Gürkan Çakıroğlu yazdı: Terörsüz anayasa ve terörsüz siyaset

Gürkan Çakıroğlu bu yazısında terörsüz Türkiye sürecinde 1982 anayasasından vazgeçilmesi ve yeni bir anayasa inşa edilmesi gerektiğini savundu.

Anayasalar devletin iradesini yansıtırlar. Bu açıdan yasaların rahmidir anayasalar. Yasa uygulayıcılar ise onun ruhuna göre hareket ederler. Bir ülkenin halini, anayasasının halinden anlarsınız.

Yazım aşamasında anayasaları doğrudan etkileyen iki temel husus vardır. Bunlar; anayasayı kimin yazdığı ve nasıl yazdığıdır. Aslında usule dair olan bu iki husus, anayasanın esasına dair de oldukça belirleyicidir.

Genel olarak anayasalar onları kimin yazdığına göre siyasal sözleşmeler veya toplumsal sözleşmeler olarak iki şekilde vücuda gelir. Siyasal bir sözleşme olarak anayasa; toplumun her kesiminin temsil edilmediği, yani toplumsal mutabakattan uzak, devlet mekanizmasını ele geçirmiş bir zümre tarafından yazılır. Bu anayasalar devlete güç, millete refah sağlamazlar. Toplumsal bir sözleşme olarak anayasa ise; toplumun her kesiminin temsil edildiği, yani toplumsal mutabakat neticesinde, bir zümre eliyle değil milletin eliyle yazılır. Bu anayasalar devlete güç, millete refah sağlarlar.

Nasıl yazıldığına göre ise kendisine inanan ve milletine güvenen devletler anayasalarını oldukça kısa ve sade bir şekilde yazarlar ki bunlara “çerçeve anayasayalar” denir, öz güven sorunu olan ve milletinden korkan devletler anayasalarını oldukça uzun ve detaylı bir şekilde kaleme alırlar ki bunlara da “kazuistik anayasalar” denir. Çerçeve anayasalar insanların güçlü, milletin ise daha da güçlü olduğu anlamına gelirken; kazuistik anayasalar insanların zayıf, milletin ise daha da zayıf olduğu anlamına gelir.

Kusura bakmayın biraz uzun oldu. Gelelim bize, güzel Türkiye’mize.

Sayın Devlet Bahçeli’nin 22 Ekim’de başlattığı ve Abdullah Öcalan’ın 27 Şubat ile tahkim ettiği, sene-i devriyesine doğru hızla yol aldığımız “Terörsüz Türkiye” süreci tüm aksaklıklara, eksikliklere rağmen yoluna devam ediyor. Devam etmek elbette mühim, ne demişler “önce devam et, sonra başlarsın”. Lakin artık menzilin sonuna doğru geliyoruz; sürecin devamı için kâfi gelen niyet, nihayete erdirmek için ortaya bir irade koymadığı sürece, akıbetin hüsran olması ve her şeyin yerle yeksan olması maalesef kuvvetle muhtemel.

1982 anayasası bir terör anayasasıdır

Lafı eğip bükmeye gerek yok. 1982 anayasası bir terör anayasasıdır. Milleti teröre boğdurarak devleti ele geçirme arzusunda olan ve bunda da başarıya ulaşan bir kesimin, yani darbecilerin yazdırdığı bir anayasadır. Milletin, en azından resmi olarak onlardan kurtulmak için evet oyu verdiği referandum hiçbir şekilde bu anayasanın terör anayasası olduğu gerçeğini değiştirmez.

1982 Anayasası, tıpkı kendisinden önce yazılan 1924 ve 1961 anayasaları gibi toplumsal bir sözleşme değildir. 1982 anayasasının yazımında milli irade yoktur. Millete güvenmeyen ve milleti “salak” yerine koyan bir anayasadır bu. Dilinin kazuistik olması, içinde değiştirilmesi dahi teklif edilemeyecek maddeler içermesi hep bundan. Terör anayasasının ilk dört maddesine dört elle sarılmak, aslında millete dört koldan saldırmaktan farksızdır. Kimsenin cumhuriyet, demokrasi, laiklik, hukuk devleti ile derdi yok; bilakis bunların olmaması ile derdi var. Lakin hiçbir kesimin ideolojik saplantılarını, korkularını ve komplekslerini de millete dayatmaya hakkı yok. Hakkı gözetmeyen, hakikati dile getirmeyen ve halkın elinden çıkmayan bir anayasa, milletin anayasası değildir!

