Bir mozaik olarak Türkiye (41) – Türkiye’de Manavlar | Hidayet Yiğit ve Ruşen Çakır yorumladı

Bir mozaik olarak Türkiye‘nin 41. bölümünde Ruşen Çakır konuğu Hidayet Yiğit ile Türkiye’de Manavları konuştu. Yiğit, Manavlar’ın, genellikle yerleşik ve sakin bir yaşam tarzını benimseyen insanlar olarak bilindiğini söyledi.

Manavlar kimlerdir ve nerede yaşarlar? Manavlar ne zaman ve nasıl yerleşik hayata geçmişlerdir? Manavların kültürel özellikleri nelerdir? Manav kültürü günümüzde nasıl bir değişim göstermektedir? Manavlarla ilgili yapılmış akademik veya antropolojik araştırmalar var mı? Manavların nüfusu ne kadar?

Yiğit, Manavlar’ın İstanbul’un fethinden 54 yıl önce yerleşen ve kendilerine has özellikleri olan bir topluluktur olduğunu videoda söyledi.

Bir mozaik olarak Türkiye (41) – Türkiye'de Manavlar | Hidayet Yiğit ve Ruşen Çakır yorumladı
Bir mozaik olarak Türkiye (41) – Türkiye’de Manavlar | Hidayet Yiğit ve Ruşen Çakır yorumladı

Ruşen Çakır: Merhaba, iyi günler. ‘‘Bir mozaik olarak Türkiye’’ yayın dizimizin 41. bölümünde Manavları konuşacağız. Türkiye’de Manavlar kimdir, nerede yaşarlar? Bunu da bize Hidayet Yiğit anlatacak. Hidayet Bey, merhaba.

Hidayet Yiğit: Merhaba efendim.

Ruşen Çakır: Şimdi Manav dedim, Manavlar kendilerini biliyorlar ama bilmeyen çok kişi var inanın. Ben de bilmiyordum yakın bir zamana kadar. Böyle bir duymuşluğum vardı ama tam anlamamıştım. Tabii, malum bir meslek var manav diye. Ondan dolayı da sizin kaderiniz galiba bu. Öncelikle, Manavlar kimdir? Bize onu anlatarak başlarsanız çok iyi olur.

Hidayet Yiğit: Elbette. Öncelikle teşekkür ediyorum böyle bir imkân tanıdığınız için. İyi yayınlar diliyorum. Manavlar kimdir dediğimiz zaman, Manav denilince İstanbul’un fethinden 54 yıl önce yerleşen ve kendilerine has özellikleri olan, ‘‘yedi kez düşündükten sonra konuşan’’ Manavlardan söz ediyoruz. Manavları daha önce duymayanlar, yaşadıkları bölgeye geldiklerinde şaşırıyorlar. İlk diyalog ise genelde şöyle gelişiyor: “Ne milletsin?”, “Manav”, “Hayır, yanlış anladın galiba. Mesleğini sormuyorum, ne millet olduğunu soruyorum. Türk müsün, Kürt müsün, Laz mısın, Abaza mısın, Çerkes misin?”, “Hayır, Manavım.” Yedi kez düşünmeden konuşmayan ve adım atmayan millet diye bilinen Manavlar, kendi hâlinde, sessiz, hoşgörülü, barışçıl bir yapıya sahip, farklı kültürleri birleştiren olarak görülüyor. Manavlar, Anadolu’ya ilk yerleşen Türklere verilen addır. Manav sözcüğünün, Türkistan’daki Kazak, Kırgız ve Sibirya’daki Yakut (Saha) Türklerinde kullanılan, koruyucu, soylu kişi ve boy beyi anlamına gelen “manap” ve “manag”tan geldiği sanılıyor. Eski Türkçede “v” sesinin olmamasından dolayı “manap” sözcüğündeki “p” ve “manag” sözcüğündeki “g” sesinin yumuşayarak “manav” sözcüğünün ortaya çıktığı düşünülüyor. Orhun Kitabeleri’nde de rastlanan “manav” kelimesi, “bey” anlamına geliyor. Manav milletinin temkinli, uysal, mülayim, hoşgörülü, barışçıl, yapıcı, geleneklerine ve ülkesine bağlı, sevecen, uyumlu, sorun çıkarmayan ve yedi kez düşünmeden adım atmayan ve konuşmayan bir yapıya sahip oldukları belirtiliyor. Manavlar, denge usulü bir toplumdur. Osmanlı’nın farklı milletleri bir arada barış içinde tutabilmek için aralarına Manavları yerleştirdiği dile getiriliyor. Manav Türkleri, Anadolu’ya ilk yerleşen Türklere verilen addır. Anadolu’ya göç ederek gelen Türklerden bazıları yerleşik hayata geçerek tarım faaliyetlerinde bulunmaya başlamışlardır. Batı Anadolu’da, dışarıdan gelen göçmen, muhacir ve göçebelikten yerleşmiş Yörük nüfus dışında, eskiden yerleşmiş köylülere verilen ad veya yerli halk, yerleşik Türk-Türkmen topluluğu ya da yerli olan, muhacir olmayan veyahut hareketli nüfusa karşın yerini değiştirmeyen, devamlı olarak orada oturan, Türkçe dışında dil bilmeyen topluluk üyeleri olarak tanımlanmaktadır.

