Gezici Festival başlıyor – Sanat Yönetmeni Ahmet Boyacıoğlu, iki ayrı parçadan restore edilen 100 yıllık “Eli Kulağında” filminin hikayesini anlattı

Berfin Bayır

Ankara Sinema Derneği tarafından düzenlenen 27. Gezici Festival yarın (2 Aralık) başlayacak. Festival kapsamında ilk kez Sinemanın Kadın Öncüleri başlığı altında 100 yıllık bir film olan “Eli Kulağında” gösterime girecek. İki ayrı parçanın birleştirilip yeniden restore edilmesiyle oluşturulan film, büyük şehirde sağlıksız ve adaletsiz hayatı ve çalışma koşullarını anlatıyor. Basın ve İfade Özgürlüğü başlığı altında “Tehdit Altında”ve “Özgür İfade” bölümlerinde toplam beş film gösterilecek. Festivalin Sanat Yönetmeni Ahmet Boyacıoğlu, restore edilen filmleri ve festivalin hikayesini Medyascope‘a anlattı.

Gezici Festival Sanat Yönetmeni Ahmet Boyacıoğlu, Türkiye’de eski filmlerin restore edilmesine beş-altı yıl önce başlandığını söyledi. Eskiden kalan filmleri dijitalize etmek, restore etmek ve onları yeniden gösterime sokmak gibi bir eğilimin olduğunu belirten Boyacıoğlu, şöyle konuştu: 

“Bologna Sinemateki bu konuda çok iyi. Hollanda’da, bir de Amerika’da bazı kuruluşlar var. Bu kuruluşlar çoğu zaman birbirleriyle ortak çalışıyorlar. Mesela bir filmin 1920-25’te çekildiği biliniyor ama filmin kopyası yok. Genelde Yeni Zelanda’da, Arjantin’de, Brezilya’da böyle bir sinematek ya da eski bir sinemanın çatı arasında bunlar bulunuyor. O zamanlar koruma olmadığı için kimsenin de aklına gelmediği için Türkiye’de mesela bazı filmlerin kopyası hiç yok, hiçbir zaman da olmamıştır, kaybolmuş gitmiştir.”

Türkiye’de “Hudutların Kanunu” filminin restorasyonun yapılmak istendiği ancak filmin son beş dakikasının kayıp olduğunu belirten Boyacıoğlu, “Öyle bir kopyayı 25-30 yıl önce ben izlemiştim. Bunlar sinema tarihinde ilginç şeyler” dedi.

“İmkan oldukça restore edilmiş ve tekrar gün ışığına çıkmış filmleri canlı müzik eşliğinde göstermek istiyoruz”

Naziler’in, İkinci Dünya Savaşı öncesinde ve savaş sırasında bazı filmleri yaktığını söyleyen Boyacıoğlu, “Prof. Dr. Alim Şerif Onaran anlatmıştı 1990 yılında ‘Son Adam’ diye bir film var, sinema tarihine geçmiş bir film. Niye ‘Son Adam’ olduğunu kimse bilmiyor” diye konuştu. Filmin hikayesini yolda yürürken Onaran’dan dinlediğini belirten Boyacıoğlu, şunları söyledi:

Adam bir otelin kapısında duruyor. Bavulları içeriye alıyor, bahşiş alıyor gayet iyi durumda, yaşlanınca bunu oradan alıyorlar, tuvalete koyuyorlar ve 1920’lerin Almanyası’nda aşağılayıcı bir durum tabii ki. Sonra adam, aniden çok zengin oluyor ama nasıl olduğunu anlamıyoruz. Çünkü, filmin bir bölümü kaybolmuş. Kaybolan bölümde, adam otelin tuvaletine girenlere havlu tutuyor. Bir milyoner var, egzantrik bir adam ve bir vasiyet bırakmış. ‘Cenazemden ayrılan son kişi, bütün servetime sahip olacaktır’ diye. Adam da o milyonerin cenazesine gidiyor ve durumu bilmeden mezarının başından en son o ayrıldığı için vasiyet ona kalıyor ve birden çok zengin oluyor. Bu bölüm olmadığı için filmin adı, adamın niye zengin olduğu anlaşılmıyor. Sinema tarihinde böyle bilmece gibi birbirine yapıştırılması gereken şeyler var, bu çok güzel bir örnektir. Kimse de bilmez, Alim Hoca anlatmasaydı ben de bilmezdim. Şimdi biz, imkan oldukça restore edilmiş ve tekrar gün ışığına çıkmış filmleri canlı müzik eşliğinde göstermek istiyoruz.” 

