Ruşen Çakır, İYİ Parti ve İYİ Parti lideri Meral Akşener’in seçimden sonraki sessizliğini değerlendirdi MHP lideri Devlet Bahçeli’nin de Akşener’e “komşu olalım” çağrısını yorumlayan Çakır, Bahçeli’nin planının çok akıllıca olduğu kanaatinde.
Yayına hazırlayan: Cenk Narin
Merhaba, iyi günler. Biliyoruz ki en alttan en üste kadar İYİ Partililer, yaşanan seçim yenilgisini birinci derecede CHP’ye ve Kemal Kılıçdaroğlu’na yüklemiş durumdalar ve seçim yenilgisindeki kendi sorumluluklarını çok fazla dile getirmek istemiyorlar, üzerinde çok fazla konuşmak istemiyorlar. Bu anlamda bakılacak olursa, benim başlığa çıkardığım “Akşener Kılıçdaroğlu’na minnettar olmalı” sözü biraz abes kaçıyor, ama birazdan açıklayacağım. Ona gelmeden önce, tabiî ki dün Kemal Can ile “Haftaya Bakış”ta konuştuğumuz konuyu biraz daha ilerletmek istiyorum. O da, tabiî ki Devlet Bahçeli’nin bütün İYİ Parti’yi kontrpiyede bırakan, gerçekten şaşırtan o bir cümlelik çıkışıydı. Bunu da doğrudan kendisi yapmadı; bir televizyon canlı yayınında sözcüsü üzerinden yaptı ve ne dedi? “Çağırdık dönmediniz yuvaya, yerel iktidarda komşu olalım ülke hayrına.”
Böyle mâni gibi bir şey söyledi. Danışmanı 1 Ağustos 2019’daki sosyal medya mesajını hatırlattı — orada “yuvaya çağrı”ydı. Şimdikinde ise Devlet Bahçeli ”komşu olma”ya çağırıyor. Yani ne diyor? “Bırakın artık muhâlefet olmayı, gelin iktidarda size de bir yer açalım” diyor.
Bu tabiî ki bir iyi niyet gösterisi gibi, ama bence siyâsî olarak çok akıllıca bir hamle. Tam da İYİ Parti seçim yenilgisinin şokunu hâlâ üzerinden atamamışken ve seçimden bu yana bir kongre yapmış olmasına rağmen kongre alabildiğine düşük profilli seyretmişken –çok ciddî bir yenilik olmadı; Meral Akşener’in konuşmasından bir-iki cümle dışında geride bir şey kalmadı– İYİ Parti seçimden sonra uzun bir süredir siyâset yapmamaya özen gösteriyor. Siyâsetin dışında kalmaya çalışıyor. Tabiî bir siyâsî parti olarak bunu yapması çok acayip bir şey; ama sadece İYİ Parti için geçerli değil bu — bunu biliyoruz. Fakat İYİ Parti, bu seçim yenilgisiyle bence seçimin CHP ve Kılıçdaroğlu’ndan sonra en büyük ikinci mağlûbuydu. Meral Akşener yine milletvekili olamadı. Cumhurbaşkanı yardımcısı zâten olamadı. “Başbakan olacağım” iddiası ânında açığa düştü; çünkü artık güçlendirilmiş parlamenter sisteme geçme ihtimâli, en azından bir 5 yıl daha ortada yok vs.. Bütün bunlarla berâber, İYİ Parti bu yenilgiden sıyrılabilmek için, hemen yenilgiyi kabul ederek yenilgiyle yüzleşip bir çıkış yapmalıydı bana göre — her parti yapmalıydı, ama yapmadılar. Sonunda çâreyi, topu 26 Ağustos’a atmakta buldular. 26 Ağustos’ta Afyon’da partililer toplanacaklar ve Meral Akşener orada iddialı bir çıkış yapacak. Bunu İYİ Parti Sözcüsü Kürşat Zorlu böyle tanımladı. İYİ Parti dedi ki: “Bize biraz müsaade, 26 Ağustos’a kadar bize dokunmayın, ama 26 Ağustos’tan sonra çok şeyler olacak.”
26 Ağustos’a kadar da Türkiye’de çok şeyler oluyor, olacağa benziyor; ama “İYİ Parti bütün her şeyi 26 Ağustos’a erteledi” derken, Bahçeli’nin bu çıkışı, dâveti geldi ve İYİ Parti’nin 26 Ağustos’a rahat gitmemesine neden oldu. Daha önce gelen davetlerde, İYİ Parti’nin içerisinden çok hızlı bir şekilde ret cevapları verilirdi — bizzat Akşener tarafından ve diğer partililer tarafından. Çünkü olay bir iktidar ve muhâlefet ayrışmasıydı ve İYİ Parti yerinin muhâlefet olduğunu söylediği için, asla bu dâvete icâbet etmiyordu; ama şu anda çok net bir “hayır” cevâbı gelmedi. Önce partiden bir-iki ses çıktı; ama hemen bu seslerin partinin görüşlerini bağlamadığı söylendi.