Ruşen Çakır: Hidayet Bey, tam bu söylediğinizle denk gelecek şekilde Wikipedia‘da sizler hakkında şöyle diyor, biliyorsunuz: “Türklerin yürüyenine Yörük, yürümeyenine Manav deriz.”

Hidayet Yiğit: Doğrudur.

Ruşen Çakır: Manavların herhalde en büyük özelliği, yerleşik hayatı benimsemiş olmaları ve yürümemeleri, yani göç etmemeleri. Bir gelip, ondan sonra orada ağırlıkla tarımla mı iştigal etmişler ilk zamanlar?

Hidayet Yiğit: Evet. Biz aslında Türkmeniz, yani Türk’ün özüyüz. Türkçeden başka dil bilmiyoruz. Yürüyene, yani göç edene Yörük; yerleşik düzene geçene Manav deniliyor. Tarihimize gelince, Anadolu’daki tarihimize gelince, Manavların ilk yerleşiminin 1291 tarihinde olduğu biliniyor. Ayrıca, Yıldırım Bayezid döneminde İstanbul’un alınması amacıyla yapılan kuşatma kaldırılırken, yapılan anlaşma gereği Sirkeci’de bir Türk mahallesi kurulması şartına uygun olarak bizim Göynük ve Taraklı’dan 760 hane Manav İstanbul’a yerleştiriliyor. Yani, İstanbul’a yerleştirilen ilk yerli Türklerin bu yöreden giden Manavlar olduğu çeşitli kaynaklarca da doğrulanıyor. Osmanlı Devleti’nin fethettiği yerleri kentli yurdu yapmak amacıyla Manavları, yerleşik kültürlerinden dolayı bu bölgelere yerleştirdiği sanılıyor. Çünkü yerleşik bir kültür formuna sahip olan Manavlar, yerleştirildikleri her bölgede o bölgenin yaşam anlayışını benimseyen bir topluluk. Bu topluluğun üyeleri, bu alanlarda tarımla uğraşıp toprağın işlenmesini sağlıyor, arazilerin boş kalmasını da önlüyor. 1327’de Kocaeli Yarımadası’nın büyük bir bölümü, Osmanlı Kumandanı Akçakoca Bey — ismi Akçakoca’dan gelir — tarafından Bizanslılardan alındıktan birkaç yıl sonra Orhan Gazi tarafından İzmit şehrine alınmış, Şile çevresinde ise Anadolu’dan getirilen Türkmen aşiretleri iskân ettirilmiş, yöre Türkleştirilmeye başlanmıştır. Yıldırım Bayezid döneminde Kumandan Yahşi Bey, Şile’yi 1391 ve 1395 yıllarında iki defa fethetmiştir. Bizanslılar, Şile’yi geri almak için gösterdikleri çabalar sonuç vermeyince, 1401 yılında yapılan anlaşma ile Şile’nin Türk toprakları olduğu resmileştirilmiştir. Şile çevresine yerleştirilen Türkmen aşiretlerinin lakapları, kurdukları yerlere isim olmuştur: Çengiloğulları → Çengilli Köyü, Gökmenler → Gökmaslı Köyü, Hasanoğulları → Hasanlı Köyü, Çitaklar → Çataklı Köyü, Karamanoğulları → Karamandere Köyü, Yakupoğulları → Yakupku, İsaoğulları → İsaköy gibi. Köydeki yerli halka Manav denilmektedir. Manav Türkleri, özellikle Batı Anadolu’da yoğunlaşan Türk halkıdır. Anadolu’ya göç ederek gelen Türklerden bazıları yerleşik hayata geçerek tarım faaliyetlerinde bulunmaya başlamışlar. Buna bağlı olarak Manavlık, ‘‘Yerleşik Türkmen Topluluğu’’, ‘‘Türkçe dışında dil bilmeyen’’, ‘‘Hareketli nüfusa karşın yerini değiştirmeyen, devamlı olarak orada oturan’’, ‘‘Batı Anadolu’ya dışarıdan gelen göçmen/muhacir ve göçebelikten yerleşmiş Yörük nüfus dışında eskiden yerleşmiş köylüler’’ olarak tanımlanmaktadır.

