Işıl Öz’ün Aslı Kotaman ile söyleşisi: “Eksilerek Çoğalmak”

Işıl Öz, Karakarga Yayınları etiketiyle yayımlanan “Eksilerek Çoğalmak” kitabı üzerine yazarı Aslı Kotaman ile konuştu.

Işıl Öz’ün Aslı Kotaman ile söyleşisi: “Eksilerek Çoğalmak"
Işıl Öz’ün Aslı Kotaman ile söyleşisi: “Eksilerek Çoğalmak”

“Hayatım roman olsa, adını ‘Dantel’ koyardım” diyor Aslı Kotaman, çünkü: “Eksilen yerler boşluk değil, bütünü görünür kılan açıklıklardır. Hayat bazen yük bindirir, bazen eksiltir. Eksileni kayıp gibi değil, uzaktan bakıldığında anlam kazanan bir dantel deseni gibi gördüğümüzde yaşam başka türlü görünür.”

“Eklenerek değil, eksilerek çoğalırız.” diyorsunuz. Boşluğun da anlam taşıdığını ifade ediyorsunuz. Belki de çok şey yaşandığı gibi değil, hatırlandığı gibi, ne dersiniz?

Evet, aslında bellekle kurduğumuz ilişki bu. Yaşanan şeyin kendisi çoğu zaman tamamlanmamış, parçalı, eksik ve çoğu kez de çelişkili bir deneyim. Fakat hafıza, o deneyimi hatırlanabilir hale getirirken boşlukları doldurmaz; aksine, onları olduğu gibi bırakır ve o eksiklik üzerinden bir anlam örer. Dolayısıyla hatırlama, yalnızca geçmişi yeniden kurmak değil, aynı zamanda onunla bugünde kurduğumuz ilişkiyi tarif eder. Bir anının ağırlığı, yaşandığı andan çok, hatırlandığı anda aldığı biçimle belirlenir. Hayatlarımızı tutarlı bir hikâye kılmaya çalışan şey, yaşanmışlık değil, o yaşanmışlığın etrafında dönen hatırlama çabası. Bu da demektir ki, hafıza yalnızca geriye dönük değil, ileriye dönük de işler. Hatırladıklarımız, bugünkü benliğimizi ve yarına dair tahayyüllerimizi şekillendirir. O yüzden geçmiş dediğimiz şey aslında sabitlenmiş bir arşiv değil; her hatırlayışımızda yeniden düzenlenen, bugünkü ihtiyaçlarımızla ve yarının ihtimalleriyle iç içe geçen bir doku. Yaşananla hatırlanan arasındaki mesafe, bazen rahatsız edici bir boşluk gibi görünebilir; ama aynı zamanda o mesafe, bize yeni anlamların doğacağı alanı da açar. Belki de eksilerek çoğalmak dediğim şey bu mesafenin veriminde gizlidir. Kitapta da bu mesafeyi görünür kılmak için kişisel deneyimlerden, kayıplardan, şehirlerden ya da gündelik anlardan örnekler veriyorum. Çünkü bireysel hikâyelerin içinde açılan bu küçük boşluklar, aslında hepimizin ortak bellek ve anlam arayışına dokunuyor.

Bu kitaba başlarken aklınızdaki ilk soru neydi?

Kitabın ilk bölümü aslında bu sorunun peşine düşüyor. Ve mesela hayat neden hep bir hikâye gibi kurgulanmak zorundaymış gibi yaşanıyor? Bunu biliyordum, ama yazının içine düştükçe daha derin ve kişisel bir şekilde kavradım. Hayat dediğimiz şeyin bazen kopuk kopuk, bazen ilmek ilmek, bazen sökük, bazen yırtık, bazen de desenli olduğunu biliyoruz, hepimiz böyle deneyimliyoruz onu. Bütünlüğe, düz bir çizgiye duyduğumuz arzu, çoğu kez kendi hikâyemizi tutarlı kılmak için bir yanılsama yaratıyor. Oysa gerçekte hayat, parçaların, eksiklerin, yarım kalmışlıkların yan yana gelmesiyle oluşuyor. Kitabın ilk bölümü de bu yanılsamayı kırmaya, “başlangıç-gelişme-son” mantığının dışına taşmaya çalışıyor. Anlatı dediğimiz şeyin, aslında eksikliklerden, kesintilerden, boşluklardan doğduğunu göstermek istedim. Çünkü bu parçalı dokunun içinde kaybolduğumda, orada kaybolmaktan çok, kendime başka yollar açabildiğimi gördüm.

Mesele anlam arayışı mı?

Hayır, kitapta felsefi olarak hayatın anlamını tartışmıyorum; öyle bir iddia ya da çerçeveye hiç girmedim. Benim ilgim daha çok sanatın, edebiyatın ve sinemanın bize gösterdiği bir şeye yöneliyor, her anlatı, ne kadar bütünlüklü görünürse görünsün, mutlaka bir şeyleri dışarıda bırakır. Söze dökülmeyen, temsil edilmeyen, çoğu kez gözden kaçan alanlar vardır ve bence asıl zenginlik de tam orada, dışarıda bırakılanlarda gizli. Bu kitapta o alanların nasıl bir estetik taşıdığını, nasıl farklı bir duyarlılık üretebildiğini düşünmeye çalıştım. Sanatta ya da edebiyatta boşlukların, sessizliklerin, kesintilerin nasıl anlam yarattığını gördüğümde, hayata da aynı gözle bakabiliriz diye düşündüm. Çünkü yaşadığımız şeyler de hiçbir zaman tam değil; hep eksik, yarım, bazen kopuk, bazen sökük. O yüzden büyük bir “hayatın anlamı” arayışı değil; daha çok, anlamın nasıl sürekli yeniden kurulduğunu, boşluklarda ve eksikliklerde nasıl belirdiğini fark edebilmekti amacım. Benim için önemli olan, bu eksikliklerin bir kusur değil, hayatı dokuyan desenin ayrılmaz parçaları olduğunu gösterebilmekti.

