ABD Başkanı Donald Trump, Elon Musk’ı sınır dışı etme ihtimalini gündeme getirdi. New York’ta Müslüman ve sosyalist bir aday olan Zohran Mamdani, belediye başkanlığına en yakın isim olarak öne çıkıyor. Transatlantik’te bu hafta Trump-Musk gerilimi ve New York seçimleri konuşuldu. Ruşen Çakır, Gönül Tol ve Ömer Taşpınar Trump ve Musk kavgasında son durum | New York’a Müslüman ve sosyalist bir belediye başkanı mı geliyor? başlıklı videoda gündemi değerlendirdi.
Trump ve Musk kavgasında son durum
ABD Başkanı Donald Trump, Elon Musk’ı sınır dışı etme olasılığını değerlendirebileceğini söyledi. Trump’ın açıklaması, ikili arasındaki gerilimin Trump’ın önerdiği tartışmalı harcama ve vergi indirimi tasarısı nedeniyle yeniden alevlenmesinin ardından geldi.
Beyaz Saray’da gazetecilerin sorularını yanıtlayan ABD Başkanı Trump, Musk’ı sınır dışı edip etmeyeceği sorusuna, “Bilmiyorum. Bir gözden geçirmemiz gerekecek” sözleriyle cevap verdi.
Trump günün erken saatlerinde Musk’ın şirketlerine sağlanan devlet desteklerinin Federal Hükümet Verimlilik Departmanı (DOGE) tarafından incelenmesi gerektiğini de söylemişti. ABD Başkanı, “Belki DOGE’u Elon’un üstüne salmamız gerekecek. DOGE’un ne olduğunu biliyor musunuz? DOGE, geri dönüp Elon’u yiyebilecek bir canavar” dedi.
Trump ayrıca Musk’ın, “elektrikli araçlar için aldığı devlet desteği yetkisini kaybettiği için çok öfkeli” olduğunu söyledi ve Musk’ın “bundan çok daha fazlasını da kaybedebileceğini” ekledi.
ABD Başkanı’nın daha önce yakın işbirliği içinde olduğu eski destekçisi Musk’ın mayıs sonunda Turmp’ın harcama tasarısını eleştirmesi ikili arasında gergin ve açık bir kavgaya dönüştü.
Elon Musk, geçen ay, ABD’de seçmenlerin “ortadaki yüzde 80’ini gerçekten temsil edecek” yeni bir parti kurma zamanının gelip gelmediğini takipçilerine sorarak yeni bir siyasi parti kurma fikrini de ortaya atmıştı.
New York’a Müslüman ve sosyalist bir belediye başkanı mı geliyor?
ABD’de Demokrat Parti’den New York Belediye Başkanlığı yarışının ön seçimlerini kazanan 33 yaşındaki Zohran Mamdani, ABD’nin en büyük kentini yönetmeye aday ilk Müslüman ve ilk Güney Asya kökenli isim oldu.
Uganda doğumlu Müslüman bir göçmen olan Mamdani oyların yüzde 43,5’ini alarak, eski vali Andrew Cuomo’yu geride bıraktı. Cuomo, 2021’de cinsel taciz iddiaları nedeniyle istifa ettikten sonra siyasete geri dönmeyi amaçlıyordu. Ancak zengin bağışçı ağına ve geniş tanınırlığa rağmen Cuomo, Mamdani’nin 8 puan gerisinde kaldı.
Demokrat Parti’nin adayı Zohran Mamdani, Demokratların güçlü olduğu New York’ta yapılacak kasım ayı seçiminde belediye başkanlığı için favori aday konumunda. Mevcut Belediye Başkanı Eric Adams da bu seçimde bağımsız aday olarak yarışacak. Ancak Adams’ın yolsuzluk skandalları siyasi desteğini zayıflatmış durumda.
Cumhuriyetçi Parti’nin adayı ise, 2021’de Adams’a kaybeden ve kamuoyunda Guardian Angels adlı gönüllü suçla mücadele grubunun kurucusu olarak tanınan radyo sunucusu Curtis Sliwa.
Yayına hazırlayan: Tania Taşçıoğlu Baykal
Ruşen Çakır: Merhaba, iyi günler. ‘Transatlantik’le karşınızdayız. Gönül Tol ve Ömer Taşpınar’la ağırlıklı olarak Amerika Birleşik Devletleri üzerine bir yayın yapacağız. Arkadaşlar merhaba.