Ruşen Çakır: Şunu sormak istiyorum, ben bunu bütün yaptığım yayınlarda herkese soruyorum. Şu anda baktığımızda Türkiye’de… Tabii sayımlar yapılmadığı için tam olarak bilinemiyor ve anladığım kadarıyla Manav olup da kendini Manav olarak tanımlamayan da çok insan var, özellikle günümüzde. Ne kadar bir rakam tahmin ediyorsunuz siz şu anda Türkiye Cumhuriyeti nüfusu içerisinde?

Hidayet Yiğit: Evet, şimdi kesin bir rakam olmamakla birlikte 3 milyon civarında olduğunu tahmin etmekteyiz. Ben bulunduğum ilde, Sakarya’da %56.4, yani Sakarya Büyükşehir’in 1 milyon nüfusu olduğunu düşünürsek 700 küsur oluyor. %56.4 Manav yerleşik, yerli halkımız. 21 ilde yoğun olarak bulunuyorlar. Manavların ve Manav köylerinin bulunduğu illeri sayacak olursak: Sakarya, Düzce, Eskişehir, Bilecik, Bursa, Kocaeli, Balıkesir, Çanakkale, İstanbul (Şile, Ağva, Ömerli), Tekirdağ, Manisa, İzmir, Antalya, Konya, Afyon, Uşak, Kütahya, Bolu, Ankara (Nallıhan), Zonguldak, Kastamonu, Mersin, Isparta, Yalova ve Güneydoğu’da Diyarbakır (Çermik, Çüngüş). Rum medeniyetinin içinde, Balkanlardan gelip Bizans Kralı tarafından Anadolu’ya yerleştirilen ve doğrudan gelen akınlardan korunmak amacıyla yerleştirilen, sayısı azımsanmayacak kadar Türki Peçenek, Kıpçak, Kuman, Uz topluluğu da vardı. Bizans kayıtlarında da bu konunun bilgilerine rastlanmaktadır.

Ruşen Çakır: Peki, şunu sormak istiyorum. Ben mesela geçenlerde bir siyasi parti faaliyeti izlemeye gittiğimde, Sakarya’ya gittiğimde orada bir dernek gördüm. Derneği siz biliyorsunuzdur, adını şimdi hatırlamıyorum ama.

Hidayet Yiğit: Sakarya Yerel Kültür Derneği.

