Ruşen Çakır yorumladı: Hangisinin tutuklanmasına karşısınız, Demirtaş’ın mı Özdağ’ın mı?

Zafer Partisi Genel Başkanı Ümit Özdağ tutuklandı. Özdağ’ın tutuklanmasından toplumun bir kesimi memnun, diğer kesimi ise değil. Ruşen Çakır Hangisinin tutuklanmasına karşısınız, Demirtaş’ın mı Özdağ’ın mı? başlıklı videoda yorumluyor. Çakır, eski HDP Genel Başkanı Selahattin Demirtaş ve diğer siyasî tutukluların haksız ve hukuksuz yere tutuklanmış olmasına itiraz etmekle, Özdağ’ın tutuklanmasına itiraz etmek arasında bir fark yok diyor.

“Halkı kin ve düşmanlığa tahrik” suçlamasıyla gözaltına alınan Zafer Partisi Genel Başkanı Ümit Özdağ hakkında Çağlayan Adliyesi’nde ifadesi alındıktan sonra tutuklama kararı verildi. Özdağ, Silivri Cezaevi’ne götürüldü. Parti Sözcüsü Azmi Karamahmutoğlu, Özdağ’ın “Cumhurbaşkanına hakaret” suçlamasından serbest bırakıldığını, “halkı kin ve düşmanlığa tahrik” suçlamasından ise tutuklama talebiyle mahkemeye sevk edildiğini açıkladı.

Zafer Partisi’nde Demirtaş tartışması

Karamahmutoğlu katıldığı bir televizyon programında 9 yıldır cezaevinde bulunan eski HDP Eş Genel Başkanı Selahattin Demirtaş’ın durumuna dikkat çekerek, “İşlenmemiş bir fiilden dolayı siyasetçiyi kaçma şüphesi yokken tutuklu yargılamanın gayri hukuki olduğunu her zaman söyledik. Ümit Özdağ için de Selahattin Demirtaş için de aynı şekilde” dedi. Karamahmutoğlu’nun bu çıkışı parti içinde ve sosyal medyada çok konuşuldu.

Zafer Partisi Genel Başkan Yardımcısı Bartu Soral, Karamahmutoğlu’nun sözlerini eleştirerek, “Talihsiz bir açıklama olmuş. Siyasi duruşumuz açısından da yanlış buldum” dedi.

“İnsanlar siparişle gözaltına alınıyor”

Ruşen Çakır, Ergenekon ve Balyoz dönemlerindeki gibi yargının siyasallaştığına dikkat çekerek, “İnsanlar siparişle gözaltına alınıyor” dedi. Hem Demirtaş hem de Özdağ’ın haksız yere cezaevinde olduğunu vurgulayan Çakır, “Bence, Selahattin Demirtaş ve arkadaşlarının yıllarca haksız yere tutuklanmış olmasına itiraz etmekle, bugün Ümit Özdağ’ın aynı şekilde tutuklanmasına itiraz etmek arasında bir fark yok” diye konuştu.

“Hoşlanılmayan insanlar tasfiye edilmeye çalışılıyor”

“Gözaltına almak, yargılamak bambaşka şeyler, bunlar bu kadar ayağa düşmemeli” diyen Çakır, “Yakın dönemde bunları ayağa Fethullahçılar düşürdü ve şimdi de benzer bir şekilde isimler değişiyor, hedef alınanlar değişiyor, aynı yöntemlerle, suçlar yaratarak, hoşlanılmayan insanlar tasfiye edilmeye çalışılıyor” diye konuştu.

Medyascope'u destekle. Medyascope'a abone ol.

Medyascope’u senin desteğin ayakta tutuyor. Hiçbir patronun, siyasi çıkarın güdümünde değiliz; hangi haberi yapacağımıza biz karar veriyoruz. Tıklanma uğruna değil, kamu yararına çalışıyoruz. Bağımsız gazeteciliğin sürmesi, sitenin açık kalması ve herkesin doğru bilgiye erişebilmesi senin desteğinle mümkün.

Bugün Ümit Özdağ, Ayşe Barım’, Demirtaş ya da Kavala için “Oh olsun” diyenlere seslenen Çakır, “Böyle gidersek hepimize bir şekilde sıra gelecek . Bu anlamda Ekrem İmamoğlu’nun Rıza Akpolat’ın tutuklanmasından sonra dile getirdiği ‘Kurtulmak yok, ya hep beraber ya hiçbirimiz’ sloganı son derece haklı fakat bunu telaffuz etmek yeterli değil” ifadelerini kullandı.

