Ruşen Çakır yazdı: Galatasaray Lisesi, Çiçek Pasajı ve tabii ki Cumartesi Anneleri 

Beyoğlu, daha doğrusu İstiklal Caddesi hayatımda çok önemli bir yere sahip. Tünel’den Taksim Meydanı’na kadar bir cadde ve bunun tam göbeğinde Galatasaray Meydanı ve tabii ki Galatasaray Lisesi (GSL). 

1972’de İstanbul Çağlayan Ziya Paşa İlkokulu’nu bitirip sınavla GSL’yi kazandım. Hazırlık sınıfını, uzun süre önce Galatasaray Üniversitesi’ne dönüşen Ortaköy’de deniz kenarındaki binada okuduk ve erkek öğrenciler ardından Galatasaray’daki ana binada yola devam ettik. Kısacası 51 yıllık bir tanışıklık, muhabbet ve bağlılık benimki.

Tabii ki öncelikle okula, ama aynı zamanda İstiklal Caddesi’ne, Beyoğlu’na. Bu süre içinde o kadar çok şey değişti ki! Örneğin bizim zamanımızda cadde trafiğe açıktı ve trafik pek de akmazdı. Hep turistikti ama “yerli” turistler daha baskındı. Şimdilerde tersi olduğunu söyleyen, bundan yakınan çok kişi var. Ama eskisi gibi sık gitmesem de Beyoğlu bana göre yine aynı Beyoğlu.

Önce Galatasaray Kongresi

Dün uzun bir aradan sonra gittiğim Beyoğlu’nda bu düşüncem bir kere daha pekişti. Hava sıcaktı, Tünel’den Galatasaray’a doğru yürürken yabancı yoğunluğunu fark etmemek mümkün değildi. Bir de tabii ki polis yoğunluğunu. Öteden beri İstiklal Caddesi’nin polis kaynadığını zaten biliyoruz ama dün özel bir durum vardı: Cumartesi Anneleri’nin bininci buluşması olacaktı ve ülkeyi yönetenler lütfederek Galatasaray Meydanı’na katılımcı sınırlamasını kaldırmışlardı.

Cumartesi Anneleri buluşmasının hemen yanında, yani bizim lisedeyse Galatasaray Spor Kulübü’nün olağan kongresi vardı. Sonuçta, önce liseye gidip bir kulüp üyesi olarak oyumu kullandım. Lisenin bahçesinde Başkan Dursun Özbek ile ilk kez tanışma fırsatım oldu, ayaküstü epey sohbet ettik. Daha sonra, herkesin tahmin ettiği gibi rakibi Prof. Süheyl Batum’un hayli önünde yeniden seçildiğini öğrendik.

Ardından Cumartesi Anneleri’nin bininci buluşması

Okuldan çıkıp Cumartesi Anneleri buluşmasını takip ettim. Önce İnsan Hakları Derneği’nden Sebla Arcan konuştu, ardından kayıp yakınları tek tek söz alıp adalet arayışlarından vazgeçmeyeceklerini anlattılar. 

Çok olağanüstü bir kalabalık yoktu. Arcan’a sorduğumda “açık çağrı yapmadık, ondandır” cevabını aldım. Çok anlaşılır bir durum. Zira nice zorlukla gerçekleşen cumhuriyet tarihinin en büyük sivil itaatsizlik eyleminin kesintiye uğramaması temel öncelik olmak durumunda.

Buluşmada ne zamandır görmediğim dostlarım ve meslektaşlarımla karşılaştım. Ne kadar yaşlanmış olduğumuzu fark ettik sanıyorum. Ve tabii onca zaman geçmiş olmasına rağmen Türkiye’nin yaralarının hâlâ sarılmamamış olduğunu.

Ve Çiçek Pasajı

Medyascope'u destekle. Medyascope'a abone ol.

Medyascope’u senin desteğin ayakta tutuyor. Hiçbir patronun, siyasi çıkarın güdümünde değiliz; hangi haberi yapacağımıza biz karar veriyoruz. Tıklanma uğruna değil, kamu yararına çalışıyoruz. Bağımsız gazeteciliğin sürmesi, sitenin açık kalması ve herkesin doğru bilgiye erişebilmesi senin desteğinle mümkün.

Bir sonraki adım da, liseden dönem arkadaşlarıyla Çiçek Pasajı’nda buluşmak oldu. İki yılda bir kulüp kongresi ve her yıl GSL pilavı sonrası Pasaj’ta buluşmak bir gelenek halini aldı. Dün de pasajın neredeyse tüm dükkanları farklı devrelerden liselilerle dolup taşıyordu.

Dile kolay 52 yıllık tanışıklık, arkadaşlık söz konusu. Çok şey konuştuk ama eve döndüğümde attığımız kahkahalar dışında pek bir şey hatırlamadım. Tek bir olay hariç: Bir arkadaşım, benim de yakından tanıdığım kızının lezbiyen olduğunu deklare edip partneriyle yaşamaya başladığını söyledi. Ben de kendisini tebrik ettim!

“Beyoğlu bana göre yine aynı Beyoğlu” derken öncelikle lisemizi ve tabii ki Çiçek Pasajı’nı odağıma alıyorum. Bu iki yer kaldığı müddetçe Beyoğlu’na bir şey olmaz. Ve aklıma yıllar önce, 10 Mayıs 1978 gecesi pasajın çöktüğünü duyduğumuzda ağladığım geliyor.  

Ben kimim?

“Ben kimim?” diye kendime sorduğumda aklıma gelen bazı tanımlamalar: Galatasaray Liseli, solcu, gazeteci, Galatasaraylı, Laz…

Galatasaray Liseli ile Galatasaraylıyı ayırmak şart, zira okulda okuyup, mezun olup başka takımları tutanlar ya da futbolla ilgilenmeyenler çoktur. Hatta, daha önce de söylemiştim, ben okula girdiğimde Fenerbahçeliydim. Bu yüzden GS’li etüt abilerinden epey dayak yemişliğim de vardır. Fakat birkaç yıl sonra solcu, daha doğrusu militan olunca futbol geri planda kaldı. Ve 1981’de cezaevine girip yeniden futbolla ilgilenmeye başlayınca kendimi Galatasaraylı buldum!

Gözaltında kaybolanlar denilince ilk akla gelen isimlerden Hayrettin Eren’i de liseli bir solcuyken tanımıştım. “Hayri Hoca” çok değişik bir solcuydu. Alaycıydı, doğrucuydu. Bizimle “küçük burjuvalar” diye dalga geçerdi.

Çok fazla kişisel bir yazı olduğunu farkındayım daha yazacak çok şey var ama uzatmayayım: İstanbul Türkiye’ye, İstiklal Caddesi İstanbul’a, Galatasaray Lisesi, Çiçek Pasajı ve tabii ki Cumartesi Anneleri İstiklal Caddesi’ne yakışıyor.