Meclis’teki komisyon toplantısında düşünce ve araştırma merkezlerinin temsilcileri dinlendi

Meclis’teki komisyon toplantısında düşünce ve araştırma merkezlerinin temsilcileri dinlendi. Aralarında Medyascope yorumcularının da bulunduğu temsilciler, sahadaki gözlemleri ve verileri komisyona aktardı.

Meclis'teki komisyon toplantısında düşünce ve araştırma merkezlerinin temsilcileri dinlendi
Medyascope yorumcuları komisyon toplantısında

Milli Dayanışma, Kardeşlik ve Dayanışma Komisyonu’nun 12. toplantısında düşünce ve araştırma merkezlerinin temsilcileri dinlendi.

Meclis’teki komisyon toplantısında, aralarında Medyascope yorumcularının da bulunduğu Siyaset, Ekonomi ve Toplum Araştırmaları Vakfı (SETA), Dicle Toplumsal Araştırmalar Merkezi (DİTAM), Rawest Araştırma, Kürt Çalışmaları Merkezi, Ekopolitik Kültür ve Eğitim ve Araştırma Vakfı (EKEAV), Ankara Enstitüsü, Sosyo-Politik Saha Araştırmaları Merkezi, Türkiye Ekonomi Politikaları Araştırma Vakfı (TEPAV) ve Ortadoğu Araştırmaları Merkezi (ORSAM) temsilcileri konuştu. Her bir konuşmacıya 15 dakika süre verildi.

Toplantının açılışında konuşan Numan Kurtulmuş, bugüne kadar toplantılarda 80 kişinin dinlendiğini belirtti, bazı sivil toplum kuruluşlarının bir, bazılarının birden fazla kişiyle temsil edildiğini, 50 saati aşkın bir çalışmayı ortaya koyduklarını, yaklaşık 830 sayfa tutanak tutulduğunu anlattı.

“Kimsenin fikirlerine müdahale etmedik”

Kurtulmuş, yavaş yavaş dinleme faslının sonuna doğru gelindiğini söyledi, “Önümüzdeki süreçte muhtemelen ekim ayı içerisinde, sizlerden gelen tekliflerle gündemimizde olan diğer sivil toplum kuruluşlarının da dinlenmesini sağladıktan sonra artık TBMM Genel Kurulu’na yapacağımız teklifleri hazırlıyoruz, yapacağız. Gerek yasal düzenlemeler olsun gerek oluşturacağımız komisyonun çalışma raporu olsun, bunlarla ilgili çalışma dönemi içerisine gireceğiz. Bizim açımızdan planladığımız gibi hatta planladığımızdan daha disiplinli ve verimli geçen bir süreç oldu. Burada herkes kendi fikirlerini dile getirdi. Kimsenin fikirlerine müdahale etmedik, konuştuklarına müdahale etmedik ve her birisi kayda geçti” dedi.

Rawest Araştırma Müdürü Roj Girasun, kayyum atamalarının geri alınmasının ve Selahattin Demirtaş’ın serbest kalmasının, sürece katkı sunacağını söyledi.

Girasun, “Araştırmalarımızda gördüğümüz en net sonuç şuydu: Kürtlerin sosyolojik değişimi kaçınılmaz olarak bir çözümü dayatıyor” dedi ve yeni çözüm sürecine sadece devlet ve örgüt arasındaki müzakereler olarak bakmamak gerektiğini vurguladı.

