Ruşen Çakır, CHP İstanbul İl binasındaki kayyum krizini değerlendirdi. Çakır, Erdoğan’ın CHP’ye “dava hediye ettiğini” belirtirken, 19 Mart darbesinden sonra partinin bambaşka bir kimliğe büründüğünü söyledi.
Ruşen Çakır, CHP İstanbul İl binasında kayyum krizini değerlendirdi. Çakır, yaşanan olayların CHP’nin dönüşümünü hızlandırdığını belirtti.
Çakır, İstanbul’da yaşanan olayları “olağandışı” olarak nitelendirdi. Polis kuşatması ve buna karşı gösterilen direnişi aktaran Çakır, Gürsel Tekin ile yanında kalan 4 isimden ikisinin istifa ettiğini hatırlattı. 3 kayyumun CHP’nin önüne gelmesi ve polis marifeti ile içeri girmesinin bütün günü meşgul ettiğini söyledi.
Bant daraltıldı, çok sayıda kişi tartaklandı
Çakır, olaylar sırasında internetin daraltıldığını, çok sayıda kişinin tartaklandığını ve biber gazına maruz kaldığını anlattı. Gözaltılar olduğunu belirten Çakır, sabahtan itibaren sosyal medya paylaşımları nedeniyle Gürsel Tekin’in aleyhtarı paylaşımları sebebiyle bazı kişilerin de gözaltına alındığını aktardı.
Gürsel Tekin’in şeref yemini dikkat çekti
Gürsel Tekin’in basın açıklamasındaki “Şerefim üzerine yemin ederim ki bu bağıranların hiçbirisi CHP’li değil” sözlerini aktaran Çakır, bunun yadırgatıcı olduğunu belirtti. Çakır, “CHP’li olmayan oraya niye gelsin? Niye geceden itibaren orada olsun? Niye polise karşı direniş göstersin?” diye sordu.
Çakır, daha sonra düşündüğünde Gürsel Tekin’in çok da yanlış söylemediğini belirtti, “Onun bıraktığı CHP’de böyle insanlar yoktu” dedi.
19 Mart CHP’yi değiştirdi
“O tarih yani 19 Mart öncesi CHP hakikaten onun dediği gibiydi. Bağırmaz etmez. Yargı kararları karşısında sesini çıkarmaz” diyen Çakır, 19 Mart darbesinin ardından CHP’nin bambaşka bir kimliğe büründüğünü vurguladı.
Çakır, bu CHP’nin direnen, mücadele eden, hakkını savunmak için elinden geleni yapan bir parti olduğunu söyledi. Dayanışma sandığı kurduklarını, Özgür Özel’in partiyi olağanüstü kurultaya çağırdığını, İstanbul için delegelerin imzasıyla yeniden kongre başvurusu yaptıklarını örnekledi.
“Erdoğan CHP’ye dava hediye etti“
Bir arkadaşının özetinden hareketle “Erdoğan CHP’ye bir dava hediye etti” diyen Çakır, CHP’nin önceden ne dediğinin, ne istediğinin belli olmadığını belirtti. Şu anda CHP’nin bir davası olduğunu vurgulayan Çakır, bu davanın partisini iktidara yem etmemek, iktidarın çizdiği sınırlar içerisinde kalmamak olduğunu söyledi.
Çakır, “Yargı eliyle siyaseti ve CHP’yi dizayn etme çalışmasına karşı her türlü yoldan direniş sergilemek. Böyle bir davası var. Varlık ve yokluk davası” diye tanımladı.
AK Partililer Gürsel Tekin’i savunuyor
Çakır, sosyal medyada Gürsel Tekin’i savunanların büyük kısmının profilinde Erdoğan olduğunu gözlemlediğini belirtti. Çakır, “Gürsel Tekin’i AK Partililer savunuyor. Niye savunuyorlar acaba? Çünkü o Erdoğan’ın bir projesinde CHP’ye yönelik bir projesinde şu ya da bu şekilde, gönüllü ya da gönülsüz görev aldı” dedi.
Medyascope'u destekle. Medyascope'a abone ol.
