Önder Özden yazdı: Arkadaşlığın ritmi

Önder Özden, “Arkadaşlığın ritmi” başlıklı yazısında Manisa Belediye Başkanı Ferdi Zeyrek’in vefatı sırasında Özgür Özel’in gösterdiği dostluk ve dayanışma üzerinden siyasette “arkadaşlık” kavramını ele aldı. Özden; dostluk, kardeşlik ve arkadaşlık arasındaki farklar tarihsel ve felsefi bağlamda inceledi.

Özel sadakatten siyasete

Manisa Belediye Başkanı Ferdi Zeyrek’in vefatı, derin bir üzüntü anı olduğu kadar, siyaset sahnesi için derin bir sembol anı da oldu. Özellikle bir görüntünün kamuoyunun zihninde yer ettiğini söylemek abartı olamaz: Muhalefet lideri Özgür Özel’in mezara inerek arkadaşını son yolculuğuna uğurlamaya yardım etmesi. Bu eylem, basit ama derinden etkileyici, özel bir yasın ötesinde geniş yankılar uyandırdı. Yaygın olarak dolaşan ifadelerden biri, hem duyguyu hem de anlamı özetledi: “Allah herkese Özgür Özel gibi bir arkadaş nasip etsin. Öyle bir arkadaş ki, kimseyi geride bırakmaz.”

Yüzeyde bu, Özel’in karakterine dair kişisel bir yansıma gibi görünebilir — sadakat, empati ve ahlaki pusulaya sahip olma. Ancak bunu siyasi bir şekilde okumak da mümkün, belki de yaşanan bunca şeyi dikkate alırsak, gerekli. Bir politikacının, özellikle kutuplaşma ve yabancılaşma çağında, bir arkadaş olarak anılması ne anlama gelir? Arkadaşlık, bugün, adalet terazisinin şaştığı bir zaman diliminde, siyaset hakkında bize ne söylüyor?

Yurttaşlık erdemi, siyasal dışlama

Arkadaşlık, ilk bakışta, özel bir meseledir denilebilir elbette. Onu, sevgi, sadakat ve paylaşılan kaderle işaretlenmiş samimi bir bağ olarak düşünürüz. Özel’in durumunda arkadaşlığı yalnızca Zeyrek’le değildi. Özellikle siyasetten dışlanmaya çalışıldığı 19 Mart yargı darbesinden sonra Ekrem İmamoğlu’nun yanında açıkça ve ısrarla durdu. Bazılarının kendisine Ankara’daki güvenli meclis siyasetinin alanına çekilmesini tavsiye ettiği bir zamanda, Özel mitingler düzenlemeyi, sokaklarda kalmayı ve dayanışmayı cisimleştirmeyi seçti. Böylece, siyasi arkadaşlarını geride bırakmayı reddettiğini gösterdi.

Burada durmak, yalnızca Özel’in iyi bir insan olduğunu söylemek olurdu. Ancak arkadaşlık aynı zamanda felsefi, tarihsel ve siyasi ağırlık taşır. Bu, yalnızca bireyi değil, ülkemizdeki siyasi yaşamın koşullarını da anlamamıza yardımcı olabilir.

Fakat daha fazla ilerlemeden önce arkadaş terimini kullandığımı hatırlatmak isterim, Türkçede bilindiği üzere arkadaşlık ve dostluk eşanlamlı olarak birbirlerinin yerine kullanılır, yalnız aralarında önemli bir farklılık bulunduğunu belirtmek gerek. Aradaki farklılığı göz ardı ederek odağa dostluğun oturtulduğunun da altı çizilmeli.