Ruşen Çakır: Evet, Yerel Kültür Derneği. Mesela şimdi orada bizi tanıyan birisi geldi, dedi ki, ‘‘Biz aslında Manavız.’’ ‘‘Peki, dedim, niye Manav demiyorsunuz?’’ Yani sonuçta Manavların bir derneği ama derneğin adına Manav koymamış. Şimdi Manavların Türkiye içerisindeki kültürel, dayanışma amaçlı örgütlenmeleri… Ki mesela Çerkeslerin, Lazların, bütün grupların böyle birtakım şeyleri var, Kırım Tatarlarının vesaire. Manavların da var sanki ama Manav adıyla yapmıyorlar mı?

Hidayet Yiğit: Şimdi çok doğru bir noktaya temas ettiniz. Sakarya Yerel Kültür Derneği 2002 yılında 54 kurucu üye ile kuruldu. Sakarya, bildiğiniz gibi çok göç alan bir şehir. Yani burada “72,5” tabir edilen bütün etnik gruplardan insanlar yaşamaktadır. Hepsinin bir hemşehri derneği var. Biz de 2002 yılında kurulduk. Biz yerlisi olduğumuz için, yani sadece Manavlarla kalmayıp herkesi kucaklamak adına bu şekilde düşünülmüş. Ama şu andaki Sakarya Yerel Kültür Derneği Başkanımız Sayın İbrahim Şahin, yeni yaptırdığı bu binamızda, idari binamızda eski Türk motiflerini taşıyan, o geldiğiniz otağın tam bahçesinde bir Türk evi yaptık; Safranbolu evleri gibi, Taraklı evleri gibi. Oraya da kocaman yazdık: “Sakarya Yerel Kültür Derneği Manav Kültür Evi.” Ve Başkanımız ısrarla Manav isminin geçmesini istemekte. Artık bu da kabul edilmiş durumda.

Ruşen Çakır: Türkiye’nin başka yerlerinde Manavların böyle birtakım dernekleri var ve bazı toplulukların birtakım faaliyetleri mi oluyor?

Hidayet Yiğit: Evet, temaslarımız oluyor. Evet, kendileriyle temaslarımız oluyor, bazen ortak programlarımız oluyor. Bursa’da var, İnegöl’de var, İzmit Kocaeli’de var, Gebze’de var, bunların ilçelerinde var. Zaman zaman bir arada ortak programlar düzenlemekteyiz.

Ruşen Çakır: Peki, ilk başta tarımdan bahsettiniz, Manavların yerleşik hayatları var ama zamanla bir dönüşüm olmuştur. Şimdi Manavlarda, meslek deyinde manavlık dışında öne çıkan meslek var mı?

Hidayet Yiğit: Şimdi şöyle söylemek gerekirse, toprağa bağlı olarak genellikle tarım ve hayvancılık. Bundan başka eski meslekleri şöyle bir hatırlayalım: süpürgecilik, hasırcılık, kaşık oymacılığı, sepetçilik, yorgancılık, ciltçilik, saraçlık, keçecilik, yazmacılık, semercilik, bastonculuk, el dokumacılık, ahşap oymacılık, sedef kakmacılık, bakır işleme, kalaycılık, çıracılık, arzuhalcilik, niyetçilik, zembilcilik, urgancılık, kendircilik, bacacılık, salepçi, şerbetçilik, çerçilik, çömlekçilik, faytonculuk, nalbantlık, sandıkçılık, sobacılık gibi.

Medyascope'u destekle. Medyascope'a abone ol.

Medyascope’u senin desteğin ayakta tutuyor. Hiçbir patronun, siyasi çıkarın güdümünde değiliz; hangi haberi yapacağımıza biz karar veriyoruz. Tıklanma uğruna değil, kamu yararına çalışıyoruz. Bağımsız gazeteciliğin sürmesi, sitenin açık kalması ve herkesin doğru bilgiye erişebilmesi senin desteğinle mümkün.

Ruşen Çakır: Hepsi var yani.