İki ayrı kopyanın birleştirilmesiyle oluşan 100 yıllık  film: “Eli Kulağında”

Boyacıoğlu, 100 yıllık “Eli Kulağında” filminin iki farklı ve eski kopyasının nerelerde bulunduğunu, nasıl bir araya getirilerek, restore edilerek birleştirildiğini ve izleyicinin karşısına çıkarıldığını ise şöyle anlattı:

“Filmin bir kopyası Amerika’da varmış, bir kopya da Hollanda’da. İkisi bir araya getiriliyor. Hollanda ve Amerika’daki iki sinematek oturup izliyorlar ve hangi kopyadan ne alınabilir, neresi düzgün bunları bir araya getiriyor ve aslına uygun yerleştirmeye çalışıyorlar ve filmi restore ediyorlar. Bunu da önce dijitalize ediyorlar, yeniden kurguluyorlar ve bazı bölümler eksik kalıyor ve arkasından diyorlar ki ‘Şu haliyle restore oldu.Biz bu filmi restore edilmiş haliyle festivalde göstereceğiz. Bu filmi seçme sebebimiz ise yönetmeninin kadın olması. O dönemde pek kadın yönetmen yok.”

Medyascope'u destekle. Medyascope'a abone ol.

Medyascope’u senin desteğin ayakta tutuyor. Hiçbir patronun, siyasi çıkarın güdümünde değiliz; hangi haberi yapacağımıza biz karar veriyoruz. Tıklanma uğruna değil, kamu yararına çalışıyoruz. Bağımsız gazeteciliğin sürmesi, sitenin açık kalması ve herkesin doğru bilgiye erişebilmesi senin desteğinle mümkün.

“Festivalin, televizyon ve dijital film platformlarından bir farkı olmalı”

Ticari sinemalar ve film platformlarında zaten birçok filmin izlenebildiğine dikkat çeken Boyacıoğlu, “Öyle bir şey yapılmalı ki festivalin farklılığı olsun. Festivalin bir ayrıcalığı olmalı. Buradan yola çıkarak şunu da söyleyebilirim ki biz aslında genelde televizyonlarda gösterilmeyen ya da platformlarda kendilerine yer bulamayan filmleri göstermeye çalışıyoruz” diye konuştu. 

“Basın ve ifade özgürlüğü bütün ülkelerin sorunu”

Basın ve ifade özgürlüğünün sadece Türkiye’nin değil dünyanın sorunu olduğuna dikkat çeken Boyacıoğlu, Amerika’da ciddi bir yalan haber (fake news) sorunu olduğunu vurgulayarak şunları kaydetti:

Haber alma özgürlüğü ya da özgür bir basının gerçekten birtakım haberleri yazması her yerde kısıtlanıyor. Dünya nüfusunun sadece yüzde dördünde basının yüzde yüz özgür olduğu kabul ediliyor artık. Dolayısıyla hem basının bir ülkedeki özgürlüğü ve gerçekleri ortaya koyma konusunda neler yapabileceği hem de ifade özgürlüğü, insanlar kendilerini ne kadar ifade edebiliyor, bu mümkün mü konusunda iki özel bölüm yaptık. ‘Tehdit Altında’ başlığıyla ‘Kuşatma’, ‘Bir Gazetecinin Öldürülüşü’ ve ‘Başkanın Bütün Adamları’ fimleri, ‘Özgür İfade’ başlığı altında ise ‘Kaepernick vs Amerika’ ve ‘Paravan’ diye iki film var. Yani bu beş filmi peş peşe izlediğiniz zaman çok farklı bir dünya ortaya çıkıyor.” 

“Devlet politikaları televizyonların yayın politikalarını baskı altına alıyor”

Boyacıoğlu, gösterimde olacak beş yapımın festivalin çok önemli filmleri olduğunu çünkü büyük ihtimalle böyle bir gösterimin tekrarı olmayacağına dikkat çekerek “Bazı filmler gösterime girebilir, televizyonlara gelebilir ama böyle filmler artık televizyonlarda gösterilmiyor” dedi. Bu durumun sadece Türkiye’de geçerli olmadığını da belirten Boyacıoğlu, “Ben evde Alman kanalları izliyorum. 1970-80’lerde Almanya’da yaşarken böyle filmler gösterilirdi, artık Almanya’da da gösterilmiyor. Devlet politikaları ister istemez televizyonların yayın politikalarını baskı altına alıyor” diye konuştu.