Ruşen Çakır yazdı | Mayınlı arazide tek başına: Ekrem İmamoğlu

Geçen hafta gazeteci Murat Aksoy bir Medyascope yayınında, “Ekrem İmamoğlu önümüzdeki günlerde yeni makaleler de yayımlayacak. Özel olarak kendisini bu yönde geliştiriyor. Belirli insanları dinliyor, özel dersler alıyor” dedi ve biz de bu bölümü kesip kısa bir video yaptık. 

Bu benim epey zamandır bildiğim bir şeydi. İlk duyduğumda şaşırmış ve İmamoğlu’nu takdir etmiştim. Ama gelen tepkilerin çoğu benimle aynı dalga boyunda değildi. “Karadenizli müteahhit 50 yaşından sonra Habermas okumaya mı başlamış, bak sen” diyen de vardı, “Akademi ve siyaset bilimci tayfanın ipiyle kuyuya inen rezil rüsva olur” diyen de.

Bu arada Prof. Hilmi Demir, tartışmaya İbn Haldun’u referans göstererek dahil oldu: “Akademiye girecek galiba… Oysa İbn Haldun’u dinleseydi teorik bilgi ile uğraşmaktan vaz geçerdi. Çünkü 36. fasıl alimlerin siyasetten uzak olmaları hakkındadır ve orada ‘teorik düşünmeye alışan bir adam siyasetçi olamaz’ der. Ben İbn Haldun’un yalancısıyım…”

https://twitter.com/ProfHilmiDemir/status/1691888858474893638?s=20

Cesaret mi zamanlama mı?

İmamoğlu’nun akademiye girme derdi olmadığı ortada. Onun siyasetin sadece pratiğiyle değil teorisiyle de ilgilenmesi, siyaseti ciddiye aldığının, buna uzun vadeli baktığının bir kanıtı, yani bir nevi geleceğe yatırım yapıyor. Fakat bu örnek bile tek başına İmamoğlu’nun işinin epey zor olduğunu gösteriyor. Ben dahil birçok kişi İmamoğlu’nun yapıp ettiklerini, söyleyip söylemediklerini değerlendirirken kabaca onu yeterince cesur olmamakla, -daha kibar tabirle-, fazla sağlamcı olmakla eleştiriyoruz.

Her ne kadar temel alınan kavram “cesaret” olsa da aslında tartışmalar “zaman” ve “zamanlama” ekseninde yürüyor. Kendisini “korkak” bulanlar İmamoğlu’na “cesur davran”  derken aslında ona “elini çabuk tut” diyor. Fakat benim de dahil olduğum kişilerin O’ndan yapmasını bekledikleri/istedikleri şeyi, İmamoğlu pekala belli bir zaman sonra yapmayı planlamış olabilir. Bu zamanlamayı yaparken de herhalde kendince bazı gerekçeleri ve hesapları vardır.

İmamoğlu’nun imaj sorunu

İmamoğlu’nun önünde bir dizi engel var. Öncelikle apayrı bir yazının konusu olan bir imaj sorunu var. Örneğin geçen hafta sosyal medyada “İmamoğlu’nun rakibi Kılıçdaroğlu mu, Erdoğan mı?” diye sorduğumuzda çok sayıda “kendisi” cevabı aldık. O meşhur Karadeniz gezisinden bu yana bu konu bir şekilde gündemde, herhalde kendisi de bu konu üzerinde ciddi olarak düşünüyordur.

Bir diğer sorun tabii ki partisi CHP. İmamoğlu’nun CHP’yi bırakıp yepyeni bir parti kurmasını beklemek ne kadar gerçekçi değilse onun kendisini CHP’yi aşacak söylemler geliştirmekten çekinmesi de anlaşılır değil.

CHP ile ilgili bir başka sorun da, bu partinin son dönemde yaşadığı hezimetlerde doğrudan sorumlulukları olan çok kişinin onun yanında durması ve bunların bir kısmının herhangi bir tatminkâr özeleştiriye yanaşmaması. 