Hidayet Yiğit: Evet, Sakarya’mızda bu mesleklerin adıyla anılan mahalle isimlerinden bazıları da şöyledir: Akıncılar, Tığcılar, Hasırcılar, Semerciler, Yağcılar, Şeker Mahalle, Çıracılar, Bakırcılar gibi. Bunlar halen günümüzde mevcut mahallelerimizin isimleri. Bu saydığımız eski mesleklerin birçoğu gelişen teknolojiye yenik düşerek yerini yeni meslek ve iş kollarına bırakmıştır. Dolayısıyla, değişen ve gelişen teknoloji ile birlikte her meslek ve iş kolunda yeni sektörler ve çeşitli branşlarda küçük, orta ölçekli ve bunlarla birlikte önemli marka olmuş, ülke ekonomisine katma değer sağlayan Manav iş insanları ve sanayicilerimiz mevcuttur.

Ruşen Çakır: Peki, Hidayet Bey, Manav kültürü şimdi Türk kültürüyle çok iç içe ama kendisinin de özel bir tarihi var. Bir kültür olarak bahsedildiği zaman, herkesin, mesela Özbeklerin birtakım mutfağı var ya da birtakım kıyafetleri var, şu var bu var; Manavların böyle öne çıkan kültürel özellikleri var mı?

Hidayet Yiğit: Evet, Manav kültüründen bahsetmek gerekirse buna cevap olarak tamamen Türk kültürü derim. Her milletin milli kültürünü oluşturan ana unsurlar vardır: dil, din, gelenek, görenek, sanat, dünya görüşü ve tarih. Milli kültür öğelerimizdir. Gelenek, görenek, örf ve adetlerimize bağlıyız. Günümüzde hâlâ yaşatılan örnek davranışlar, ananeler süregelmektedir. Bir örnek verecek olursak; dini bayramlarda namazdan sonra genç, yaşlı hiç kimse bir yere ayrılmayarak caminin avlusunda topluca bayramlaşırlar, büyüklerin, ataların mezarlarını ziyaret ederler, bir halka oluşturularak herkes birbirinin bayramını kutlar. Dini bayramlarda tüm köy halkı toplu bayramlaşmaya katılır, bu gelenek hâlen devam ettirilmektedir. Bundan başka atasözlerimiz, doğum-ölüm gelenekleri, sünnet, asker uğurlama gelenekleri, evlenme gelenekleri, giyim-kuşam gelenekleri, halk oyunlarımız, maniler, bilmeceler, oyunlar, türkülerimiz, yemeklerimiz, Manav mutfağı ve sohbet toplantıları bu örnekler arasında sayılabilir.

Ruşen Çakır: Peki, şunu sormak istiyorum. Demin ilk başta bahsettiniz, Osmanlı döneminde tüm toplumlarla uyum içinde yaşayabildiklerini söylediniz. O anlamda, Manavların şu ana kadar diğer topluluklarla ilişkisi konusunda olumsuz şeyler tarihlerinde var mı hiç?