Gönül Tol-Ömer Taşpınar: Merhaba Ruşen.
Ruşen Çakır: Sizi New York’ta buldum ve zaten ilk konumuz New York. Ömer, biz geçen hafta sen yokken, Gönül’le, Zohran Mamdani’den bahsettik biraz. Demokrat Parti’nin New York Belediye Başkan adayı olarak ön seçimde galiba farklı bir şekilde kazandı. Otuz üç yaşında, Müslüman ve sosyalist, değil mi? Ömer, tam senlik konu, seninle başlayalım. Gönül’le bu konuyu konuşmuştuk zaten. Otuz üç yaşında Müslüman olması neyse de, sosyalist, değil mi? Bayağı aleni solcu.
Ömer Taşpınar: Evet, ironi tabii. Zohran Mandani, dünya finans kapitalizminin başkenti ve Tel Aviv’den sonra en çok Musevi’nin yaşadığı dünya şehri New York’ta hem Müslüman hem de kendisini demokratik sosyalist olarak tanımlayan bir isim. Otuz üç yaşında, Uganda doğumlu, babası Müslüman, Hindistan’ın Gujarat eyaletinden, annesi Hindu. Bu büyük zafer, aslında Mamdani’nin kime karşı zafer kazandığı çerçevesinde de tartışılıyor burada. New York ailelerinin en önemlilerinden bir tanesi ve Demokrat Parti’nin müesses nizamını temsil eden Clinton Ailesi gibi, Cuomo Ailesi’nden Mario Cuomo’nun oğlu, Andrew Cuomo, New York Valisiydi ve bundan 4 yıl önce, COVID zamanı cinsel taciz davaları nedeniyle istifa etmek zorunda kalmıştı. Arkasına milyonlarca dolarlık bir kampanyayı, New York’taki büyük şirketlerin kendisine desteğini alarak bir geri dönüş yaptı. Çünkü New York’taki Demokrat Parti’ye bağış yapan büyük şirketler 33 yaşında kendini sosyalist olarak tanımlayan birinin kazanmasını istemiyordu. Bu, Demokrat Parti üzerinde şu anda bir soğuk duş etkisi yaptı. Çünkü Demokrat Parti kimliğini arıyor ve bundan üç yıl sonra seçimlerde Trump’a karşı nasıl bir aday çıkaracağını tartışıyor. Partinin sol kanadında böyle genç bir isim, Bernie Sanders’a, Alexandria Ocasio-Cortez’e yakın bir ekip bunlar ve bunların New York gibi bir şehirde belediye başkanlığına doğru gidiyor olmaları, en azından müesses nizamda endişe yarattı. New York Times her ne kadar şimdilik pozisyon almamış olsa da Demokrat Parti’nin ciddiye aldığı yayın organlarından Washington Post “Bu, Demokrat Parti açısından çok kötü bir gelişme” dedi. Zira 2028’deki genel seçimlerde kimin aday olacağı konusunda bir tartışma var ve orada tabii Amerika’nın daha orta kesimlerini de temsil edebilecek, sosyalist kimliği olmayan, daha tecrübeli, belki de Amerika’nın geneline hitap edebilecek bir isim üzerinde duruluyor. Parti, New York gibi bir yerde böyle sola kaymışken rahatsızlık uyandırıyor. Öte yandan New York’un sorunlarına baktığınızda, New York çok pahalı bir şehir halinde. Kiralar almış başını gitmiş, enflasyon yüksek, geçim sıkıntısı var, gelir dağılımı bozuk ve böyle bir sosyalist tanımlamasındaki bir ajandanın, kiraları dondurma, gıda maddelerinde doğrudan üreticiden tüketiciye satış yapabilecek mağazaların açılması, New York’ta asgari ücretin 15 dolar civarından 30 dolara çıkarılması, toplu taşıma araçlarının ve kreşlerin bedava olması gibi konular çok oy topluyor. O nedenle, Amerikalıların ‘’bread and butter” dedikleri “ekmek meselesi,’’ burada böyle bir adayın Cuomo’ya karşı çok büyük başarı kazanmasını da beraberinde getiriyor.
