Komisyon 10’uncu kez toplandı: Akademisyenler çözüm önerilerini ve riskleri anlattı

Çözüm süreci komisyonu, çatışma çözümü alanında çalışan akademisyenlerden dünyadaki çözüm örneklerini ve “Türkiye modeli” için önerilerini dinledi. Numan Kurtulmuş “Elimizi çabuk tutmak zorundayız” derken akademisyenler de çeşitli risklere işaret etti.

Meclis’te komisyon toplantısı: Akademisyenler dinlendi

TBMM Milli Dayanışma, Kardeşlik ve Demokrasi Komisyonu 10’uncu toplantısında çatışma çözümü alanında çalışan akademisyenleri dinledi. Meclis Başkanı Numan Kurtulmuş, komisyona davet edilen isimlerin Latin Amerika’dan Asya’ya, Afrika’dan Avrupa’ya kadar farklı bölgelerdeki çatışma çözümleri ile ilgili derin araştırmaları olduğunu söyleyerek “Türkiye modelini” ortaya koymaya çalıştıklarını ifade etti. 

Kurtulmuş: “Elimizi çabuk tutmak zorundayız”

Toplumun farklı kesimlerini geniş bir yelpazede dinlediklerini belirten Kurtulmuş, “Bu komisyonun öncelikli vazifesi, bu sürecin millet adına denetiminin ve kontrolünün yapılması ve sürecin gerektirdiği yasal düzenlemeleri, toplumsal mutabakatı da sağlayarak gerçekleştirecek adımların atılmasıdır” dedi. 

Meclis’te komisyon toplantısı: Akademisyenler dinlendi

Kurtulmuş, PKK’nın tüm unsurlarıyla İmralı’nın silah bırakma çağrısına uyduğunu açıklayarak Türkiye siyasetinin önünü açması gerektiğini dile getirdi. “Bunun sağlanmasıyla birlikte yaptığımız işlerin çok daha güçlü bir şekilde ilerleyeceğini biliyorum” diyen Kurtulmuş, sürecin toplumdan destek gördüğünü belirtti. 

Kurtulmuş “Dikkatle, iyi planlayarak attığımız adımları gayet iyi hesap ederek çalışmalarımızı sürdürüyoruz. Ama bir taraftan da elimizi çabuk tutmak ve özellikle bölgesel ve küresel şartların Türkiye üzerine her geçen gün ağır yükler getirdiği bu ortamda bir an evvel kalıcı nihai barışı temin etmek, huzuru, kardeşliği tesis etmek zorundayız” diye konuştu. 

MHP’li akademisyenin “Öcalan’ın yaptığı liderlik örneği” çıkışı tepki gördü

Üsküdar Üniversitesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Havva Kök Arslan, Kurtulmuş’un atıf yaptığı “Türkiye modelini” yaratmak için zihniyet dönüşümüne ihtiyaç olduğunu söyledi. Türkiye’de şu an negatif barış hali olduğunu ve pozitif barışa geçmek gerektiğini ifade eden Arslan, “Yapısal şiddetin önlenmesi, çatışmayı yaratan kök nedenlerin dönüştürülmesi ve bundan sonra da sürdürülebilir kalıcı bir barışın uygulanması için çatışmaların durdurulması, barışı koruyan kurumların yerleştirilmesi, düşmanca tutumların dönüşmesi gerekiyor. Bugünden yarına olabilecek bir şey değil, en az 10 yıl sürecek” diye konuştu.

Meclis’te komisyon toplantısı: Akademisyenler dinlendi

Komisyon üyelerinin soruları üzerine konuşan Arslan’ın sözleri tartışma yarattı. Türkiye’deki sorunun kökeninin diğer örneklere benzemediğini, çözümünün de biricik olması gerektiğini kaydeden Arslan, “Tarih yapan liderler” diyerek Fatih Sultan Mehmet ile Mustafa Kemal Atatürk’ü örnek gösterdi. Arslan “Evet çok yanlış yaptık ama bütün bunları aşmak zorundayız. Ben MHP kökenli birisi olarak söyleyeyim, Abdullah Öcalan’ın yaptığı çok önemli bir liderlik örneğidir” dedi.

