amerikalılar çekildiler pek çok yerden ve ortaya 3600 km2‘lik bir saha çıktı ve etrafı da bunun, Rus ve Suriye kuvvetleri tarafından çevrelendi, raptiyelendi âdeta. İşte Kobani’ye girdiler, Münbiç’e girdiler, Ayn İsa onun hemen altında, Rakka’ya girdiler. Sonra Tel Timar diye bir yer var, Kamışlı’ya doğru, daha doğuda, oraya girdiler. Kamışlı’da da varlar. Çevrelenmiş oldu. Orada çeşitli bayraklar dikerek, bu harekâtın aslında o 444 km’lik sınır hattı boyunca değil de, 120 km’lik sınır hattı boyunca olacağı ve 30 km kadar da derine gidilecekse, evet gidileceği yönünde bir tablo ortaya çıktı aslında. Dolayısıyla ben, bugün Soçi’de bu parametrelerin dışına çıkılacağı kanaatinde değilim. Bunun ötesinde bir sonuç üretmeyecektir diye bekliyorum Soçi’deki toplantı. 

İdlib… İdlib’e dikkat etmek lazım. İdlib’de son günlerde hava saldırıları, oradaki El-Kaide türevi unsurlara- yani Tahr-ür Şam’ı kastediyorum- yoğunlaştırıldı, hızlandırıldı. Ve bugün 2011’den bu yana ilk kez görülen bir tablo ile karşılaştık: Beşar Esad İdlib’e gitti. Kimi haberlere göre, TSK’nın bir gözlem noktasına 15 km  mesafede olan El-Hanif diye bir yere, yanlış hatırlamıyorsam, gidip; isminden de emin değilim şu an, notlarımda yok çünkü. Hatif de olabilir, önemli değil-burada çeşitli açıklamalar yaptı. Orada Suriye Arap Ordusu askerleriyle birlikte görüntü verdi ve şunu dedi: “İdlib savaşı, Suriye’de düzenin kurulması ve terörist unsurların temizlenmesinin esasıdır”. Bu ne demek? Yani aslında İdlib’te bundan sonra olacakların habercisi… Ben bu aşamadan sonra yeni bir askeri tırmanış bekliyorum orada. Onun zaten şu an yolu hazırlanıyor, yol temizliği yapılıyor denilebilir. Bir açıdan da bu Barış Pınarı Harekâtı’nın zamanlamasını tayin eden unsur da, İdlib’te olabileceklerdi. Dolayısıyla bu akşam 22:00’de harekât yeniden başlayacak ve sanıyorum Soçi’den yapılan açıklama da, muhtemelen daha önce, 22:00’den önce dönüp Türkiye’ye açıklama yapacaktır. Ben 22:00’de Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Türkiye’de olacağı kanaatindeyim. Programını bilmiyorum ama muhtemelen öyle olacaktır ve burada, harekâtın yeniden başladığını ilan edecektir. Tabii bu ne anlama geliyor, harekâtın yeniden başlaması… Bakalım YPG veya PKK unsurları tamamen çekildiler mi çekilmediler mi? Harekâtın yeniden başlaması, Türk Silahlı Kuvvetleri ve müttefiki olan, Suriye Milli Ordusu adı verilen cihatçı grupların toplamı olan güçlerin harekât alanı olan, bu 3600 km2’ye yayılmaları demek. Bu sırada karşılarında eğer silahlı direniş olursa, tabii çatışma da olur. Olmazsa da olmaz. Yani harekât devam edecektir bundan sonra, çünkü o alan muhtemelen doldurulacak, bu şekilde oralarda alan hâkimiyeti sağlanacak. Çünkü 12 kadar gözlem istasyonu kurulacağı vs. de söylendi Cumhurbaşkanı ağzından. 

Dolayısıyla bu parametrelerin ne olduğunu tespit ettikten sonra da, bu akşamı oturup burada, karşılıklı böyle oturup bekleyecek miyiz? Hayır. O hâlde vaktimizi ben başka bir konu ile ilgili, bu harekât ile ilgili değerlendirmek istiyorum: CHP… CHP’nin bu harekâta karşı tutumu ve bu tutuma yönelik özellikle soldan gelen eleştiriler hakkında biraz konuşmak istiyorum açıkçası. CHP, bu harekâtı destekledi diye eleştiriliyor. 

Aslında tam olarak desteklemedi diyebilir miyiz? Çünkü bir kere bir açıklama yaptılar bununla ilgili. Devamı çok fazla gelmedi. 