Dış politika açısından da önemli. Zohran Mamdani Küresel İntifada’ya destek veren ve Netanyahu’yu da yargı savaş suçlusu kabul eden bir isim. Aynı zamanda Hindistan kökenli olmasına rağmen, Modi’yi de savaş suçlusu olarak kabul eden bir isim. Babası Gujarat eyaletinden geliyor. Gujarat eyaletinde zannediyorum bundan yaklaşık 10-15 yıl önce, Modi Valiyken bir pogrom yaşanmıştı ve bin kadar Müslümanın ölümünde Modi’nin payı var. Modi aslında Hindistan’da başbakan seçildiğinde, Amerika, savaş suçlusu olarak kabul edildiği için kendisine vize vermiyordu. Modi tabii bugün artık Amerika’nın en önemli stratejik ortaklarından bir tanesi, Trump’la çok yakın. Mamdani, Modi’ye karşı da çok sert açıklamalar yapan bir kişi. Müslüman kökenli ve Müslümanlara bir nevi bir katliam yapıldığını söylüyor. Hem Modi’yi hem Netanyahu’yu dışlayan bir isim. Burada benim ilgimi çeken, bir tartışma programında bir sürü aday arasında, ki içlerinde Cuomo da vardı, “Belediye başkanı seçilirseniz ilk yurt dışı gezinizi nereye yapacaksınız?” sorusuna diğer adayların İsrail derken, sıra Mamdani’ye geldiğinde “Ben New York Belediye Başkanı olarak New Yorklular için çalışacağım. Dış politika ajandam yok. New York olarak dış politika yapmıyoruz. Benim gündemim New York” diyerek İsrail meselesine girmedi, popülizm yapmadı. Bir de bence interneti çok iyi kullandı. Şu anda TikTok üzerinde veya YouTube’daki Shorts videolarda inanılmaz başarılı. Kendisi sanki aday değilmiş de bir gazeteciymiş gibi fakirlerle söyleşiler yaptı. “En büyük sorunumuz nedir?” diye sorduğunda, herkes geçim sıkıntısı olduğunu söyledi. Trump’a oy verenlerle konuştu ve bunu gündeme getirdi.
Bir ilginç bir mesele de şu: Mamdani kimlik politikalarından uzak duruyor, çok fazla girmiyor oraya. Geçmişte, George Floyd olayları sırasında emniyet güçlerine çok yüklenildi burada. New York’ta da suç oranı yüksek. Emniyet güçlerinin fonlarının kısılması konusunda olumlu fikir beyan ettiği için, bunun üzerinden saldırıya uğradı. O konuda da pragmatik bir şekilde “Fikirlerimi değiştirdim” dedi. Polise karşı da daha sıcak ve kimlik politikalarından uzak durup, ekonomi politikalarına ağırlık veriyor.
Son olarak tekrar şunu söyleyeyim, Biz Amerika’da buna sosyalist diyoruz ama Avrupa’da olsa projesi sosyal demokrasi olarak tanımlanırdı. Mamdani’nin sosyal demokrat bir ajandası var. Nedense sosyalizm bu ülkede satışı zor bir meseledeyken, “Ben sosyal demokratım, solcuyum” demek yerine ‘’sosyalizm’’ demesi bana göre bir handikap. Bernie Sanders için de bir handikap. Bernie Sanders da çıkıp “Ben sosyalistim” yerine “Ben sosyal demokratım ve bu ülkede çok gelir dağılımı bozukluğu var, o yüzden daha sola yakın, adaletçi, sosyal demokrat politikalar izleyeceğiz” dese ve sosyalizm kelimesini kullanmasa, Amerika gibi sosyalizmin toksik olduğu bir ülkede daha çok oy kazanabilir.
Ruşen Çakır: Gönül, geçen haftaki yayında ele aldığımız bir konu hâlâ çok cazip. Bir tarafta ülkeyi Trump yönetiyor, bir tarafta da Trump’ın neredeyse nefret ettiği her şeyi üzerinde taşıyan New York’taki bu kişi var. Trump’ın yaş, köken ve siyasi bakış olarak tam zıddı. Ne diyeceğimi bilemiyorum, soruyu anladın. Bu nasıl bir şey?