Bazı milletvekillerinin “Öcalan’ı Atatürk’le mi kıyaslıyorsun” diye tepki göstermesinin ardından Arslan, Atatürk ile Öcalan’ı kıyaslamadığını belirterek “Atatürk Sakarya Savaşı’nda, Koçgiri isyanındakileri affetti, onu küçük bir sorun olarak gördü çünkü devleti kurmak zorundaydı. Bunları aşıp 100 yıl sonra nasıl bir ülke hayal ediyorsak hayal gücümüzü kullanmamız lazım” dedi.

“Özgün yöntemler ve kararlı bir siyasi irade”

Anayasa hukukçusu Prof. Dr. Sevtap Yokuş Veznedaroğlu ise sürecin toplumsallaşmasına dair dünyadaki farklı örnekleri anlattı. Özgün yöntemler geliştirilmesine ve kararlı bir siyasi iradenin olması gerektiğine dikkat çeken Veznedaroğlu, “Siyasi hesapların ve aktüel siyasetin ötesinde bir bakış açısı geliştirilmeli” dedi. Veznedaroğlu, kırmızı çizgilerin oluşturulmaması ve kazan-kazan çözüm önerileri belirlenmesi gerektiğini söyledi. Ayrıca sürecin zamana yayılmadan, iyi bir takvim işletilerek ilerlemesinin, güvenin ön şart olarak belirlenmesinin ve güven artırıcı önlemler alınmasının önemine dikkat çekti.

Meclis'te komisyon toplantısı: Akademisyenler dinlendi
Meclis’te komisyon toplantısı: Akademisyenler dinlendi

Veznedaroğlu, “Anayasa değişiklikleri yapılırken zorlanacağız” diyerek, anadilde eğitim için 42. maddede, vatandaşlık tanımı için 66. maddede ve yerel demokrasinin önünü açmak için 127. maddede değişiklikler olabileceğine değindi. 

“Çatışmanın bozduğu sosyal doku iyileştirilmeli”

Sabancı Üniversitesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Ayşe Betül Çelik, çözümün inşasının doğası gereği uzun vadeli süreçler olduğunu ve siyaset dışındaki aktörlerin de sürece dahil edilmesi gerektiğini vurguladı. Çelik, “Silahlı grupların varlığının, temel sosyo ekonomik ve kültürel hatlarda gelişme sağlanmadıkça çözülemeyeceğini görmek gerekiyor. Çatışmanın bozduğu sosyal dokunun iyileştirilmesi gerekiyor” dedi.

Ölümlerin durdurulmasının barış süreçlerinin ilk adımı olduğuna dikkat çeken Çelik, “Bu kişilerin topluma geri kazandırılması sürdürülebilir bir demokrasinin tesisini sağlar. Burada önemli olan, sadece örgüt üyelerinin değil, bu süreçte silahlandırılmış, köy korucuları gibi güçlerin de silahsızlandırılmasıdır. Yeniden entegrasyon aşamasında kritik unsurlardan biri bu kişilerin toplumda yer bulması olacak” diye konuştu. 

Tarafların karşılıklı olarak güven artırıcı adımlar atması gerektiğine değinen Çelik, “Silah bırakmış örgüt üyelerinin yerel topluluklarca dışlanması ve hain olarak görülmesi travma, güvensizlik, uyumsuzluk sorunları yaratabilir. Sürecin topluma iyi anlatılması, sağlıklı toplumun hayata geçişi için çok önemli. Bu komisyonun çıkaracağı yasanın adı bile çok önemli. Ekonomik ve toplumsal katılım başarısız olursa istikrar getirmiyor” diye devam etti. 

“Toplumsal katılım barış süreçlerine meşruiyet kazandırıyor”

Bilkent Üniversitesi Öğretim Üyesi Doç. Dr. Çerağ Esra Çuhadar, sabırlı olunması ve istikrarlı bir iradenin tüm aktörlerce ortaya konması gerektiğini dile getirdi. Örgüt üyelerinin nasıl topluma kazandırılabileceği üzerinde duran Çuhadar, barış sürecinin müzakere masasından çok daha fazlası olduğunu vurguladı. Çuhadar, “Toplumsal katılım barış süreçlerine daha fazla meşruiyet kazandırıyor. Komisyonlar bağımsız temsilcileri de kapsadığında ve uzlaşma ile yürütüldüğünde kutuplaşmış ortamın aşılmasına katkıda bulunuyorlar” dedi.