Medyascope’u senin desteğin ayakta tutuyor. Hiçbir patronun, siyasi çıkarın güdümünde değiliz; hangi haberi yapacağımıza biz karar veriyoruz. Tıklanma uğruna değil, kamu yararına çalışıyoruz. Bağımsız gazeteciliğin sürmesi, sitenin açık kalması ve herkesin doğru bilgiye erişebilmesi senin desteğinle mümkün.
Ancak Tekin’in bu oyunun başrol oyuncusu olmadığını vurgulayan Çakır, başrol oyuncusunun Erdoğan olduğunu söyledi, “Erdoğan CHP’ye yüklendikçe, CHP’nin davasını kuvvetlendiriyor, insanları daha fazla kenetliyor” diye değerlendirdi.
Yayına hazırlayan: Gülden Özdemir
Merhaba, iyi günler, iyi sabahlar. Dün İstanbul’da olağandışı bir gün yaşandı. Olağanüstü demiyorum çünkü olağanüstü genellikle pozitif anlam içerir. Olağandışı demeyi tercih ediyorum. İstanbul’da, bizim iş yerimize çok da uzak olmayan bir yerde, Cumhuriyet Halk Partisi’nin il merkezinde, bir gece önceden başlayan polis kuşatması ve buna karşı bir direniş yaşandı. Gürsel Tekin ile yanında kalan dört isimden ikisi, diğer ikisi istifa etti biliyorsunuz, üç kayyumun CHP’nin önüne gelmesi, daha sonra da polis marifetiyle içeri girmesi bütün bir günü meşgul etti. Bu arada internet daraltıldı, şu oldu, bu oldu. Çok sayıda kişi tartaklandı, biber gazına maruz kaldı, gözaltılar oldu. Onun dışında da dün sabahtan itibaren galiba sosyal medya paylaşımları nedeniyle, Gürsel Tekin’i hedef alan paylaşımlar nedeniyle bazı kişiler de gözaltına alındı ve sonuçta Cumhuriyet Halk Partisi İstanbul İl Merkezi’ni kapatıp Bahçelievler ilçe binasına taşıma kararı aldı. Şu anda çözümü böyle buldular. Bakalım bugünden itibaren Gürsel Tekin ne yapacak? Bu sefer Zeytinburnu’na mı gidecek? Zeytinburnu’na giderse, yine başka yere taşınırsa oraya mı gidecek? Bunu göreceğiz.
Dün Gürsel Tekin önce il binasının yakınında bir basın açıklaması yaptı. Rivayet o ki polis zoruyla binaya girmeyecekti Gürsel Tekin, bunu yaydılar. O bazı gazetecilere bunu söyledi ve sandık ki açıklamayı yapacak gidecek. Sonra muhtemelen çarşamba günü genel merkezde de konuşarak bir formülle il binasına geri gelecek diye düşündük. Ama sonra ne oldu? Polisin marifetiyle, biber gazları eşliğinde il binasına girdi. Orada basın odasına alındı, öyle durdu, etti. O açıklamanın bir yerinde şöyle bir cümlesi var biliyorsunuz: ”Şerefim üzerine yemin ederim ki bu bağıranların hiçbiri CHP’li değil, Cumhuriyet Halk Partili değil.” Tabii, yadırgatıcı bir şey. Yani CHP’li olmayan oraya niye gelsin? Niye geceden itibaren orada olsun? Niye polise karşı direniş göstersin? Ne olabilir? Ama sonra düşündüm ki aslında Gürsel Tekin çok da yanlış söylemiyor. Çünkü onun bıraktığı CHP’de böyle insanlar yoktu. Onun bıraktığı CHP’de, ki kendisi 2024 Şubat’ında istifa ettiğini söylemişti ama sonra, ”Yok ben kalben istifa ettim,” dedi. Ama 2024 Şubat’ından itibaren onun artık CHP ile bir organik bağının kalmadığını biliyoruz. O tarih yani 19 Mart öncesi CHP hakikaten onun dediği gibiydi. Bağırmaz, etmez. Yargı kararları karşısında sesini çıkarmaz. ”Anayasaya aykırı olduğunu biliyoruz ama yine de evet diyoruz,” der. Böyle bir CHP bıraktığı bir adalet yürüyüşü istisna. Böyle bir CHP hatırlıyor ve hakikaten gözlerine ve kulaklarına inanamıyor belli ki. Bu CHP onun CHP’si değil.
