Cumhuriyet Halk Partisi (CHP), Türkiye’nin en köklü siyasi kurumlarından biri olarak, tarih boyunca çeşitli siyasi liderin yönetiminde farklı dönemlerden geçmiştir. Ancak, Özgür Özel’in genel başkanlık dönemi hem parti içi dinamikler hem de dış baskılar açısından CHP tarihinin en çetin sınavlarından biri olarak öne çıkmaktadır. Özel’in liderliği, yalnızca siyasi mücadelelerin değil, aynı zamanda kişisel ve duygusal yüklerin de yoğun bir şekilde hissedildiği bir süreçtir.
Tarihsel perspektif: CHP genel başkanlarının karşılaştığı zorluklar
CHP’nin tarihine baktığımızda, genel başkanların her biri kendi döneminde önemli siyasi sınavlarla karşı karşıya kalmıştır. İsmet İnönü, tek parti rejiminden çok partili demokrasiye geçişin sancılarını yönetmiş, Demokrat Parti’nin yükselişi ve 1950 seçimlerindeki yenilgiyle yüzleşmiştir.
Bülent Ecevit, 1970’lerdeki ekonomik krizler, siyasi şiddet ve 12 Eylül 1980 darbesiyle mücadele etmiş, parti kapatma ve siyasi yasaklarla karşı karşıya kalmıştır.
Deniz Baykal, 1990’larda partiyi yeniden inşa etme çabası içinde, koalisyon hükümetlerinin karmaşası ve parti içi fraksiyonlarla uğraşmıştır.
Kemal Kılıçdaroğlu’nun liderliği ise Gezi Parkı protestoları, 15 Temmuz darbe girişimi ve 2017 referandumu gibi çalkantılı süreçlerle şekillenmiştir.
Ancak, Özgür Özel’in genel başkanlık dönemi hem yoğunluğu hem de çeşitliliği açısından bu tarihsel örneklerden ayrışmaktadır. Özel’in karşılaştığı zorluklar, yalnızca siyasi rekabetin değil, aynı zamanda hükümet mekanizmalarının doğrudan müdahaleleri, parti içi meşruiyet tartışmaları ve kişisel kayıpların getirdiği duygusal yüklerin bir bileşkesidir.
Özgür Özel’in genel başkanlık dönemi: Bir sınavlar silsilesi
Özgür Özel, CHP’nin genel başkanı olarak seçildiği 2023’ten itibaren, adeta bir “sınav maratonu” ile karşı karşıya kalmıştır. Bu süreç hem parti içi hem de parti dışı faktörlerin bir araya gelmesiyle, Özel’in liderliğini sürekli bir baskı altında tutmaktadır. Özellikle 19 Mart 2025’ten itibaren başlayan ve İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu’nun gözaltına alınmasıyla doruğa ulaşan operasyonlar, Özel’in liderlik kapasitesini sınayan en kritik olaylardan biri olmuştur.
İmamoğlu davası, yalnızca bir belediye başkanına yönelik bir hukuki süreç değil, aynı zamanda CHP’nin siyasi geleceğine yönelik bir durum olarak algılanmıştır. Özel, bu süreçte “İmamoğlu’na sonuna kadar kefilim” diyerek, parti tabanını mobilize etmiş ve İstanbul’un çeşitli ilçelerinde haftalık mitinglerle sokağın nabzını tutmuştur.
İmamoğlu davası, CHP’nin tarihsel liderlik krizleriyle kıyaslandığında, Ecevit’in 1980 darbesinde karşılaştığı parti kapatma tehdidinden bile daha doğrudan bir siyasi hedef alma olarak değerlendirilmektedir. Ecevit’in yaşadığı baskılar, daha çok genel bir askeri rejim çerçevesinde şekillenirken, Özel’in karşılaştığı baskılar, seçilmiş bir belediye başkanının görevden alınması ve hapse atılması gibi operasyonlarla somutlaşmıştır. Bu durum, Özel’in liderliğini hem hukuki hem de toplumsal bir mücadele alanına taşımış, onu “meydan insanı” kimliğiyle yeniden tanımlamıştır.