Gönül Tol: Evet, geçen hafta konuştuğumuzda dediğimiz gibi, hep bir uçtan bir uca savrulan bir Amerikan siyaseti var. George Bush’a tepki olarak Barack Obama seçildi. Pek çok anlamda Trump’ı ortaya çıkaran şey de Obama’ydı, bir başka uca savruldu. Aslında şunu söylemek lazım; birincisi Ömer’in bahsettiği gibi, Mamdani buradaki muhafazakârların, Cumhuriyetçilerin çerçevelediği kültürel kimlik tartışmasından uzak duruyor. Mesela Demokratların, trans hakları, LGBTQ hakları ve dini kimlik üzerinden yaptıkları popülizmden uzak duruyor fakat bence bütünüyle de kimlik politikasından bağımsız bir ajanda yürütmüyor; kimlik politikasını sınıf politikasıyla birleştiriyor ve “Aslında kültürel özgürlüğe hepimizin ulaşabilmesi için ekonomik eşitlik ve sosyal adalet gerekiyor” diyor. Dolayısıyla her türlü kimlik söylemini o sınıf kimliğine bağlıyor. Bu da aslında halk arasında büyük oranda destek görüyor. Radikal bir şekilde lokal meselelerle ilgileniyor. Ömer’in söylediği şey çok önemli, “Ben New York Belediye Başkanı olmak istiyorum, dış politika ile ilgili herhangi bir beyanda bulunmak istemiyorum” diyor. Kampanyasına baktığımızda, burada otobüs güzergahlarından tutun, ev kiralarında ne kadar artış yapılması gerektiğine kadar çok lokal meselelerle ilgileniyor.
Medyascope'u destekle. Medyascope'a abone ol.
Medyascope’u senin desteğin ayakta tutuyor. Hiçbir patronun, siyasi çıkarın güdümünde değiliz; hangi haberi yapacağımıza biz karar veriyoruz. Tıklanma uğruna değil, kamu yararına çalışıyoruz. Bağımsız gazeteciliğin sürmesi, sitenin açık kalması ve herkesin doğru bilgiye erişebilmesi senin desteğinle mümkün.
![]()
İkincisi, aslında bence Demokratlar eğer işçi sınıfını kazanmak istiyorlarsa onun kampanyasını örnek alabilirler. Çünkü arkasında büyük şirketler olmadan, büyük ulusal medya olmadan, kapı kapı, mahalle mahalle gezerek, lokal popülasyonu mobilize ederek o insanların, o toplumun dar gelirli kesiminin hayatlarına birebir dokunmuş, genç insanları, daha evvel sandığa gitmemiş çok apolitik olan kesimleri harekete geçirmeyi başardı. Bence bu, Demokrat Parti’nin, Trump gibi popülist bir liderin dönüştürdüğü Cumhuriyetçi Parti karşısında 2028’de kullanması gereken bir strateji. Ben Mamdani’nin seçim kampanyasını çok başarılı buluyorum. Ama Demokrat Parti içerisinde de bölünmelere sebep oldu. Çünkü Demokrat Partililer, “Queens’te (New York’ta bir bölge Queens) çok başarılı olabilirsin ama Wisconsin’de bu söylemlerinin geri tepmeyeceğinin garantisi yok” diyor. Bu ne anlama geliyor? “Siz çok ilerici, progresif bir ajanda yürütüyorsunuz fakat aslında partinin ana akım kesimini kaybediyorsunuz ve parti çok sola kayıyor” diyenler var. Mesela Bernie Sanders veya Alexandra Ocasio-Cortez gibi isimler Demokrat Parti’nin sol kanadını temsil ediyor. ‘’Parti sola kayıyor’’ diyenler, bu figürlerin parti içinde yükselişine çok büyük tepki gösteriyorlar. Fakat bana kalırsa tepki göstermekten çok anlamaya çalışmaları lazım. Mesela Demokrat Parti içerisinde Alexandra Ocasio-Cortez (AOC) Beyaz Amerika müesses nizama karşı bir söylem tutturmuş genç bir kadın. AOC şu anda Temsilciler Meclisi üyesi. Önceden çok marjinal bir figürken, bugün yapılan kamuoyu yoklamalarında Demokrat Parti içerisinde korkunç bir hızla yükselmiş. Trump’ın seçiminden itibaren inanılmaz bir yükseliş içerisinde. Bu aslında Demokrat Parti tabanında partinin liderliğine dair çok ciddi bir sorgulama olduğunu gösteriyor. Çok daha aktif, lokal düzeyde yürütülen, insanların günlük hayatlarında yaşadığı sıkıntılara dokunulmasını isteyen bir talep de var. O anlamda Mamdani’nin yükselişi iki şeyi düşündürüyor: Bir tarafıyla çok başarılı, örnek alınması gereken bir kampanya yürütüyor, ama diğer taraftan da parti içindeki o bölünmeyi de tetikleyen bir tarafı var.
