Beklenen seçim tarihi nihayet açıklandı. Anayasal tartışmalar devam etmekle birlikte, 14 Mayıs artık resmileşti diyebiliriz. “Olur mu olmaz mı? Yaparlar mı yapmazlar mı? Ertelenir mi ertelenmez mi?” Her adımda yeniden tetiklenen bu tartışmalar, şimdilik yatıştı hatta durdu (Geçtiğimiz yıllardaki dalgalanmalara bakınca yine bu rüzgarların estirilmesi tamamen imkansız diyemeyiz). Fakat bu şüphelerin azalmasından bağımsız olarak, özellikle muhalefet cephesinde seçim enerjisinin işaretleri giderek belirginleşiyor. Sayısal dengeye bunun nasıl yansıyacağını birkaç hafta sonra izlemeye başlayacağız ama sonuç üzerinde etkili olacak kazanma inancı şimdiden artmış, en azından kaybetme endişesi iyice azalmış görünüyor.
Üstelik bu olumlu değişim, sarsıcı sonuçlar yaratabilecek sert ve hayli tehlikeli bir krizin hemen ardından hatta biraz da onun sayesinde yaşandı. Krizin pozitif etkisini görmek için artçı tartışmaların seyrine bakmak yeterli. Herkes, sorun yaşanırken fazla iddialı olduğu haklı gerekçelerinin yerine, çözme becerisinden bahsetmeyi tercih ediyor. Varılan sonuçtan, fedakarlık veya kazanç avuntusu üretmek ve pay çıkarmak asli motivasyon halinde. Yine herkes, bu pay bölüşümü konusunda epey cömert, yeni sorunlar çıkarmak yerine birbirlerine karşı aşırı hürmetkar ve müsamahakar davranıyorlar. Bu parametre, krize yatırım yapan, krizi kaçınılmaz sayan, krizden fayda uman veya çeşitli nedenlerle haklı bulanları daha ilk andan hayli geriye düşürdü. Krizde önde kalmamayı becerenlere de iyice içeri çekilerek saklanacak kuytular sağladı.
Çözmekten ziyade kazanmak için kurgulanmış, fazla uluorta yürütülen bir kampanya eşliğinde tırmandırılan gerilimi işaret etmeyi, “haklı çıkmak” sayanlar (görenler) olabilir. Ancak bir siyasal öngörüde haklı çıkabilmek, yüzeydeki restleşmenin zemini, ilişkileri ve daha önemlisi sonuçları hakkında da isabetli olmayı gerektirir. Krizin arkasında, çeperinde şu veya bu şekilde içinde bulunmuş hatta parçası olmuşlar için fazla söylenecek söz yok. Bir kısmı sureti haktan görünüp, ıslık çalarak yürümeye devam ediyor veya üslup kazalarına sığınarak sıyrılmayı deniyor. Benim bu yazıda tartışmak istediğim onlar değil. Önemli bir kısmı samimi, yine makul endişelere gerekçe yapılan kanaatlerin, sadece art niyetle açıklanamayacak bazı bakış sorunlarından kaynaklanıyor olması. İktidarın değişimi kadar değişmesi elzem, değişimin fikri barajlarına dair bir tartışma bu.
AKP iktidarı döneminde, bu iktidarın gücü ve desteğini, neredeyse sosyolojik kader gibi açıklayan bir anlatı kuruldu. İktidara keramet yükleyenler, bu kaderden fırsat çıkacağı vehmine kapılanlar veya iktidarı yenebilmek için uygun strateji arayanlar, hep bu ortak ezberi kullandı. “367 Krizi” de halkın seçeceği cumhurbaşkanı formülü de bu ilhamla beslendi. “Vesayetle mücadele” veya “vesayetle durdurma” ya da “Yetmez ama Evet” ve “Ekmek için Ekmelettin”, “kucaklaşma” veya “helalleşme” hep bu şapkadan çıktı. Kültürel hatlar üzerinde şekillenmiş, kimlik havuzlarıyla sınırlanmış sorunlu siyasi alan, bu ülkenin gerçeği elbette. Ancak bu kümelerin, olup bitenle ve birbiriyle ilişkisini çok boyutlu etkileriyle ele almayı engelleyen “yıldız falı sosyolojisi”, bize hakikati anlatmıyor. Mesafe fazla kaçırılınca da ciddi yanlışa sürükleyebiliyor.
