Mehmet Altan yazdı – Basın Tarihi (1): Berberin ölümü

Yakın zamanlara kadar yazdığı “Herkese Bilim ve Teknoloji” yazılarıyla bizleri dünyadaki gelişmelerden haberdar eden, şimdi de kendi tarassut kulesinden 21.yüzyılın dinamiklerini yakından izleyen değerli dostum Edip Emil Öymen, bu cuma beni Le Figaro Gazetesi’nin ilk sayfasından haberdar etti.

Mehmet Altan yazdı - Basın Tarihi (1): Berberin ölümü
Mehmet Altan yazdı – Basın Tarihi (1): Berberin ölümü

15 Ocak 1826’da kurulan gazete sürmanşetten okurlarına birkaç ay sonra 200. yıldönümünü kutlayacağını müjdeliyordu.

Büyük bir hazırlık içindeydiler…

Basın tarihi, istikametini ister istemez kalıcı ve çarpıcı sonuçlar içeren Le Figaro’nun geçmişine ve bugününe yöneltti.

Figaro Grubu CEO’su Marc Feuillée’nin söylediklerine dikkat kesildi

200. yıl için bir buçuk yıldır devam eden çok geniş kapsamlı bir kutlama hazırlığı söz konusuydu ve 3 milyon euro’luk bir bütçe ayrılmıştı. 

Feuillee, Le Figaro’nun farkını çarpıcı biçimde şöyle vurguluyordu: 

 “19. yüzyılda doğan gazetelerin çoğu artık mevcut olmasa da Le Figaro, değerlerine sadık kalarak yüzyıllar boyunca varlığını sürdürmesiyle benzersiz bir ayrıcalığa sahip.”

İki asırlık gazete, ismini Beaumarchais’nin Figaro Operası’ndaki “Berberin Evlenmesi-Le Mariage de Figaro”dan esinlenerek aldı.

Gelecek yılın başındaki sergide Beaumarchais tarafından yazılan ve Bibliothèque de France’dan ödünç alınan Figaro’nun Düğünü’nün orijinal el yazması da yer alacak.

Gazetenin geçmişinde yazarlık yapan Proust, Mauriac, Jean D’ormesson ve Raymond Aron’un benzer çalışmaları da aynı şekilde sergilenecek.

Le Figaro’nun geçmişindeki Marcel Proust düzeyindeki yazarlarına sahip çıkması ve övünmesi de çok dikkat çekici.

Üstelik gelecek yılda Le Figaro’nun günlük ücretli tirajının (gazete + dijital abonelikler) kırk yıldır ilk kez 400 bin satış sınırını aşacağı öngörülmekte.

Basın tarihi açısından üzerinde önemli durulması gereken iki bilgi, 200 yıldır hayatta olan ve 400 bini aşan bir gazete olması.

Kıyas yapacak bir halimiz yok ama ister istemez akla Türkiye’deki durum da geliyor.

Türkiye’de medya maalesef pespaye bir dalkavukluk, propaganda ve algı operasyonu uçurumuna düştü.

Öyle bir düştü ki yazılı medyanın, anacağı, övüneceği bir geçmişi bile kalmadı.

Mehmet Altan yazdı - Basın Tarihi (1): Berberin ölümü
Mehmet Altan yazdı – Basın Tarihi (1): Berberin ölümü

Tirajlara gelince, “Yeni Türkiye”de askeri bürokrasinin, yargı mensuplarının, valilerin maaşları gibi gerçek gazete satışları da sırra kadem bastı.

Resmi ilan almak için Basın Yayın Kurumu’na verilen birtakım rakamlar var ama gerçek gazete satışlarının tümünün toplamının Le Figaro’nun günlük satışına ulaşmaktan çok uzak olduğu rahatlıkla söylenebilir.

Nesnel, tarafsız, halkın sorunları yerine siyasi egemenlerin ya da ilan verenlerin çıkarları doğrultusunda gazetecilik, zaten hiçbir zaman çok sağlıklı olmayan medyayı tam anlamıyla öldürdü.

Medyascope'u destekle. Medyascope'a abone ol.

Medyascope’u senin desteğin ayakta tutuyor. Hiçbir patronun, siyasi çıkarın güdümünde değiliz; hangi haberi yapacağımıza biz karar veriyoruz. Tıklanma uğruna değil, kamu yararına çalışıyoruz. Bağımsız gazeteciliğin sürmesi, sitenin açık kalması ve herkesin doğru bilgiye erişebilmesi senin desteğinle mümkün.

Aradaki bu uçurumu, belki de Le Figaro’nun 200 yıllık tarihinden söz edilirken kullanılan “özgürlük kültürü” belirliyor.

Aradaki fark sadece tirajlarda, özgürlük kültüründe değil, basın tarihimiz de Fransa’dan epey farklı. 

Türkiye’de en eski gazete padişahın emriyle çıktı

Bugünkü Türkiye topraklarında ilk çıkan gazete, reformcu bir padişah olan II. Mahmud’un isteğiyle gerçekleşti.… Tebaayı devlet adına bilgilendirmeyi amaçlıyordu.

1831 yılından itibaren yayınlanmaya başlayan ilk gazete olan Takvim-i Vekayi bugünkü “Resmî Gazete”nin ilk versiyonuydu diyebiliriz.

Bu “resmiyetin” gölgesi hep bizim basının üzerinde oldu.

Osmanlı Devleti’nin idarî merkezinin bulunduğu “Babıali”, çok yakın zamana kadar matbuatın da toplandığı yerdi.

Garip ve bence epey anlamlı bir tesadüf.

Bugün Türkiye’nin 200. yılını kutlayabilecek bir gazetesi yok.

Yüzüncü yılını kutlayabilecek gazetesi bile yok.

“Özgürlük kültüründen” söz edebilecek bir gazetesi yok.

Tirajı 400 bin olan bir gazetesi yok… 400 bini bırakın tirajı 40 bin olan bir gazete var mı ondan bile emin değilim.

Sadece Le Figaro ile bizim medyayı karşılaştırmak bile iki ülke arasındaki farkları ortaya koymaya yetiyor.

Peki bu farklar ne anlama geliyor?

Fransa’nın konuşan bir toplum olduğunu…

Bizim ise tümüyle dilsizleştiğimizi gösteriyor.