Dostluğun, arkadaşlığa nazaran, uzunca bir tarihi var. Özellikle Antik Yunan’a, günümüzü hâlâ ilgilendiren farklı bir siyasal dünyanın temellerinin atıldığı zamana göz attığımızda dostluk, oldukça merkezi bir konumda. Antik dünyada dostluk asla yalnızca özel bir mesele değildi. Örneğin Aristoteles, şehirlerin bizzat dostlukla ayakta durduğunu belirtiyordu. Gerçek dostluk varsa, adalete gerek olmayabileceğini ileri sürüyordu — çünkü adalet yabancılaşmayı varsayar, dostluk ise iyi niyet ve farklılığı silmeden karşılıklı tanımayı. Aristoteles’i yankılayan Antik Roma’nın ünlü siyasal düşünürlerinden Cicero, dostluğun eşitlik ve ortak kaygıdan doğduğunu, diğerinin çıkarını kendi çıkarı gibi dikkate almayı içerdiğini savundu. Bu anlamda dostluk, bir siyasi erdem, yurttaş yaşamının tutkalı olarak düşünüldü.

Ama bu idealin her zaman belirli bir gerilimi taşıdığını da vurgulanmalı. Dostluk hem evrenseldir hem de dışlayıcıdır. Bir dostu, değerlerimizi ve arzularımızı yansıtan, sevgiden seçilmiş “başka bir ben” olarak tanımlayabiliriz – tıpkı Fransız hümanist ve Rönesans’ın önemli isimlerinden Montaigne’in söylediği gibi. Ancak bu seçim zorunlu olarak başkalarını dışlar. Seray Kumlu’nun yakın zamanda Ayrıntı Yayınlarından çıkan dostluk üzerine çalışmasında da ifade ettiği gibi sevgi dahil etme daireleri yaratır ve bunu yaparak aynı zamanda sınırlar da yaratır. Bunun bir örneğini, siyasi düşünür Carl Schmitt’in dost-düşman ayrımı üzerine kurulu olduğunu savunduğu siyaset anlayışında bulabiliriz.

Farklılığın ve geniş kitlelerin hüküm sürdüğü modern çağda, kabaca ifade edersek, dostluk sınırlılığını bir siyasi kategori olarak başka kolektif bağlılık biçimiyle etkileşim içinde aşmaya çabalayacaktı— en önemlisi kardeşliğe dönerek yüzünü. Kardeşlik, Fransız Devrimi’nin büyük sloganlarından biriydi. Seçici olan dostluğun aksine, kardeşlik bir toplumun tüm üyelerini kucaklamayı amaçlar. Ancak kardeşliğin de kendi sınırlılıkları vardır. Kan bağına, seçilemeyen doğal birliğe işaret eder. Dostluğun iradi tanımayı mümkün kıldığı yerde, kardeşlik çoğu zaman hiyerarşiye ve “ailenin” parçası sayılmayanların dışlanmasına kayar.

Dostluktan arkadaşlığa: Birlikte yürümek

Türkiye’de kelime dağarcığımızın zenginliği bu nüansları yakalar. Dost ve arkadaş arasında ayrım yaparız. Dost (Farsçadan, kökünde sevgiyle bağlantılı) samimiyet, derinlik ve belirli bir ayrıcalıklılık ima eder. Buna karşılık, Nişanyan Sözlük’ü takip edersek arkadaş, Farsça ham-puşt yani “ayaktaş”tan gelir — birlikte yürümek, yolu paylaşmak, yol arkadaşı olmak. Bu ikinci terim, arkadaş, bağlılığın farklı bir biçimine işaret eder: yalnızca samimiyetin ya da kanın değil, ritim ve paylaşılan hareketin.

Medyascope'u destekle. Medyascope'a abone ol.

Medyascope’u senin desteğin ayakta tutuyor. Hiçbir patronun, siyasi çıkarın güdümünde değiliz; hangi haberi yapacağımıza biz karar veriyoruz. Tıklanma uğruna değil, kamu yararına çalışıyoruz. Bağımsız gazeteciliğin sürmesi, sitenin açık kalması ve herkesin doğru bilgiye erişebilmesi senin desteğinle mümkün.