Evet, bu CHP yepyeni bir CHP. Bu CHP 19 Mart’la birlikte ortaya çıkan bir CHP. Tabii ki 31 Mart 2024 yerel seçimindeki başarı apayrı bir şey ama ardından biliyorsunuz ”normalleşme, yumuşama” diye bir dönem yaşadı CHP. Fakat 19 Mart darbesinin ardından bambaşka bir kimliğe büründü. Direnen, mücadele eden, hakkını savunmak için elinden geleni yapan, bu arada birtakım hızlı sorunlara birtakım hızlı çözümler üreten bir CHP ile karşılaştık. Mesela ne yaptılar: Dayanışma Sandığı kurdular Ekrem İmamoğlu’nun cumhurbaşkanlığı adaylığı için. Ne yaptılar: Arada Özgür Özel Parti’yi olağanüstü kurultaya çağırdı, gibi birçok örnek var. Şimdi de ne yapıyorlar: İstanbul için ayrı bir delegelerin imzasıyla yeniden bir kongre başvurusu yaptılar. Genel merkez için yani büyük kurultay için de yeniden bu sefer delegelerin imzasıyla bir 21 Eylül’de yani 15 Eylül’den 6 gün sonra bir şey yaptılar, kurultay başvurusu yaptılar. İstanbul il binasını Zeytinburnu’na taşıdılar falan. Bu kadar yaratıcılık, bu kadar direnç, mücadelecilik CHP’de gördüğümüz, ettiğimiz bir şey değildi. Evet, o anlamda bakarsanız bunlar Gürsel Tekin’in bildiği CHP’liler değil.
Bir dönüşüm yaşandı. Bu dönüşüm 19 Mart’la yaşandı. Erdoğan’ın Cumhuriyet Halk Partisi’ne en büyük hediyesidir. Peki ne oldu? Bir yakın arkadaşım bunu şöyle özetledi: Erdoğan, bu başlığı da oradan verdim, Erdoğan CHP’ye bir dava hediye etti. Evet, CHP’nin önceden ne dediği belli değildi, ne istediği belli değildi. Hâlâ bir vizyon konusunda bir mesele var. Ama şu anda CHP’nin bir davası var. O dava ne? Partisini iktidara ram etmemek, yem etmemek. İktidarın esas olarak Erdoğan’ın çizdiği sınırlar içerisinde kalmamak. Yargı eliyle siyaseti ve CHP’yi dizayn etme çalışmasına karşı her türlü yoldan bir direniş sergilemek. Böyle bir davası var. Varlık ve yokluk davası, partinin bölünmesini de engellemek. Kimileri biliyorsunuz bütün bunlara karşılık CHP’de Özgür Özel, Ekrem İmamoğlu ve arkadaşlarının yeni parti kurmasını istiyorlar, öneriyorlar. Ama gördüğüm kadarıyla bu ekip, şu anda partide hâkim olan ekip, partiyi kimseye vermemek için ellerinden geleni yapıyorlar. Evet, bu bir dava. Bu dava CHP’yi iktidara vermeme, CHP’yi iktidarın istediği bir parti olarak dizayn etmeme, Ankara’dan ibaret bir CHP yapmama davası var. Ve bu Erdoğan’ı çok rahatsız ediyor. Erdoğan bu direnci kırmak için yargıyı kullanıyor. Yargıya ek olarak da şimdi görüyoruz, CHP içerisinde şu ya da bu nedenle genel merkezle uyumlu çalışmayanlar ya da genel merkezden rahatsız olanları yanına çekmeye çalışıyor. Şu ya da bu nedenle çok spekülasyon var, spekülasyonları bir kenara bırakalım. Gürsel Tekin bugün ”baba ocağı” dediği CHP’ye elinden gelen bütün kötülüğü yapmaya çalıştı.
