Bugün, Devlet Bahçeli’nin Genel Kurul Salonu’nda DEM Grubu’na gidip, Eş Genel Başkanların ellerini sıkmasının ve çözüm sürecinin bu şekilde başlamasının birinci yılı dolmuş olacak. Yarın ikinci yılın ilk günü.

Siyasette mola olmaz. Yaz ayları, mutfakta kafa kafaya verip eldeki malzemeye göre sofraya konacakların hazırlığı ile geçer. Önümüzü görmek için muhasebeye girişilir.
Nedir durum?
Ekim ayına girerken iktidar resmi, koskoca bir fiyaskolar resmî geçidinden ibaret.
Fiyasko, yani emek harcanarak, plan yapılarak, kararlar verilerek, risk alınarak elde edilen başarısızlık. Üstelik olaylar birleşik kaplar gibi fiyaskoları aynı zincire bağlar. Batan biri diğerini de halkasından çekip batırır.
Algılarla gerçekler arasında büyüyen ve büyücülere has kamu diplomasisi tekniklerinin bile kapatamadığı boşluklar bu fiyaskolarla doluyor.
Hepsi birbirine bağlı.
Hukuk devletini viraneye çevirip, batan ekonominin üzerine durduk yere ağır yükler yüklemesine rağmen CHP’yi tasfiye operasyonları fiyasko ile sonuçlandı. Bu saatten sonra durumu düzeltmenin, başlangıçtaki planlamanın hedeflerine ulaşmanın imkânı kalmadı. Alışılmış düzenek ile yola devam etmek, hukuktan sonra aklı da iptal etmek demek. İstanbul 45. Asliye Hukuk Mahkemesi’nin, yenilenen Olağan İstanbul İl Kongresi’ne, Özgür Çelik’in mazbatasını almasına ve koskoca YSK’ya rağmen kayyımda ısrar etmesi hukukun ardından rasyonalitenin de fiyasko uçurumuna yuvarlandığını haber veriyor.
Akıl artık durmayı gerektiriyor.
Umutla korku arasında kararsız kalanlar da artık durumu bütün çıplaklığı ile kavramalı. CHP’nin yargı marifetiyle tasfiye edilemeyeceği tecrübe yoluyla kanıtlandı. Şimdi sadece bu işi yapanların nasıl geri çark edeceği meselesi duruyor önümüzde. Yeni bir kamikaze saldırısı mı, yoksa bükemedikleri bileğin öpülmesi mi? İkilem bundan ibaret.
Üretenlerden başka inananı kalmayan yalanlar yani imaj birinci yolu, politikanın acı gerçekleri ise ikincisini gösteriyor.
İmaj ve gerçek
En sıcağı, savunma sanayii alanında iddialı algının, birden bire KAAN motoru yüzünden balon gibi sönüp gitmesi geliyor. Önemli işler başarıldığını inkâr etmemek lâzım. Lakin iktidarın bir miktar gerçek üzerine oturan yerli ve milli imaj çalışması bile CAATSA’ya takılıp kaldı.
Savunma sanayii sorumlusu, güya Dışişleri Bakanı’nın dile getirdiği gerçeği tersine çevirmeye çalışıyor. “Prototiplerin motorları var” diyor. Halbuki Dışişleri Bakanı, seri üretim için alınması gereken lisanstan bahsetmişti.
Savunma sanayii alanında iddialı işler yapıldı. Gerçek başarılar dahil hepsi, çöken imajlarını da alıp KAAN’ın motoruyla birlikte fiyaskoların arasına yuvarlanıyor.
Sebepsiz değil.
Medyascope'u destekle. Medyascope'a abone ol.
Medyascope’u senin desteğin ayakta tutuyor. Hiçbir patronun, siyasi çıkarın güdümünde değiliz; hangi haberi yapacağımıza biz karar veriyoruz. Tıklanma uğruna değil, kamu yararına çalışıyoruz. Bağımsız gazeteciliğin sürmesi, sitenin açık kalması ve herkesin doğru bilgiye erişebilmesi senin desteğinle mümkün.
