Doğancan Özsel ve Armağan Öztürk yazdı: İyi insanlar ülkesinde siyaset

Türkiye iyi insanlardan oluşan bir ülke. Hele ki söz konusu siyasetçilerimizse. Her politikacı iyinin savunucusu, her lider adaletsizliklere karşı mücadele ediyor ve tüm siyasi kadrolar kutsal davalarının birer neferi. Mücadele etmeyi tercih ettikleri kötülükler elbette meşreplerine göre değişkenlik göstermekte. Kimi tikel bir konudaki derin haksızlıkları mücadelelerinin odağına alıyor. Diğerleri daha geniş bir perspektifle, en güncel adaletsizliklere karşı bayrak açarak eski güzel günlere dönmeyi amaçlıyor. Bazıları ise geçmiş bir kötülüğün, hatta asırlara yayılmış bir adaletsizliğin hesabını sorma ve ortadan kaldırma derdiyle kendi siyasal çizgisini kutsamakta. Mücadele edilen kötülük değişse de, tüm siyasiler ortak bir etik dilde birleşiyor. Kendilerini konumlandırdıkları ahlaki bir üstünlük konumundan hitap ediyorlar siyasi rakiplerine.

Ferdi Zeyrek soruşturması: Bilirkişi raporu netleşiyor
Doğancan Özsel ve Armağan Öztürk yazdı: İyi insanlar ülkesinde siyaset

Müzakere ve taviz yoluyla siyasi rakiplerle uzlaşmak

Konumlarının ve kararlarının meşruiyetini adaletin, doğruluğun ve iyiliğin değişmez ilkelerinden türettikleri için, iktidar olmaları ve iktidarda kalmaları yalnızca siyasi değil, ahlaki bir zorunluluk aynı zamanda. Ve siyasi rakiplerle müzakere etmek, onlarla uzlaşmaya varmak için kimi ödünler vermek aslında kötülüğe alan bırakmakla eşdeğer. Böylesi bir yol ahlaki açıdan bir bozgun değilse bile, kesinlikle bir ricat. Dolayısıyla müzakere ve taviz yoluyla siyasi rakiplerle uzlaşmak arzu edilmeyen bir şey. Ahlakın diliyle siyaset yapmanın, siyasal mücadeleleri iyiler ile kötüler arasındaki zımnî veya açık bir savaş olarak kavramanın doğal sonucu bu.

Siyasetin temeline ahlakı koyan bu kavrayış, devlet meselesini “adalet” kavramı çerçevesinde ve toplumsal hiyerarşileri onamak üzere tartışan modern-öncesi siyaset anlayışının Platonist vasatı aslında. Buna karşılık modern siyasal düşünce tam da siyaseti ahlakın bir uzantısı olarak gören bu çizginin reddi üzerine kuruludur. Siyaset ile ahlak arasında kategorik bir ayrım yapılması, ilk anda kulağa “iyi” bir fikir gibi gelmez.

Ahlakın dili keskin, kavramları mutlak, sonuçları evrensel

Madem ki ahlakın konusu iyi ile kötüyü birbirinden ayırabilmek ve bunu gündelik yaşamımızda gerçekleştirmektir, etik tartışmalardan kopartılmış bir siyaset en büyük kolektif kötülüklerin yolunu açmak anlamına gelmez mi? Hayır gelmez. Aslında söz konusu olan bunun tam tersidir. Siyaseti ahlâkın kavramları ile tanımlamak yerine kendi özerkliği içerisinde kavradığımız müddetçe, bir kamusal müzakere ve mücadele alanının ortaya çıkışına imkân tanımış oluruz. Zira siyasal alan, yargılarımızda daima bir esneklik ve müzakere payının olduğu, bizimle aksi kanaatlere sahip insanlarla ortak bir dilde tartışmamıza ve uzlaşmamıza olanak sağlayan bir kamusal zemin olarak belirir. Bu zeminin ortaya çıkışı, siyasal konum ve yargıların olumsallığını gerektirir.

Oysa siyasetin esnekliği karşısında ahlakın dili keskin, kavramları mutlak, sonuçları evrenseldir. Müzakerenin değil, mücadelenin alanıdır ahlak. Kendisini tam ve eksiksiz olarak gerçekleştirmek ister. Kötü olandan kesinkes kaçınmak, iyi olanı her daim gerçekleştirmek gerekir. Eğer ki bir kötü zaman zaman zaruri oluyorsa, o gerçek anlamda kötü değildir. Zira iyi ile kötü arasındaki ayrımda esneklik söz konusu olamaz. Örneğin masum bir çocuğu öldürmek ya kötüdür ya değildir. Hırsızlık ya bir erdemdir ya da değildir. İnsanlar elbette ahlaken yalpalayabilir, ancak “biraz erdemli” bir davranış ya da “bazen kötü” bir tutum olamaz.