Öğrendiğime göre Meral Akşener parti yöneticilerine tâlîmat yolladı: “Bu konuda kimse konuşmasın” diye. Sonra Kürşat Zorlu bir yazılı açıklama yaptı ve orada da yine, “26 Ağustos’u bekleyin” mesajı verdi. “Kurumsal kimliğimizi hedef alan talihsiz açıklamalar” dedi. Yani bir kızgınlık var, ama çok büyük bir öfke yok; “Ülkemizin temiz kalpli insanlarını, milliyetçilerini, vatanseverlerini, Türkiye sevdalılarını ülke ve millet hayrına İYİ Parti’de buluşmaya dâvet ediyoruz. 26 Ağustos ruhuyla, rotamız net, pusulamız millet.”
Yine 26 Ağustos’u bekleme çağrısı, birleşme çağrısı, “Bize gelin, bize katılın” çağrısı var; ama neye katılacakları belli değil. Şu hâliyle İYİ Parti muhâlefetin bir partisi olarak gözüküyor; ama hangi konularda ne tavır alacağı belli değil. Bâzı partili milletvekillerinin tek başlarına hareket etme ihtimâlinin çok güçlü olduğu söyleniyor; çünkü şu haliyle bakıldığında İYİ Parti, bir seferberlik hâlinde değil. Yaraları sarmaya koyulmuş değil. Bekliyor, ama siyâset beklemiyor. Siyâset yapmak gerekiyor, ama İYİ Parti siyâset yapmak için ne diyeceğini, ne yapacağını çok kestiremiyor. Dolayısıyla erteliyor. Halbuki ellerinde çok büyük fırsatlar var. Daha önceki bir İYİ Parti yayınında da söyledim. Meselâ çok önemli ekonomi kurmayları var ve ülkenin en önemli sorunu ekonomi. Bu konularda gerçekten gündemi belirleyecek çıkışlar yapabilirlerdi. Hâlâ yapabilirler, ama yapmıyorlar. Bir sessizlik var, parti yönetiminde bir sessizlik var, Meral Akşener bizzat kendisi konuşmuyor. Meclis’teki bütün grup toplantıları ihtimallerinin hepsini reddetti, kullanmadı. Olağanüstü toplantılarda da kullanmadı. Meclis açıkken de grup toplantısı yapmadı. Bir şekilde bekliyor. Siyâset beklemiyor tabiî, ama burada işte başlığa koydum: “Kemal Kılıçdaroğlu’na minnettar olma” meselesine gelelim. O da şu: İYİ Parti siyâset yapmadığı için, dolayısıyla siyâset yapan kurumların, odakların tehdidi altında. Meselâ MHP siyâset yapıyor, Devlet Bahçeli’nin o tek cümlelik açıklaması siyâset. Aslında bir tehdit İYİ Parti’ye. Yani “Gelin komşu olalım” derken, İYİ Parti gelmese bile, İYİ Parti’den tek tek insanlara kapılarının açık olduğunu söylüyor. Yani diyor ki: “Gelin, burada iktidar var. İktidârın içerisinde yer alın. Parti olarak yer alın, komşu olun”.
Yani kimlerle komşu olacak? HÜDA PAR’la olacak, Yeniden Refah ile olacak, Büyük Birlik Partisi’yle olacak, AKP’yle olacak ve tabiî ki MHP’yle olacak. Böyle bir şeyle siyâset yapıyor ve İYİ Parti’yi tedirgin ediyor. Onun dışında, muhâlefetteki herhangi bir parti –tabiî ki esas olarak CHP de– siyâset yapmadığı için, İYİ Parti çok rahat ediyor. Şöyle söyleyeyim: Seçimin hemen ardından, merkez parti olma beklentisiyle İYİ Parti’ye girmiş çok sayıda kadronun çok büyük bir hayal kırıklığı yaşadığını ve seçimden sonraki kongreye çok da fazla ilgi göstermediklerini, rûhen İYİ Parti’den koptuklarını biliyorum ve bu kişilerin yöneldikleri yer, baktıkları yer Cumhuriyet Halk Partisi’ydi. Çünkü şu hâliyle bakıldığı zaman, merkezde siyâset yapmak isteyen herhangi birisinin gidebileceği çok fazla bir yer yok. Ya iktidarın yanına gideceksiniz, iktidârın çizdiği merkezin içerisinde yer alacaksınız ya da muhâlefetin içerisinde bir odak oluşturup merkez siyâset yapacaksınız. İYİ Parti bu iddiayı seslendirdi ya da seslendirdiği sanıldı ve buna bağlı olarak bir ara oylarının da çok yükseldiği söylendi; ama sonra büyük bir hüsranla karşılaştılar. Ve İYİ Parti’de kadro anlamında ve seçmen anlamında çok sayıda insanın, kendilerini yalnız ve terk edilmiş hissettiklerini ve bir arayışa girdiklerini düşünüyorum — biliyorum da, bazı tanıdıklarımdan biliyorum. Bunlar yüzlerini CHP’ye çevirmek istediler, ama CHP’de hiçbir şey olmadı. Çünkü CHP, İYİ Parti’den daha ciddî bir şekilde siyâsetsizliği tercih etti.