2017’de, Rusya’dan S-400’leri bir sürü para harcayıp alarak iktidarın üstlendiği riskin fiyaskosu. Çok arzu edilen F 35 meselesi de bu fiyaskoya dahil. Kendi paranızla rezil olma durumu.
Ekonomi, savunma sanayii gibi değil. Halk açken, feryat ederken üretilen Pollyanna imajlarının hepsini alıp tek tek yüzünüze çarpar. İktidar kendi bekası için olmadık riskleri üstlenip duvara toslarken, ekonomiye de kaldıramayacağı yüklerin altında silindir gibi ezdi. Ekonomi politikaları sebep, ekonomik kriz bir sonuç olduğuna göre ortada bir fiyasko var. Başka herhangi bir sebep değil, iktidarın iştahı, hesapsızlığı, keyfiliği ve körlüğü bu sonucun sebebi.
Türkiye, Rusya’nın Ukrayna bataklığına saplanıp kalmasından, İran’ın Şii hilalinin çökmesinden, Suriye’nin paketlenmiş bir hediye gibi kendisine teslim edilmesinden büyük yararlar sağlayacağı evreye, ekonomideki zayıflığı ile giriyor. İktidarın bekası için aldığı riskler, zorladığı kapılar durumu da zorlaştırıyor.
Zayıflayan iktidar ayakta kalabilmek ve rakiplerini yok etmek için kendisini var eden hukuku ve meşruiyetini tüketti. Meşruiyet açığını, ABD’den alacağı destek ile kapatmaya çalışırken duvara tosladı. Onca hazırlığa ve umuda rağmen bütün çabaları fiyasko ile sonuçlandı.
Çözüm süreci için kimin eli taşın altında?
Son bir yıl içinde çözüm süreci için Saray’ın üstlendiği bir risk ve attığı herhangi bir adım olmadı. Durumu sadece retorikle idare etti, somut hiçbir şey yapmadı. Zaman kazandırmak için dört elle sarıldıkları Meclis Komisyonu’nun da sündürülecek bir tarafı kalmadı. Bir şey yapmamak, somut adım atmamak şeklinde özetlenebilecek Saray politikasının artık sonuna gelindi. Eylemsizlik de iktidar sorumluluğunu üstlenenler için bir andan sonra sürdürülebilir değildir. Zaman tükendi.
Beklemeye tahammülü olmayan yakıcı meseleler için beklenen ekim ayı, sessiz sedasız geldi.
Umut hakkı dahil, infaz kanunu, terör kanunları ve eve dönüş düzenlemelerinin mutlaka tamamlanıp yürürlüğe konulması lâzım. Kayyım sorununun kökünden çözülmesi ve göreve iadelerin icrası gerekli. Nihayet eşit vatandaşlık düzenine geçilmesi, anadil sorununun geride şikâyet edilecek en küçük bir pürüz bırakmadan çözümü sırada bekliyor.
Suriye’de eski alışkanlıklardan, bilhassa geçmişin beka kaygılarından kaynaklanan hatalardan bir an önce dönülmeli. Önümüzdeki yüzyılı net bir şekilde görebilen devlet aklının ferasetine ve bu ferasetin getireceği kardeşlik ruhuna ihtiyacımız var. Ne içerideki ne de dışarıdaki Kürtler bizim düşmanımız, kader gibi yolumuza dikilen coğrafya bizi birbirimize mecbur ve mahkûm ediyor. Kürtlerin varlığı, güvenliği ve refahı Türkiye’ye bağlı. Türkiye’nin ayağındaki prangalardan kurtulup bölge gücü olarak bütün ileri iddiaları da Kürtlerin desteğine bağlı.
Sonuç
Kimsenin kaçacak, ipe un serecek hali kalmadı. Bu kadar fiyaskodan sonra, beklenen fırsatlar ve ümitler tükendiğine göre şayet gücü elinde bulunduranlardan hayır çıkmazsa, yapacak birileri mutlaka çıkar.
Ya iktidar bunca fiyaskodan dersler çıkartıp sapa yollardan vazgeçer, akla ve hukuka döner, ya da Türkiye hızla bir iktidar değişikliğine doğru gider.
Sorunların hiçbirinin beklemeye, buzdolabında saklanmaya tahammülü yok.