Ruşen Çakır yorumluyor: Hangisinin tutuklanmasına karşısınız, Demirtaş'ın mı Özdağ'ın mı?
Ruşen Çakır yorumluyor: Hangisinin tutuklanmasına karşısınız, Demirtaş’ın mı Özdağ’ın mı?

Yayına hazırlayan: Gülden Özdemir

Merhaba, iyi günler. Bugün sosyal medyada çok sayıda beni de etiketlemiş olan paylaşımlar var. O da Alparslan Kuytul’un başında olduğu Furkan Vakfı’nın yaptığı bir konferansa polisin müdahalesi ve gözaltılar. Bununla ilgili çok sayıda gazeteciyi ve basın kurumunu etiketleyerek Furkancılar bir kampanya başlatmışlar. Bu anlaşılır bir şey, fakat şunu özellikle vurgulamak istiyorum: Bugüne kadar Furkan Vakfı’ndan herhangi bir başkasına yapılmış hak ihlali konusunda bir açıklama görmedim, yapmışlarsa bile beni etiketlemediler. Ama yapsalardı bir şekilde bilirdim. Bu aslında tek bir örnek değil. Türkiye’de farklı siyasi gruplar, bu kutuplaşma ortamında herkes olayı sadece kendisine yontmaya çalışıyor. Kendisi için hak ve özgürlükler, diğerleri için hak ve özgürlük ihlali demesek bile, var olan ihlallere karşı en azından bir kayıtsızlık ama yer yer bunları desteklemek. Bu, bugüne özgü bir şey mi? Hayır, değil. Çoktan beri olan bir şey. Belki de hep olan bir şey. Örneğin, 1990’da ‘‘Ayet ve Slogan’’ı yazdığımda, ki o zamanlar 28 yaşında bir genç gazeteciydim, İsmet Özel’in çok sevdiğim bir sözünü, şiirinden bir bölümü koymuştum kitabın girişine: “İnsanlar hangi dünyaya kulak kesilmişse, öbürüne sağır.” Evet, bu maalesef sadece Türkiye’ye özgü bir şey değil, belki de dünyanın her yerinde olan bir şey. İnsanlar bir dünyaya kulak kesilip öbürüne sağır oluyorlar ve bu, özellikle kutuplaşmanın tırmanmasıyla iyice alıp başını gidiyor. Şimdi bu olayın bir kısmı. Bir diğer kısmında da hukukun siyasallaşması meselesi var. Yargının siyasallaşması meselesi var. Bunu bir önceki dönemde, Ergenekon-Balyoz soruşturmaları döneminde çok bariz bir şekilde yaşadık. O zaman da AKP iktidarıyla iş birliği yapan Fethullahçılar, yargı eliyle hoşlarına gitmeyen birçok kişiyi, tabii ki AKP’nin bilgisi, onayı ve teşviği dahilinde, ülkede tasfiye etmeye çalıştılar. Bunu yaparken de sadece yargı değil, polis de istihbarat da ve en önemlisi medya da devredeydi. Medya derken, Fethullahçıların o geniş medya ordusuna ek olarak farklı farklı medya kuruluşları da bu sürece bir şekilde değişik dozlarda destekler veriyordu. Hiç unutmuyorum, daha önce de anlatmıştım, bir kere daha anlatayım. Benden yaşça büyük bir gazeteci abimle İlhan Selçuk’un gözaltına alınmasını konuştuk. Daha doğrusu ben üzüntümü dile getirdim, bunun yanlış olduğunu söylediğimde bana demişti ki, “Ya biraz da o yatsın, ne olacak?” demişti. Bunu diyen kişi, solda bilinen bir kişiydi, İlhan Selçuk da solda bilinen bir kişi. Tabii soldan ne anladığımız ayrı bir konu ama böyle bir duyarsızlık vardı. Ve o dönemin çok meşhur bir lafı vardı. Fethullahçılar, özellikle onların sözcüleri konumundaki gazeteciler, köşe yazarları, akademisyenler — o tutuklamalar, gözaltılar dalgalar halinde oluyordu biliyorsunuz — diyelim ki siz laf ettiğiniz zaman şöyle derlerdi: ‘‘Ya suçsuzlarsa bırakılırlar. Niye dert ediniyorsunuz?’’ Sanki yargı bağımsızmış, sanki yargıdaki mesela ilk akla gelen isim Zekeriya Öz ve diğerleri Fethullahçı şebekenin bir parçası değillermiş gibi. O tarihlerde Vatan gazetesinde yazıyordum ve bu konuyla ilgili çok yazı yazdığımı hatırlıyorum. NTV‘de de bu konuda çok konuştuğumu hatırlıyorum ve bu yüzden de birtakım kara listelere girmiştim. Ama sadece ben değildim, başka arkadaşlar da, meslektaşlar da vardı ama sayıca maalesef azınlıktaydık. Çünkü insanlar taraf tutmanın zorunlu olduğunu söylüyorlardı. O tarihte biliyorsunuz, Taraf gazetesi de vardı. “Taraf olmayan bertaraf olur” diyerek böyle bir şeyin içerisinde iki taraftan birisini seçmeye zorlanıyorlardı. Böyle bir durumdu. Bugün tekrar aynı noktaya geldik. Bu bir kere bize şunu gösteriyor: Türkiye’de yargı bir zamanlar Fethullahçı-Erdoğan ya da AK Parti koalisyonunda olduğu gibi, tabii ki isimler değişti vesaire ama aynı şekilde gidiyor, siyasal bir şekilde gidiyor. Siyasallaşmış bir yargı var, siparişle insanlar gözaltına alınıyor, tutuklanıyor ya da bırakılıyor ya da yıllarca hapislerde tutuluyorlar. Yine birileri, ‘‘Suçsuzsa bir şey olmaz, niye merak ediyorsunuz?’’ diyorlar. Aynen bu şekilde biz devam ediyoruz ve yine aynı şekilde insanlar birilerinin tutuklanmasına üzülürken, bir diğerinin tutuklanmasına pekala sevinebiliyorlar. Savcılar aynı savcı, yargıçlar aynı yargıç, iktidar aynı iktidar… Örneğin son olayda Ümit Özdağ tutuklandı ve birileri tabii ki buna çok net bir şekilde karşı çıktı. Kim onlar? Ümit Özdağ partilileri, parti yöneticileri, parti taraftarları, Ümit Özdağ’a siyasi olarak yakınlık hissedenler karşı çıktılar. Birileri bundan memnun oldu. Bunlar kimler? Ümit Özdağ’ın şu ana kadar hedef gösterdiği sığınmacıları destekleyenler, Kürtler, Kürtleri destekleyenler. Kürtler derken Kürtlerin hepsi değil tabii ama Kürt hareketinin önemli bir kısmı da bundan memnun oldu. Mesela ben tam o gün Diyarbakır’daydım. Diyarbakır’da konuştuğum birçok kişi bundan hiç de rahatsız olmadıklarını, hatta memnun olduklarını dile getirdiler. Ben rahatsız olduğumu söyleyince de beni anlamadılar, anlamak istemediler. Biraz da herhalde içlerinden demişlerdir, ‘‘Bu da ne kadar safmış’’ diye. Bir yayın yaptım Ümit Özdağ’ın tutuklanmasıyla ilgili ve bunun yanlış olduğunu söyledim. Tabii ki birileri kızdı, işte, ‘‘Bu ırkçı, faşist, vesaire vesaireyi nasıl savunursun? Tabii ki onun yeri orası’’ dedi. İşin ilginç tarafı, Ümit Özdağ taraftarlarının bir kısmı da benim Ümit Özdağ’ın tutuklanmasına itirazımdan rahatsız oldu çünkü onların kutuplaşmış kafasında ben de onların tam karşısında bir yerdeyim, ki öyleyim siyasi olarak. Bunu Ümit Özdağ’dan iyi bilen de kimse yoktur. Benim gibi birisinin Ümit Özdağ’ın tutuklanmasına itiraz ediyor olması, onların siyasi çizgilerine herhalde halel getirmiş olacak ki bana ya şey dediler, ‘‘Yalan söylüyorsun, numara yapıyorsun’’ dediler ya da ‘‘Sen bize destek verme’’ vesaire dediler. Böyle garip bir, kaotik bir ortamda gidiyoruz. Sonra Halk TV‘de bir canlı yayında eski Ülkü Ocakları Başkanı ve yakın bir dönemden itibaren Zafer Partisi’nin Sözcüsü olan Azmi Karamahmutoğlu’na şunu sordular: “Peki Selahattin