Hidayet Yiğit: Evet, Manavlar sakin, uyumlu, yasalara saygılı, uysal insanlardır. İlimiz Sakarya, konum itibarıyla çok göç alan bir şehrimizdir. Burada her etnik gruptan insanlarımız yaşar. Tüm etnik grupların hepsinde, Manavlar bu yapının çimentosudur. Türk komşularıyla iyi, olumlu ilişkiler kurmaya özen gösterirler. Misafirperver ve hoşgörülüdürler. Ayrımcılık maalesef günümüzde de tezahür etmektedir. Manavlar Sakarya nüfusunun %56,4’ü olmalarına rağmen siyasi adayları belirleyenler nedense bunu dikkate almıyorlar. Temsilde adalet ve hakkaniyet bekliyoruz. Bu vesileyle sizlerin aracılığıyla bir kez daha duyurmak isteriz. Tarihteki ayrımcılığa gelince, Osmanlı 1299’da Oğuz Türklerinin Kayı boyu tarafından kurulmuştu. 1579’a kadar 3 asır yükselmiş, 1579’dan 1699’a kadar bir asır duraklamış, 1699’dan 1919’a kadar ise gerilemiş ve yıkılmıştır. Gerçekte, iki farklı Osmanlı vardır: Halifeliğe kadar olan Osmanlı (1299-1517), nam-ı diğer Türk İmparatorluğu ve 1517’de Halifeliğin alınmasından sonraki Araplaşan Osmanlı İmparatorluğumuz. Ve Araplaştıkça daha çok batan koca Osmanlı İmparatorluğumuzda aslında Türkler için her şey güzel gidiyordu, ta ki halifelik sevdasına düşene kadar. O günkü şartlarda halifeliği olmazsa olmaz gören Yavuz Sultan Selim ile akıl hocası Şeyh İdris-i Bitlisi ve diğerleri Memlüklerin elinden Abbâsî Halifeliğini almak için Mercidâbık ve Ridâniye savaşlarını tertip ederler. Bu savaşların sonunda kılıç zoruyla artık halifelik Türklerindir, 1517. Ama çok büyük bir sorun çıkar. Çünkü Arap dünyası, halifeliğin kendilerinden alınmasına şiddetle karşı çıkar ve Türk halifeye biat etmek istemezler. İşte bu sorunu çözmek, Arapları Türk halifeye bağlamak için, Arapların da kabul edeceği bir yol bulunur. Bu yol, Mısır’dan ve Arap diyarlarından seçilecek 2000 civarında ulemanın, Molla’nın, Ebussuud Efendilerin İstanbul’a davet edilerek, para, mal, mülk, arazi de verilerek kalıcı olarak yerleşmeleri sağlanır. İmparatorluğu Araplaştırmak, diğer bir deyişle Türk İslam’ının terk edilerek, Arap İslamı’na doğru evrilmesi, dönüştürülmesini sağlamak konusunda anlaşırlar. Bu projeyi Araplar da destekleyince proje hayata geçer ve maalesef bundan sonra artık imparatorlukta kısmen Türk kelimesi yasaklanır. ‘‘Türküm’’, ‘‘Türkmenim’’ diyen Kızılbaş diye aşağılanır, dışlanır, kafası kesilir. Bu dönem sadece Kuyucu Murat Paşa’nın ‘‘Türküm, Türkmenim’’ dedikleri için kafasını kestirip kuyulara doldurduğu insan sayısı 158 bindir. Maalesef Osmanlı’nın son 350 yılı ilk 250 yılının aksine Türklere zulümle geçer, sıkı bir Arap tandanslı mezhepçilik kurulur. 1603 yılına gelindiğinde artık Ehl-i Beyt Türk tekkeleri yasaklanır, kapatılır; yerine Halidî, Nakşî, Kürdî tekkeler kurulur. Yine bu dönem Türkler saraydan, ordudan, müesses nizamdan tasfiye edilirler. Türklerin askeri ve siyasi gücünü kırmak için Arap mollaların fetvalarıyla serdengeçti birlikleri sadece Türklerden oluşturulur ve en ön safta savaştırılır, böylece kırdırılırlar, ganimet bile toplatmazlar. Ganimeti de saraylardaki Arap mollalar ile iş birliği yapan yeniçeriler kendi aralarında paylaşırlar. Ordudan, saraydan, müesses nizamdan yavaş yavaş tasfiye edilen, kafası kesilen, sürgün edilen Türklerin bir kısmı bu mollalara kızar ve canını kurtarmak için Kürtleşmeyi ana stratejik hedef olarak seçerler. Bu aşiretler ve boyların en büyükleri Avşarlardır, Halaçlardır, Mukri, Bayat, Beğdili, Evya, Yıvadır… Buna tarihimizde “Ekrad (kürtleşmiş) Türkmanlar” denir. Yine Kelkit’ten Hakkâri’ye kadar olan bölgede yaşayan Akkoyunluların büyük bir kısmı İran’a gider. Bugün dünyanın en büyük Türk nüfusunun yaşadığı başkent Tahran’dır. Osmanlı öyle bir açmaza düşmüştür ki, ne halifelikten vazgeçebilir artık ne de imparatorluğun kan kaybetmesini durdurabilir. Çünkü Osmanlı imparatorluğunu kuran asli unsur Türkmenler dışlanmış, mezhepçiliğe kurban edilmiştir. Mollalar, başta matbaa olmak üzere bir sürü saçma sapan fetva verirler ve sonuçta Osmanlı’ya Rönesans’ı ıskalatırlar, Rönesans’ı İngiltere kapar. Matbaa Osmanlı’ya ilk kez 1480’de Yahudiler ile gelir, sonra 1527’de Ermeniler matbaaya kavuşur ve 1563’te ise Rumların matbaası vardır. Bu meşhur mollalarımız her seferinde yeni bir fetva ile bizimkilerin matbaaya kavuşmasını engeller, ta ki Batı, Rönesans’ı ve aydınlanmayı yasakladıkları, yani 240 yıl sonra, 1727’de İbrahim Müteferrika’nın çabalarıyla matbaaya kavuşuruz; ama bilgiye sahip olmak için artık çok geçtir. Şimdi açıkça şu soru sorulmalıdır: 1299’dan 1683 Viyana Bozgunu’na kadar savaştığı tüm savaşları kazanan bir Türk İmparatorluğu (Osmanlı) varken; neden son 250 yılda girdiği tüm savaşları kaybedip, bir de Kurtuluş Savaşı yapmak zorunda kalmıştır? Osmanlı bu dönem, yani yaklaşık son 250 sene, 1683 Viyana Bozgunu’ndan nihayet 1922’de Ankara, Haymana Ovası’nda yapılan Sakarya Savaşı’nı kazanana kadar tüm savaşları kaybetmiştir. Acaba, Halifelik ve akabinde yürütülen Türk düşmanı Arap tipi mezhepçi politikalara dönülmeseydi, koca bir imparatorluk batar mıydı? batmasına yol açmış olabilir miydi? Ve yine; Yunus Emre’lerin, Hacı Bektaş’ların, Seyit Gazi’lerin, Ahmet Yesevi’lerin İslam’ı, İslam değil miydi? Osmanlı’yı kuran Şeyh Edebali’lerin İslam’ı, Akşemseddin’lerin İslam’ı İslam değil miydi de Ebussuud’lara teslim edip batırdık koca imparatorluğu? Tarihten ders almamız gerektiğinin altını çizmek istiyoruz. Pir-i Türkistan Ahmet Yesevi der ki: “Din bir seçimdir, ama Türklük kaderdir.” İşte bu yüzden ırkçı, mezhepçi değil; Türkçüyüz, Cumhuriyetçiyiz. Gururla söylüyoruz: Ne mutlu Türküm diyene!