Komisyonların başarısını etkileyen unsurlara değinen Çuhadar, komisyonun görev tanımının ve sonuç beklentisinin net olması gerektiğini belirterek şöyle devam etti: 

Medyascope'u destekle. Medyascope'a abone ol.

Medyascope’u senin desteğin ayakta tutuyor. Hiçbir patronun, siyasi çıkarın güdümünde değiliz; hangi haberi yapacağımıza biz karar veriyoruz. Tıklanma uğruna değil, kamu yararına çalışıyoruz. Bağımsız gazeteciliğin sürmesi, sitenin açık kalması ve herkesin doğru bilgiye erişebilmesi senin desteğinle mümkün.

“Çok katmanlı bir barış sürecinin farklı dönemlerinde atılması gereken adımların tamamının bir tek komisyon tarafından gerçekleştirilmesi beklenmemelidir. Komisyon süreci tasarlayıp bir sonraki adımların ne olacağına karar verip bunlar için bir yol haritası belirlemek konusunda uzlaşmaya varmalıdır. Çatışmanın kök nedenlerine odaklanmak ve bunları çözmek, kurulacak diğer yapılar açısından bir hedef olmalıdır. Başka güven arttırıcı kararlar için de adım atılabilir.”

“Hiçbir Kürt’e, sırf Kürt olduğu için bir şey verilemez”

Üsküp Büyükelçisi Fatih Ulusoy, 2019-2021 yılları arasında Güney Filipinler’deki barış süreci çerçevesinde Bağımsız Silahsızlandırma Organı’nda görev aldığını ve buradaki deneyimlerini anlattı. İnsan Hak ve Hürriyetleri ve İnsani Yardım Vakfı (İHH) Mütevelli Heyeti Başkan Vekili Hüseyin Oruç da Filipinler ve Moro’daki süreçlere dair gözlemlerini aktardı. 

Daha sonra Üsküdar Üniversitesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Deniz Ülke Kaynak, Ortadoğu’daki yeni duruma ve 2013’teki çözüm sürecinden  daha farklı bir dönemden geçildiğine işaret etti. Kaynak, “Türkiye’de demokratikleşme ya da haklar Kürtlere özel olarak verilemez. Hiçbir Kürt’e sırf Kürt olduğu için, hiçbir Alevi’ye sırf Alevi olduğu için herhangi bir şey verilemez. Ama hepsine sırf Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı oldukları için bütün hakların verilmesi gerekir. Mesele Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlığıyla ilgili bir meseledir” dedi. 

Kürt kimliğinin güçlü bir kimlik olduğunu ve reddedilemeyeceğini söyleyen Kaynak, “Kürtlerle ilgili ‘Kürt’ diye yaptığınız her şey Türk tarafında ve kendini Türk hissedenler tarafında, kendinden alınmış bir hak olarak tanımlanmasına yol açıyor. Bir kere önce bunu ortadan kaldırmak lazım. Türkiye’nin bütünü için demokratikleştirme, insan hakları talep etmemiz lazım. Bir barış istiyorsak Türkiye’yi de aşan bir üst iradeyle birlikte bütün bölge için bir barış istememiz lazım” diye devam etti.

Terörün işlevi ortadan kalkmadıkça terörün devam edeceğini belirten Kaynak, “Öcalan’ın çağrısıyla ortaya çıkan durum PKK’nın Türkiye içerisindeki işlevinin bittiğini gösteriyor ama dışarıdaki işlevinin henüz tamamlanmamış olabileceği gerçeğini görmemiz gerekiyor” diyerek bölgesel gelişmeleri değerlendirdi. 

“İç politikadaki çekişmelerin sürece olumsuz etki etmemesi için çaba göstermeli”

Dicle Üniversitesi Öğretim Üyesi Doç. Dr. Vahap Coşkun ise, Kürt sorununun sosyal hayatta birlikte yaşamayı sağlayan bağları zayıflattığını, hukuksuzluk ürettiğini, kutuplaşmayı keskinleştirdiğini, dış politikada ise “Türkiye’nin yumuşak karnı” olduğunu vurguladı. “Çözüm, uzun vadede bu talepleri karşılayacak yasal ve anayasal değişiklikler hakkında asgari bir mutabakatın oluşmasıyla bulunacaktır” diyen Coşkun, geçmiş çözüm süreci deneyimlerine değindi. 