Astroloji iyi bildiğim -hatta pek bildiğim- bir alan değil. Ancak yıldız falının, çok farklı gibi görünen ama herkese uyarlanabilecek vasıflarla gruplama yaptığı için ikna edici olabildiğini anlayabiliyorum. Galiba ikna ediciliğinin bir diğer yönü de kolayca öğrenilebilir (ezberlenebilir) ve her duruma uygulanabilir olması. “Hava grubu ile toprak grubunun ilişkisi veya kova burcunun aslanla uyumsuzluğu”, “sahiden öyle” denebilecek basitlikte formül sunduğu ve “tamam o zaman” demeye müsait olduğu için, en acayip gelişmelerde bile “açıklayıcı” bulunuyor. Değişmeyecek vasıflar ve ilişkiler sayesinde, anlamak ve anlaşılmak için mükemmel ve rahatlatıcı sabitler, şablonlar üretiliyor. Olacaklara müdahale imkanınız olmayabilir (hatta yok) ama olacaklara ilişkin kestirimlere göre doğru pozisyon alabilir, başarı yakalayabilirsiniz.
“Fal sosyolojisi” ve bunun üzerine inşa edilen siyasi değerlendirmeleri besleyen diğer dinamik, siyaseti ve bütün siyasi aktörleri imkanlar ve projelerden ibaret teknik fonksiyona sıkıştıran dönem ruhu. Tıpkı burçlar gibi kimlik grupları için yekpare, değişmez, tutum ve ilişki kalıpları üretip, siyaseti buna cevap üretecek (bu hizaya girecek) hizmet organı diye tarif edince, alan iyice daralıyor. Geriye kalan siyasete müdahale biçimleri: Mevcut koşullar içinde doğru kombinasyonları bulmak ya da nabza göre şerbet vererek geçici ikna. Verili durumun, kimlik havuzlarının, kültürel hatların değiştirilemez taraflarına göre mi strateji kuracaksınız yoksa bu ilişkilerin değiştirilmesine göre mi siyaset inşa edeceksiniz? Dolayısıyla değiştirmek istediğiniz nedir? Bu soruların bir anlamı kalmıyor. Çoğunluk olabilecek yeni bir hat üretmek sanki çare gibi görülüyor.
Bu eleştirinin karşısına dikilmekten epey önce, bu eleştirinin önünü daha baştan çekmek için kurulan, “milletin istediğine kulak vermeden olmaz” barajını boş geçmeyelim. Muhalefetin son siyasi krizinin en kritik iddiası, “tabanın isteğini” kimin dinlediği veya dinlemediği hakkındaydı. Muhayyel -asıl- millet tarif edip bütün yaptıklarını ona referansla açıklayan iktidar gibi, muhayyel bir taban baskısı üreterek sonuç almanın mümkün olup olmadığı test edildi. Son on beş senedir, (2009 yerel seçim, 2013 Gezi eylemi, 2015 Haziran seçimi, 2017 Referandum, 2019 yerel seçim) defalarca toplumsal ve siyasi dinamiklerin, “değişmez sosyoloji” dışında davranabileceğini göstermesi, nedense pek dikkate alınmadı. İktidarın kullandığı “kültürel eksenlerin” bir kısmı devrilmeye değer bulunurken diğeri restleşme gerekçesi sayılarak “değişim menzili” kısaltıldı. Oysa hep iktidarın işine yaramış “sosyoloji” anlatısı, iktidarın yenilme olasılığını artıran bir zayıflık yaşıyordu.