Ruşen Çakır: Yoksul genç adamdan biraz zenginlere geçelim. Ömer, Trump’la Elon Musk seçimi beraber kazandılar, ama daha cicim ayları bile yapamadan araları açıldı. Şimdi de bayağı kavga ediyorlar, arada sırada görüyorum. Mesela en son Gazze’de ateşkes sağladığı için Sezar’ın hakkı Sezar’a gibi bir sosyal medya paylaşımı yapıp Trump’ı övdü ama bayağı sert girişiyorlar birbirlerine. İkisi de oynamayı seven insan olduğu için ‘’bunlar böyledir, birbirleriyle kapışırlar ama sonra yine barışırlar’’ gibi danışıklı dövüş bir şey mi yoksa gerçekten sahici bir olay mı? Çünkü en son tartışmanın merkezinde Trump’ın bir yasa teklifi var değil mi? Elon Musk’ın ciddi bir şekilde itiraz etti. İsmi neydi o yasa teklifinin? Türkçeye nasıl çevriliyor?
Ömer Taşpınar: ‘’Büyük Güzel Bütçe.’’
Ruşen Çakır: Peki, şimdi oluyor? Hakikaten bunlar iki ayrı kutup mu oldular? Musk’ın parti kuracağı söyleniyor.
Ömer Taşpınar: Evet. İsminin şu anda Amerika Partisi olduğu söyleniyor. Şimdi sorunun ilk kısmına cevap vereyim Ruşen. Danışıklı dövüş ya da gizli bir plan yok, burada iki çakışan büyük ego var aslında. Çıkarlar da var, egolar da var. Zaten Musk’ın Trump’a destek vermesi, 2022’ye kadar kendini demokrat olarak tanımlayan Musk’ın böyle bir şey yapması herkesi şaşırttı. Büyük teknoloji dediğimiz bu teknokratik yapının, -ben bunlara dijital oligarşi diyorum- kripto para, yapay zeka, teknolojik ürünlerin, araştırma geliştirmenin hiçbir şekilde devlet tarafından regüle edilmesini istemeyen, bütünüyle vahşi kapitalizmin doğasını yaşamak isteyen Silikon Vadisi’nin, Demokratlarla bir kavgası var artık. Eskiden Demokratlara yakındı Silikon Vadisi. Fakat artık daha muhafazakâr kesimler ve kapitalizm konusunda daha deregülasyona, bu tür sosyalist ajandalara, Demokratların vergi politikalarına ve her şeyi regüle etme, her şeye kanunlar getirme politikasına karşı olan bir kesim, artık Trump’a destek veriyor. Aynı zamanda Facebook’tan Mark Zuckerberg, Amazon’dan Jeff Bezos gibi isimler Trump’ın arkasında isimler. O nedenle son birkaç yılda yapısal çizgilerin tekrar belirlenmesi söz konusu. Elon Musk sembolik şekilde Trump’ın kampanyasına 300-400 milyon dolar akıttı. Akıttığı paralarla Trump’ın belirli eyaletlerde kazanmasını kolaylaştırdı. Çünkü Kamala Harris çok büyük paralar topluyordu, Kamala Harris’in finansal kampanyası çok güçlüydü. Elon Musk ona karşı Trump’a destek verdi ve Trump’ın kazanmasında etkisi de oldu. Sonrasında, ilk üç ay boyunca çok etkiliydi. Bunlar yapışık kardeşler gibi aynı şeyleri söylüyor, aynı şeyleri savunuyorlardı. Elon Musk’a devlette verimliliği arttırma adına bir sürü kurumun kapatılması ve işten çıkarmalar konusunda yetkiler verildi. Çok ciddi tartışmalar başladı.