Coşkun, “Sürecin nihai hedeflerini doğru belirlemeli, iç politikadaki çekişmelerin sürece olumsuz etki etmemesi için çaba göstermeli, dilin kullanılma ve koordinasyonuna azami dikkat edilmeli, kamu düzeninden asla taviz vermemeli, Suriye’de şartlara uygun yeni bir politika belirlenmeli, zamanı kullanma noktasında hassas olmalıyız” diye konuştu. Türkiye’nin Suriye Demokratik Güçleri ile ortaklaşabileceğini kaydeden Coşkun, “Irak Kürtleri gibi Suriye Kürtleri de Türkiye için bir tehdit değil, fırsattır” dedi. 

Coşkun insanların psikolojik olarak çözüme hazırlanması gerektiğine ve güven artırıcı adımlara dikkat çekti. Komisyonun görev alanının dikkatli belirlenmesi uyarısında bulunan Coşkun komisyonca hazırlanabilecek kanun teklifi için önerilerini paylaştı:

“Kanun örgüt mensuplarının silah bırakmalarını mümkün kılan, toplumsal hayata dönemlerini teşvik eden, kamu düzenini düşünen, toplumun adalet duygularına hassasiyetle yaklaşan ve mağdurların haklarını gözeten bir anlayışla kaleme alınmalıdır. Kanun parçalı değil, silahtan arındırmayı, eve dönüşü ve toplumsal bütünleşmeyi hedefleyen bütüncül bir perspektife değerlendirmelidir. PKK ile bağlantılı soruşturma ve kovuşturmalar durdurulmalıdır. Topluma uyum sürecini hızlandırmak için eğitim, sağlık, meslek edindirme, psikososyal destek, barınma, gelir desteği gibi programlar hayata geçirilmelidir. Kanun süresiz değil, belirli bir dönem içinde uygulanmalıdır. Kanun uygulanmasını izlemek ve denetlemek üzere bağımsız bir komisyon kurulabilir.”

“Sabotajlara, şiddet ihtimaline karşı tedbir alınması gerekir”

Milli İstihbarat Akademisi Başkanı Prof. Dr. Talha Köse, Türkiye’nin kendine has bir barış modeli inşa ettiğini söyledi. Köse de Türkiye’nin içinde bulunduğu durumu “negatif barış” olarak tanımladı ve “PKK’nın silahları bırakması ve fesih kararı negatif barışın gerçekleştiğinin göstergesidir. Ancak bunun hukuki olarak da garanti altına alınması gerekmektedir” dedi. 

Köse süreci “Büyük Türkiye Uzlaşısı” olarak adlandırarak, bunun aşamalı bir yapı olduğunu anlattı. Komisyonun kurulması ve silah bırakma çağrısının önemli aşamalar olduğunu kaydeden Köse, “TBMM’nin süreçteki kritik rolü uzlaşının kurumsal temsiline olanak tanımaktadır. Bu durum meşruiyet açısından önemli bir güvencedir. Muhalefetin sürece katkı sağlaması, sürecin daha katılımcı hale dönüşmesi çok önemli stratejik bir adımdır” diye konuştu. 

Örgüt bileşenlerinin sürece farklı kanallar üzerinden kontrollü biçimde dahil edildiğini belirten Köse, “Örgüt lideri Abdullah Öcalan’ın yanı sıra Avrupa, Suriye, Irak uzantılarıyla yürütülen temaslar bütüncül bir çözüm arayışının yansımasıdır” dedi. Köse “Barışın kalıcılığı aslında risklerin doğru teşhis edilmesi, bu risklere karşı etkili önlemler alınması, toplumsal ve siyasi direncin de arttırılması ile mümkün olabilir. Bu noktada sabotajlar olacaktır, şiddet ihtimali her zaman vardır bu konuda tedbir alınması gerekir” uyarısı yaptı.