Üç haftayı aşkın süredir “teke şenliği” kıvamında bir demokrasi karnavalı yaşıyoruz. Bay Kemal ve zümresinin iptidai bir hırsla yürüttüğü adaylık süreci hem mevcut kutuplaşmayı zinde tutarak yurttaşların, rejimin onları hapsettiği gettolardan çıkmasını zorlaştırdı hem de iktidarın 2019’dan bu yana ayrıştıramadığı muhalefeti kırıp döktü. O kadar sekter ve acımasız bir şekilde tazyik altına aldılar ki kendileri gibi düşünmeyenleri, nihayetinde farkında değiller ama Erdoğan ve avanesinin düşük ve bayağı bir kopyası haline getirdiler kendilerini. İktidar zorbalığının örttüğü yüzleri, günyüzüne çıkıverdi. Böylece, nasıl hükmedeceklerini de herkes görüverdi.
Altılı Masa ve Bay Kemal, Erdoğan’ı sandıkta yenebilir belki ama seçimleri ve Türkiye’yi çoktan kaybettiler. İki yıldır tüm söylemlerini çokseslilik, oybirliği, uzlaşı, demokrasi ve “güçlendirilmiş parlamenter sistem” üzerine inşa etmediler mi? Ettiler. Demokratlıklarının nişanesi bu düsturlar olmadı mı? Oldu. Lakin gelinen noktada ilkelerin yerinde yeller estiği gibi parlamentoda da bırakın sistem değişikliği için ihtiyaç duyulan milletvekili sayısına ulaşmayı, çoğunluğu dahi yakalamakta zorlandıkları bir tablo çıkardılar karşımıza. Bu da demek oluyor ki hikayeleri daha başlamadan bitti.
Türkiye’nin pek “narin”, en “adil” ve tek “demokrat” kesimi olan “solcu-aydın” arkadaşlar “Ama Erdoğan…” nutukları çekmeye başlamasınlar hemen. Malum tek “akıllı” kendileri bu memlekette ama yine de yapabilirlerse o çok sevdikleri giyotinlerini bir kenara bıraksınlar iki dakika. Evet Erdoğan zalim, iktidarı ceberrut. Lakin topluma yaşattıkları sefaleti ve adaletsizliği hep birlikte tecrübe ediyoruz. Zaten isyanımız da buna. Böylesi başarısız bir iktidar karşısında bile milletin ezici çoğunluğunun desteğini alamayan muhalefete ne denir? Aferin mi?
Başından beri anlatmaya çalıştık, gaye Erdoğan’ı yenmek değil de rejimi alt etmek olmadıkça bu kısır döngüden çıkamayız! Zira mesele Erdoğan değil. Vatan Cephesi’ni, tahkikat komisyonlarını Erdoğan kurmadı veya Menderesler’i, Denizler’i Erdoğan asmadı ya da Maraş olaylarında, Madımak katliamında, 90’ların karanlığında Erdoğan hükümeti başta değildi. Peki Erdoğan iktidarı tüm bu dönemlerden daha mı iyiydi? Kesinlikle hayır, hatta bazı açılardan çok daha kötü ama düzen hep aynı düzen. Tam bir “teke şenliği”.
Şenliğin davetsiz misafiri ise HDP oldu. Türkiye’nin en politik -ki bazı açılardan tek politik- partisi olan HDP’nin bu süreçte içine düştüğü hali anlamak zor. Tek amaçları İYİ Parti ile giriştikleri bilek güreşini kazanmaksa eğer, bravo alkışlıyorum zira Bay Kemal’i masa değil onlar aday yaptılar. Zafer tartışmasız şekilde onların. Ama yok eşit yurttaşlık, adalet, hürriyet, anadilde eğitim, toplumsal sözleşme, temel hak ve özgürlüklerse dertleri; bu “siyasetsizliği” nasıl açıklarlar kendi tabanlarına bilmiyorum. Tek cevapları “Erdoğan bize zulmetti” olacaksa, sizlere zulmetmeyen kim vardı kardeşlerim diye sorarım onlara? Siz de mi kendinizi kandırmaya, öfkenize yenilmeye başladınız?