Ferdi Zeyrek’in trajik ölümü: Duygusal ve siyasi yük
Özgür Özel’in liderlik döneminin en dramatik ve kişisel olarak en ağır sınavlarından biri, Manisa Büyükşehir Belediye Başkanı Ferdi Zeyrek’in 9 Haziran 2025’te elektrik çarpması sonucu hayatını kaybetmesidir. Zeyrek, Özel’in “kardeşim” olarak nitelediği yakın bir dostu ve siyasi yol arkadaşıdır. Zeyrek’in ölümü, yalnızca kişisel bir kayıp değil, aynı zamanda CHP’nin Manisa’daki 74 yıllık hasretini sona erdiren bir liderin kaybı olarak tüm partiyi yasa boğmuştur. Özel, cenaze töreninde gözyaşları içinde yaptığı konuşmada, “Altı yaşından beri kürsüye çıkıp konuşuyorum. Herhalde bu konuşmaların şimdiye kadarki en zoru bu” diyerek, kaybın derinliğini ifade etmiştir.
Zeyrek’in ölümü, sadece duygusal bir yük değil, aynı zamanda siyasi bir tartışma da doğurmuştur. Olayın bir kaza mı yoksa ihmal zinciri mi olduğu, hatta tehdit iddialarıyla bağlantılı olup olmadığı soruları, Özel’in liderliğini yeni bir sınavla karşı karşıya bırakmıştır. Zeyrek’in daha önce ihaleler üzerinden tehdit edildiğini belirttiği ve bu tehditleri Özel’e aktardığı yönündeki iddialar, kamuoyunda ciddi bir infial yaratmıştır.
Özel, bu süreçte hem soruşturmayı takip etme sorumluluğunu üstlenmiş hem de Manisa’daki yas sürecini yöneterek, partinin birliğini koruma çabası göstermiştir. Bu olay, İnönü’nün 1950’lerdeki siyasi yenilgileri veya Baykal’ın 1990’lardaki parti içi çekişmeleriyle kıyaslandığında hem kişisel hem de siyasi açıdan daha karmaşık bir kriz olarak öne çıkmaktadır.
Parti içi ve dışı baskılar
Özgür Özel’in liderliği, yalnızca dış baskılarla değil, aynı zamanda parti içi dinamiklerle de sınanmaktadır. Kurultay sürecinde şaibe iddiaları, Özel’in meşruiyetini sorgulayan bazı kesimlerce gündeme getirilmiştir. Ancak Özel, yeniden seçilerek bu tartışmaları bertaraf etmeyi başarmıştır. Buna rağmen, İmamoğlu ve Mansur Yavaş gibi popüler figürlerin gölgesinde liderlik yapma zorunluluğu, Özel’in siyasi manevra alanını daraltmaktadır. İmamoğlu’nun “cumhurbaşkanı adayı” olarak görülmesi, Özel’in liderliğini “teknik direktör” rolüne indirgeme riski taşımaktadır. Ancak Özel, bu algıyı kırmayı başararak hem İmamoğlu’na destek olmuş hem de kendi liderlik vizyonunu ortaya koymuştur.
Medyascope'u destekle. Medyascope'a abone ol.
Medyascope’u senin desteğin ayakta tutuyor. Hiçbir patronun, siyasi çıkarın güdümünde değiliz; hangi haberi yapacağımıza biz karar veriyoruz. Tıklanma uğruna değil, kamu yararına çalışıyoruz. Bağımsız gazeteciliğin sürmesi, sitenin açık kalması ve herkesin doğru bilgiye erişebilmesi senin desteğinle mümkün.