Ruşen Çakır: Hidayet Bey, yavaş yavaş toparlayalım. Şeyi merak ediyorum, birçok topluluğa soruyorum, hepsine soruyorum; özellikle karma evlilik meselesi, herhalde artık Manavlarda çok sıradanlaşmıştır. Yani Manavların sadece kendi içlerinde evlenmek, kimliklerini korumak gibi bir niyetleri varsa da bunu hayata geçiremiyorlardır herhalde.

Hidayet Yiğit: Evet, daha önce de söylediğimiz gibi Manavlar bu toplumun çimentosudur. Tarihsel süreç içerisinde bu durumun böyle olduğu açıkça görülmektedir. Hiçbir etnik grup ile sürtüşmemiz yoktur. Nitekim bu durumu kız alıp vermede, evlilik müessesesinde de görmekteyiz. Laz, Kürt, Abaza, Çerkes, muhacir, Arnavut, Boşnak ve benzerleri kız almış, kız vermişizdir. Bunun bir sürü örneği var. Şahsen benim de bir gelinim Karadenizli, bir gelinim Kürt, damadım da Boşnak olmuştur.

Ruşen Çakır: Evet, Sakarya’yı az buçuk bildiğim için biliyorum ama yine bir de ağzınızdan duymak istedim.

Hidayet Yiğit: Eyvallah.

Ruşen Çakır: Peki, yeni kuşak gençler Manav kimliğini sahipleniyorlar mı, yoksa çok da umurlarında değil mi?