Ama baktığımız zaman sonuçta ne gördük? Gürsel Tekin’in yapmaya çalıştığı, o dün bütün güne egemen olan, o kriz yarattığı krizden kim kârlı çıktı? Ya da şöyle söyleyelim: Kamuoyu bu olayı CHP’lilerin kendi içlerinde bir kavgası olarak mı görüyor yoksa iktidarın bir siyasi operasyonu olarak mı? Dikkat ederseniz dün Gürsel Tekin’in yaptığı basın açıklamasında iktidar yanlısı medya tam kadro oradaydı. Canlı olarak verdiler. Erdoğan’ın konuşmalarına ek olarak herhâlde CHP ile ilgili yıllar sonra verdikleri ilk canlı yayındır. Onları ikna etmesi, yani ‘‘Bu bir CHP içi kavgadır’’ diye ikna etmesinin ne anlamı var? Mesela sosyal medyada görüyorum, bu konuda şu ya da bu şekilde yaptığımız paylaşımlara tepki gösterenlerin büyük bir kısmının profilinde Erdoğan var. Yani Gürsel Tekin’i AK Partililer savunuyor. Niye savunuyorlar acaba? Çünkü o Erdoğan’ın bir projesinde, CHP’ye yönelik bir projesinde şu ya da bu şekilde gönüllü ya da gönülsüz görev aldı. Ama bu, dün de söyledim, bu oyunun başrol oyuncusu falan değil. Bu oyunun başrol oyuncusu Erdoğan. Erdoğan CHP’ye yüklendikçe CHP’nin davasını kuvvetlendiriyor, insanları daha fazla kenetliyor. Tabii ki sorunlar yaşıyor CHP ama sonuçta yıllar sonra üstündeki ölü toprağını atmış, karşı tarafa, saldırana cevap veren, ezilmeyen, bükülmeyen, teslimiyet için yol aramayan bir CHP var. Bu da Erdoğan’ın istemeden yarattığı bir şey. Erdoğan karşısındaki uyuyan devi uyandırdı. Bu çok klişe bir laf ama böyle oldu ve CHP artık her şey bir yana var olmasını sürdürmeyi bir dava olarak belledi ve bunu bayağı başarılı bir şekilde götürüyor.
Bugün ithaf iki kişiye, ikisi de birbirinden değerli bir çift. İkisini de kaybettik ayrı zamanlarda. Önce Muhterem Nur, sonra Müslüm Gürses. Evet, benim hayatımda Müslüm Gürses yokken Muhterem Nur vardı. Çocukluğumuzda seyrettiğimiz sinemalarda, Çağlayan’daki sinemalarda seyrettiğimiz filmlerde vardı. En baş oyuncu değildi hiçbir zaman belki ama hep dikkat çeken bir kadın oyuncuydu. Çok güzel de bir ismi vardır. Gerçek ismi değil galiba ama hiç önemli değil. Daha sonra hayatımıza, en azından benim hayatıma Müslüm Gürses girdi. Arabesk diye biz daha çok önce Orhan Gencebay’ı biliyorduk, sonra Ferdi Tayfur, ama sonra Müslüm Gürses. Hangisi daha önce başladı bu işe bilmiyorum ama benim geçmişimde ikisinden sonra gelmiştir ama gerçekten hepsini sollamıştır. Baba, Müslüm baba… Arabesk deyince tabii ki ilk akla gelen yine Orhan Gencebay ama Müslüm Gürses apayrı bir yerde, bambaşka bir kişilik, değişik bir insan. Yani ne derse yeridir. Çok etkileyici şarkıları var. Kendisi yazıyor, söylüyor, besteliyor ve tabii ki tekrar ona dönelim. Çok çarpıcı bir ilişki. 1986’da gizlice evlenmişler. Muhterem Nur kendisinden 21 yaş büyük ve böyle çarpıcı bir ilişki. Arada sırada magazin konusu oldu, birtakım laflar edildi, şu oldu, bu oldu. Ama ben onları hep birbirine destek olan kişiler olarak hatırlıyorum. Ve anladığım kadarıyla Muhterem Nur sinemadan çekilip Müslüm Gürses’in hayatına, sanat hayatına diyelim — türkücü mü diyeceğiz, şarkıcı mı diyeceğiz bilemiyorum Müslüm Gürses için — ona destek olmuş ve hem 21 yaş büyük hem de Müslüm Gürses’in ölümünden sonra 7 yıl daha yaşamış. İkisini de rahmetle anıyorum ve sevgiyle anıyorum. Söyleyeceklerim bu kadar, iyi günler.