Gürsel: Güzel. Şimdi desteklemek var, desteklemek var. CHP’nin harekâtı desteklemesi şöyle mi oldu misal, CHP harekâtın ateşli bir destekçisi mi? Her gün CHP’li bir üst düzey yönetici ya da figür bu harekâtı destekler mahiyette ateşli açıklamalar mı yapıyor? Hayır. Böyle bir şey yok. Yani CHP’nin harekâta verdiği destek, minimum düzeyde kalan bir destek çünkü CHP de çok iyi biliyor ki, bu harekâtın zamanlamasını tayin eden ana faktör: iç siyaset ve iktidarın iç siyaset gündemidir. CHP’nin harekâtı desteklemesi nasıl mümkün oldu? Ben buna iki neden gösterebilirim. Birincisi şu: Bu harekâtın cereyan ettiği bölgeler, Tel Abyad ile Resulayn arasında kalan, daha önce de bahsettiğimiz 120 km’lik alan. Resulayn’da bir Kürt nüfusu vardır. Önceden de vardı. Karışık bir yer burası. Arap, Kürt nüfusun yaşadığı bir yerdi. Muhtemelen YPG geldikten sonra oraya, Arap nüfusun önemli ölçüde oradan çekildiği, kaçtığı, Türkiye’ye sığındığı vs. anlaşılıyor. Buraya da Amerikalıların desteğiyle geldi YPG. YPG kim? YPG de içinde, organik olarak, şahıs, insanların kökeni, insanların nereden geldiğiyle ilgili bir konu organik derken, Türkiye’nin içinden katılmış çok sayıda PKK’lının olduğu ve aynı zamanda Kandil’in de, Kandil’deki PKK kanadının da, bunun silahlı kanadı, yöneticilerinin de, herkesin anlayacağı bir dilden konuşmak gerekirse, etkin olduğu bir örgüt. Dolayısıyla, Türkiye Cumhuriyeti Devleti ile PKK’nın on yıllar kadar geriye giden, neredeyse kırk yıla yaklaşan bir çatışma geçmişi var ve terörist bir örgüt olarak görülüyor hâliyle. Bu sadece Türkiye tarafından değil, Avrupa Birliği tarafından da, ABD tarafından da, PKK, terörist bir örgüt olarak görülüyor. PKK’nın uzantısı YPG terörist değil, terörist olarak görülmüyor. Bu bir paradoks, bir çelişki… Bu tartışma bizim konumuz değil şu an. Bu, tabii ki CHP’ye, bu harekâtı bir güvenlik sorunu olarak, güvenlikçi bir müdahale olduğu için, desteklemesine haklı bir gerekçe sunuyor elbette. Çünkü, şöyle bakalım: Türkiye şu an, iktidarından hariç tutarak konuşuyorum- Türkiye olarak, genel olarak, Kürt sorununa karşı, Kürt sorununun tezahürü veya Kürt sorununun aktörlerine karşı tutumu vs. genel olarak Kürt sorununa yaklaşımı itibarıyla, aşırı bir güvenlikçi tavır alış içinde, aşırı bir güvenlik konusu olarak bakıyor ve güvenlik sorununu çözdüğünde, haliyle Kürt sorununu da kendisi açısından çözülmüş addediyor. Bu da zaten Kürt sorununun varlığını reddetmek vs. noktasına kadar geriletti iktidarı. Şimdi bu tutum içinde bir örnek vereceğim ben. Mukayese falan ettiğim yok ama tutum itibarıyla, yanlış bir örnek değil, misal IŞİD Irak’ta ve Suriye’de çok geniş alanları ele geçirdiğinde Amerika, IŞİD bana saldıracak diye beklemedi neticede. Terörist olarak görüyor. Türkiye de IŞİD’i terörist olarak gördü ama ilk başlarda bunlar “öfkeli çocuklar”dı. Yani… Hatırlayınız. Ondan sonra, şimdi eğer PKK’yı bir terörist örgüt olarak görüyorsa Türkiye Cumhuriyeti Devleti, öyle görüyor. O zaman, PKK’nın Suriye’de bir devlet öncesi oluşum kurması yahut ileride, -Cumhurbaşkanı Erdoğan da “terör devleti” gibi bir yakıştırma, bir ifade kullanıyor- bu seviyede bir garnizon devlet ya da devlet öncesi oluşum hâline gelmesi ve ileride de burada kökleşmesini önlemek için, bu gücün, PYD’nin, YPG’nin kendisine saldırmasını beklemez. O doğrudan müdahale eder. Yani IŞİD yüzünden Amerika’yı bölgeye çeken faktör ne ise, Türkiye de uygun zamanı bulunca, bu müdahaleyi yapmaya yol açan 2015’den beri izleyegeldiği siyasettir. Budur, başka bir şey değil. 

