Eldeki elmayı düşürmeden daldaki elmayı almak elbette maharet ister, elbette zor olandır; ama olması gerekendir. Ekrem İmamoğlu’nu içerden almanın yolu alandan değil sandıktan geçer. Bu demek değil ki alanları boş bırakın. Hayır bırakmayın. Lakin sandıkları patlatmak için de korkularınızdan ve komplekslerinizden arının, ezberleri bozun. Milliyetçilik, İslamcılık veya Kemalizm değil Türkiye’yi kurtaracak olan. Türkiye’yi kurtaracak olan anlayış hakkı gözeten, hakikati konuşan ve halk ile beraber olan anlayıştır.
CHP’nin değişim potansiyeli ve liderlerin rolü
CHP mevcut siyasi partiler içerisinde değişimin, dönüşümün ve ilerlemenin yegâne adresi. Yani elde var CHP. 2002 yılının AK Parti’si ne ise 2025’in CHP’si de onu temsil ediyor, etmesi gerekiyor. Ama 2025 CHP, 2002 AK Parti’ye göre değişime karşı tutuk. Maruz kaldığı yoğun tazyik ve zulüm elbette bunda etkili ama tek başına buna sığınmak da kaçak dövüşmek. CHP Türkiye’yi hem olumlu anlamda değiştirebilecek hem de bu değişimin önünü tıkayacak tek parti. Özgür Özel’in Türkiye’nin temel meselelerine Kemal Kılıçdaroğlu gibi şeklen değil, onları içselleştirerek bakması lazım.
Bakın 1985-1991 yılları arasında Özel Harekat’ta görev yapmış, devletin imkansızlıklarından dolayı şimdiki gibi zırhlı araçlarla değil bildiğiniz yolcu otobüsü olan 302’lerle görev yerlerine gönderilmiş ve yine devletin verdiği botların dayanıksız olmasından kaynaklı kendi mekaplarını kendileri alarak dağdan dağa dolaşmış, Hani-Lice-Genç-Palo arasında sayısız operasyona katılmış bir abimiz ne diyor CHP için: “Lanet olsun sizin Cumhuriyet anlayışınıza. İnsanları olduğu gibi kabul etmeyen, hakkaniyete dayanmayan, merhameti olmayan bir anlayıştan hayır gelmedi, gelmez”.
İşin ilginç yanı bu abimiz bir tarafıyla Kürt diğer tarafıyla Zaza. Anadili Kürtçe. Çocukluğunda jandarmaların köylerine ara ara geldiğini, iyi niyetli hareket etmediklerini ve bir seferinde soğuk bir kış sabahında kendi dedesinin de aralarında olduğu cami cemaatini namaz çıkışı akşama kadar bahçede beklettiğini hiç unutamamış. Bunun gibi onlarca olaya şahit olmuş.
İşte bu abimiz böyle bir atmosferde büyürken, buna rağmen gelecekte Özel Harekat’ın ilk ekibine dahil oluyor. PKK’nın ünlü eğitim kampının da olduğu Bestler Deresi operasyonu dahil birçok operasyona katılıp arkadaşlarını şehit veriyor, yetmiyor sonrasında küçük kardeşini de şehit veriyor. Ve bu abimiz Şeyh Sait’in idamına karşı durduğu gibi Diyarbakır Cezaevi’nde yapılan zulmün ise PKK’ya yaşam suyu olduğunu söylüyor.
Bahçeli’nin “Türk İdris-i Bitlisi” tanımı
“Bizi ölüme gönderenlerin karşımızdaki insanları da dolaylı yoldan dağa gönderdiklerini zaman içerisinde idrak ettik. Ama devlete çöreklenmiş bu adamlara kızıp devletimize sırtımızı dönmedik. Gün gelir bu devlet yeniden milletin eline geçer diye düşündük. Nitekim bunun yavaş yavaş gerçekleştiğini görüyoruz. Bu anlamda Sayın Devlet Bahçeli çok büyük iş yapmıştır. Ben onu Türklerin İdris-i Bitlisi’si olarak görüyorum. Dün nasıl ki İdris-i Bitlisi’nin hamlesi sonrası Kudüs özgürleştiyse bugün de aynı şekilde Devlet Bey’in hamlesi başarıya ulaşırsa eğer muhakkak ki sonrasında Kudüs er ya da geç özgürleşecektir” diyor.
