Meral Akşener, partililerinin bir kısmını bile hayrete düşüren açıklamalarıyla intihar mı etti yoksa toplu cinayet girişiminde mi bulundu? Zamanla ortaya çıkacak yeni boyutlar eklendiğinde seyri tamamen değişebilecek bir sürü tartışma açmak mümkün. Şimdilerde değişik çevrelerin, farklı nedenlerle bu gelişmenin sürpriz olmadığını düşündüğünü hatta beklediğini veya çok kolay cevapları olduğunu da öğreniyoruz. Akşener’e hak verenlerin arasında da ona öfke duyanların arasında da “Ya ne olacaktı?” diyenler çıkıyor. Fakat durumu anlaşılmaz kılan, zamanlama ve üsluba ilişkin sorular ortada öylece duruyor. Akşener’in yaptığı hamlenin zamanı ve gerekçelendirirken kullandığı suçlama hatta hakaret ifadeleri, bozulmuş bir pazarlık veya sonuçsuz restleşmeden duyulan hayal kırıklığından biraz fazlasını düşündürüyor. En çok bilenin bile tam cevaplayamadığı, mantıklı görünen cevapların bir araya getirildiğinde tutarlığını kaybettiği çok nokta var. Görünen ve söylenenin dışında geniş bir gri alanın, hiçbir şey olmasa da bir şeylerin olduğu anlaşılıyor. Belki de olup biten, göründüğünden bile daha saçma.
En sert Kılıçdaroğlu karşıtlarının bile Akşener’e destek vermesini zorlaştıran acayiplikler izledik. En tuhafı da hadisenin zamanlamasında. “Muhalefetin adayı” sorusu, daha Altılı Masa kurulmadan gündemdeydi. Kılıçdaroğlu’nun adaylık hevesinden bahsedilmediği günlerde Akşener’in “Cumhurbaşkanı adayı değilim” hamlesi gelmişti. Akşener, partisinde ve muhalefetteki ağırlığını artırmak yanında, “feragatin” peşine takılan başbakanlık iddiasıyla, seçimden sonrasının tanzimine adaydı. Bunun için de aday olmak yerine adayı belirleme gücünü elde etmenin daha etkili -ve risksiz- olacağını ummuştu herhalde. Sonra Kılıçdaroğlu sahne aldı ve şaşırtıcı bir grafik ortaya çıktı. “Ben” diye konuşması, yapacağını söylediği şeyler ve sürpriz ivme, çeşitli zeminlerde ve farklı gerekçelerle “rahatsız edici” bulundu. 2022 Ağustos-Eylül aylarına gelindiğinde birkaç ankette, olası bütün adaylarla birlikte Kılıçdaroğlu da Erdoğan karşısında kazanabilir seçenek haline gelmişti. İşte o tarihten sonra “kazanacak aday” argümanı, yıpratıcı “kazanması istenmeyen aday” kampanyasının perdesine dönüştü.
Altılı Masa, asla aday ismini tartışmaz ve bunu gururla ilan ederken, yakası açılmadık biçimde sızdırılan adaylık tartışmaları veya uluorta yapılan konuşmalar, ilginç ve aşırı hızlı bir grafik izledi. Son bir yılda anketlerdeki dalgalanma, önemli çıkışların hemen ardından gündeme gelen iddialar (tartışmalar) ve iktidarın kimi zaman davalar kimi zaman davetlerle süreci etkileme çabası zaman akışına yerleştirilince, acayipliklerin pek yeni olmadığı görülüyor. Depremle birlikte, seçim aritmetiğinin kampanyalarla yönetilmesinin zorlaşması ve öngörülemez hale gelmesi de önemli bir durak oldu. Erdoğan’ın on hafta sonra yapılacak seçim tarihini işaret ettiği, muhalefet masasının adayı belirleme toplantısı yapacağını söylediği noktada Akşener, sanki her şeyi ilk kez duyuyormuş gibi bir çıkış yaptı. Aylardır “Milletin istediği” hikayesi anlatan, “Kılıçdaroğlu bize oy kaybettiriyor” bilgileriyle kapısını aşındıran iç tazyik, deprem bocalamasından hasarlı çıkan Akşener’i kolay ele geçirdi. Zaten sorun, Kılıçdaroğlu’na oy vermeyecek taban değil, Kılıçdaroğlu için oy istemeye yanaşmayan ve tabanla bağı tartışmalı teşkilattı.