Yani CHP’nin buna onay veriyor olması da, dıştan saldırı olduğunu düşündüğü için…

Gürsel: CHP’nin de buna resmen onay vermemezlik edemedi, edemezdi. Şu açıdan da edemezdi bir de. Bir de bu var: CHP nasıl bir parti? CHP’nin-ben açıkçası bilmiyorum-Kürt sorununun çözümü hususunda kapsamlı, etraflı ve derinlikli bir perspektifi var mı, açıklanmış, bilinen? Yok. CHP genellikle şunu diyor: Kürt sorunu parlamentoda çözülmelidir. Parlamento zemininde… Bu, bugünkü şartlarda topu taca atmak demek.  Yani biz CHP’nin Kürt sorununa herhangi bir, kapsamlı, etraflı, derinlikli, içerikli çözüm planı olduğunu, varsa bile, bilmiyoruz. Böyle bir plan yok. Çeşitli raporlar hazırlanır CHP’de. Belki yine böyle bir rapor hazırlanıyordur, ama burada esas konu, yani CHP’nin esas meselesi, bugün Türkiye’de Kürt sorununun tezahürü olan, Kürt sorununda aktör olan bir hareketin yapısındaki güçlüklerden kaynaklanıyor. Konuşmak gerekecekse, kiminle konuşacaksınız? PKK ile mi konuşacaksınız? Kandil ile mi konuşacaksınız?, ki iktidar bunu yaptı, dolaylı yoldan yaptı. Hem de birçok kez yaptı. İki, parlamentoda HDP’yi muhatap alacaksınız. Peki HDP’yi muhatap alacaksanız,  HDP’nin PKK nezdindeki pozisyonu, karşılıklı konumlanışı, HDP’ye Kürt sorununun çözümünde bağımsız bir aktör olma fırsatı veriyor mu? Bu bir soru işareti. Bu, şu aşamada bence, CHP’nin henüz içinden çıkamadığı bir konu. Dolayısıyla CHP’nin bir Kürt sorununa çözüm anlayışı yok. Getirdiği bir plan, proje, perspektif yok. Kürt sorununa çözüm parametresi CHP’nin yok. Olmadığı zaman, Kürt sorunu ister istemez, güvenlik tehdidi parametreleri içinde bir karşılık buluyor CHP’de. Böyle olunca da, bu tür harekâtlara karşı çıkmak için CHP’nin bir zemini kalmıyor. Yani durduğu bir zemin yok zaten CHP’nin. CHP bu açıdan da, yani CHP’nin bu harekâta ilkesel, siyasal ve ahlaki ya da diğer, bunu uzatabiliriz, çeşitli nedenlerden dolayı, karşı çıkmasını beklemek, CHP’den çok fazla şey istemek oluyor. Artı… Bir şey daha ekleyeyim yani: CHP, HDP ile PKK’yı ayıramıyor ama yani Kürt hareketi de pek ayıramıyor. Kendi doğuşundan ve bugüne kadarki gelişiminin doğası ve akışı içinde zaten ayrışan tabanlar söz konusu değil. Yani HDP’nin tabanı başka, PKK’nın tabanı başka, değil. Örtüşmeler, çok ciddi örtüşmeler var. Dolayısıyla şöyle bakmak lazım: Yani, iktidar ne kadar makyavelyen bir siyaset izlediyse, iç siyasi gündemi nedeniyle bu harekâtın zamanlamasını tayin ettiyse, CHP de yine burada bayağı pragmatik bir…

Kendilerini de biraz korumak için…

Gürsel: Hem kendilerini korumak için… Ama bu çok önemli bir şey… Yani iktidar bu operasyonu başlatarak, aynı zamanda iç siyasetin alanını mümkün olduğu kadar daraltmak istedi. Kendi içinden kopabilecek, kopacağını bildiğimiz iki oluşumun önünü kesmek, bunu baskılamak…