Bu arada Elon Musk’ın başına beklenmedik bir şey geldi. Tesla şirketinin hisse senedi fiyatları tepetaklak gitmeye başladı. Amerika’da Tesla’yı alan kesim genelde Demokratlar. Küresel ısınma, küresel çevrecilik meselelerinde hassasiyet gösteren Demokratlar. Nasıl olur da bizim sembol olarak gördüğümüz, Amerika’nın en yeşil şirketi olarak kabul edilen, elektrikli araba yapan Tesla’nın başındaki kişi, Trump gibi Demokratların faşist olarak gördüğü olarak birine destek vermeye başladı? Bu arada Elon Musk çok fazla bilinmezken, herkes tarafından takip edilmeye başlandı. Kendisinin de çok dengeli olmadığı, psikolojik sorunları olduğu, belki uyuşturucu kullandığı, garip bir aile hayatı olduğu da ortaya çıktı. O nedenle Elon Musk’a bir tepki oluştu ve Elon Musk’ın şirketleri para kaybetmeye başladı. Bu arada Tesla devletten ciddi bir sübvansiyon alıyor ama daha önemlisi, uydu şirketi SpaceLink, Pentagon’dan çok büyük bir fon alıyor, kontratları var. Aynı zamanda bunların Mars’a insan göndermek isteyen bir uzay şirketi var, o da SpaceX, NASA’yla çalışıyor ve NASA’dan ciddi paralar alıyor. Yani, Elon Musk devletle belirli bir bağı olan da bir insan. Bu kadar ciddi bir kavganın, ortak çıkarlarına rağmen böyle sert bir şekilde X platformu üzerinden yürümesine şaşırdım o yüzden. Biliyorsun X’in sahibi de Elon Musk ve Twitter’dan X’e geçerken de ciddi farklılıklar oldu. Bugün X platformu, eski Twitter’a göre çok daha farklı, daha popülist, daha garip bir yer haline geldi. Bunda Elon Musk’ın seçimleri de önemli, çünkü Elon Musk bu arada aşırı sağa destek veren bir isim. O nedenle insanları afallatan bir durum var.
O yüzden senin sorunu da anlıyorum, ‘’bu danışıklı dövüş gibi bir şey mi, bunlar niye kavga ediyorlar?’’ diye soruyorsun ya. Anladığım kadarıyla temelde kavga, birincisi, Musk’ın işlerinin finansal olarak kötüye gitmesinden. İkincisi de Musk aslında devletin harcamalarının büyümesini isteyen birisi değil. Bunlara İngilizce ekonomik terim olarak ‘’Liberteryen’’ deniyor. Liberal değil Liberteryen. Liberallikten farklı olarak, özgürlükler üzerinden giden bir kavram değil. Liberteryenler, devletin, neredeyse hiçbir şeye karışmaması, ekonomide küçülmesi gerektiğini, biraz neoliberal politikalara uygun, ama neoliberallerden daha da sert bir şekilde devletin hiçbir şekilde rolü olmamasını isteyen bir kesim. Neredeyse askeri konularda bile devletin rolünün azalmasını isteyen, özelleşmesini arzu eden bir felsefe liberteryenlik. Trump’ın önerdiği bu son bütçe, Amerika’da zaten mevcut bütçe açığını 10 yılda 3 trilyon daha da arttıracak bir bütçe; vergileri düşürüyor, harcamaları arttırıyor ve gelir dağılımını daha da bozuyor. Sağlık sigortası gibi konularda bazı kesintilere gidiyor. O nedenle, bu bütçe bir çok ekonomist tarafından çok zararlı, negatif bir bütçe olarak görülüyor. Çünkü enflasyonu, gelir dağılımı bozukluğunu ve uzun dönemde Amerika’nın patlayan bütçe açığını daha da büyütecek bir bütçe. Bütçe açığı niye önemli? Çünkü şu anda Amerika, tarihinin en büyük açıklarını veriyor. Küresel finans krizi, sonrasında Covid nedeniyle, Amerika, Keynesçi politikalarla çok fazla para harcadı. Özel şirketleri kurtarmak için, COVID’de ekonomiyi devam ettirebilmek için para dağıttı. Devlet Keynesçi politikalara sarıldı ve mali politikalarda ipin ucunu kaçırdı.