Burada belki başka ve bu aralar sıkça tartışmalara konu olan bir kültürel imgeyi hatırlamak faydalı hale gelir: halay. Bu geleneksel dansta insanlar yan yana gelir, adımlarını ve ritimlerini birbirine uydurarak, koordinasyon ve paylaşılan yankıyla sevinç yaratırlar. Halay, en azından kısa süreliğine, statü, geçmiş ya da kimlik farklarını askıya alır. Kimin konuk, kimin misafir olduğunun önemi kalmaz. Önemli olan ritimdir, kolektif uyumdur, ayakların uyumudur, sevinç içinde birlikte olmaktır. İşte arkadaşlık bunu çağrıştırır — yalnızca sadakat ve samimiyet (dostluk) değil, yalnızca direniş (dayanışma) değil, paylaşılan ritim ve sevinç siyaseti. Dayanışma, sınırlı ve belli bir ideal etrafında tanımlanan bir ölçüde duygudan arındırılmış bir birliktelikken, kardeşlik kan bağı altında hiyerarşiyi görünmez kılarken, dostluk sevginin sınırlayıcılığıyla bizi kuşatır; arkadaşlık ayakların ritmiyle bizi müziğin akışına davet eder.

Bu imge, Özel’in jestlerinin neden bu kadar güçlü yankı bulduğunu açıklamaya yardımcı olur. Bir mezar başında ya da siyasi baskının ardından arkadaşlarını geride bırakmama ısrarı, yalnızca sadakat değildir. Bu, vatandaşlara yalnız yürümediklerini, birlikte yürüdüklerini hissettiren siyasi bir ritme davettir. Bu ritmi, her bir muhalefet mitinginde de hissetmek mümkün— olumsuzluğun ortasında, dayanılmaz yaz sıcağının altında bile toplu buluşmaları canlandıran sevinç duygusunda. Muhalefetin canlılığından şüphe edenler bu yankıyı, siyasi umudu ayakta tutan “ayaktaşlık”ı göremeyebilir.

Yine de bu ritim garanti değildir. Örneğin Van’da muhalefetin mitingi “halay”ın eksik olduğu hissini verdi. Birlikteliğin ritmi zayıf, müziğe halaylarıyla eşlik edenlerin sayısı yeterli değildi Van’da – belki de tam da olması gereken yerde. Ama bu sınırlılık sadece şu noktayı pekiştirir: siyaset, en canlı haliyle, yalnızca programlara ve sloganlara değil, yabancılaşmayı askıya alan ve paylaşılan sevinç yaratan bağ biçimlerine de ihtiyaç duyar.

Bir ritim siyasetine doğru

Belki de şunu hatırda tutmak gerekir: arkadaşlık siyaseti, dostluğun ayrıcalıklığının ve kardeşliğin sınırlılıklarının ötesine geçmelidir. Arkadaşlık ritmine yönelmelidir — farklılıkların birlikte hareket etme eyleminde askıya alındığı “halay”a. Bu anlamda Özel’in bir mezara inmesi ya da baskı altındaki bir müttefiki terk etmeyi reddetmesi, sadece bir arkadaşa sadakat değildir. Bu, arkadaşlığın — en geniş ve kapsayıcı anlamıyla — farklı bir tür birlikteliğin zemini olabileceğine dair siyasi bir işarettir.

Otoriterliğin hüküm sürdüğü bir çağda, dayanışma sıklıkla direnişe indirgenirken, görev bu sevinç ritmini yeniden bulmak olabilir. Yalnızca direnmek değil, birlikte yürümek, birlikte dans etmek, farklılıkların ortadan kalkmadığı ama anlık olarak uyumlandığı alanlar yaratmak. Arkadaşlık bu şekilde yeniden tasavvur edilebilirse — dışlamadan ziyade ritim olarak — Türkiye’de eşitlik ve umut siyaseti için temel haline gelebilir.

O halde, Özgür Özel’in eylemleri sadece kişisel değildir. Kelimenin en derin anlamında siyasidir. Bize bir arkadaşın yalnızca sizi terk etmeyen biri olmadığını, aynı zamanda yanınızda, adım adım, ritim içinde, sonuna kadar yürümekte ısrar eden biri olduğunu hatırlatır. Ve belki de bu, Türkiye’nin şimdi tam da ihtiyaç duyduğu siyasettir: acıyı ritme, sadakati birlikteliğe ve dostluğu ise demokrasiye doğru, dayanışmanın ötesine taşan kolektif bir arkadaşlık halayına dönüştüren bir siyaset.