Beş yıldır çeşitli zeminlerdeki ortaklarına en sert suçlamaları yapıp, bir yıldır oturduğu masanın koca bir yalan olduğunu ilan etmek, “Aldatıldık Allah affetsin” denilerek geçilecek bir viraj mıdır? Akşener’in hamlesini, bu iktidarın devamı gibi bir kâbus senaryosunu engellemek isteyen siyasetçinin tepkisi diye yorumlamak da hayli zor. Bu yapılan hamlenin, ülkenin en kritik anındaki “tarihi sorumluluk ve görevle” bağı nasıl kurulacak? Yani Akşener’in söylediği tarih, kim tarafından ve nasıl yazılacak? Kim ne yaparak bu “kutlu” amaca yürüyecek? Bu sorulara Akşener’in verdiği cevap, yine açıklamasında yer alan tuhaf öneride: “Bizde Türkiye’yi idare edecek güç, siyasi yelpazeyi ve bundan sonrayı tanzim edecek siyasi heves hatta -mevcut iktidardan alacağımız- ‘milletin iradesi’ diye sunulacak serbest kart var ama önerecek bir adayımız yok, Ekrem İmamoğlu ve Mansur Yavaş partilerine isyan etsin, bizle geçici göreve gelsin.” Akşener’in kendisinin ve bilerek ya da bilmeyerek aracısı olduğu oligarşinin tanzim hevesi için İYİP yeterli değil. Genel başkanlığa ek olarak başka partide hizip şefliği, bir de kutsal devleti yeniden ihya görevi alma talebi bu.
Akşener’in çevresinde bulunan ve adını andığı herkesi de patlatmak istediği bir intihar eylemi gibi kurguladığı konuşmasının ardından, bir süre sessiz kalan parti sözcüleri ve hevesli akıl erbabı, “Masadan kalkmadı, kovuldu (itildi)” demeye başladılar. İktidarın düşman listesini ödünç alıp, tehlikeli ittifakın milliyetçileri dışlamaya kalktığını anlattılar. Ancak bu hikaye son anda uydurulmadı. Gelenin işaretleri önceden belirmişti. Kılıçdaroğlu’nun söylediklerinin (hesap sorma, beşli çete, demokratik çoğulculuk) gereğini yerine getirmeyeceğinden endişe duyanlar yavaş yavaş rezervlerini kaldırmaya başlayınca alarm çalmıştı. Demirtaş’ın “Yürü Bay Kemal” paylaşımı, HDP’nin yeniden değerlendirme ve TİP’in ortak aday açıklaması en taze örnekler. Depremle tribünler de seneler sonra yeniden ses çıkarma cüreti gösterdi. Hesaplaşmanın toparlayıcı bir talebe dönüşmesi ve Kılıçdaroğlu’nun söylediklerini yapma olasılığı -hatta sadece söylemesi bile- endişelileri harekete zorlamış olabilir.
Medyascope'u destekle. Medyascope'a abone ol.
Medyascope’u senin desteğin ayakta tutuyor. Hiçbir patronun, siyasi çıkarın güdümünde değiliz; hangi haberi yapacağımıza biz karar veriyoruz. Tıklanma uğruna değil, kamu yararına çalışıyoruz. Bağımsız gazeteciliğin sürmesi, sitenin açık kalması ve herkesin doğru bilgiye erişebilmesi senin desteğinle mümkün.
Erdoğan’ın Kılıçdaroğlu’nun adaylığını istediği argümanı, “kazanacak aday” kampanyasının önemli parçalarından biriydi. İddiaya göre, Kılıçdaroğlu’nun aday yapılması, iktidarın devamı için üretilmiş bir komploydu. Ancak Akşener’in henüz imzasını reddetmediği sırada atılan “Aday Kılıçdaroğlu” manşetleri, iktidar çevrelerini fazla mutlu etmedi. Hatta ilk anlarda şüphe uyandırıcı bir şaşkınlık olduğu bile söylenebilir. Akşener masayı devirdi haberleri ise kıyaslanmayacak büyük bir heyecan yarattı. Bekleneceği gibi ilk anda muhalefet kamuoyu için sarsıcı bir gelişmeydi. Fakat geçen sürede Akşener’in murat ettiği büyüklükte “benden sonra tufan” havası oluşmadığı söylenebilir. “Adam kazandı” diyenler hala duruma hakim olmuş sayılmaz. Yani bu eylem de “kazanacak adayı” belirlemeyebilir. Bu itidalin kaynağı, İYİP’ten gelen “Hala masadayız” veya “Kapı açık” sözlerine bel bağlanması veya kısa sürede sönümlenen arabuluculuk beklentilerinden de değil sanırım. Sanırım ve umarım ki, değişim arzusu elit operasyonlarından biraz daha derine uzanmış.