Milliyetçilik dalgası yaratarak…

Gürsel: Bunu boğuntuya getirmek istedi. Yeni bir milliyetçilik dalgası yaratıp; aynı zamanda sağ milliyetçi kesimin kendi etrafında toparlanmasını, sağ zemine yine bu operasyon ekseninde yeniden oturmak gibi bir arzunun peşinden gitti ve aynı zamanda da işte itiraz edenlerin, muhalif kesimleri susturmak… Ve işte bugün örnekleri görüyoruz mesela. Mızraklı’yı tutukladılar. Eski, kayyım atanarak görevden alınan Diyarbakır Büyükşehir Eş Belediye Başkanı… Bugün Kayapınar-Diyarbakır’ın en önemli merkez ilçelerinden biridir- onunla beraber üç,dört yere toplam birden kayyım atandı. Bunlar böyle demek ki, bir salam politikası hâlinde, salam taktiği hâlinde, yani dilim dilim devam edecek. Bu harekât da bu imkânı sunuyor iktidara. 

HDP’nin bir süredir CHP ile ortak hareket ediyor gibi bir algı vardı. Bu noktada tamamen farklı düşünceler içindeler. Fakat HDP de CHP’ye aslında çok büyük bir eleştiri getirmedi bu harekâta destek olması konusunda. Bu, görünen birlikteliklerini nasıl etkileyecek sizce?

Gürsel: Görünen birlikteliklerini…

Yani seçim sürecindeki görünen birlikteliklerini…

Gürsel: Anladım. Bu çok güzel bir soru. Şimdi şuradan o zaman cevap verelim buna: HDP, çağrılar yapıyor mesela, Sezai Temelli yaptı. Ya da HDP’nin ötesinde Demokratik Toplum Kongresi, Demokratik Bölgeler Partisi vs., bunlar çeşitli çağrılar yaptı. Mesela 9 Ekim’deki çağrısı DTK’nın, diyor ki mesela… Demokratik kitle örgütlerine, sendikalara, emekçilere, kadın örgütlerine ve sivil topluma yapıyor bu çağrıyı. Savaş aleyhtarı bir çağrı. Bunun içinde muhalefet yok. Mesela CHP’ye çağrı yapmıyor. Muhalif siyasete, Türkiye’deki ana muhalefete yönelik bir çağrısı yok. Çok ilginç. Yani CHP’den beklemiyor böyle bir şey. Siyasete çağrı yapmıyor. Keza, Sezai Temelli’nin 16 Ekim’de attığı bir tweet var: Savaşa karşı çıkmaya çağırıyor bazı kesimleri. Kimler bunlar? Aydınlar, gazeteciler, hukukçular, akademisyenler. Çok ilginç. Ben HDP cenahından CHP’ye yönelik eleştiri bu manada, işte “Bu savaşı niye destekliyorsunuz?” vs. gibi bir eleştiri şu ana kadar resmi düzeyde hiç duymadım. Bu eleştirileri yapanlar, genellikle sol kesimden bazı entellektüeller, aydınlar ve gazeteciler, yahut da Kürt hareketi diye tarif edeceğimiz oluşum içinde daha otonom hareket eden bazı figürlerden geliyor ama HDP’nin, bağlayıcı, resmi, siyasi pozisyonu olmak bakımından böyle bir tutumu yok. Bu da, bence çok akıllıca bir tutum. Yani HDP niye CHP’yi bu konuda bir tahakküm altına soksun ve CHP’yi yerine getiremeyeceği bir siyasi davranışa davet etsin ve bunu yapmakla da tabanına hedef göstersin CHP’yi? O zaman bu, şu demektir: Tabanına yönelik, “Bakın CHP bu operasyona karşı çıkmadı, işte görün CHP’yi” demek anlamına da gelir.  HDP bugüne kadar CHP’yi HDP tabanına şikâyet etmedi. Etmemekle de çok akıllıca bir iş yaptı. Çünkü HDP’nin, en son yerel seçimlerde aday göstermeyerek büyükşehirlerde, Adana, Mersin, İstanbul, İzmir, Ankara’da-birkaç yer daha olabilir- aday göstermeyerek, yapmak istediği şey, buraları CHP’ye ikram etmek değildi. 