Özgür Özel’in çıkışı

Medyascope'u destekle. Medyascope'a abone ol.

Medyascope’u senin desteğin ayakta tutuyor. Hiçbir patronun, siyasi çıkarın güdümünde değiliz; hangi haberi yapacağımıza biz karar veriyoruz. Tıklanma uğruna değil, kamu yararına çalışıyoruz. Bağımsız gazeteciliğin sürmesi, sitenin açık kalması ve herkesin doğru bilgiye erişebilmesi senin desteğinle mümkün.

Tabii ki yazımın başlığını en sona sakladım! Geçen haftaki yazımın girişinde de bu yalnızlık konusuna değinmiş, Ali Babacan, Meral Akşener, Selahattin Demirtaş gibi isimlerin farklı zamanlarda ve gerekçelerle geriye çekilmesiyle geriye bir tek İmamoğlu’nun kaldığını söylemiştim. 

Aynı yazıda, “Diğerlerinin teker teker kenara çekilmesiyle önündeki fırsat alanı daha da genişlemiş gözüküyor, ama bu yalnızlaşma hali onun işini pekala daha da zorlaştırabilir” demiş ve şöyle devam etmiştim: “İmamoğlu veya bir başkası yakın ve orta vadede Türkiye’ye damga vurmak istiyorsa yanında başka güçlü aktörlerin de bulunması ve ‘eşitler arasında birinci’ olmayı hedeflemesi gerekiyor.” 

Salı günü İmamoğlu’nu “adayım” demeden adaylığını ilan ettiği basın toplantısında izlerken onun ne kadar yalnız olduğunu fark ettim. Tabii ki beraber çalıştığı kurmayları, danışmanları, kendisine destek veren CHP’liler (Mesela “İmamoğlu ile ortak hayallerimiz var” diyen Özgür Özel) ve CHP’li olmayanlar var, bu anlamda yalnız değil. 

Esas rakibi Erdoğan

Fakat kolları sıvadığı alanda sanki yapayalnız. Çünkü “yanındaki” güçlü aktörler kadar, hatta daha fazla “karşısındaki” güçlü aktörlere ihtiyacı var İmamoğlu’nun. “Karşısında” derken siyasi iktidarı ve Cumhur İttifakı’nı değil, “muhalefet” olarak tanımlayageldiğimiz kesimi kastediyorum. Çünkü biliyoruz ki İmamoğlu’nun asıl rakibi, kendisinin de üstü örtülü ifade ettiği gibi Cumhurbaşkanı Erdoğan. 

Türkiye’de muhalefeti tam bir mayınlı araziye benzetebiliriz. Daha yeni muazzam bir seçim yenilgisi yaşanmış ama sorumlu aktörler düştükleri yerden kalkmak için pek bir gayret göstermiyorlar. Hatta çoğu düştüklerini bile kabul etmeye yanaşmıyor. Buna karşılık tabanda müthiş bir yılgınlık, karamsarlık ve umutsuzluk hakim. 

İmamoğlu böylesi zor bir alanda, kendisine aşırı destek verenlerle mutlak bir şekilde karşı çıkanların belirlediği bir gündeme tabi olmadan yol almaya çalışıyor. En vahimi kendisini daha iddialı, dikkatli ve yaratıcı olmaya zorlayacak bir başka lider adayı, yani rakibi de, yok en azından şimdilik. Özetle muhalefette yeni güçlü adaylar çıkmazsa İmamoğlu daha da zorlanacağa benziyor.

Not: Üst üste dördüncü kez İmamoğlu yazdığımın farkındayım. Görüldüğü gibi, İmamoğlu’nu bilmem ama benim gibilerin hakkında yazıp konuşacağımız yeni isimlere ihtiyacımız olduğu ortada!