Medyascope'u destekle. Medyascope'a abone ol.
Medyascope’u senin desteğin ayakta tutuyor. Hiçbir patronun, siyasi çıkarın güdümünde değiliz; hangi haberi yapacağımıza biz karar veriyoruz. Tıklanma uğruna değil, kamu yararına çalışıyoruz. Bağımsız gazeteciliğin sürmesi, sitenin açık kalması ve herkesin doğru bilgiye erişebilmesi senin desteğinle mümkün.
“Değişmez” olanın izin verdiği dar koridorlara veya sapa patikalara sürülen siyasetin, bu konuyla yakından bağlı bir başka meselesi de sayılardan üretilen kerametler. Sürekli -ve çoğunlukla bir amaca matuf- üretilen sayısal veriler, ölçtüğü şeyden bağımsız, tartışılması mümkün olmayan mutlak bilgiler gibi işlem görüyor. Herhangi bir anda tespit edilen -iki boyutlu- sayısal tablonun, gerçeğin dün ve gelecekteki hali bir yana, bugününü bile tamamıyla anlatma yükünü kaldırması zor. Ancak çok boyutlu -çapraz- analizlerle sayısal değişimleri takip ederken de tuhaflıklar eksik olmuyor. Herhangi bir sayısal değişimin aynı dönemde ortaya çıkmış pek çok gelişmeden soyutlanarak, keyfi olarak seçilmiş bir veya birkaç değişkene bağlanması, bir tür “sayı kerameti” gibi sunuluyor.
Bir veya birkaç aralıkta, anlamlı sayılacak bir sayısal değişim seçiliyor. Sonra aynı dönem ve dönemlerde yaşanmış belirgin bir tutum veya çıkış öne çıkartılıyor. Sonra artış veya azalış anlamındaki değişimin bu gelişmeye bağlı olduğuna ilişkin bir neden-sonuç ilişkisi kuruluyor. Oysa ne veri bu sonucu ölçmeye çalışmış ne bu ilişkiyi doğrulayan derinleşme çalışması yapılmış. Böylece, imal edilmiş sayısal kerametten “bilimsel” olduğu iddiasında ya da tartışılmaz bir “gerçek” bulunuyor ve kullanıma giriyor. “Seçmen şunu istiyor, seçmen bunu asla istemez, gençler şöyle, kentliler böyle”. İradesiz, değişmez ve baştan belirlenmiş “burçlarına” uygun davranmaktan başka seçeneği olmayan öbeklere atanan siyasi davranış kalıpları, sübjektiflikten kurtarılarak verilere dayalı hale dönüştürülüyor.
Hem astrolojik sosyoloji, hem dar siyaset tarifi hem de sayıların kerametiyle kuşatılmış çarpıtmalar, sadece kötü niyetli yaklaşımlar yüzünden olmuyor. Bazen gayet iyi niyetli görme kusurları ve aşırı angajmanın yarattığı algıda seçicilik, bazen de basit refleksler, bu kırılmaların nedeni olabiliyor. Önemli bir kriz atlatılmış, muhalefet seçmeni senelerdir beklediği değişime kendini bu kadar yakın hissetmeye başlamışken, bunları konuşmak sinir bozucu bulunabilir. Ancak seçime kadar, benzer akıl yürütme biçimlerinin karşımıza çıkacağına, çok iddialı kestirimlerde bulunacağına kuşku yok. Hatta haklılıklarını bu ezberlere yaslamış olanların, durup özeleştiri yapmak yerine, bu kestirme yolları kampanya sürecinde test etmeye çalışacaklarının işaretleri çok daha fazla. Sonuçta, kimsenin bilmediğini bildiği iddiasıyla, herkesin bildiğini sandığı şeyleri anlatmak, kolay terk edilebilir bir konfor değil.