Erdoğan’a karşı bir birlik oluşturmak…

Gürsel: Buralarda iktidar partisinin kazanmasını önlemekti. Yani bu aradaki ittifakın mantığını ve parametrelerini iyi okumak lazım. Burada CHP ve HDP arasında bir aşk ilişkisi falan yok. Burada, Türkiye’de yeni bir duruş var, yeni bir oluşum var, yeni bir ittifak zemini var. Bu ittifak zemini, seçimlerde ortaya çıkan bir zemin ve de iktidar karşıtı bir zemin. Türkiye’de şu artık görülmelidir. Önce de iktidar görmelidir bunu. Şu artık görülmelidir: Türkiye’de reisçilik var mı? Var. Ama Türkiye’de anti-Erdoğanizm de var, reisçilik ne kadar varsa… Ve bu anti-Erdoğanizm, reisçilikten daha güçlü. Daha geniş bir tabana yayılıyor ve şu an anti-Erdoğanizm çoğunluğu da almıştır. Şimdi reisçilik azınlıktadır bugün Türkiye’de. Ciddi manada belirgin bir azınlığa düşmüştür. Bunu da çevirmek, bu harekatla mümkün olmayacaktır. Bunun da görülmesi lazım. Ben bu harekâtın, içeride, yurt içinde iktidarın umduğu coşkuyu, milliyetçi kabarmayı, militarist bir efori hâlini falan yarattığı kanaatinde değilim. Bence, insanlar sükûnetlerini koruyorlar, olan biteni izliyorlar. Merak ediyorlar, evet, ama iktidara yönelik desteği bariz bir şekilde arttırdığı falan kanaatinde değilim. Ve de harekât durduğu andan itibaren durum eski hâline belki de eskisinden daha kötü bir hâle hızla dönecektir. Bunu da ben iddia ediyorum. Bekleyerek, yaşayarak göreceğiz bunu da. 

CHP, iktidara, bu harekâta destek vermekle…

Yapmasaydı ne olurdu?

Gürsel: … şöyle bir sonuç elde etti aslında. Bu harekâta karşı çıksaydı, ki karşı çıkmayacaktı, çıkamazdı, bu harekâtı destekleyecekti. Antrparantez, 9 Ekim’de Kemal Kılıçdaroğlu’nun attığı tweette yazdıkları: “Dualarımız-not almışım-kahraman askerlerimizin burnu dahi kanamadan, Barış Pınarı Harekatı’nın bir an önce tamamlanması için. Allah evlatlarımızı korusun. Allah evlatlarımızı muzaffer eylesin” diye bri tweet atmış. Ondan beri, attığı başka bu yönde herhangi bir tweet göremedim düne kadar. 

Yani savaş istenmiyor ama harekâtla ilgili de bir destek yok. 

Gürsel: Ama şöyle bir şey var yani: CHP’nin bu harekâta karşı çıkmasının zemini, şartları falan yok. BU CHP de karşı çıkmaz. Ayrıca, programın başında da dediğimiz gibi,  bu harekatın hedefi içinde YPG ve YPG’nin içinde de… yani PKK var. Bu harekat Suriye Demokratik Güçleri’ne karşı yapılan bir harekât da değil. Aşırı güvenlikçi bir yaklaşımın, tutumun kaçınılmaz sonucu… Bu tutum, Türkiye’nin Kürt sorununu zaten bölgeselleştirdi ve şimdi de giderek uluslararasılaştırma yönünde kendini icra ediyor. Bu açık yani. Bu tutuma da eleştirel bakmak lazım. Bunun savunulacak bir tarafı yok ama neticede, eğer bir güvenlik sorunu olarak algılıyorsanız bütün sorunun kendisini, güvenlik tedbirleriyle bu sorunu çözmeye çalışırsınız. O çalışma da sizi nereye götürürse, oraya kadar gidersiniz. Bunun da başka sonuçları olur. Şimdi bakın… Yine oraya döneceğim ben, CHP bu harekâtı destekleyerek, aslında iktidarın ağzını kapattı. Yoksa, karşı çıksaydı bir şekilde…

Kutuplaşmayı arttırmasından mı korkuldu? 

Gürsel: Tabii ki… Çok ılımlı bir karşı çıkış, eleştiri dahi…

Çünkü kendi kitlesini de çok rahatsız etmiyor, Ak Parti kitlesini de çok rahatsız etmiyor. 

Gürsel: Böyle ılımlı bir eleştirel yaklaşım bu harekâta karşı, ki harekâtın zamanlamasının iktidarın iç siyaset gündeminden kaynaklandığını CHP de biliyordu. Bunu bildiklerini de biliyoruz. Ve de bunu ima eden üst düzey sözcüler de oldu ama esas genel başkandır bağlayıcı olan. Böyle bir şey olsaydı, hemen CHP’nin malum 31 Mart yerel seçim öncesindeki o beka söylemine, CHP’ye karşı bir dönüş olacaktı. Yani CHP’nin Türkiye’nin bekasını tehdit ettiği, CHP’nin terör sevicisi olduğu, CHP’nin PKK yanlısı olduğu, CHP’nin kol kola olduğu yönündeki propagandalar, yeniden hızla, şevkle ve büyük bir coşkuyla sokulacaktı gündeme. 