“Demirtaş serbest bırakılmalı”

Roj Girasun komisyondaki konuşmasında, Edirne Cezaevi’nde tutuklu bulunan eski HDP Eş Genel Başkanı Selahattin Demirtaş’ın Öcalan’ın çağrısına amasız destek vermesinin, özellikle endişeli Kürtler ve muhaliflerin sürece bakışında etkili olduğunu vurguladı:

Roj Girasun

“Yaptığımız ölçümler ve kamuoyu araştırmalarına göre bu süreci Kürtler ve Türkler nezdinde toplumsallaştırabilecek en etkili aktör Demirtaş’ken onun hala içerde tutulması bir handikaptır. Demirtaş, sürecin en başından itibaren Öcalan’ın çağrısına verdiği amasız destekle özellikle endişeli Kürtlerin ve muhalif kesimlerin sürece bakışının değişiminde etkili olmuştur. Ayrıca bu iki aktörün sürekli ayrıştırılarak konuşulması gerçekçi değildir.  birbirini tamamlayan özellikleri sürecin toplumsallaşmasına katkı yapacaktır.”

DİTAM Başkanı Mesut Azizoğlu, Kürt meselesindeki çözümsüzlüğün, 100 yıldır herkese kaybettirdiğini söyledi, “Halbuki Kürt meselesinin çözülmesi için çok haklı ve insani gerekçeler var. Kürtler yıllardır Türkiye toplumuna kimlikleri, dilleri ve kültürleri ile ilgili yaşadıkları haksızlıkları ve taleplerini anlatmaya çalışıyor” dedi. DİTAM Başkan Yardımcısı Sedat Yurtdaş da “İşime geldiğinde sürdürüyorum, işime gelmediğinde buzdolabına kaldırıyorum” anlayışının kalıcı çözümler üretemeyeceğini belirtti.

Medyascope'u destekle. Medyascope'a abone ol.

Medyascope’u senin desteğin ayakta tutuyor. Hiçbir patronun, siyasi çıkarın güdümünde değiliz; hangi haberi yapacağımıza biz karar veriyoruz. Tıklanma uğruna değil, kamu yararına çalışıyoruz. Bağımsız gazeteciliğin sürmesi, sitenin açık kalması ve herkesin doğru bilgiye erişebilmesi senin desteğinle mümkün.

Ankara Enstitüsü Başkanı Doç. Dr. Hatem Ete, Milli Dayanışma Kardeşlik ve Demokrasi Komisyonu’nda yaptığı konuşmada, “Şimdi bir kritik kavşaktayız. Sürecin bugüne kadarki aşamaları görece daha kolay aşamalardı. Güvenlik bürokrasisi ile yani siyaset kurumunun, siyasi aktörlerin hazırladığı zemin üzerinde güvenlik bürokrasisi ile yürütülen bir süreçti. Ama bundan sonraki aşama hem toplumsal hem siyasal dinamiklerin daha şeffaf olacağı, daha zor bir döneme giriyoruz” dedi.

hatem ete

Ete, “Süreç, henüz seçmenin oy verme davranışında anlamlı bir dinamiğe dönüşmüş değil. Seçmenin oy verme dinamiğinde belirleyici olan ana dinamik AK Parti ile CHP arasındaki mücadele” ifadelerini kullandı. 

“Toplum süreci iktidarın projesi olarak algılamıyor”

Öte yandan sürece yönelik genel itibarıyla çok yüksek bir destek olduğunu söyleyen Ete, sözlerini şöyle sürdürdü:

