26 Ağustos, 101 yıldır önemli tarihlerden biri. Büyük Taarruz’un başladığı gün elbette güçlü bir sembol. Bu yıl, üç hafta önce İYİP Sözcüsü Kürşad Zorlu’nun yaptığı bir açıklamayla, bu tarih başka bir içerikle de konuşuldu. Zorlu’nun iddiasına göre; Meral Akşener, siyasette yeni bir başlangıç yaratacak açıklamaları 26 Ağustos’ta yapacaktı. Üç hafta boyunca tahminler yapıldı, kulisler yazıldı, tartışmalar açıldı, çok konuşuldu. Aslında bazı acil ihtiyaçlardan doğan bu açıklamanın, bu anlamda kısmen hedefine ulaştığı bile söylenebilir.
Öncelikli ihtiyaç, seçim sonrasında partinin taban ve kadrolarının düştüğü ontolojik boşluğun doldurulması veya yatıştırılmasıydı. Elbette muhalefet ve genel kamuoyunda dikkat çeken suskunluğa da bir cevap vermek lazımdı. Kendisine ilişkin bütün iddiaları karşılıksız çıkan İYİP’in, bunlara harici sorumlular bularak idare etmesinin de bir sınırı vardı. Ezdiği ve geri getirilmesi zor siyasi heyecanı tazelemek için elde hazır içerik yoktu ama “olanı” konuşmaktan “olacağa” geçmeden ilerlemek zordu.
Bütün bu ihtiyaçlara bağlı olarak, eski bir reklamcılık formülü devreye sokuldu. Üç hafta sonraya randevu verilerek zaman kazanıldı, ortaya bir şey koymadan, fazla konuşmaya gerek duyulmadan hatta sessizliğe mesnet bulunarak, İYİP ve Akşener hakkında konuşulması sağlandı. “Acaba ne söyleyecek?” sorusunun etrafında -heyecan olmasa bile- merak üretildi. Ancak böylesi vadeli beklentiler yaratmanın avantajları kadar, o gün geldiğinde ortaya çıkacak riskler de yedekteydi.
Çünkü, siyasetin gidişatını değiştirecek bir sözünüz, tarihi çıkış olacak bir hamleniz varsa, bunu neden bekletirsiniz? Sürpriz bir çıkış yapmayı sembol bir gün için hazırlıyorsanız niye önden ilan edersiniz? Akşener, bunu yaşananları sindirmek, tefekkür etmek ve ders çıkartmak için olduğunu söyledi. Ancak çıkartılan dersleri ve yeni hedefleri anlatmak için daha ileri bir tarihi, partinin kuruluş yıldönümünü işaret etti. “Hür ve milli siyaset ülküsünü”, 25 Ekim’de partinin kuruluş yıldönümünde açıklanacakmış. Tarihi başlangıç, bu yeni randevu mudur? Değilse nedir?
Akşener, Afyon’da Türkiye’nin çeşitli yerlerinden kalkan otobüslerle getirilen partililerin karşısına çıktı ve beklenen konuşmasını yaptı. Günlerdir, “Akşener ne diyecek?” tartışmaları yapan yayın kuruluşlarının önemli bir kısmı, en çok merak edilen yerel seçim tavrına dair çıkarımları manşete taşıdı. Bazıları Kılıçdaroğlu’na doğrudan yüklenmesine dikkat çekti, bazıları İmamoğlu ve Yavaş’a işaret etmesine odaklandı. Ancak tarihi çıkışı keşfedene pek rastlanmadı.
Konuşmanın kronolojisini takip ederek, “tarihi yeni başlangıcı” aramaya çalışalım: Konuşmanın ilk bölümü, iktidarın seçim sonrasındaki ilk 90 gününe ilişkin değerlendirmelerdi. Eğer tarihi açıklama, iktidarın 90 günlük icraatının eleştirisiyse, buna bir başlangıçtan daha çok kabus bir devam senaryosu demek daha isabetli. Açıkçası Akşener’in iktidarı eleştirme tarzı ve kullandığı temel argümanlarda da “yeni” bir unsur bulmak mümkün olmadı. Hatta eski canlılığı bile yoktu sanki.
Yeni başlangıç oluşturacak çıkış, iktidar eleştirisinde ön sıralara yerleşen göçmen meselesine daha vurgulu girmek olabilir mi? Bu sorunun büyüklüğünü resmeden Akşener, ürettikleri formüllerin iktidarın kullanımına da açık olduğunu söyledi. Meselenin altını biraz kalınca çizmek, İYİP’in kampanya temalarında bir revizyonun işareti olabilir ama siyasette yeni bir başlangıç olarak tarif edilmesi kolay değil. Üstelik, bu konunun sürükleyicisi isimler Özdağ ve Oğan, AKP ile CHP tarafından paylaşılmışken.