Zaten HDP konusunda da çok eleştiriliyordu. 

Gürsel: Türkiye alabildiğine yeniden kutuplaştırılacaktı. Türkiye’de bu yerel seçim sürecinde oluşan kutuplaşmayı aşan siyasi dinamikler akamete uğratılacaktı. Allahtan ki, CHP buna izin vermedi. CHP’nin tutumunu ben, iktidarın arkasında hizalanmak olarak göremiyorum. 

Stratejik…

Gürsel: Böyle nitelendiremiyorum. Böyle nitelendirilmesinin de haksızlık olduğunu düşünüyorum CHP’ye. Burada seçim ittifakına dönecek olursak, bu seçim ittifakı, stratejik bir ittifak değil. İleride ama şu olabilir tabii ki: Bu seçim ittifakının rasyonelinden Erdoğan sonrası dönemde ülkeyi yönetecek bir milli mutabakat hükümetinin tabanı ve siyasi çatısı elbette doğabilir. Ben diğer taraftan şöyle düşünüyorum. Yani CHP’nin bu harekâtı resmî düzeyde, soğukkanlılıkla minimum düzeyde destekliyor olmasına getirilen eleştiriler de bence Türkiye’de, faydalı eleştirilerdir. Bunların da seslendirilmesi gerekiyor, diğer taraftan. Çünkü Türkiye’de de bir vicdani duyarlılık gerekiyor. Bunu seslendiren insanların, çevrelerin, grupların olması gerekiyor. Savaş karşıtı duruş, her zaman iyidir ve her sağlıklı toplumda olması gereken şeydir. Yani her toplumda, ülkede diyelim biz ona… Bir ülke bir savaşa giriyorsa, savaş karşıtlarının olması, savaşın nedeni ne olursa olsun, tartışmayı besler, bu tartışmalar aslında bir zindelik işaretidir ve ifade özgürlüğüne katkı yapar; insanlar kendi kararlarını, durumlarını, tutumlarını gözden geçirirler. Yani savaş karşıtları sayesinde eğer savaşı doğrulayacak bir argümanları veya tezleri varsa,  onlar da karşı çıkarlar savaş karşıtlarına neticede. Bu da iyi bir şeydir. Dolayısıyla ben CHP niye suçlanıyor, neden CHP eleştiriliyor vs. diye de bir karşı duruş içerisinde değilim. Elbette ki olması gereken bir şey ama ben sadece CHP’nin burada tutumunu anlamak ve anlatmak istiyorum. Bazı şeyleri birbirine karıştırmamak lazım. Yani CHP’nin HDP’ye ödemesi söz konusu olan bir borç, bedel ya da diyet söz konusu değil, bu harekât bağlamında. CHP’nin destelenmesinin bir karşılığı olacaksa yerel seçimlerde misal, bunun da karşılığı olacaksa, onun da ödeneceği yer, seçimlerdir ve siyasetin bu alanıdır. Herkesin üzerine düşen görevler var. Misal yani, HDP’nin de siyaset içinde sorunsuz bir duruş, pozisyon alması açısından da çözmesi gereken ciddi bir problem var. Bu da PKK problemidir. Bunu kabul edin denirse, o zaman PKK problemini PKK’nın kendisi çözmesi gerekir. Burada aslında nedeni ne olursa olsun, silah ve şiddet ve hatta terör, Türkiye’deki sağlıklı tartışma zeminini zedeliyor. Bu çok açık. Bu harekât nedeniyle de bir kez daha görüldü açıkçası. 

Süremizin sonuna geldik. Çok teşekkürler. 

Bugün Kadri Gürsel ile CHP’nin, Suriye operasyonundaki tutumunu tartıştık. Haftaya görüşmek üzere. 

Bize destek olun

Medyascope sizlerin sayesinde bağımsızlığını koruyor, sizlerin desteğiyle 50’den fazla çalışanı ile, Türkiye ve dünyada olup bitenleri sizlere aktarabiliyor. 

Bilgiye erişim ücretsiz olmalı. Bilgiye erişim eşit olmalı. Haberlerimiz herkese ulaşmalı. Bu yüzden bugün, Medyascope’a destek olmak için doğru zaman. İster az ister çok, her katkınız bizim için çok değerli. Bize destek olun, sizinle güçlenelim.