Doluluğun tekeline çomak sokmak, doluluğu kutsayan alışkanlıklarımızı kırmak mı, amaç?

Doluluğu kutsayan alışkanlıklarımı kırmak önemliydi benim için. Çünkü içinde yaşadığımız kültür bize sürekli daha fazlasını, daha hızlısını, daha tamamını arzulamayı öğretiyor. Sosyal medyada, gündelik konuşmalarda, hatta kendi içimizde bile “tam” görünmeye çalışıyoruz. Oysa hayat, doluluk değil; kesintiler, duraksamalar, suskunluklarla örülü. Kitapta yapmak istediğim, bu kültürel refleksi tersyüz etmek, yani doluluğun kendisini sorgulamak. Eksiklikten korkmak yerine, onunla birlikte nasıl var olabileceğimizi düşünmek. Bizden hep daha dolu bir program, daha yoğun bir gündem, daha tamamlanmış bir kimlik talep eden bir dünyada nefes alanları açmak istedim.

Işıl Öz’ün Aslı Kotaman ile söyleşisi: “Eksilerek Çoğalmak"
Işıl Öz’ün Aslı Kotaman ile söyleşisi: “Eksilerek Çoğalmak”

Eksileni kayıp gibi değil, uzaktan bakıldığında anlam kazanan bir dantel deseni gibi gördüğünüzü ifade ediyorsunuz. Peki, kaçan ilmekler?

Danteli bir metafor olarak seçmemin nedeni, onun yalnızca estetik bir el işi değil, aynı zamanda düşünsel bir model sunması. Çünkü dantel hiçbir zaman kusursuz bir bütünlük iddiasıyla var olmuyor; varlığını ipliğin bıraktığı boşluklara, yani eksikliklere borçludur. Kaçan ilmek de bu mantığın dışında bir “kusur” değil, dantelin kendi doğasına içkin bir olasılık. Yani eksik olan, bozan, dışarıda bırakan şeyleri zaten desenin bir parçası olarak düşünmek gerekir. Ben o kaçakların deseni yıktığını değil, desene yeni bir okuma imkânı kattığını göstermek istiyorum zaten. Edebiyat ve sanat tarihi açısından da bu bakış geçerli. Modernist anlatılar, bilinç akışı ya da fragman estetiği, tam da bu “kaçan ilmekler” üzerinden yeni ifade biçimleri geliştirmiş hep. Sessizlik, kopukluk, tekrar ya da kesinti, bütün bunlar anlatının kusurları değil, onun başka bir estetiğe açılan kapıları. Ben de kitabımda, hayatı böyle okumaya çalışıyorum, eksikleri kapatarak değil, o eksiklerin anlam üretici gücünü kabul ederek. Dolayısıyla bana göre kaçan ilmek, dantelin kusuru değil; deseni yaşayan, değişken, çoğul kılan hareketin kendisidir.

Dayanıklılığı artırıcı cümleler paylaştığınızı düşünüyorum, bu kitap bir çağrı desek yanılır mıyız?

“Çağrı” sözcüğü bana fazla iddialı geliyor. Kitap bir manifestonun ya da slogancı bir söylemin diliyle yazılmadı; daha çok sessiz, kişisel, kırılgan bir yerden konuşuyor. O yüzden buna bir çağrı demektense, belki bir davet diyebilirim. Eksikliklerle, boşluklarla, kayıplarla birlikte yaşamayı yeniden düşünmeye, onları yalnızca bir kayıp ya da kusur olarak değil, anlamın üretildiği yerler olarak görmeye yönelik bir davet. Kitabın paylaştığı cümleler, dayanıklılıktan çok kırılganlığı kabul etmenin, dayanıklılığı da tam oradan üretmenin mümkün olduğunu hatırlatıyor. Eğer bir çağrıdan söz edilecekse, bu belki de ancak sessiz bir çağrıdır; eksiklikten utanmadan konuşmaya, birbirimize daha şefkatle bakmaya yönelik bir çağrı.

Medyascope'u destekle. Medyascope'a abone ol.

Medyascope’u senin desteğin ayakta tutuyor. Hiçbir patronun, siyasi çıkarın güdümünde değiliz; hangi haberi yapacağımıza biz karar veriyoruz. Tıklanma uğruna değil, kamu yararına çalışıyoruz. Bağımsız gazeteciliğin sürmesi, sitenin açık kalması ve herkesin doğru bilgiye erişebilmesi senin desteğinle mümkün.

Aslı Kotaman kimdir?

Aslı Kotaman Universität Ruhr, CAIS enstitüsüne bağlı olarak diziler, filmler, medya dolayımıyla hayatımıza giren tüm içerikler üzerine çalışıyor.

Kotaman, lisans ve yüksek lisansını gazetecilik, doktorasını ve doçentliğini sinema alanında tamamladı.

Sanatın Erkeksiz Tarihi, Zihin Koleksiyoncusu ve Açıkçası Canım Umurumda Değil deneme kitaplarının yazarı Kotaman’ın akademik olarak yayımladığı Türkçe ve İngilizce makale ve kitapları mevcuttur.

Gazete yazılarına ve sosyal medya üzerinden yaptığı yayınlara devam eden Kotaman’ın çalışma alanları içerisinde diziler, film eleştirileri, feminist yazın, temsil, bakış alanları bulunuyor.