Demirtaş, ona ne diyorsun?” Şöyle demiş: “İşlenmemiş bir fiilden dolayı, siyasetçiyi kaçma şüphesi yokken tutuklu yargılamanın gayri hukuki olduğunu her zaman söyledik. Özdağ için de Selahattin Demirtaş için de” demiş. Bu tabii ki çok ilgi uyandırdı, gerçekten çok çarpıcıydı. Ama Azmi Karamahmutoğlu’nu tanıyan… Mesela ben çok eski zamandan tanırım, daha Ülkü Ocakları Genel Başkanı değil de İstanbul’da Ocak Başkanı’ydı, daha sonra genel başkan oldu. O zamandan beri bir MHP dizisi, Ülkücü hareket dizisi yaparken tanışmıştık ve o zamandan beri de tanışıklığımız, arkadaşlığımız sürüyor. Ben şaşırmadım, beklediğim cevabın bu olduğunu düşündüm. Tabii zor bir soru, Zafer Partisi Sözcüsü için zor bir soru ve bu anlamda da Azmi Karamahmutoğlu’nun canlı yayında Halk TV‘de bu cevabı vermesi gerçekten takdire şayan bir cevap. Fakat sonra ne oldu? TELE1 yayınında, parti Genel Başkan Yardımcısı Bartu Soral’a soruluyor. O da diyor ki: “Talihsiz bir açıklama olmuş, siyasi duruşumuz açısından da yanlış buldum.” Bartu Soral kim? 22 Nisan 2022’de Ümit Özdağ’la yaptığımız yayına onun yanında gelmişti. Orada tanıştım, bir daha da görmedim. Ekonomiden anlayan birisi iddiasında, ne derece öyledir bilmiyorum. Bir dönem Ümit Özdağ’la ayrıldı, sonra tekrar birleştiler. Azmi Karamahmutoğlu, İstanbul’dan belediye başkan adayı olurken, Bartu Soral da Ankara’dan olmuştu. Bartu Soral’ın açıklamasını hiç yadırgamadım. Tam da kendisinden beklenen bir açıklamayı yapmış. Burada tabii ki şöyle bir olay var, bu farka dikkat çekmeme izin verin: Azmi Karamahmutoğlu gibi yıllarını Ülkücü hareket içerisinde geçirmiş birisinin verdiği cevapla, yeni dönem sağ popülizme dahil olmuş birisinin verdiği cevap arasındaki fark çok bariz. Dolayısıyla birisi çok yaşanmışlıklardan gelen, Türkiye’de birçok şeyi, değişik dönemleri siyasetin içerisinde yaşamış birisinin verdiği daha çoğulcu perspektifle; bir tarafta da tam tekçi bir perspektif. Neden Selahattin Demirtaş’ın tutuklanmasına karşı değilmiş? Çünkü Selahattin Demirtaş, ‘‘Apo’nun heykelini dikeceğiz’’ demiş, vesaire vesaire. Aynı Apo’yla bugün Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin yepyeni bir süreç başlattığını ve bunun bizzat Devlet Bahçeli tarafından başlatıldığını da biliyoruz. Selahattin Demirtaş’ın ve arkadaşlarının yıllarca haksız yere, hukuk dışı bir şekilde tutuklanmış olmasına itiraz etmekle, bugün Ümit Özdağ’ın yine aynı şekilde tutuklanmasına itiraz etmek arasında bence bir fark yok. Ne oldu; Selahattin Demirtaş’a ve arkadaşlarına sonra Kobani olaylarını yıkmaya çalıştılar. Mesela Osman Kavala’ya Gezi olaylarını yıkmaya çalıştılar. Ümit Özdağ da Erdoğan’a hakaretten gözaltına alınıp, sonra birkaç yıl önce yaptığı sosyal medya paylaşımları nedeniyle kendisine tutuklama geldi. O paylaşımlar yapıldığı sırada, yapılır yapılmaz bir soruşturma açılıp birtakım süreçler başlamış olsaydı, hani bir yere kadar üzerinde hukuken tartışacak bir şey olabilirdi. Fakat yıllar sonra o paylaşımlar gerekçe gösterilip tutuklanması bunun tamamen siyasi bir olay olduğunu bize gösteriyor. Nitekim en son bugün Ayşe Barım adlı casting ajansı sahibinin