Bugün Amerikan bütçesinin gayri safi milli hasıla kadar, yüzde yüz oranında bir kamu açığı var ve Amerika bu kamu açığını finanse etmek için yılda 1 trilyon dolar harcıyor, sırf faizini ödemek için. Pentagon’un bütçesi 1 trilyon dolar. Yani Amerika borç çevirmek için Pentagon’un bütçesinden daha fazla para ödüyor. Bu ne anlama geliyor? Amerika’dan borç alan, Amerikan devlet tahvillerini alan bütün dünya, Amerika’dan daha yüksek faizler istiyor. Çünkü belirli bir risk var. Standard and Temporary Rating kurumlarında bile Amerika’nın reytingi düştü. Dolayısıyla Amerika’nın bu borcunu ödeyip ödeyemeyeceği, nasıl borçlanacağı, faizlerin artması gibi, büyük şirketleri uzun dönemde rahatsız ediyor. Anladığım kadarıyla Elon Musk bunların da sözcüsü konumuna geldi. Trump’ın tersine “Bu, Amerika ekonomisini batıracak son derece aptal bir bütçe tasarısı” dedi. Trump “Muhteşem Güzel Bütçemiz” diyor. Buradan bir kavga çıktı. Bu arada bütçe, geçen gün Senato’dan geçti ve 4 Temmuz’dan önce Trump tarafından onaylamaya doğru gidiyor. Bu mesele oradan çıkan bir kavga. En son duyduğumuz, Elon Musk’ın, bütçe geçerse kendi partisini kuracağını söylemesi. Kendi partisini kurar mı, kurmaz mı, bilemem. Musk fevri bir adam. Amerika’da üçüncü parti kurmak bir sürü kişinin söylediği bir şey, geçmişte denendi ve bir parti, çıkıp kolay kolay kendini kanıtlayamıyor. Ama Musk şunu yapabilir: Belirli yerlerde desteği kestiği için, Trump’ın desteklediği adayların karşısındaki bazı adaylara para verebilir. Küçük küçük yerler seçer kendine ve Trump’ı rezil etmek için, Trump’ın adaylarına karşı finansal destek verir, kavgayı öyle devam ettirebilir gibi geliyor bana.
Ruşen Çakır: Gönül, sana ‘’bunu kim kazanır?’’ diye sormak istiyordum. Ömer’in başlattığı yer ilginç olabilir. Trump’ı yenmekten ziyade, Trump’ı yaralamak. Zaten Ömer’in anlattığına göre Trump ekonomik olarak aslında iyi bir dönem geçirmiyor. Ara seçimlerde Demokratlar güçlenebilir, ki genellikle öyle oluyor değil mi? Başkan seçilen parti, genellikle ara seçimde zayıf düşüyor, onu belki hızlandırabilir gibi geliyor. Trump nasıl birdenbire çıkıp Cumhuriyetçi Parti’nin adayı olduysa, belki de Musk da Cumhuriyetçi Parti ya da başka bir şekilde, yakın dönemin başkan adayı olabilir. Çok mu abartılı düşündüm?
Gönül Tol: Ondan emin değilim ama şunu söyleyeyim: Trump ile Musk arasındaki savaşa baktığımızda her ikisi de kaybedebilir. İkisinin de kaybedeceği çok şey var. Ömer’in söylediği gibi, Trump, Musk için “Sınır dışı edelim” diyor. 2002’de adam Amerikan vatandaşlığı almış ama Güney Afrika’da doğmuş. Trump “Sınır dışı ederim ben” diyor.
Ömer Taşpınar: Kremlin de “Gelsin bizim vatandaşımız olsun, biz isteriz” diyor.
Ruşen Çakır: Biz de alabiliriz Türkiye’den.
