Ucube sistem olarak isimlendirmiştim, mevcut yönetimin getirdiği anayasa değişiklik paketini incelediğim ilk andan itibaren. 2016 sonlarından itibaren referanduma kadar getirilmek istenen sistemi eleştiren yirmiyi aşkın köşe yazım yayınlanmış Gazete Duvar’da. 18 Ocak 2017 tarihli bir yazımı ise şu cümleyle bitirmişim: “Muktedirler için kaymaklı ekmek kadayıfı… Halk için zehir zemberek…”
Evet, halk zehir zemberek günleri yaşarken ve ülkenin geleceği çıkarılan yasalarla karartılırken AKP’li vekiller mutlu mesut pozlarla kapattılar Meclis’i. Doğa düşmanı iklim yasasını, zeytinlik katliam yasasını, Kazdağları’nı yerli yabancı şirketlere peşkeş çekmenin, çocukları eğitimden koparan sermayenin emrine köle işçi olarak sunmanın kıvancını yaşıyor gibiydiler. Ucube sistem iktidar vekillerini yasama suçuna ortak ederek kendilerine ve ülkeye yabancılaşmalarına da yol açtı. Onlar için üzülecek değilim elbette çünkü onlar milletvekili değil, iktidar vekili olmanın kibriyle pek rahatlar.
Kural tanımazlık kural haline getirildi
Ülke yangın yeri, her anlamda yangın yeri. Ucube sistem sadece sekiz yılda tüm kurumları çökertti. Kural tanımazlık kural haline getirildi. Hukukun üstünlüğünü bile bir kenara bıraktık. Hukuk ve kanun arasındaki ayrımı yok sayan sözler bile duyar olduk, hem de avukat ağzından. Yusuf Tekin’in bakanlığı döneminde (öncekiler de farklı değildi ama…) örgün öğretimden kopan çocukların, çocuk çeteleri olarak başka çocukları öldürdüğü, yaraladığı günlerdeyiz.
Kadıköy’de Mattia Ahmet Minguzzi cinayeti ve acılı anne Yasemin Minguzzi’nin cezasızlık karşısındaki isyanı tartışılırken akıl almaz sözler sarf edilebiliyor. Örneğin bir avukat, çocuk katillerden oluşan çetenin salıverilmesi konusunda “hukuk, sosyal sorunlara göre hüküm vermez” diyebildi. Hadi canım, sen de! Hukuk felsefesi adı verilen bilgi alanı niçin var, eğer bu söz doğru olsaydı hukuk felsefesi olmazdı. Fakat avukat hanım hukuk yerine mevcut kanun maddesini kast etmiş olmalı ama bu yanlış ifade bir hukukçu için affedilmez hata. Ahmet Minguzzi cinayetinin şoku devam ederken Eskişehir’de dünya kupasında bronz madalya almış 14 yaşındaki milli sporcu, yine çeteleşmiş çocuklar tarafından ağır şekilde darp edildi. Suçlu çocuklar belki ünlerine ün katmak, çevreye korku salmak için video kaydı almışlar. Delil var, belge var ama ceza yok, yine salıverildiler.
Ceza adaleti mi, onarıcı adalet mi?
İlgili kanun maddesinin hangi koşullarda ve hangi yöntemle yasalaştığı dikkate alınmadan söz konusu madde hukukun önemli tartışma konularından olan onarıcı adalet mantığı çerçevesinde hazırlanmış bir maddeymiş gibi görülüyor. Evet, son yıllada tüm dünyanın tartıştığı ceza adaleti mi, onarıcı adalet mi sorularına cevap aranıyor. Ancak ceza kanunundaki ilgili madde bir onarıcı adalet tartışması üzerine hazırlanmadı. Hatırlayalım, terörle mücadele kapsamında “taş atan çocuklar” meselesi vardı. Ve adalet odaklı değil, güvenlik odaklı bir madde hazırlandı.
Bir kanun maddesi hazırlandı demek de yanlış aslında çünkü vaktiyle emniyet birimlerinin ihtiyacı doğrultusunda bir madde yazılıp bir torbanın içine tıkıştırıldı. Maddenin kendi özgünlüğü çerçevesinde yeterli tartışma yapılmadan, itirazlar ve önergeler dikkate alınmadan şipşak geçirildi. Bu ülkede güvenlik deyince akan sular durur malum. Bu da öyle bir maddeydi, sadece yaş baremi esas alındı. Oysa onarıcı adalet kavramı yaş baremine indirgenemez. Falan yaştaki çocuk suç işlese bile cezasız bırakılır, anlayışı yoktur onarıcı adalette. Adı üstünde ters giden şeyleri onarmayı öngörür. Ve bu amaca ulaşmanın yolu çok geniş kapsamlı sosyal çalışma ve hukuk felsefesi tartışması gerektirir. Komisyonlarda, Genel Kurul’da sayısal üstünlüğe dayalı oylama bunca ağır, köklü, derinlikli bir sonunu çözemez, arttırır. Nitekim öyle de oldu.
Çözümü tartışırken bile hatalar var?
