Gökhan Bacık yazdı: Türkiye’nin en iyi/kötü dönemi hangisiydi?

1980 Eylül ayında yaşadığımız köyde ilkokula başladım. 1985 yılında mezun olana kadar hayatımın en güzel yıllarıydı. Okul, evimin tam karşısındaydı. Dersler kırk dakika, teneffüsler yirmi dakikaydı. Sonu gelmez oyunlar… Saklambaç, top kovalamaca, ip atlama… Okuldan sonra köyün harmanlığında, söğüt ağaçlarının altında ya da yamaçlarında aklımıza gelen her oyunu oynardık.

Küçüklüğümün belki de en kusursuz mutluluk anı, sığırtmaçla meraya giden ineklerimizden birinin doğurduğu haberini almaktı. Babamın Skoda kamyonetiyle yavruyu almaya giderdik.

Şüphesiz dünyaya çocukluk gözüyle bakınca Türkiye’nin en kusursuz, mutlu dönemi 1980 ile 1985 yılları arasıydı. Sonra büyüdüm, siyaset bilimci oldum. O dönemin Türkiye’nin en karanlık dönemlerinden biri olduğunu öğrendim. İnsanlara işkenceler yapılmıştı. Dahası, “benim silahım, yani gücüm var” diyen birkaç kişi ülkeyi gayrimeşru yönetmişti. Ancak bütün ahali, küçük bir azınlık dışında bu gayrimeşru yönetime alkış tutmuştu.

Mutlu çocukluk yıllarım, başkaları için cehennem olan bir devrin içine oyulmuş gibiydi. Benim için Türkiye’nin en güzel anı, başkaları için en korkunç dönemdi.

Adnan Cemgil, Türkçeye sayısız eser çeviren bir aydındı. 31 Mayıs 1971’de öldürülen oğlunun cenazesini almak için Nurhak’a gitti. Cenazenin teslimini köyün meydanına bakan yamaçlara oturmuş köylüler de izlemekteydi. Muhtemelen bu seyirci köylülerin arasında, jandarma ile bir olup Sinan Cemgil’i öldüren kurşunların bazılarına sıkanlar da vardı.

Adnan Bey bir ara hadiseyi köylülere doğru yürüyerek şunları söyledi: “Ben varlıklı bir kişiyim. Oğlumun hiçbir sıkıntısı olmadı. Çok iyi okullarda okudu. Ancak sadece sizin meseleleriniz için mücadele etti ve hayatını feda etti.”

Türkiye’nin en kötü dönemi, Sinan Cemgil için ne zamandı?

1948 yılında memleketten kaçmaya çalışırken Sabahattin Ali öldürüldü. Adli tıp gerekçesiyle bir hastaneye götürülen başı daha sonra bulunamadı. Sabahattin Ali için Türkiye’nin en iyi dönemi hangisiydi?

1990’larda faili meçhul cinayetler Güneydoğu’yu kan gölüne çevirmişti. Aydınlar, belediye başkanları, devletin karanlık bir tarafının da desteğini almış bir örgüt tarafından sokakta, evinde öldürülüyordu. Bu karanlık tablonun siyasi mimarlarından biri de şüphesiz dönemin Başbakanı Tansu Çiller idi.

Batman’da, Şırnak’ta terör eserken bu terörün siyasi hamisi Tansu Çiller ile 1995 yılında yan yana oturup maç izleyen Fethullah Gülen için Türkiye’nin en iyi dönemi ne zamandı?

Tarihte yöntem üzerine eserleriyle Türk düşünce hayatında büyük etki uyandıran Zeki Velidi Togan, 1944 Mayıs’ında “tabutluk” adı verilen yerde hapsedildi. İsmet Paşa, Almanların kaybettiğini görünce Türkiye dış politikada “tornistan” yapmıştı ve bunun bir “gereği” Togan ve onun gibilerinin “tasfiye” edilmesiydi. Bir tabutu andıran, beton içine oyulmuş oyuklarda hapsedilen Togan, diğerleri gibi işkenceye uğradı.

Zeki Velidi Togan için Türkiye’nin en kötü dönemi hangisiydi?

Medyascope'u destekle. Medyascope'a abone ol.

Medyascope’u senin desteğin ayakta tutuyor. Hiçbir patronun, siyasi çıkarın güdümünde değiliz; hangi haberi yapacağımıza biz karar veriyoruz. Tıklanma uğruna değil, kamu yararına çalışıyoruz. Bağımsız gazeteciliğin sürmesi, sitenin açık kalması ve herkesin doğru bilgiye erişebilmesi senin desteğinle mümkün.

Musa Üçgül, 1981 yılında Kayseri’nin Yeşilhisar ilçesinde dünyaya geldi. 2005 yılında Siyasal Bilgiler Fakültesi’nden mezun oldu. Bürokraside değişik görevlerde bulundu. Daha sonra 2012’de Çaykara Kaymakamı olarak atandı. 2014 yılında ise Kağızman Kaymakamlığına getirildi. Evliydi, iki çocuğu vardı.

15 Temmuz sonrası KHK’lı olarak hayatı değişti. Ailesini geçindirmek için bir inşaatta çalışmaya başladı. 2025 yılında iskeleden düşüp öldü.

Musa Üçgül’ün iki çocuğu için Türkiye’nin en kötü dönemi hangisidir?

Türkiye’nin müşterek iyi ve kötü zamanı yoktur. Her devirde muktedirler ve çevreleri için zaman en iyi zamandır. Eğer muktedirin karşısındaysan senin için Türkiye’nin en kötü zamanıdır.

Bu formülün en acı veren sonucu şudur: Geçmişte mutlu zaman olarak hatırladığımız zamanlar, sıkıntının, baskının bize uğramamasındandır. Yani bizim geçmişte “en mutlu zamanlar” olarak hatırladığımız dönemler, başkalarının cehennemiydi.

“Benim cennetim senin cehennemindir” şeklinde özetlenecek bu dehşet döngüsü, muhtemelen hepimizi bir nevi “ahlaksız” haline getirdi. Cemil Meriç’in dediği gibi, sonuçta “herkes herkese düşman” oldu.

Buradan çıkış elbette kolay değil. Ancak şöyle bir düşünce bir adım atmamızı sağlayabilir: Her kesimden insan, kendi cennetinin aslında başkalarının cehennemi olabileceğini düşünmeli. Eğer bu dehşet döngüsü kırılmazsa, muktedirler istediğini yapabilecek ve “mağdurlar” birbirini yemeye, “sen de böyle yapmıştın”, “sen de bana yapılınca filanı demiştin” gibi işe yaramaz tekerlemelerle zaman geçirecek.

Mağrurların kibri zaten kimseye nefes aldırmaz. Buna bir de mağdurların kibrini eklememek lazım. Bundan sonra Türkiye selamete çıkacaksa, elbette yüksek siyasi planlara ihtiyaç var; ancak bunun ötesinde gündelik, insani ve belki de yüksek siyasete göre sıradan ve basit görünecek adımlara da ihtiyaç var. Bunun ilk adımı da belki şu devrin mağdurlarının birbirine düşmemesidir.