Medyascope'u destekle. Medyascope'a abone ol.
Medyascope’u senin desteğin ayakta tutuyor. Hiçbir patronun, siyasi çıkarın güdümünde değiliz; hangi haberi yapacağımıza biz karar veriyoruz. Tıklanma uğruna değil, kamu yararına çalışıyoruz. Bağımsız gazeteciliğin sürmesi, sitenin açık kalması ve herkesin doğru bilgiye erişebilmesi senin desteğinle mümkün.
Mecbûren yapılan birtakım açıklamaları bir kenara bırakalım. CHP tamâmen kendi içine döndü. Kemal Kılıçdaroğlu partideki iktidârını kaybetmemenin arayışına girdi. Yani seçmen, halk, halkın beklentileri vs. hepsi ikinci plana itildi ve parti içerisinde bir “Değişim mi, yenileşme mi?” tartışmasıyla uğraşıldı — ki o tartışmanın da çok bereketli seyrettiğini söylemek kesinlikle mümkün değil. Kimin ne dediği belli olmayan, dün de söylediğimiz gibi bir “maskeli balo” şeklinde cereyan ediyor ve böyle bir durumda da sonuçta CHP, İYİ Parti’deki küskünleri, arayış içerisindekileri cezbedecek herhangi bir hamle içerisinde bulunmuyor. Çok ilginç; öyle bir seçim yenilgisi yaşandı ki, bu yenilgi aynı zamanda düştüğü yerden kalkmayı düşünecek olanın aslında önünün epey açık olduğu bir yenilgiydi. Çok büyük bir yenilgiydi, ama bu yenilgiyle yüzleşebilen ve buradaki hatâlarını kabul eden ve bu hatâlarını aşma yoluna bir şeyler yapan, bu konuda iknâ edici olan, gerektiğinde birtakım fedâkârlıklar yapan, bir şeylerden ferâgat eden şahısların, partilerin, kurumların önü aslında açıktı. O zamandan bu zamâna epey bir süre geçti. HDP-Yeşil Sol Parti’de belli ölçülerde bir şeyler görüyoruz; ama onun dışında seçimin kaybedenlerinde, özellikle CHP’de ve İYİ Parti’de çok ciddî bir şekilde –biraz sert olabilir ama– “devekuşu politikası” var. Kafalarını kuma gömdüler ve kendi içlerinde –özellikle CHP– kavga yapıyor. İYİ Parti’de içeride bir kavga yok. İYİ Parti, kaderine birlikte râzı oldu ve birlikte kolektif olarak siyâseti bir müddet erteleme kararı aldılar; ama İYİ Parti’nin bu hâline karşılık, CHP gerçekten bir silkinme içerisine girseydi, bir muhâsebe içerisine girseydi, pekâlâ İYİ Parti’nin içerisinden de çok sayıda kişiyi yanına çekebilirdi. Çok ilginç. Şöyle bir hesap yapılıyordu biliyorsunuz seçimden önce, muhâlefet kazanacak –ki büyük bir çoğunluğumuz böyle düşünüyordu–, Kılıçdaroğlu kazanacak, hattâ Meclis’te de Millet İttifâkı artı HDP’nin çoğunluğu oluşturma ihtimâli çok güçlü ve iktidârı kaybettikten sonra Cumhur İttifâkı’nda çok ciddî çözülmeler olacak. AKP’den kopanlar Gelecek, DEVA, Saadet, hattâ İYİ Parti’ye, MHP’den uzaklaşanlar da özellikle İYİ Parti’ye ve belki de Zafer Partisi’ne gidecek diye akıl yürütmeler vardı — ki gerçekten muhâlefetin kazanması durumunda böyle bir şey söz konusu olabilirdi, ama olmadı. Muhâlefet kaybetti ve şimdi projektörleri muhâlefetin partilerine çevirmek gerekiyor.