Gönül Tol: Elon Musk’ın devletten aldığı o kadar çok ihale var ki. Elon Musk’ın da kaybedeceği çok şey var ama Trump’ın da kaybedeceği çok şey var. Trump’a kaybettirecek temel şeylerden bir tanesi, şu anda Senato’dan birkaç gün önce geçmiş olan yasa tasarısı. Şimdi bu yasa tasarısı Temsilciler Meclisi’ne gönderilecek ve Başkan Trump’ın önüne 4 Temmuz Cuma günü imzalanmak üzere geçmesini bekliyor. Bir kere bu çok zor bir şey. Çünkü hem Senatoda hem Temsilciler Meclisi’nde olmak üzere her iki kanatta da Cumhuriyetçilerin kıl payı bir çoğunluğu var. Cumhuriyetçi Parti’nin içerisinde de bu yasa tasarısına dair rahatsızlık çok fazla. Buna ‘’evet’’ oyu vermiş Cumhuriyetçiler, Senato’da “Bu bizim siyasi olarak intiharımız olacak. Ara seçimlere 16 ay var ve bu çok büyük bir risk” diyorlar. Çünkü zengin kesimden vergiyi azaltıyor. On iki milyon düşük gelirli, engelli vatandaşın sağlık sigortasına erişimini sağlayan Medicaid programı, çok önemli bir program. On iki milyon insan bunu kaybetmekle yüz yüze ve bu insanların çok büyük bir çoğunluğu da Trump’a oy vermiş seçmenler. Trump baskısı nedeniyle buna ‘’evet’’ oyu vermiş fakat sonra kameralar önüne çıkıp “Bu çok riskli bir şeydi ve biz önümüzdeki seçimlerde koltuğumuzu kaybetmekten korkuyoruz. Çünkü bunlar bize oy vermiş kesimler ve en büyük zararı bu yasa tasarısıyla biz veriyoruz” diyen insanlar var.
İkincisi, Temsilciler Meclisinde de çok ciddi sorunlarla karşı karşıya kalacak. Çünkü mesela mayıs ayında bu yasa tasarısının farklı bir versiyonu, bir oyla geçmişti. O farklı versiyonunda savunma bütçesine ayrılan para çok daha azdı, Medicaid kesintileri çok daha azdı ama ona rağmen bir oyla geçmişti. Şimdi, Temsilciler Meclisi’nden geçirmek için Trump’ın çok ciddi bir baskı kurması gerekiyor, ama ona rağmen geçmeyebilir. Daha da büyük tehlike, geçse dahi, bu, Cumhuriyetçi Parti için ara seçimlerde büyük kayıplara yol açabilir. En önemli risk bu. İkinci risk, Elon Musk zaten bıçak sırtı olan Cumhuriyetçi Parti’nin çoğunluğuna bir iki yerde müdahale etse, mesela Cumhuriyetçi Parti içerisinde yasa tasarısından rahatsızlık duyan birkaç temsilciye Trump’tan koruyacak şekilde destek verse, o şekilde dahi o Meclis ve Kongre’deki çoğunluğunu kaybetmesine neden olabilir. Burada hem Trump hem Elon Musk hem de Trump’a oy vermiş milyonlarca insan kaybetme riskiyle karşı karşıya.
Ruşen Çakır: Yani Trump ve Musk’ın birlikte kaybettiği bir şeyde, ABD ve dünya kazanıyor. Son bir soru: New York’u kazanan ABD’yi kazanıyor mu?
Ömer Taşpınar: Eski Demokrat Partili Amerikalı milyarder Michael Bloomberg, belediye başkanıydı ve parti değiştirerek Cumhuriyetçilere geçmişti. Bu şehirde sadece Demokratlar değil, Cumhuriyetçiler de kazanabiliyor. Aslında Demokratların kalesi gibi görülüyor ama geçmişte Giuliani, sonra Bloomberg gibi isimler, merkez Cumhuriyetçiler olarak kazanabiliyorlar. Fakat ne Giuliani ne Bloomberg, ulusal politikada kazanamadı. Yani burayı kazanan Amerika’yı kazanamıyor. Bana göre Wisconsin’ı, Alabama’yı, Arkansas’ı kazanan kazanıyor. Mesela küçücük bir eyalet olan Arkansas Eyaleti’nin valisi Bill Clinton’dı. Bana göre, Amerika’nın orta eyaletlerini ve güneyi kazanan Demokratların kazanma ihtimali daha yüksek. Mesela Jimmy Carter da Georgia eyaletinin valisiydi doğru hatırlıyorsam. Arkansas’ta Bill Clinton vardı. Bir Obama çıktı. Obama aslında Chikagolu, ama Obama’nın da kimliği bambaşkaydı. O nedenle Amerikan siyasetinde büyük şehirleri kazanmak çok şey ifade etmiyor bence.
Ruşen Çakır: O zaman size New York’un tadını çıkarın diyorum. Çünkü yakın zamanda New York’a solcu bir belediye başkanı gelecek. Evet programı burada bitirelim. Ömer Taşpınar ve Gönül Tol’a çok teşekkürler. ‘Transatlantik’ bu hafta böyleydi. İzleyicilerimize de çok teşekkür ediyoruz. Haftaya görüşmek üzere, iyi günler.