Altılı Masa ve HDP maalesef siyaseti mumyalaştırdı. Siyaset meydanında kazanamadıklarınızı masada kazanarak halkı sürece dahil edemezsiniz. İktidarın ekeceği nifak tohumlarına ve yaratacağı korku iklimine fırsat vererek yazık ettiniz yurttaşların bir araya gelme azim ve kararlılığına. Kolayı zor, kuvvetle muhtemeli riske ettiniz. İnsan fıtratını yok saydınız. Milleti ateşe attınız. İki elimiz yakanızda.
O halde bu olağanüstü belirsizlik atmosferi içerisinde ne bekliyor Türkiye’yi? Şu saatten sonra seçimleri kim kazanırsa kazansın kocaman bir kaos. Zira görüldüğü üzere mevcut adaylar, yurttaşların oy yönelimleri ve bu yönelimlerin olası neticeleri açmaza sürüklüyor sistemi. Seçime kadar bu görüntü toplum lehine değişebilir mi? Az da olsa bir ihtimal var.
Eğer Bay Kemal; Erdoğan ile gölge boksu yapmayı bırakır, onu muhatap almaz ve halkın arasına karışabilirse, insanların acılarını istismar etmeyi bırakabilirse, unuttuğu helalleşme söyleminin içini doldurabilirse, tezkereye neden “hayır” dediğini hatırlayabilirse, adaylık sürecinde gösterdiği teksesli siyaseti bırakıp çoksesli bir siyaset inşa edebilirse, “Ben” dilini bırakır ve “Biz” olabilirse, seçimleri yengi-yenilgi psikolojisinden çıkarabilirse, muhalefeti iktidara değil de rejime karşı yapabilirse belki bir şeyler değişebilir.
Medyascope'u destekle. Medyascope'a abone ol.
Medyascope’u senin desteğin ayakta tutuyor. Hiçbir patronun, siyasi çıkarın güdümünde değiliz; hangi haberi yapacağımıza biz karar veriyoruz. Tıklanma uğruna değil, kamu yararına çalışıyoruz. Bağımsız gazeteciliğin sürmesi, sitenin açık kalması ve herkesin doğru bilgiye erişebilmesi senin desteğinle mümkün.
Lakin değişmese dahi muhalefetin kepazeliğine kızıp iktidarın zulmüne sırtımızı dönecek ve bir köşeye çekilip sandığı boykot edecek halimiz yok. Ne demişti Selahattin Demirtaş 2019’da: “Bağrımıza taş basarak vereceğiz oylarımızı”. Şimdi de sıra bizde. Evet kendi adıma bağrıma taş basacak; üçkağıtçılığı, fırsatçılığı, sorumsuzluğu, dayatmacılığı ve daha birçok şeyi sineye çekecek, sandığa gidip kendi hırslarını milletin menfaatlerinin önünde tutan Bay Kemal’e, ehveni şer diyerek oyumu vereceğim. Çünkü başka türlüsünü vicdanım kaldırmıyor. Çünkü toplumu muhalefet saflarında birleştiren hususlar ayrıştıranlardan daha fazla. Çünkü hayatını kaybedenlere, sürgün edilenlere, esir alınanlara, geleceğinden çalınan tüyü bitmemiş yetimlere ve daha nicelerine karşı sorumluluğumuz var. Çünkü millet olarak az da olsa nefes almaya ihtiyacımız var.
Gidilecek yol ne kadar uzun ve zorlu olursa olsun dayanmak, sabretmek ve umut etmekten vazgeçmemek gerek. Cesaret, en zor zamanda ve en çetin şartlarda dahi umut edebilmek demek. Türkiye var olmaya ve bir şekilde yolunu bulmaya devam edecek. Bizlere de düşen bu ahval ve şerait içinde ilerlemeye gayret etmek.
Net bir şekilde görüldü ki Türkiye’nin en kirli, en katı ve en kötü kurumu siyaset. Erdoğan, Kılıçdaroğlu, Bahçeli, Babacan, Davutoğlu, Özdağ, Karamollaoğlu, İnce ve Akşener… Umarım bu seçimler milletin sizleri muhatap almak zorunda kaldığı son seçimler olur. Umarım bu seçimler, kendisi olmasa bile neticeleri itibarı ile “tekelerin” gittiği ve “teke şenliğinin” bittiği bir döneme vesile olur…
Newroz piroz be!