gözaltına alındığı haberini gördük. Neden gözaltına alınmış? Gezi olaylarına katılmak ve insanları katılmaya teşvik etmek… Yok, bu konuda şunu yapmış, bunu yapmış… Ne zaman yapmış? Gezi olayları… O zaman ne olmuş? Hiçbir şey yok. Yani, siz bugün bir insanı bir şekilde tasfiye etmek, devre dışı bırakmak, şu ya da bu nedenle… Ayşe Barım olayı doğrudan siyasi bir olay olarak gözükmüyor. Tabii ki siyasi bağları da var ama işin içerisinde başka bir dizi sektörü, para, pul vesaire gibi işler geliyor; daha popüler kültür alanı. Ama olayın tabii ki siyasi ayağı var. Ve ondan sonra yargı tamamen alakasız bir şekilde yıllar önceki birtakım iddiaları gündeme getirerek bu kişi hakkında, tam da bugün başka bir tartışma bağlamında gündemde olan bir kişi hakkında gözaltı kararı alabiliyor. Aynı şekilde de bir bakıyorsunuz, birileri bundan memnun oluyor. Akıl alır gibi değil. Yani siz, diyelim ki dizi sektöründe tekelleşmeden rahatsız olabilirsiniz, şu olur, bu olur, dizilere karşı birtakım şeyleriniz olabilir vesaire; ama gözaltına almak, yargılamak, bunlar bambaşka şeyler. Bunlar bu kadar ayağa düşmemeli. Bunu yakın dönemde ayağa Fethullahçılar düşürdü ve şimdi de benzer bir şekilde isimler değişiyor, mevkiler değişiyor, hedef alınan kişiler değişiyor; ama aynı yöntemlerle geçmişteki birtakım şeyleri karıştırarak, araştırarak, suçlar yaratarak hoşlanılmayan insanlar tasfiye edilmeye çalışılıyor. Ve burada tabii bu sistem en çok neden besleniyor? Muhakkak karşılarına aldıkları birilerinin sevmeyenleri vardır. Nitekim burada öyle oluyor; Ümit Özdağ’ı toplumun bir kesimi, solcuların bir kesimi, Kürtlerin bir kesimi, hatta milliyetçilerin bir kesimi sevmediği için ‘‘Oh olsun!’’ diyebiliyorlar, evet, laf ‘‘Oh olsun, oh olsun, bana ne?’’ böyle diyebiliyor insanlar. Öte taraftan, Ayşe Barım için, Selahattin Demirtaş için, Osman Kavala için, yarın öbür gün gündeme gelecek başka isimler için… Mesela yakın zamanda Özlem Gürses bir dil sürçmesi yüzünden ev hapsine mahkum edildi. Nevşin Mengü’nün yaptığı bir yayın nedeniyle hakkında hemen soruşturma açıldı, gibi. Ve buralarda birçok kişi zil çalıp oynadı. Böyle gidersek hepimize bir şekilde sıra gelecek. Bu anlamda, Ekrem İmamoğlu’nun Beşiktaş Belediye Başkanı Rıza Akpolat olayından sonra ilk dile getirdiği, hatırlattığı o meşhur, “Kurtuluş yok tek başına, ya hep beraber ya hiçbirimiz” sloganı ya da önermesi son derece haklı, isabetli. Fakat bunu telaffuz etmek tek başına yeterli değil. İnsanların ne kadar hak ve hukuktan yana olduklarını, demokrasiden yana olduklarını, adil bir sistemden yana olduklarını göstermelerinin en önemli kıstası, kendisine ya da kendisine benzeyenlere dokunulduğunda değil; kendisine benzemeyen, hatta hoşlanmadığı kişilere dokunulduğunda ne yaptığıyla alakalıdır. Siz sadece kendinize Müslüman olursanız, bu iş böyle olmuyor. Bu sefer de yargıyı siyasallaştıranlar istedikleri uygulamayı yapıyorlar. Sonra bir gün, bir şekilde gözleri size de takılırsa, sizi de hedeflerine alıyorlar. Ondan sonra bir bakıyorsunuz ki birileri sizin için üzülürken, birileri de zil takıp oynuyor. Evet, söyleyeceklerim bu kadar, iyi günler.