Medyascope'u destekle. Medyascope'a abone ol.

Medyascope’u senin desteğin ayakta tutuyor. Hiçbir patronun, siyasi çıkarın güdümünde değiliz; hangi haberi yapacağımıza biz karar veriyoruz. Tıklanma uğruna değil, kamu yararına çalışıyoruz. Bağımsız gazeteciliğin sürmesi, sitenin açık kalması ve herkesin doğru bilgiye erişebilmesi senin desteğinle mümkün.

Daha önce de defaten ifade ettim; Cumhuriyet 1923’te ilan edildi ama rejim 1925’te kuruldu. Rejimin iki temel sac ayağı vardı; ilki Kürt’ü yok saymak, ikincisi de Müslüman yokmuş gibi davranmak. Bu rejim zaman içerisinde önce 1982 ile reforme edildi ve akabinde 2017 ile revize edildi. Türkiye’de rejim değişikliği yok, 100 yıldır aynı rejimde yaşıyoruz. 1982 Anayasası devletin 1925 ile çizilen ve hangi şartlarda çizildiği belli olan iradesinin tecellisidir. Ve 100 yıl sonra 2025 itibari ile o iradenin miadını doldurduğu kabul edilmiş olmalı ki 22 Ekim ve 27 Şubat çıkışları yapılmıştır.

Tutuklamalar sona erdirilmeli

Artık buradan geriye dönüş yok. Çatısı “umut” olanın zemini hukuk olmadığı sürece başarılı olma ihtimali yok. Hukukun gereği olarak 82 anayasasının ilk dört maddesi tartışılmaz; Selahattin Demirtaş, Osman Kavala, Can Atalay ve Ekrem İmamoğlu özelinde hukuka aykırı olan tüm tutuklamalar sona erdirilmezse eğer bahsedebileceğimiz bir Türkiye yüzyılı yok. Yokları var edebilmek ise dış mihrakların değil bizatihi bizim elimizde. Bahaneye gerek yok!

15 Eylül’de mahkemenin CHP’ye çağrı heyeti atamaması bu anlamda pozitif bir durum. Şimdi artık gözler 8 Ekim’e çevrilmeli. 8 Ekim neden mi önemli? Selahattin Demirtaş hakkında verilen ve tahliyesini hukuken gerekli kılan 8 Temmuz 2025 tarihli AİHM kararına itirazın son günü 8 Ekim de ondan. Demirtaş’ın avukatlarının yaptığı tahliye başvurusu “karar henüz kesinleşmemiştir” denilerek reddedilmişti. Siyasi iktidar karara itiraz etmez ve Demirtaş’ın tahliyesi gerçekleşirse eğer, Terörsüz Türkiye sürecine dair pozitif anlamda en ileri adımlardan birisi atılmış olacak. Yok karara itiraz edilirse eğer bu da siyasetin terörize, sürecin ise sabote edileceği anlamına gelecek.

Zor zamanların hayatın rutini olduğu topraklar burası. Lakin buralar kanunsuz topraklar değil. Buralar kanun namına suç işlenen topraklar. Millet olarak nesillerimiz heba ediliyor, potansiyelimiz mahvediliyor. Kanun devletin özel kuralı, hukuk ise adaletin ve toplumsal düzenin genel kuralıdır. Bu açıdan kanunlar adaletin hizmetindeyse hukuktur, aksi halde kanunlar zorbanın sopasından başka bir şey değildir.

Terörsüz anayasa mümkün

Devlet Bahçeli ve MHP, özellikle Feti Yıldız eliyle hukuk devleti için çabalıyor. MHP için de zor; ilkel bir milliyetçilik anlayışından demokratik bir milliyetçiliğe evrimin sancıları yaşanıyor, daha da yaşanacak. 100 yıllık ezberler bozuluyor, toplumsal kesimler arasına örülen yüksek duvarlar yıkılıyor. Oldukça uzun bir zamana ihtiyaç var. Lakin bu zaman için de mütarekeye ihtiyaç var.

22 Ekim ile başlayan sürecin akıbetine dair önemli bir kilometre taşı olacak 8 Ekim. Terörsüz Türkiye; terörsüz anayasa ve terörsüz siyaset ile mümkün. Türkiye’nin savunma sanayisi elbette gelişsin, gelişmeli. Lakin bizi Türkiye yüzyılına taşıyacak olan şey savaş değil barış, silah değil hukuk. Cumhuriyet’in en uzun yılına doğru gidiyoruz.