Gelelim 2023 seçimindeki yenilgi üzerinden anlatılanlara. “Biz bu seçimi niye kaybettik?” sorusuna, seçimden hemen sonra başlayan cevapların sertliği, suçlamaların dozu epey artmış ve hedefleri alenileşmiş görünüyor. Bizzat Akşener, seçimden hemen sonra ve kongre konuşmasında, pek iyi hazırlanmamış metinlerle ve daha çok patlama şeklinde benzer iddiaları ileri sürmüştü. İYİP’liler resmi olarak sessiz kalsalar bile, sosyal medyada aktif isimlerin hepsi Kılıçdaroğlu’nu gayet açık olarak suçladı zaten.
Medyascope'u destekle. Medyascope'a abone ol.
Medyascope’u senin desteğin ayakta tutuyor. Hiçbir patronun, siyasi çıkarın güdümünde değiliz; hangi haberi yapacağımıza biz karar veriyoruz. Tıklanma uğruna değil, kamu yararına çalışıyoruz. Bağımsız gazeteciliğin sürmesi, sitenin açık kalması ve herkesin doğru bilgiye erişebilmesi senin desteğinle mümkün.
Eğer tarihi açıklama, 2023 seçiminde yapılan yanlış ve altılı masa stratejisine daha güçlü itiraz etmekte eksik kalındığı için özür dilemekse; bunu Bilge Yılmaz, çok daha önce ve gayet açık biçimde söylemişti. Ayrıca Akşener, özrünü, kendi yaptığı yanlışlardan ziyade başkalarının yaptığı yanlışlara engel olamamakla sınırlıyor. Daha ileri giderek, yeterli cesareti göstermedikleri için İmamoğlu ve Yavaş adına bile özür diliyor. Elbette özrün kapsamında, masadan kalkmanın da yeniden oturmanın da cevabı yok. “Allah affetsin, kandırıldık” ise zaten kullanıldı.
En can alıcı ve belki de en merak yaratan mesele yerel seçim stratejisi konusunda da, yeni veya şaşırtıcı bir çıkış yoktu konuşmada. Bütün partileri kendi başlarına seçime girmeye çağırmak, sonuç vermeyeceği baştan belli ve herhangi bir bağlayıcılığı olmayan boş bir hamle. Zaten Akşener, bazılarının iddia ettiği gibi kesinlikle kendi adaylarıyla seçime gireceklerini açıklamadı, sadece “biz hazırız” dedi. Başka partinin belediye başkanlarının bulunduğu afişlerle seçim kampanyası yapan İYİP, hangi “kazanacak adayları” hazırlıyor acaba?
İttifak sisteminin siyaseti zehirlediğini anlatan Akşener, çağrı yaptığı partilerin özellikle de iktidarın bu meydan okumaya olumlu cevap verebileceğini elbette düşünmüyor. “Herkes kendi başına girsin” dense bundan en zararlı çıkacak olanın kendi partisi olacağının da gayet farkında. Çünkü AKP-MHP ve CHP ile rekabete gireceği her coğrafyada dezavantajlı. Merkez sağ iddiasını “siyasetin merkezine geçiyoruz” cümlesiyle değiştirmek ise bambaşka bir taban tarifi sayılamaz.
Eğer tarihi yeni başlangıç, hamaset dozunu artırıp, Alparslan ile Atatürk’ü aynı resimde buluşturmak olabilir diye düşünülüyorsa, daha önce denenen sembol bombardımanı kampanya fikirlerinin sonuçları pek tartışılmamış demektir. “Ya doğru rüzgarı yakalayacağız ya da rüzgarın ta kendisi olacağız” demek için, açılacak geniş bir yelken veya güçlü bir rüzgara dönüşecek esintinin izleri henüz ortada yok. Buna karşılık Akşener’de hiç eksik olmayan kırgınlık ve kızgınlık, giderek yerleşik bir siyasi iletişim biçimine dönüşüyor. Bu “hitabet sanatı” da kullanıldı.
İYİP’in yerinde duran seçmeninin bir kısmı, İYİP imkanına fazla yatırım yapmış dahili ve harici destekçiler ve en önemli muhalefet motivasyonu haline gelen Kılıçdaroğlu’na öfke duyanları memnun eden bir konuşma olduğu söylenebilir. Bir ruh halini -biraz abartılı biçimde- yansıtması açısından sahici tarafları da var. Kapalı kapılar arkasında olup biten hakkında, yeni tartışmalar açacağına da kuşku yok. Ancak bu konuşmadan, “siyasette yeni bir başlangıç” olarak bahseden son kişi, Kürşat Zorlu olacak galiba.