Eğitim sisteminin yazboz tahtasına dönüştürülerek Ortaçağ medrese eğitimi kıvamında eğitim deneyimi olan tarikat ve cemaatlerin söz sahibi olduğu sistem çocukları örgün öğretinden kaçmaya zorladı. Bir yandan da kara paranın piyasaya egemen olması ile silah ve uyuşturucu kaçakçılarının eline düştü okul terk eden çocuklar. Mafyaya maliyetsiz eleman kazandırılırken diğer yandan öğrenim hayatına devam edip toplumsal düzenle uyumlu yaşayan çocuklar, toplum dışılaşmış bu çocuk gruplarının hedefi haline geliyor. Ülkede gerçekten bu sorunu dert edinen aklı başında insanlar bile çözüm için tartışırken pergelin sabit ayağını nereye koyması gerektiğini doğru tespit edemiyor. Sosyal medya kakofonisiyle herkes aklına ilk geleni söylerken acılı ailelerin yasına saygı gösterme inceliği hak getire.
Onarıcı adalet sistemi için temel ölçü yaş baremi değil, risk analizi olmalı. Suç işlemiş bir çocuğun bu suça sürüklenmiş mi olduğu, yoksa suçun içine mi doğduğu da dikkate alınması gereken konulardan. Suç işleme potansiyelinin farklı evreleri de dikkate alınır. Geri döndürülebilir, topluma kazandırılabilir evrelerde olduğu değerlendirilen çocuklar için uygulanır. Bir çocuk belki 12 yaşındayken topluma geri kazandırılabilme evresini aşmış olabilir. Suça bulaşmış bir başka çocuk 17 yaşına gelmiş olsa bile topluma geri kazandırma aşamasında olabilir. Yani onarıcı adalet denilen şey, her bir çocuk için o çocuğa özgü yöntemlerin geliştirilmesine alan açan özgün çalışma gerektirir. Ve bütün bunlar liyakatli uzman ekiplerin evrensel değerlere ve bilimsel bulgulara dayalı verilerle karar vermesi gereken önlemlerdir.
Önlemler alınmalı
Tabii ki geri döndürülemez gibi görünen çocuklar için de önlemler alınmalı. Bu durumda suç ve ceza yönteminin iyileştirici etkisi dikkate alınarak ceza adaletine yönelmek, ceza infaz kurumlarının çocukları suçtan uzak tutacak, gerçekten ıslahevi olan tasarımlar gerçekleştirilmeli. Saray oligarşisinin danışman takımınca çıkar hesabı yaparak oluşturduğu adı yasa teklifi olan “komşu kızına mektup” kıvamında madde yazmakla çözülmez. Tersine bu sorunu yaratan ve derinleştiren saray oligarşisinin kullandığı bu yöntemdir.
Medyascope'u destekle. Medyascope'a abone ol.
Medyascope’u senin desteğin ayakta tutuyor. Hiçbir patronun, siyasi çıkarın güdümünde değiliz; hangi haberi yapacağımıza biz karar veriyoruz. Tıklanma uğruna değil, kamu yararına çalışıyoruz. Bağımsız gazeteciliğin sürmesi, sitenin açık kalması ve herkesin doğru bilgiye erişebilmesi senin desteğinle mümkün.
Sosyal sorunları, ekonomik sorunları, hukuk krizlerini de aşmanın bilinen en iyi reçetesi eğitim ve sağlık alanlarına ayrılan bütçe payının yükseltilmesidir. Medeniyet ve kültür tarihinin gösterdiği gerçeklere kulak vermenin tam zamanı. Örneğin İbn Rüsd bir toplumda hakim ve hekime olan ihtiyacın artmasını toplumsal çöküşün işareti olarak kabul eder. İbn-i Rüşd’ün Endülüs’ün çöküş dönemlerinde yaşadığını hatırlayarak tecrübeyle sabit bir düşünür tavsiyesi olduğunu görebiliriz.
Ne yapılmalı?
Sözün özü ucube sistemden kurtulmanın yolunu bulmak gerekiyor. Hukukun üstünlüğü ilkesini rehber edinip ataleti ikame etmek zorundayız. Sağlık ve eğitimi insanı önceleyen kamusal hizmet olarak tekrar baştan planlanmalı. Demokrasiyi inşa etmek için elbirliğiyle ortak hareket edilmesi önümüzdeki tek yol gibi görünüyor. Toplumsal sorunlarla mücadele etmenin, çözüm bulmanın, çocuklarımıza onurlu bir gelecek inşa etmenin başka bir yolu yok. Tabii bu arada saray rejiminden gelen yasa tekliflerinin halka hizmet amacı taşımayıp ucube sistemi tahkim etmek niyetiyle hazırlandığı da hatırda tutulmalı.
Meclis’teki her yasa teklifi oylamasına katılınmayarak boykot edilmeli. Yasama suçuna ortak olmayın diyerek boykota çağırmak gerekiyor muhalefet partilerini. Suçlu çocukların salıverilmesine yol açan maddede olduğu gibi çocuk yaşta dahi olsa suçluyu cezasız bırakmak suçu teşvik anlamına geliyor ve işte hukuku tersyüz eden böylesi maddeler yasa yapmak yoluyla suç işlemektir. Böylesi durumlarda hayır oyu vermek bile o suç barındıran yasaya meşruiyet görünümü kazandırıyor. Demokrasiye dönmek için Meclis’in demokratik işleyişi yeniden kazanması için tüm muhalefet partileri ve milletvekilleri evet oyu vermesin hayır oyu vermesin, boykot etsin. Kimse iktidarın yasama suçuna ortak olmasın. Tıkanmış olan bu ucube sistemi atık borularını hayır oylarınızla açıyorsunuz, yapmayın. Yasama suçuna ortak olmayın.