Kimler, nereye çözülecek? Şimdi burada çok ince bir husus var. Kaybetmiş olan iktidârın partilerinden ayrılıp yeni iktidâra, iktidârın yeni sâhibi olan partilere geçmek anlaşılır bir şey. AKP’den ya da MHP’den birilerinin, seçimi kaybetmeleri hâlinde, diyelim ki Gelecek’e, DEVA’ya, İYİ Parti’ye gitmelerini anlarız. Burada bütün bu muhâlefet partilerinin temel motivasyonu, Erdoğan’a muhâlefet, AKP’ye muhâlefet, başkanlık sistemine muhâlefet olduğu için iş biraz daha zor. İmkânsız değil tabiî ki, gidenler oldu, gidenler olacak. Mesela İYİ Parti’den MHP’ye gidenler olacak. Belki Gelecek’ten DEVA’dan AKP’ye gidenler olacak; ama muhâlefet etme duygusu, AKP’ye mesâfe duygusu nedeniyle bu kişilerin iktidar partilerine gitme ihtimalleri çok çok yüksek değil. Var ama çok yüksek değil. Bunun yerine seçim yenilgisinin ardından muhâlefetin kendi içerisinde birtakım trafikler olabilirdi. Bu pekâlâ mümkündü; ama ne Gelecek Partisi, ne DEVA Partisi böyle bir iddiaya sâhip. Onlar, elde etmiş oldukları 10 ya da 15 milletvekilinin kendilerine şu anda yettiğini düşünüyorlar; ama bu partiler, seçimin belli bir süre öncesinden îtibâren aslında iddialarını büyük ölçüde yitirmişlerdi.
Dolayısıyla, seçim yenilgisinin ardından İYİ Parti’yle CHP arasında bir trafik olma ihtimâli vardı. Kim önce davranırsa diğerinden bir şeyler çalacaktı; ama bunun yerine ne yaptılar? Hiçbirisi davranmadı. Hiç kimse birbirinden bir şey çalmıyor, ama ne oluyor? Birçok insan, gerek İYİ Parti’de, gerekse CHP’de onlara oy vermiş, belki de belli ölçüde parti üyesi, parti yöneticisi olan birçok insan, çok hızlı bir şekilde depolitize oluyor. Siyâsetten soğuyor, mesâfe koyuyor, siyâsetle ilgilenmiyor. Kulağını tıkıyor ve artık hiçbir şeye bakmıyor. Şu hâliyle baktığımız zaman, birbirlerine minnettarlar — öyle diyelim. Esas olarak bence daha büyük bir parti olduğu için, ana muhâlefet olduğu için CHP’nin câzibesi daha yüksek olacaktı. Tabiî ki MHP kökenli, milliyetçilik vurgusu yüksek olan İYİ Partililer’i çekmek o kadar kolay olmayacaktı; ama merkez parti olma iddiasıyla, bir zamanların Doğru Yol Partisi ya da ANAP’ı hayâlini kuranların içerisinden CHP, eğer bir şeyler yapmış olsaydı, bir şeylere davranmış olsaydı, bundan istifâde edebilecekti, olmadı. Ya da İYİ Parti, merkez parti olma iddiasıyla, yani milliyetçilik vurgusunu öne çıkarmadan, her şeye rağmen, yaşanan yenilgiye rağmen, merkez sağ iddiasını sürdürecek olsaydı CHP’den ona birtakım yönelimler olurdu.
Şu hâliyle baktığımız zaman, her iki taraf da birbirine bir şey kaptırmamış gözüküyor; ama esas olarak Türkiye’de giderek artan depolitizasyona ya da apolitikleşmeye ikisi birden siyâsetin dışında kalarak çok ciddî bir şekilde hizmet ediyorlar ve belli bir süre sonra, meselâ CHP’de Kılıçdaroğlu yerine başka bir ekip gelir ve diyelim ki Ekrem İmamoğlu öne çıkarsa bu toparlamayı yapabilir mi? Belki biraz yapar, ama vakit geç kalmış olabilir. Şu hâliyle bakıldığı zaman İYİ Parti, gönüllü olarak kolektif bir şekilde râzı olduğu, siyâseti bir süreliğine erteleme karârından Kılıçdaroğlu sâyesinde az yara aldı; ama Bahçeli’nin manevrasıyla, o bir cümlelik manevrasıyla çok cidîi bir şekilde tedirgin oldu. Fakat hâlâ siyaset yapmıyorlar ve bize
ayın 26’sını beklemeyi tavsiye ediyorlar. Bugün ayın kaçı? 12’si. İki haftamız daha var. Bakalım iki hafta sonra İYİ Parti’den geriye ne kalmış olacak? Ve İYİ Parti, siyâset yapmamanın hasârını o iddialı çıkışla giderebilecek mi ve düştüğü yerden aylar sonra kalkabilecek mi? Evet, söyleyeceklerim bu kadar, iyi günler.