Özel’in karşılaştığı bir diğer zorluk, hükümetin belediyelere yönelik operasyonlarıdır. Gaziosmanpaşa Belediyesi’nde CHP’li belediye başkanının yerine AKP’li bir vekilin seçilmesi, Özel tarafından sert bir şekilde eleştirilmiştir. Özel, “AKP’li bir belediye başkanının yerine vekil seçecek olsam, aday çıkaran Özgür Özel namerttir!” diyerek, bu tür süreçlerin demokrasiye zarar verdiğini vurgulamıştır. Bu duruş, Özel’in liderlik tarzını, Ecevit’in 1970’lerdeki halkçı söylemlerine benzer bir şekilde, demokratik ilkelerle özdeşleştirme çabası olarak okunabilir.
Karşılaştırmalı bir değerlendirme: Neden Özgür Özel?
Şüphesiz ki CHP tarihindeki genel başkanların hepsi, kendi konjonktürleri ve demokrasi mücadeleleriyle ayrı bir tarihi değere sahiptir. Keza bu değerlendirmenin amacı ya da haddi de genel başkanlar arasında bir performans ölçeği koymak değildir. Ancak Özgür Özel’in genel başkanlık dönemi, CHP’nin diğer liderlerinden farklı olarak, çok katmanlı bir krizle karakterize edilmektedir.
İnönü’nün liderliği, daha çok devletçi bir çerçevede şekillenmiş ve siyasi rekabetin sınırları daha öngörülebilir olmuştur. Ecevit’in dönemi, ekonomik ve toplumsal çalkantılarla dolu olsa da daha çok ideolojik bir mücadele üzerine kuruludur.
Baykal ve Kılıçdaroğlu ise parti içi bölünmeler ve seçim yenilgileriyle mücadele etmişlerdir. Ancak Özel, hem belediyelere yönelik yapılan operasyonlar hem kişisel kayıplar hem de parti içi meşruiyet tartışmalarıyla aynı anda karşı karşıya kalmıştır. İmamoğlu davası, Zeyrek’in ölümü, kurultay tartışmaları ve belediyelere yönelik baskılar, Özel’in liderliğini adeta bir “savaş şartları” altında sınamaktadır.
Özel’in bu süreçteki duruşu, duygusal zekası ve halkla kurduğu bağ, onu yalnızca bir siyasi lider değil, aynı zamanda bir “yoldaş” olarak konumlandırmaktadır. Zeyrek’in cenaze töreninde tabutu bizzat mezara indirmesi, İmamoğlu için gece mitinglerinde telefon ışıklarıyla “Yiğidim aslanım” şarkısına eşlik etmesi, Özel’in liderliğini salt politik bir rolden öteye taşımaktadır. Bu durum CHP tarihinde, liderliğin yalnızca stratejik değil, aynı zamanda duygusal bir bağ kurma kapasitesiyle de ölçüldüğü bir dönemi işaret etmektedir.
Karmaşık ve çok boyutlu
Sonuç olarak Özgür Özel’in genel başkanlık dönemi, CHP tarihinin en zorlu dönemlerinden biri olarak kayıtlara geçmektedir. İmamoğlu davası ve belediyelere yönelik yapılan operasyonlar, Ferdi Zeyrek’in trajik ölümü gibi kişisel kayıplar ve parti içi meşruiyet tartışmaları, Özel’i hem siyasi hem de duygusal açıdan sınamaktadır. Tarihsel karşılaştırmalar, Özel’in karşılaştığı zorlukların, önceki genel başkanların deneyimlerinden daha karmaşık ve çok boyutlu olduğunu göstermektedir.
Özel, bu süreçte yalnızca bir genel başkan olarak değil, aynı zamanda bir mücadele insanı olarak CHP’nin liderlik narratifini yeniden şekillendirmektedir. Tüm bu şartlar altında Özel’in liderliği hem partinin geleceği hem de Türkiye’nin demokratik mücadelesi açısından belirleyici bir rol taşımaktadır.
Son söz, Martin Luther King Jr’den atıfla:
“Bir insanın büyüklüğü, zor zamanlarda ne kadar dimdik durabildiğinde ölçülür.”