“Süreçle ilgili destek yüzde 60’ların altına düşmüş değil. Mart ayından itibaren ete kemiğe büründüğünde bu oranlar yüzde 45’ler, 50’ler civarındaydı. Şu anda yüzde 55-60 arası bir yerde duruyor sürece destek. Kahvehanede konuşulan dille katılımcılara, ‘sizce bu mesele Türkiye için iyi mi olur kötü mü olur’ diye basitleştirerek sorduğunuzda bu mesele yüzde 70’lere varıyor. Bu, ‘Türkiye için iyi olur’ duygusu. Dolayısıyla burada çok yüksek bir mutabakat var. Bu, Türkiye’de kolay kolay aşina olduğumuz bir mutabakat değil. Türkiye’deki siyasi kutuplaşma çok sert. İktidarla muhalefet arasındaki oy oranları birbirine çok yakın. Dolayısıyla bütün meselelerde partizanlık boyutu çok önemli. Hangi meseleyi sorarsanız sorun, başına Cumhurbaşkanı Erdoğan, CHP, Bahçeli kelimelerini ekleyerek sorduğunuzda doğrudan seçmenin o sorulara tepkisi değişebiliyor. Çünkü partizanlık duygusu üzerinden bu meseleler değerlendiriliyor. Mesele, toplum bu meseleyi bugüne kadarki haliyle iktidarın bir meselesi olarak algılamıyor. İktidarın topluma sunduğu bir proje olarak algılamıyor. Biraz ileri bir şey de söyleyeyim, bu meseleyi PKK’nın sorununun çözülmesi ile ilgili bir mesele olarak da görmüyor. Toplum benim anladığım büyük oranda bu meseleyi aslında bir siyaset, uzunca bir süredir üstüne alması gereken geç kalınmış bir sosyal sorumluluk projesi olarak görüyor.”

KSC Başkanı İbrahim Reha Ruhavioğlu, Türklerin örgütün silah bırakmayacağı, muhalefete baskıyla iç cephenin tahkim olamayacağı ve sürecin siyasi bir ajandasının olduğu gibi endişeleri olduğunu söyledi. Kürtlerin de bu süreçte haklarının konuşulmadığı kanaatinde olduğunu belirten Ruhavioğlu, “Kayyumların hâlâ görevde olması çok ciddi bir güven sorunu teşkil ediyor. İmamoğlu gibi güçlü bir siyasetçinin hapiste olması, Ahmet Özer’in kent uzlaşısı sebebiyle hapiste olması sürecin doğal çıktısı olacak demokratikleşmenin gelişmesiyle ilgili Kürt toplumuna kaygı veriyor. Selahattin Demirtaş’ın hapiste olmaya devam ettiği bir toplumda Kürtlerin süreç lehine duygularının pozitif yönde harekete geçmesi zor görünüyor” diye konuştu.

reha ruhavioğlu

“Türkiye yumuşak bir siyaset üretmek zorunda”

Ekopolitik Kültür, Eğitim ve Araştırma Vakfı (EKEAV) Yönetim Kurulu Üyesi Ahmet Tarık Çelenk de şunları söyledi:

tarık çelenk

“Kobani, Süleymaniye, Erbil‘de farkına varmadan kırabileceğimiz bir kalp, içeride ve dışarıdaki ortak geleceğimize zarar verebilecektir. Kürt sorunu gerçek bir Ortadoğu sorunudur. Türkiye kendi Kürtlerinin sorununu çözerken dış akrabalara ilişkin kapsamlı ve yumuşak bir siyaset üretmek zorundadır. Bu doğru tavır, Türkmen kardeşlerimizin de güvenliğini sağlamaya yönelik bir tavırdır. Ortadoğu Kürtleri ulus devlet modelinden ziyade refahı öne alan Avrupa Birliği benzeri yapıları tercih etme eğilimindedir. Bu eğilim adeta Öcalan’ın demokratik konfederalizm tezine benzemektedir. Kürt sorunun toplumda yeterince anlaşılmamasının bir nedeni de Balkan ve Kafkas göçmeni yurttaşların tarihsel deneyimlerinin zorluklarının oluşturduğu yerleşik Kürt vatandaşlarımıza ilişkin kimlik yorumuna ilişkin empati farklılığıdır. PKK’nın zaman zaman gündeme getirilen silah bırakma haberleri bu sürecin teknik olarak başarıya ulaşabileceği ihtimalini teyit edebilir ancak üçüncü bir dondurucu sürecin başlaması durumunu bugünkü dış konjonktür etkisi ile ülkemiz kaldıramayabilir. Olağanüstü haller gündeme gelebilir ve bu durum sınır güvenliğimizi de riske edebilir.”