İyi insanlar ülkesinde siyaset

Bu tartışma bakımından etik ve teoloji birbirine denktir. Bir başka deyişle siyasal olanı ahlaki kavramlara tâbi kılmak ile dini kavramlara tâbi kılmak aynı anlama gelir. Her ikisi de özleri itibariyle anti-politiktir. Ahlakın dili de tanrının dili de siyasal süreçleri susturur. Kissinger’ın A World Restored kitabında geçen “siyasetin en temel sorunu kötülüğün kontrol altına alınması değil, doğruluğun sınırlandırılmasıdır” sözü tam bu noktaya işaret eder. Siyasette bir kez ahlakın ve dinin dilini kullanmaya başlar ve “iyi insanlar” olarak dosdoğru siyaset yaptığınıza inanırsanız, siyasi rakipleriniz de kendiliğinden “kötü” insanlara ve kanuni olarak değilse bile ahlaken gayrı-meşru aktörlere dönüşüverir.

Medyascope'u destekle. Medyascope'a abone ol.

Medyascope’u senin desteğin ayakta tutuyor. Hiçbir patronun, siyasi çıkarın güdümünde değiliz; hangi haberi yapacağımıza biz karar veriyoruz. Tıklanma uğruna değil, kamu yararına çalışıyoruz. Bağımsız gazeteciliğin sürmesi, sitenin açık kalması ve herkesin doğru bilgiye erişebilmesi senin desteğinle mümkün.

Tekrar ülkemize dönecek olursak, yalnız iktidarın değil, muhalefetin farklı kesimlerinin de siyasette bu ahlaki dili çekinmeden kullandığı açık. Demokrasiyi genişletme ve adaletsiz uygulamalara karşı toplumu mobilize etme saikiyle siyasette ahlaki kavramların gücünden yararlanmak elbette son derece cazip bir seçenek. Ancak kim tarafından kullanıldığından bağımsız olarak, bu dilin uzun vadede tehlikeli bir araç olduğunu akılda tutmakta yarar var. Zira siyasetin bir ahlaki mücadele alanı olarak görülmesi, nihayetinde varılacak iyilik uğruna her türlü aracın mubah sayılmasının da yolunu açar. Siyasal eylemler siyaset-üstü bir ahlaki ideali hedeflediği sürece, ona varılmasını sağlayacak siyasal ve hukuki adımların önemi tâlidir. Siyaseti ahlakın bir uzantısı olarak kavramak, nihayetinde politik etkinliği darbeleri, cuntaları, hukuksuzlukları ve işkenceleri meşrulaştırabileceğiniz bir düşünce kipinin ilk adımıdır. Siyasal yelpazenin farklı renkleri bu noktada ortaklaştığında müzakere ve uzlaşma imkânı ortadan kalkar, demokrasi nefes alacak alan bulamaz. Zira demokrasi iyinin ve doğrunun gerçekleştirilmesini değil, siyasal alanın genişletilmesini ve çeşitlendirilmesini talep eder.

Ferdi Zeyrek…

Gelgelelim siyasete konu olan kimi olaylarda konunun ahlaki boyutuna yüz çevirmek neredeyse imkansızdır. Örneğin evinde yaşadığı bir kaza sonucu hayatını kaybeden Manisa Belediye Başkanı Ferdi Zeyrek için Akit Gazetesi’nin “çarpıldı” ifadesini içeren manşetini ele alalım. Bu manşetin ardındaki kötülüğü görmemek mümkün mü? Nitekim konuyla ilgili tepkilerini dile getiren CHP Grup Başkanvekili Ali Mahir Başarır ve milletvekili Mahmut Tanal da vicdan ve insanlık çağrısı yaparak, gazetenin tavrındaki kötücüllüğe dikkat çektiler. Elbette buna benzer pek çok örnekte, gerek iktidardan gerek muhalefetten pek çok siyasetçi açık ya da örtük bir kötücül dil ile karşı karşıya kalmakta.

Sanatçılar Ferdi Zeyrek için taziye mesajı paylaştı
Doğancan Özsel ve Armağan Öztürk yazdı: İyi insanlar ülkesinde siyaset

Bu dile tepki göstermenin ahlaki bir zorunluluk olduğuna kuşku yok. Ancak konu tam da bu tür kötücül bir dilin, ahlakın ve ahlaki kınamanın konusu olması. Bir diğer ifadeyle dini inancı, siyasi aidiyeti ya da etnik kimliği nedeniyle bir grup insanın kötülüğünü isteyen bir dil, ahlaken kınanmalı, reddedilmeli ve vicdansızlık olarak damgalanmalıdır. Ancak siyasal mücadele bu kötücül dile merkezi bir konum verir, gündemi onun üzerinden belirler ve kendisini bu kötülüğe karşı konumlarsa, bu “iyilik” mücadelesinin de uzun vadede varacağı yer ülkedeki otoriteryen eğilimlerin devamı olacaktır. Platon’un 2,400 yıl önce işaret ettiği üzere, amaç ahlaken “iyi” olan yolda ilerlemek ve adalet anlayışımızı toplumsal ölçekte gerçekleştirmek ise, buna en uygun yönetim biçimi demokrasi değil filozofların kral olacakları bir tiranlık rejimidir.