Yukarıda ifade etmeye çalıştığım üzere CHP’ye kızgın. “Lozan deyip duruyorlar. Lozan’ı delen, Lozan’ı aşan iki genel başkan var. Her ikisi de CHP’li. Birisi Atatürk diğeri ise Bülent Ecevit. Her ikisi de CHP Genel Başkanı. Madem tapu, o halde tapuyu delen neden bu iki isim. Lozan temeldir, temelin üstüne kat çıkamamak zafiyettir. Benim arkadaşlarım kucağımda şehit oldu, kardeşim şehit oldu. Şehitleri istismar etmeyin kardeşim. CHP Kuvayi Milliyet ile Müdafaa-i Hukuk arasındaki farkı idrak ederek siyaset yapmaya başlasın gerisi gelir; artık milletten yana tavır alsınlar” diyor.
Medyascope'u destekle. Medyascope'a abone ol.
Medyascope’u senin desteğin ayakta tutuyor. Hiçbir patronun, siyasi çıkarın güdümünde değiliz; hangi haberi yapacağımıza biz karar veriyoruz. Tıklanma uğruna değil, kamu yararına çalışıyoruz. Bağımsız gazeteciliğin sürmesi, sitenin açık kalması ve herkesin doğru bilgiye erişebilmesi senin desteğinle mümkün.
İmamoğlu’nun Fatih Altaylı’ya verdiği röportajda, “Bir gün İstanbul’daki bir pazar ziyaretinde bana sevgi dolu duygularını Kürtçe dile getiren annemin sözlerini anlayamadan gözlerim nemli dinledim. ‘Neden Türkçe bilmiyor?’ dedim ama sonra düşündüm ve ‘Sen neden biraz Kürtçe öğrenip aynı vatanı paylaştığın şu anneye birkaç cümle kurmayı düşünmedin?’ diye sorguladım. ‘Aynı şehri, vatanı paylaştığım komşularımın dilini azıcık bile olsa bilmem gerekir’ diyerek Kürtçe öğrenmeye gayret gösteriyorum” demesi oldukça önemli.
Önce Özgür Özel’in CHP’yi komisyona sokması ve ardından İmamoğlu’nun bu güçlü ve cesur çıkışı CHP’nin bagajını boşaltma, zincirlerini kırma ve Ankara’nın onlara biçtiği Prokrustes’in yatağını paramparça etmeye yönelik büyük adımlar. Bu adımlar, adım adım CHP-MHP-DEM zımni ittifakına giden yolun taşlarını döşüyor. Sayın Devlet Bahçeli’nin yargılamalara dair hukuki çıkışı da bu anlamda önemli.
Bu üçlü arasında en zayıf kalan taraf ise şimdilik DEM Parti. Abdullah Öcalan elbette çok önemli. Elbette oyun kurucu. Elbette Sykes-Picot ile böldüklerini ancak ve ancak Bahçeli-Öcalan ile birleştirebiliriz. Lakin kurmak başka yönetmek başka. Öcalan’ın kurucu olduğu yerde Demirtaş’ın yönetici olacağı halk nezdinde kabul edilmiş bir gerçek. Üstelik Selahattin Demirtaş sürecin önünü açacak her türlü siyasi adımı atmasına rağmen onu bu derece yok saymak, yalnız bırakmak kabul edilebilir bir siyasi duruş değil. DEM Parti devlete bakan yüzünün Öcalan millete bakan yüzünün ise Demirtaş olduğunu idrak etmeli.
Burada da sanırım iş yine “Türk İdris-i Bitlisi” olarak Devlet Bahçeli’ye kalacak. Bir yandan alenen Demirtaş’ın çıkması için mücadele eden Sayın Bahçeli diğer yandan da zımnen İmamoğlu’nun çıkması için mücadele ediyor. Ne diyelim Türkiye’de barışı ve hukuk devletini tahkim etmek Türk milliyetçilerine kaldı. Bu da Türk soluna dert olsun; lakin Deniz’lere selam olsun. Yaşasın tam bağımsız Türkiye! Yaşasın Kürt ve Türk halklarının kardeşliği!