Şahin Eroğlu, “SDG ile Peşmerge arasında yapısal bir denklem” başlıklı yazısında Peşmerge’nin Irak ordusuna entegre edilememesi deneyimini merkeze alarak, SDG’nin Suriye devletine katılımının neden sürekli ertelendiğini analiz etti.
Tarihsel deneyim göstermiştir ki, ABD kontrol alanında geliştirdiği hiçbir bölgesel aktörü, merkezi devlet yapılarına bütünüyle teslim edecek bir entegrasyona izin vermemiştir. Peşmerge’yi Irak ordusuna entegre etmediği gibi, SDG’nin de Suriye devletine dahil olmasına stratejik düzeyde onay vermeyecektir. Çünkü bu tür bir entegrasyon, yalnızca taktiksel bir kayıp değil, aynı zamanda etki alanının sınırlandırılması anlamına gelir. Washington için mesele, bu aktörlerin kimliği ya da hukuki statüsü değil; kiminle, ne ölçüde ve hangi koşullarda işbirliği yapılabileceğidir. Bu nedenle Peşmerge’nin Irak’ta kaldığı yer, SDG’nin Suriye’de ulaşabileceği en yüksek eşiktir: Merkeze yakın ama asla içinde olmayan bir pozisyon.
Peşmerge deneyimi neyi gösteriyor?
Irak’ta Peşmerge’nin merkezi orduya entegre edilmesi yönünde onlarca yıl boyunca çeşitli teknik ve diplomatik girişimlerde bulunuldu. Ancak bu süreç, başlangıçta atılan sembolik adımlara rağmen hiçbir zaman tamamlanamadı. Entegrasyonun önünde yalnızca bürokratik veya lojistik engeller değil; yapısal uyumsuzluklar, stratejik pozisyon farklılıkları ve karşılıklı operasyonel güvensizlikler vardı. Peşmerge, kendi içinde farklı disiplinlerden oluşan, farklı siyasi merkezlerle bağlantılı, sahada esnek hareket kabiliyeti olan bir kuvvet olarak, merkezi hiyerarşiye dâhil olmayı sistemsel bir kayıpla eşdeğer gördü. Bu nedenle, tüm niyet beyanlarına rağmen, Peşmerge’nin Irak ordusuna dâhil edilmesi, sahada olduğu kadar zihinlerde de gerçekleşmedi.
Bu deneyim, bugün Suriye bağlamında Suriye Demokratik Güçleri’nin (SDG) devlet ordusuna entegre edilip edilemeyeceği tartışmasında temel bir örnek teşkil eder. SDG de tıpkı Peşmerge gibi sahada belirli bir bölgeyi kontrol eden, kendi iç yapılanmasına sahip, savaş tecrübesi olan, dış güçlerle koordinasyon kurabilen ve komuta zinciri içinden doğrudan merkezî yapılara tabi olmayan bir oluşumdur. Bu nitelikler, klasik ordu bünyesinde yer almaya dirençli bir yapı meydana getirir.
SDG-Suriye ordusu ilişkisi neden sınırlı kalıyor?
Suriye devletinin askeri yapılanması, dikey komuta zincirine, merkezi disipline ve sabit kurumsal referanslara dayanır. SDG ise bu modelin dışında gelişmiş, esnek, bölgesel ve çoğu zaman yatay karar alma süreçlerine dayalı bir mekanizma işletmiştir. Bu iki organizasyon biçimi arasındaki fark, yalnızca teknik değil; operasyonel refleks, karar alış biçimi ve savaş alanındaki pozisyon alış bakımından da belirgindir. Bu tür farklar, organik bütünleşme ihtimalini sınırlar.
Öte yandan entegrasyon, iki yapının sadece “bir araya gelmesi” değil; aynı zamanda karşılıklı dönüşümüdür. Fakat ne SDG, Suriye ordusunun sabit yapısına kendini eklemlendirecek esnekliği göstermektedir; ne de Suriye devleti, SDG’nin varlığını kendi güvenlik mimarisi içine katacak açıklıkta bir yapıya sahiptir. Ortak hareket alanı bu nedenle, sürekli geçici uzlaşılarla sınırlandırılır; kalıcı bir birleşme fikri ise, ya ertelenir ya da sessizce rafa kaldırılır.
Medyascope'u destekle. Medyascope'a abone ol.
Medyascope’u senin desteğin ayakta tutuyor. Hiçbir patronun, siyasi çıkarın güdümünde değiliz; hangi haberi yapacağımıza biz karar veriyoruz. Tıklanma uğruna değil, kamu yararına çalışıyoruz. Bağımsız gazeteciliğin sürmesi, sitenin açık kalması ve herkesin doğru bilgiye erişebilmesi senin desteğinle mümkün.
Bu tabloya dış aktörlerin pozisyonları da eklendiğinde, süreç daha da karmaşık bir hâl alır. SDG’nin yıllardır belirli uluslararası güçlerle yürüttüğü koordinasyon, Suriye devleti için denetim dışı bir ağ anlamına gelirken, SDG için de merkezi kontrolün stratejik bir sınır oluşturduğu bir pozisyona işaret eder. Irak’ta da benzer bir denklem, Peşmerge’nin belirli güçlerle doğrudan ilişki kurması ve bunun Irak ordusuna entegrasyonu sürekli belirsizleştirmesiyle sonuçlanmıştı.
Buradan çıkarılabilecek temel gözlem şu: Sahada belirli bir özerklikle faaliyet göstermiş, kendine ait karar ve uygulama düzeneği oluşturmuş hiçbir askeri yapı, klasik ordu hiyerarşisine herhangi bir kayıp yaşamadan dâhil edilemez. Bu yalnızca Peşmerge’ye özgü bir istisna değil, SDG’yi de kapsayan bir sistem gerçeğidir.
Dolayısıyla Peşmerge’nin Irak merkezi ordusuna entegre edilememesi, SDG’nin Suriye devletine entegre olmasının da neden sürekli ertelendiğini, neden yalnızca teorik düzlemde kaldığını anlamak açısından açıklayıcıdır. Bu tür yapılar, ancak kendi iç mantıkları korunarak belirli düzeyde koordine edilebilir; fakat bütünleşme, taraflardan birinin yapısal çözülmesini gerektirir. Bu nedenle, SDG ile Suriye ordusu arasındaki ilişki, entegre bir birliktelikten çok, yan yana duran ama farklı hesaplara göre hareket eden iki ayrı düzlemin geçici temasları olarak kalacaktır. Tıpkı Peşmerge ile Irak ordusu arasındaki ilişki gibi.