Bugün yeni akademik yıla başlamadan önceki son pazar. Bu hafta yepyeni yüzlerin karşısına geçme zamanı. Asistanlık günlerimi de işin içine katarsak dile kolay otuz koca yıldır her dönem tekrarlanan bir heyecan bu. Bir yandan kuşakların harfleri sürekli değişiyor; Y, Z, Alfa. Benimkisi her daim sabit: X. Kaçınılmaz olarak öğrencilerle aramızdaki yaş makası her dönem açılıyor. Hoca olarak dinozorlaşmaya karşı mücadele de bir o kadar çetin hale geliyor. Benim çalışma alanlarımda yeni teknolojiler her dakika hayatımıza, sınıfımıza, beyinlerimize giriyor; artırılmış gerçeklik (AR), sanal gerçeklik (VR), yapay zekâ (AI), blok zinciri, robotik, oyunlaştırma, nesnelerin interneti (IoT), 3-D yazıcılar, çevrimiçi gerçek zamanlı değerlendirme araçları, makine öğrenimi (machine learning) ve daha neler neler? Son araştırmalara göre dikkat süresi ortalama 8 saniyeye inmiş Z Kuşağı’na ne sunacağız bakalım? Sınıfa girdikten sonra öğrencilerin dikkatini yakalamam için maksimum 90 saniyem var. O halde kendime notlar: TikTok videosu mantığıyla lafı uzatma, net ol, araya mutlaka espri serp (güldürmek şart) ve kişisel bir hikâye ile giriş yap. Güldürebilirsen ne ala. Suratlar donuksa moral bozmak yok, yola devam.
Genç kuşağın sürekli eğlendirilme beklentisi, dopamin ihtiyacı, sosyal medyadaki eğlenceli içerikler ve bunların aşırı tüketimi sonucunda üniversite hocaları olarak birer performans sanatçısına dönüşme tehlikesiyle karşı karşıyayız. Dünyanın her yanında üniversite öğrencileri birbirlerine sıkıcılık-eğlendirme ikiliği üzerinde ders öneriyor. “Şu dersi al çok zevkli,” “şu ders acayip sıkıcı”.
Peki bilgiye ulaşmanın bu kadar kolay olduğu bir dünyada özellikle sosyal bilimler alanlarında üniversite hocaları kendilerini nasıl geliştirmeli? Üniversitelerin teknolojiyle dönüşüp evrildiği, yüksek öğrenim kurumlarının dünyada varlıklarını sorguladıkları bir dönemde akademisyenler elbette bilginin basit bir aktarıcısı olamazlar. Bugün öğrencilere bambaşka bir entelektüel yolculuk vaat etmek gerekiyor; onlara kendi başlarına, evlerinde ya da internette ulaşamayacakları bir öğrenme deneyimi, ilham verici, yaratıcılığı tetikleyici, vizyon açıcı bambaşka bir evren sunmak. Üniversiteler ve biz akademisyenler işte tam da bunun için var olmalı. İşin özü bizlerden çok genç yaştaki insanlara geçmiş özlemi sunmak, sürekli geçmişi yüceltmek yerine, onlarla öğrenme ve bilgi üretme yolculuğuna birlikte çıkmak. Bu karmaşık dünyayı keşfederken onlara yol arkadaşlığı yapmak, doğru bilgiye ulaşmalarında onlara kılavuzluk etmek, doğru ve etik duruş için onlara güvenebilecekleri bir çıpa olmak, kafaları karıştığında danışacakları, çelişkiler içinde kaybolduklarında yüzlerini dönecekleri bir fener olmak. Bence hoca olarak yapabileceğiz şeyler bunlar. Eskiden engin bilgisiyle öğrencileri kolayca etkileyen hocaların karizmasının bir Google aramasıyla yerle bir olması an meselesi çünkü.
Evet, bugün yeni akademik yıla başlamadan önceki son pazar. Bu hafta kimi meraklı, endişeli, kimi alaycı ve heyecanlı düzinelerce öğrencinin karşına geçeceğim. Yeni yüzler, yeni maceralar beni bekliyor. O halde kendime notlar: Öğretim yöntemlerini sürekli olarak güncelle, dijital araçlarla barışık ol, öğrencilerle sınıf-içi etkileşim yollarını sonuna kadar aç, onlara kapsayıcı ve özgürleştirici bir ortam sun ve elbette heyecanını asla yitirme. Yeni akademik yıl artık başlayabilir.
Medyascope'u destekle. Medyascope'a abone ol.
Medyascope’u senin desteğin ayakta tutuyor. Hiçbir patronun, siyasi çıkarın güdümünde değiliz; hangi haberi yapacağımıza biz karar veriyoruz. Tıklanma uğruna değil, kamu yararına çalışıyoruz. Bağımsız gazeteciliğin sürmesi, sitenin açık kalması ve herkesin doğru bilgiye erişebilmesi senin desteğinle mümkün.