Hidayet Yiğit: Şimdi, Sakarya Yerel Kültür Derneğimizin gençlik kolları var. Buna evet diyorum. İlimize, Sakarya’ya göç yoluyla başka şehirlerden gelip yerleşenlerin hemen hepsi hemşehri dernekleri kurmuşlar, sivil toplum örgütleri olmuş, daha önce de söylemiştik. Biz de Manavlar olarak 2002 yılında Sakarya ve çevresinde yerel ve yerleşik Manav kültürünün araştırılması, gelecek nesillere aktarılması amacıyla Sakarya Yerel Kültür Derneği’ni kurduk. Bu derneğimizin gençlik kolları da mevcut olup katılım çok yüksek ve gençlerimizin bu konuyu benimseyip özümseyerek bu kültür bayrağımızı daha yükseklere taşıyacaklarına inancımız tamdır. Nitekim geçen hafta Hendek ilçemizde bir gençlik toplantısı yaptık, epey yoğun bir katılım vardı. Gençleri çok arzulu ve istekli gördük. İnşallah bu potansiyeli güzel bir şekilde değerlendireceğiz.

Ruşen Çakır: Tam bu bağlamda o zaman son soruyu sorayım: ‘‘Nasıl bir gelecek öngörüyorsunuz Manavlar için?’’ diyecektim, gençler konusunda çok şikayetçi olmadığınıza göre, gelecek konusunda endişeli değilsiniz.

Hidayet Yiğit: Değiliz. Kesinlikle gençlerimize güveniyoruz. Buna şöyle cevap verebilirim: Şimdi bir tane Türkiye var, başka Türkiye yok ve vatanımıza kasteden hain ve bedbahtların dün olduğu gibi, günümüzde de maalesef olduğunu içimiz kan ağlayarak görebilmekteyiz. Hepimiz, Lazı, Çerkesi, Abazası, Gürcüsü, Kürdü, Manavı aynı gemideyiz. Mustafa Kemal Atatürk’ün kurduğu ve gençlerimize emanet ettiği Türkiye Cumhuriyeti’ni ilelebet korumak ve birliğimizi muhafaza etmek zorundayız. Bizi parçalayıp bölmek isteyenlere bu fırsatı hiçbir zaman vermemeliyiz. Manavlarda ekonomik şartları bozulmuş, belki ufak tefek çeşitli suçlara karışmış olanlar çıkabilir. Ama buna inanıyorum, asla vatan haini çıkmaz. Manavlar yasalara, yöneticilerine, devlet büyüklerine, Türk töresine saygılı; vatanına, milletine, atasına, bayrağına bağlıdırlar. Hayal ettiğimiz kadarız. Temiz, dürüst siyaset, temsilde katılımcı adalet, tutarlı ve verimli üretimi destekleyen, rekabet gücümüzü ve refahımızı arttıracak reformist ekonomi politikaları, çağdaş bir eğitim anlayışı, dünyayla bütünleşmemizin önemini kavrayan bir dış politika, evrensel kurallara bağlı işleyen bir yargı sistemi, adaletin herkes için sağlandığı güçlü bir hukuk devleti, herkesin kendini korkusuzca ifade edebileceği bir özgürlük ortamı, kutuplaşmadan birlikte çalışan ve yaşayan insanlar ve yolsuzlukla mücadele endeksinde yükselen bir ülke olmaktır hayalimiz.

Ruşen Çakır: Çok teşekkür ediyorum Hidayet Bey. Evet, Manavlığın bir meslek olmadığını, daha doğrusu meslek olmanın dışında Manavlar diye bir topluluk olduğunu anlattınız. Çok teşekkürler. Son bir şey söylemek istiyorsanız söyleyin ve kapatalım.

Hidayet Yiğit: Ben teşekkür ediyorum size bu imkanı verdiğiniz için, sağ olun. İyi ki varsınız.

Ruşen Çakır: Sağ olun, eksik olmayın. Evet, ‘‘Bir mozaik olarak Türkiye’’ yayın dizimizin 41. bölümünde Manavları ele aldık. Hidayet Yiğit, bize Manavların dününü, bugününü ve yarınını anlattı. Kendisine çok teşekkürler. Sizlere de bizi izlediğiniz için teşekkürler, iyi günler.