Türkiye’de siyasetin en tehlikeli tarafı, görünen ile kurgulanan arasındaki farkın her geçen gün daha da büyümesidir. Bugün Ekrem İmamoğlu’nun etrafında dönen tartışma da tam olarak bu yarıkta filizleniyor. Bir yanda CHP’nin yükselen yüzü, diğer yanda Erdoğan sonrası Türkiye’de merkezin yeni mimarı olacağı düşünülen bir figür: İmamoğlu. Ancak bu yükseliş hangi zemine oturuyor? Gerçek bir muhalif pozisyona mı, yoksa AKP’nin dağılmakta olan merkezine entegre edilecek “ılımlı bir geçiş aktörüne” mi dönüşüyor?
İmamoğlu’nun CHP içindeki varlığı, bir tür kurumsal gerilimdir. Kılıçdaroğlu’nun temsil ettiği ideolojik çizgiden farklı olarak, daha merkezci, daha yönetim odaklı ve teknokratik bir dil benimsemiştir. Bu yönelim kimi çevrelerce “yeni bir CHP” vaadi olarak görülse de, aslında CHP’yi merkezin ötesinde bir yere taşıma değil; merkezin sınırları içinde yeniden tanımlama çabasıdır. Bu, bir restorasyon siyaseti midir, yoksa partiyi eriterek yeni bir sağ ittifakın parçası hâline getirme hamlesi mi?CHP-AKP arası gölge siyaseti
AKP açısından bakıldığında İmamoğlu, kontrol edilebilir bir dönüşüm ihtimalini simgeliyor olabilir. Erdoğan sonrası bir rejim tasarımında, kutuplaşma yerine kontrollü geçişe uygun aktörler aranacaktır. İmamoğlu, sağ-muhafazakâr seçmenle kurduğu sembolik yakınlık, dini ritüellere açık duruşu ve pragmatik yönetim anlayışı ile bu role aday olabilir.
Belki de buradaki asıl mesele şu: İmamoğlu bir CHP’li midir, yoksa CHP’nin içinde doğmuş yeni bir “merkez sağ” figürü müdür? Bu soru, partisel sadakatten çok daha fazlasını içerir. Çünkü Türkiye’de merkez sağ, sadece bir ideoloji değil; devlet ile toplum arasında kurulan simgesel bir köprüdür. Özal’dan Erdoğan’a uzanan bu hattın yeniden şekillenmesi için bir figür gerekir. Ve bu figür, hem halkın gözünde “değişim” hissi uyandırmalı, hem de devlet katında “istikrar” garantisi sunmalıdır. İmamoğlu, tam bu ikili kodun merkezine oturtulmak isteniyor olabilir.
Erdoğan sonrası siyasal form nasıl olabilir?
İmamoğlu’nun AKP’ye geçmesi muhtemelen doğrudan olmayacaktır. Asıl mesele, doğrudan geçiş değil, örtük geçişkenliktir. Retorikte muhalefet, pratikte paralellik. Bu, yeni bir rıza mekanizmasının inşası anlamına gelir. CHP seçmeni, değişim talebiyle motive edilirken; sistem içi dönüşümün asıl dinamikleri, Erdoğan sonrası siyasal formun yumuşak aktarımı üzerinden tasarlanabilir.
Medyascope'u destekle. Medyascope'a abone ol.
Medyascope’u senin desteğin ayakta tutuyor. Hiçbir patronun, siyasi çıkarın güdümünde değiliz; hangi haberi yapacağımıza biz karar veriyoruz. Tıklanma uğruna değil, kamu yararına çalışıyoruz. Bağımsız gazeteciliğin sürmesi, sitenin açık kalması ve herkesin doğru bilgiye erişebilmesi senin desteğinle mümkün.
Bu senaryo, Türkiye’de muhalefetin neden sürekli iktidar dilini kopyaladığı sorusuna da ışık tutar: Belki de muhalefet edilmek için değil, iktidarın ardılı olmak için dizayn ediliyordur. İmamoğlu, bu ardıllığın sembolik prototipi olarak şekillendiriliyorsa, muhalefet yalnızca iktidarın gecikmiş bir yankısı olmaktan ibaret kalacaktır.
Tarih İmamoğlu’nu nasıl yazacak?
İmamoğlu, bu eşikte bir karar vermek zorunda: Tarih onu bir “geçiş figürü” olarak mı yazacak, yoksa yeni bir paradigmanın kurucusu olarak mı? Eğer CHP kimliğini içeriden dönüştürerek yeni bir siyasal tahayyül inşa edemezse, bu durum, onun AKP sonrası dönemin kontrollü liderlerinden biri hâline gelmesiyle sonuçlanabilir. Ve bu da Türkiye için sadece bir figür değişikliği, fakat sistemin kalıcılığı anlamına gelir.