4 Kasım sabahı kritik olan Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) 38. Olağan Kurultayı, 5 Kasım sabahı tarihe geçti.
İstanbul’dan başlayan “değişim” dalgası beş ay sonra ulaştığı Ankara’da, CHP Genel Merkezi’ni moda tabirle resetledi…
Seçim yenilgisinin ardından toplumdan yükselen tepkilere de parti içinden yükselen değişim taleplerine de kulak tıkayan Genel Başkan Kemal Kılıçdaroğlu ve kurmay heyeti, CHP tarihinde eşi benzeri görülmemiş bir kurultay sonunda -en azından şimdilik- siyaseten saf dışı kaldı.
Onlar ki 14 ve 28 Mayıs seçimlerindeki yenilgiyi dahi kabullenemeyip, havayı yumuşatmak için “kazanamadık” demekle yetindi…
Bu kayıtsızlık “zafere birkaç saat kaldı” hissiyle sandığa giden sol – sosyal demokrat seçmeni siyasete küstürdü. İlk kez oy kullanan ve gelecekleri olarak gördükleri sandıkların başından bir dakika bile ayrılmadan her oya sahip çıkan gençler, anlamlandıramadıkları bir belirsizliğin ortasında geleceksizlik hissiyle yapayalnız kalakaldı.
Çocuklarının, “Şimdi ne yapacağız, her şey bitti mi?” bakışıyla karşılaşan ebeveynler, onların gözüne bakamaz oldu… Yutkunmaktan başka bir şey yapamadılar.
Kim ne derse desin, Kılıçdaroğlu ve ekibi asıl 28 Mayıs gecesi kaybetti…
Onlar ki Altılı Masa hamlesi ile AKP karşısında toplumsal bir muhalefeti örgütlemek üzerinden kurulan meşru zeminin temelini sağlam atamadı ve gevşek zeminin yol açtığı heyelanla birlikte yuvarlanıp gittiler.
O meşru zemin, CHP seçmeninin oyları ile kazanılan 39 milletvekilliğinin “baba parasını kumar masasında kaybeden hayırsız evlat” misali seçim sathında esameleri bile okunmayan siyasi partilere dağıtıldığında kaydı…
O zemin, her fırsatta oy deposu olarak görülen kadınlara vekil listelerinde yer verilmediği gün kaydı…
O zemin, kapı kapı çalışmaya davet edilen ve partiyi sırtında taşıyan kadınların elinden kayıp giden İstanbul Sözleşmesi’ne, sırf o masadaki partilerden birini ürkütmemek için sahip çıkılmadığı ve hatta adını bile anmaktan çekindikleri gün kaydı…
O zemin, “Ben CHP için oy isteyemem” deme cüretini gösterenleri, rüyasında bile göremeyeceği İstanbul’da, kılını bile kıpırdatmadan ikinci sıradan vekil seçtirdikleri gün kaydı…
Kürt seçmenle ve onları temsil eden Yeşil Sol Parti’ye (şimdi HEDEP oldu) miting meydanlarında vaatler verip, kapalı kapılar ardında Ümit Özdağ ile protokollere imza atıldığında kaydı…
O meşru zemin, ortanın solundaki parti, asıl sağın orta yerine terk edildiğinde kaydı ve yerle yeksan oldu.
Ve bugün!
CHP’de bayrağı ilk kaldıran ve 29 Mayıs’ta İstanbul-Maltepe’den haykırdığı “değişim” talebini Kılıçdaroğlu’na ileten İstanbul Büyükşehir Belediye (İBB) Başkanı Ekrem İmamoğlu, Kılıçdaroğlu’na rağmen o süreci yönetti.
O süreçte yolunun kesiştiği Özgür Özel ile attıkları adımlar, partililerce de benimsenmiş olmalı ki, Kılıçdaroğlu olağan koşullarda kolaylıkla alabileceği bir seçimi kaybetti.
Kurultay öncesi Kılıçdaroğlu’nun kaybedeceğini kimse doğrudan öngöremese de, kaybetme ihtimali de hep masadaydı…
Medyascope'u destekle. Medyascope'a abone ol.
Medyascope’u senin desteğin ayakta tutuyor. Hiçbir patronun, siyasi çıkarın güdümünde değiliz; hangi haberi yapacağımıza biz karar veriyoruz. Tıklanma uğruna değil, kamu yararına çalışıyoruz. Bağımsız gazeteciliğin sürmesi, sitenin açık kalması ve herkesin doğru bilgiye erişebilmesi senin desteğinle mümkün.
Kurultay bu yanıyla daha başlarken kritikti…
Kritikti çünkü 8 Ekim’deki İstanbul Kongresi, Ankara’da düzenlenecek büyük kurultayın provası olarak kabul gördü.
Hatırlayalım…
İstanbul Kongresi de CHP için epey kritik bir seçimdi.
Değişimciler, bayrak açtıkları şehirde, yeni bir kadroyla, genel merkezin adayı Cemal Canpolat karşısında ilk kez performans sergiledi ve Özgür Çelik’in İstanbul İl Başkanı seçilmesiyle de rüştünü ispatladı.
Bu kazanım değişimcilere her ne kadar moral üstünlüğü sağladıysa da genel merkez bu durumu da “sanki” hafife aldı.
“Kurultayda oy kullanacak her altı delegeden biri İstanbul’dan gidecek” denildiğinde, “O delegeler Ankara’da genel başkandan yana oy kullanır, bakmayın siz İstanbul’da Özgür Çelik’e verdiklerine” dediler. Kurultaydaki eğilimi farklı bir yöne evirebilecek olan o bir potansiyeli ya görmezden geldiler ya da görünmez yöntemlerle etkisiz kılmayı denediler.
Ama her ne yaptılarsa olmadı!
Bu düşünceler eşliğinde girdiğim kurultay salonunda da tıpkı İstanbul Kongresi’ndeki esinti vardı.
İmzalarıyla Kılıçdaroğlu ve Özel’in adaylık yarışında karşı karşıya getiren delegelerin, iş oy kullanmaya geldiğinde nasıl davranacağını kimse kestiremiyordu.
Seçimin kaderini bin 366 delegeden 100 – 150’sinin oyu belirleyecekti, öyle de oldu!
Gri alandaki belirsizliği dikkate almayan genel merkez kanadı, gecenin ilerleyen saatlerinde gelen sonuçlar karşısında ne kadar şaşkına döndüyse, Özgür Özel’in -salt çoğunluğu sağlayamasa da- 682 oy alarak Kılıçdaroğlu’nu 18 oy farkıyla geride bırakması da değişim kanadına destek verenleri şaşkına çevirdi.
O fark, ikinci turun sonunda -tıpkı Ekrem İmamoğlu’nun İstanbul Belediye Başkanlığı seçiminde olduğu gibi- daha da açıldı, Özgür Özel 812 oy alarak CHP’nin yeni genel başkanı oldu.
5 ay önceki yenilginin ardından, 5 Kasım sabahında CHP’nin önünde yepyeni bir sayfa açıldı.
Beş ay sonraki seçime yeni bir kadro ile hazırlanacak olan değişimciler, bakalım küskün seçmeni sandığa çekmeyi başarabilecek mi?